02 Ağustos 2019

, ,

İran


İran Neden El Üstünde Tutulup Savunulmalı?
Benim bu kısa makaleyi yazdığım günlerde İran, dünyanın en kudretli ülkesine karşı koymaya çalışıyor. İran, dünya hızla uyanıp kendisini kurtarmak için harekete geçmez ise muazzam bir tehlikeyle hatta yok olma ihtimaliyle karşı karşıya.
İran’ın o büyüleyici şehirleri her şeyin ötesinde İran halkı tehlikede ki bu halk, dünyadaki en eski ve en köklü kültürlerden birinin oluşturduğu, mağrur, güzel ve yaratıcı bir halk.
Bu yazı, dünyaya sunulmuş bir andaçtır: İran bombalanabilir, yıkıma uğratılabilir, korkunç bir yara alabilir, üstelik bunları sebepsiz yere yaşayabilir. Tekrarlıyorum: İran’a saldırmanın makul herhangi bir sebebi bulunmamaktadır.
İran bugüne dek kimseye saldırmamıştır. Birleşik Devletler’e, Birleşik Krallık’a hatta Suudi Arabistan ve İsrail gibi kendisini yok etmek isteyen ülkelere bile kötülüğü dokunmamıştır.
Tek “suç”u harap edilmiş olan Suriye’ye yardım etmiş olmasıdır. Filistin’in yanında ciddiyetle durmasıdır. Küba ve Venezuela gibi ülkeler ihtiyaç duyduklarında onların yardımına koşmasıdır.
Derdimi en basit kelimelerle ifade etmeye çalışıyorum. Bu noktada kelimelere taklalar attırmaya, zihinsel talimlere ihtiyaç yoktur.
Sırf bugün Beyaz Saray’da oturan psikopat nükleer anlaşmasını imzalayan selefini rezil etmek istediği için binlerce, milyonlarca İranlının kısa bir süre içerisinde ölmesi muhtemel. Bu bilgiyi bizatihi başkanın kendi personeli sızdırdı. Burada mesele, hangi tarafın daha güçlü ve daha büyük bir çetenin üyesi olduğu değil. Burada mesele, İran’ın düşmanlaştırılmasının İran’la bir alakasının olmaması.
* * *
Bu noktada şu soru geliyor aklıma: Biz esasen hangi dünyada yaşıyoruz? Bu yaşananları hoşgörüyle karşılamak mümkün mü? Dünya, hiç kılını kıpırdatmadan, yeryüzündeki en harika ülkelerden birinin hiçbir gerekçe olmaksızın saldırgan, zorba güçlerce taciz edilmesini boş boş daha ne kadar izleyebilir?
İran’ı seviyorum! Sinemasına, şiirine ve yemeklerine âşığım. Tahran’ı seviyorum. Kibar, eğitimle elde edilmiş yeteneğe sahip İranlıları seviyorum. Düşünürlerini seviyorum. Başlarına kötü bir şeyin gelmesini asla istemiyorum.
Evet Batı medyası size şunu asla söylemiyor: İran sosyalist bir ülke. Bu ülke, “İranî özellikleri haiz bir sosyalizm” olarak tarif edilebilecek bir sisteme sahip. Tıpkı Çin gibi İran da dünyadaki en eski milletlerden biri, kendi ekonomik, sosyal sistemini oluşturup geliştirebilecek güce sahip.
İran fazlasıyla başarılı. Batı’nın ağır saldırılarına ve ambargolara rağmen İran Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından “insanî gelişimi oldukça yüksek” olan ülkeler listesinde yer alıyor ki bu hâliyle Ukrayna, Kolombiya ve Tayland gibi Batı’nın gözbebekleri olan ülkeleri geride bırakıyor.
Ülkenin enternasyonalist bir ruha, anlayışa sahip olduğunu kimse inkâr edemez: İran, Batı emperyalizminin dayağını yiyen ülkelerle muazzam bir dayanışma ilişkisi geliştirebiliyor.
* * *
Bende din min yok. İran halkının önemli bir kısmında din belirgin bir yere sahip. Şii Müslümanlar. Peki bunda sorun ne? Herkesin benim gibi düşünmesini ısrarla dile getiren biri değilim. İranlı dostlarım, yoldaşlarım, kardeşlerim de kendileri gibi hissedip düşünmemi hiçbir zaman söylemediler bana. Bağnaz hiç değiller. Hoşlanmadıkları insanların kendilerini dışlanmış gibi hissetmelerine kesinlikle imkân vermiyorlar. Farklıyız ama aynı zamanda birbirimize çok benziyoruz. Daha iyi bir dünya için dövüşüyoruz. Enternasyonalistiz. Birbirimize saygı duyuyoruz. Başkalarına saygı gösteriyoruz.
İran, herhangi bir ülkeyi fethetme niyetinde değil. Ama dostlarına saldırıldığında, Suriye’de de görüldüğü üzere, yardım elini hemen uzatabiliyor.
Geçmişte İran Batı’nın sömürgesiydi, 1953’te demokratik yollardan işbaşına gelmiş hükümet, doğal kaynaklarını kendi insanlarının hayatlarını iyileştirmek için kullanmak istediğinde devrildi. Yurtdışından getirilen Şah Pehlevi, gelip ülkenin başına geçti ve o korkunç diktatörlük tesis edilmiş oldu. Ardından Batı’nın tüm gücüyle açıktan sunduğu desteği arkasına alan Irak, İran’a saldırdı.
Bu makaleyi kısa tutacağıma söz vermiştim. Uzun vaazlara artık vakit yok. Esasen bu, bir makale de değil, bir çağrı.
Yayınlandığı günlerde İran’da birçok insan kaygı içerisinde. Bu yaptırımları, sahillerine yakın yerlerde dolaşan ABD uçak gemilerini ve onlarca kilometre öteye konuşlandırılmış B-52 bombardıman uçaklarını hak edecek ne yaptıklarını anlamaya çalışıyorlar.
İranlılar cesur ve gururlu insanlar. Saldırı başladığında savaşacaklardır. Başka bir seçenek yoksa onurlarıyla ölmeyi bileceklerdir.
İyi ama neden ölsünler? Neden savaşsınlar?
Batı’da yaşayıp benim yazılarımı okuyanlara sesleniyorum. Meseleyi derhal inceleyin ve hükümetinize şu soruyu sorun: “Bu korkunç senaryonun kaleme alınmasının sebebi nedir?”
Festivallerde ödüller kazanmış, her yerde bulabileceğiniz İran filmlerini izleyin. İran şiirlerini okuyun. İran yemekleri yiyin. Tarihî ve modern İran şehirlerinin resimlerine bakın. İnsanların suretlerini seyredin. Bu saldırının yaşanmasına izin vermeyin. Milyonlarca insanın ölmesine sebep olacak psikopatça saldırının gerçekleşmesine mani olun.
Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’ye karşı açılan savaşların da gerçek bir sebebi yoktu. Batı, emperyalist müdahaleler gerçekleştirdi ve tüm milletleri yıkıma uğrattı.
İran konusunda daha da ileri gidildi. Artık Batı, ne bir mantığa sahip ne de hesap verme becerisine.
Bu yazıyla İran halkına, bin yıldır dünyaya muazzam bir kültür hazinesi takdim etmeyi bilmiş bir ülkeye desteğimi beyan ediyorum.
Zira İran yok edildiğinde insanlık hayatta kalacak mı, şüphedeyim.
Andre Vltchek
28 Temmuz 2019

0 Yorum: