Ellilerin sonlarında ve altmışlarda insan hakları hareketi
ve Vietnam Savaşı karşıtı hareketi, şirketlerin yönettiği Amerika’nın toplumsal
dokusunu değiştirmeyi bilmişti. Süreç içerisinde devrimci değişime inanç galebe
çaldı, devrimci kültür hâkim hâle geldi. El Hacı Malik Şabaz’ın [Malcolm X’in] ifadesiyle:
“İçinde yaşadığımız dönemde bizler, zulüm
görenler olarak, zalimden sistem, mantık ve akıl talep ediyoruz. Oysa zalimin
mantıklı bulduğu bir şey mazlum için asla mantıklı değildir, zalim için makul
olan, mazlum için asla makul değildir. Bu ülkedeki siyahlar [Yeni Afrikalılar] bizi
sömürenlere makul gelen şeylerin bizim için makul olmadığını anlamaya
başlıyorlar. Eğer ‘Zenci Devrimi’ denilen mücadelede kimi sonuçlara ulaşmak
istiyorsak, en alttakiler olarak bizler, akla ve mantığa dayalı yeni bir sistem
inşa edebilmeliyiz.”
Geçmişin solcu, devrimci mücadelelerin elde ettiği
tüm sosyo-ekonomik kazanımları ortadan kaldırmak için plütokrasi, seksenlerde
ve doksanlarda patronların uşağı medyayı ve sağcı propagandayı devreye soktu.
Bu noktada plütokrasi, solcu örgütleri yok etmek
için FBI eliyle yürütülen Cointelpro operasyonlarına devam etti. Reagan ve
George Bush’un sağcı iktidarları emperyalist hegemonyanın alanını genişletti.
Newt Gingrich’in geliştirdiği “Amerika’yla Sözleşme” stratejisi, evanjelik
Hristiyanlarla geniş bir koalisyon meydana getirdi. CIA’in Güneydoğu Asya ve
Afganistan’dan getirdiği eroin, Kolombiya ve Peru’dan temin ettiği kokain ülkenin
üzerine boca edildi, bu uyuşturucu akını ezilenleri mahvetti, uyuşturucu
çeteleri pıtırak gibi çoğaldı, şirketlerin elindeki müzik endüstrisinin
istismar ettiği “gangster rap’i”nin oluşturduğu kültür desteklendi. Önceki mücadele
döneminde alınan yenilgi, bir bakıma Yeni Afrikalıların, Latinlerin ve
gençlerin hapse tıkılmasının ve pozitif ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının
bir sonucu idi.
Bunun dışında bir de 11 Eylül 2001’de Dünya
Ticaret Örgütü’nün yıkılmasından ve Pentagon’a yapılan saldırıdan bahsetmek
gerek. Irak Savaşı, ardından Afganistan’da başlayan savaş sayesinde sağcılar ve
takip ettikleri aşırı milliyetçi çizgi, şirket medyası eliyle yürütülen
propaganda ile birlikte, Amerikan halkının sağın gündemini desteklemesini
sağladı. Böylelikle sağcılar, Amerikan halkını ülke içerisinde faşizmin
somutlaştığı, ABD A.Ş.’nin emperyalist askerî küreselleşmeyi beslediği sürece
destek vermeye ikna etti. Sağcı milliyetçilerin Amerikan halkı üzerindeki sosyo-psikolojik/kültürel
nüfuzu ve kontrolü bu şekilde tesis edildi.
Bu tespitler, yapmamız gerekenlere dair bir şeyler
söylüyor olmalı. İlerici ve devrimci güçlerin, ezilenlerin kararlarında ne vakit
ve nasıl söz sahibi olacakları üzerinde durulmalı. “Kitlelerden kitlelere” ilkesi,
her eylemcinin sadık kalması gereken yol gösterici ilke olarak görülmeli. Amerika’da
faşizmin saldırılarını durdurmak için devrimci eylemden gayrı bir yol olmadığı
açıktır.
Bu bağlamda ilerici ve devrimci güçler, Ulusal
Yoksulların ve Ezilen Halkların Kongresi’ni örgütlemeli, böylelikle ülke
genelinde devrimci bir gündem oluşturabilmelidirler. Sonrasında bu gündem,
sosyo-ekonomik ve politik platform hâline gelmeli, bu platforma katılan herkes,
kendi toplumlarına gidip uygulanacak kararları aktarabilmelidir. Devrimci gündem,
seçim siyasetine de tatbik edilebilmelidir. Böylelikle ezilen kitlelerin
oylarını almak ve bu yönde kampanya yürütebilmek için siyasetçiler, bu gündemi
ana zemin olarak kullanacaklardır. Siyasetçiler bu gündeme destek vermiyorlarsa,
ilericiler devrimci gündem ve platform için kampanya yürütecek kendi adaylarını
destekleyeceklerdir. Bu noktada bilinmelidir ki söz konusu seçim kampanyaları,
ulusal kurtuluş mücadelesi ve sınıf mücadelesi bağlamında kitleleri
bilinçlendirmek amacıyla yürütülmeli, statükonun korunmasına yönelik seçim
çalışmalarına karşı çıkan birer taktiksel girişim olarak ele alınmalıdır.
Devrimci gündem, komitelerin, birliklerin,
koalisyonların ve cephelerin kurulması ile devrimci gündem uygulanma imkânı
bulacaktır. Bu sayede ilericiler ve devrimciler birlik olacaklar, ülke
genelinde elde edilen bu kararlılık, tüm hareket bünyesinde hizipçiliğin ve
tarikatçılığın kökünü kazıyacaktır. Bu ulusal strateji, kitle hareketinin, halk
hareketinin oluşumunda yüzleşilen tüm sorunların çözümünde başvurulacak, her
derde deva olacak bir adım elbette ki değildir. Kara Panter Partisi’nin
geçmişte ortaya koyduğu çabalar dikkate alındığında benzer bir görevi ifa
edebilme noktasında kongre seçeneğinin örgütlenmesinin zaruri olduğu görülecektir.
Kara Panter Partisi, 5
Eylül 1970’te Temple Üniversitesi’nde Devrimci Halkın Genel Kurulu’nu topladı
ve bu kurula on bin eylemci iştirak etti. Ardından parti, Kasım ayında Howard
Üniversitesi’nde Halkın Devrimci Anayasa Kongresi’ni toplama kararı aldı. Ancak
maalesef FBI’ın Cointelpro operasyonları üzerinden gerçekleştirdiği müdahaleler
sebebiyle kongre toplanamadı. Sonrasında partinin önde gelen isimleri tutuklandı
ve bu liderlerin kongreyi örgütlemesine mani olundu. Bugün Ulusal Yoksulların
ve Ezilen Halkların Kongresi başarıyla toplandığında sağcı faşist siyasete
meydan okumayı bilecek, yoksullara ve ezilen halklara kitle hareketi ve halk
hareketi dâhilinde onların hayatlarının dizginlerini ellerine almaları
konusunda gereken ilhamı verecektir.
Celil
A. Müntekim
[Kaynak:
This Country Must Change: Essays on the
Necessity of Revolution in the USA, Yayına Hazırlayan: Craig Rosebraugh,
Arissa Media Group, 2009, s. 30-33.]
0 Yorum:
Yorum Gönder