Benim
bu kısa makaleyi yazdığım günlerde İran, dünyanın en kudretli ülkesine karşı
koymaya çalışıyor. İran, dünya hızla uyanıp kendisini kurtarmak için harekete
geçmez ise muazzam bir tehlikeyle hatta yok olma ihtimaliyle karşı karşıya.
İran’ın
o büyüleyici şehirleri her şeyin ötesinde İran halkı tehlikede ki bu halk,
dünyadaki en eski ve en köklü kültürlerden birinin oluşturduğu, mağrur, güzel
ve yaratıcı bir halk.
Bu
yazı, dünyaya sunulmuş bir andaçtır: İran bombalanabilir, yıkıma uğratılabilir,
korkunç bir yara alabilir, üstelik bunları sebepsiz yere yaşayabilir.
Tekrarlıyorum: İran’a saldırmanın makul herhangi bir sebebi bulunmamaktadır.
İran
bugüne dek kimseye saldırmamıştır. Birleşik Devletler’e, Birleşik Krallık’a
hatta Suudi Arabistan ve İsrail gibi kendisini yok etmek isteyen ülkelere bile
kötülüğü dokunmamıştır.
Tek
“suç”u harap edilmiş olan Suriye’ye yardım etmiş olmasıdır. Filistin’in yanında
ciddiyetle durmasıdır. Küba ve Venezuela gibi ülkeler ihtiyaç duyduklarında
onların yardımına koşmasıdır.
Derdimi
en basit kelimelerle ifade etmeye çalışıyorum. Bu noktada kelimelere taklalar
attırmaya, zihinsel talimlere ihtiyaç yoktur.
Sırf
bugün Beyaz Saray’da oturan psikopat nükleer anlaşmasını imzalayan selefini
rezil etmek istediği için binlerce, milyonlarca İranlının kısa bir süre
içerisinde ölmesi muhtemel. Bu bilgiyi bizatihi başkanın kendi personeli
sızdırdı. Burada mesele, hangi tarafın daha güçlü ve daha büyük bir çetenin
üyesi olduğu değil. Burada mesele, İran’ın düşmanlaştırılmasının İran’la bir
alakasının olmaması.
* * *
Bu
noktada şu soru geliyor aklıma: Biz esasen hangi dünyada yaşıyoruz? Bu
yaşananları hoşgörüyle karşılamak mümkün mü? Dünya, hiç kılını kıpırdatmadan,
yeryüzündeki en harika ülkelerden birinin hiçbir gerekçe olmaksızın saldırgan,
zorba güçlerce taciz edilmesini boş boş daha ne kadar izleyebilir?
İran’ı
seviyorum! Sinemasına, şiirine ve yemeklerine âşığım. Tahran’ı seviyorum.
Kibar, eğitimle elde edilmiş yeteneğe sahip İranlıları seviyorum. Düşünürlerini
seviyorum. Başlarına kötü bir şeyin gelmesini asla istemiyorum.
Evet
Batı medyası size şunu asla söylemiyor: İran sosyalist bir ülke. Bu ülke,
“İranî özellikleri haiz bir sosyalizm” olarak tarif edilebilecek bir sisteme
sahip. Tıpkı Çin gibi İran da dünyadaki en eski milletlerden biri, kendi
ekonomik, sosyal sistemini oluşturup geliştirebilecek güce sahip.
İran
fazlasıyla başarılı. Batı’nın ağır saldırılarına ve ambargolara rağmen İran
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından “insanî gelişimi oldukça
yüksek” olan ülkeler listesinde yer alıyor ki bu hâliyle Ukrayna, Kolombiya ve
Tayland gibi Batı’nın gözbebekleri olan ülkeleri geride bırakıyor.
Ülkenin
enternasyonalist bir ruha, anlayışa sahip olduğunu kimse inkâr edemez: İran,
Batı emperyalizminin dayağını yiyen ülkelerle muazzam bir dayanışma ilişkisi
geliştirebiliyor.
* * *
Bende
din min yok. İran halkının önemli bir kısmında din belirgin bir yere sahip. Şii
Müslümanlar. Peki bunda sorun ne? Herkesin benim gibi düşünmesini ısrarla dile
getiren biri değilim. İranlı dostlarım, yoldaşlarım, kardeşlerim de kendileri
gibi hissedip düşünmemi hiçbir zaman söylemediler bana. Bağnaz hiç değiller.
Hoşlanmadıkları insanların kendilerini dışlanmış gibi hissetmelerine kesinlikle
imkân vermiyorlar. Farklıyız ama aynı zamanda birbirimize çok benziyoruz. Daha
iyi bir dünya için dövüşüyoruz. Enternasyonalistiz. Birbirimize saygı
duyuyoruz. Başkalarına saygı gösteriyoruz.
İran,
herhangi bir ülkeyi fethetme niyetinde değil. Ama dostlarına saldırıldığında,
Suriye’de de görüldüğü üzere, yardım elini hemen uzatabiliyor.
Geçmişte
İran Batı’nın sömürgesiydi, 1953’te demokratik yollardan işbaşına gelmiş
hükümet, doğal kaynaklarını kendi insanlarının hayatlarını iyileştirmek için
kullanmak istediğinde devrildi. Yurtdışından getirilen Şah Pehlevi, gelip
ülkenin başına geçti ve o korkunç diktatörlük tesis edilmiş oldu. Ardından
Batı’nın tüm gücüyle açıktan sunduğu desteği arkasına alan Irak, İran’a
saldırdı.
Bu
makaleyi kısa tutacağıma söz vermiştim. Uzun vaazlara artık vakit yok. Esasen
bu, bir makale de değil, bir çağrı.
Yayınlandığı
günlerde İran’da birçok insan kaygı içerisinde. Bu yaptırımları, sahillerine
yakın yerlerde dolaşan ABD uçak gemilerini ve onlarca kilometre öteye
konuşlandırılmış B-52 bombardıman uçaklarını hak edecek ne yaptıklarını
anlamaya çalışıyorlar.
İranlılar
cesur ve gururlu insanlar. Saldırı başladığında savaşacaklardır. Başka bir
seçenek yoksa onurlarıyla ölmeyi bileceklerdir.
İyi
ama neden ölsünler? Neden savaşsınlar?
Batı’da
yaşayıp benim yazılarımı okuyanlara sesleniyorum. Meseleyi derhal inceleyin ve
hükümetinize şu soruyu sorun: “Bu korkunç senaryonun kaleme alınmasının sebebi
nedir?”
Festivallerde
ödüller kazanmış, her yerde bulabileceğiniz İran filmlerini izleyin. İran
şiirlerini okuyun. İran yemekleri yiyin. Tarihî ve modern İran şehirlerinin
resimlerine bakın. İnsanların suretlerini seyredin. Bu saldırının yaşanmasına
izin vermeyin. Milyonlarca insanın ölmesine sebep olacak psikopatça saldırının
gerçekleşmesine mani olun.
Irak,
Afganistan, Libya ve Suriye’ye karşı açılan savaşların da gerçek bir sebebi
yoktu. Batı, emperyalist müdahaleler gerçekleştirdi ve tüm milletleri yıkıma
uğrattı.
İran
konusunda daha da ileri gidildi. Artık Batı, ne bir mantığa sahip ne de hesap
verme becerisine.
Bu
yazıyla İran halkına, bin yıldır dünyaya muazzam bir kültür hazinesi takdim
etmeyi bilmiş bir ülkeye desteğimi beyan ediyorum.
Zira
İran yok edildiğinde insanlık hayatta kalacak mı, şüphedeyim.
Andre Vltchek
28
Temmuz 2019
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder