İnsanlığın kurtuluşu hedefine, dolayısıyla komünist hedefimize ulaşmak, o vizyonu somuta dökmek, kadınların kurtuluşu olmaksızın imkânsızdır.
Milyonlarca, hatta nihayetinde milyarlarca öfkeli savaşçı, erkek
üstünlüğüne karşı çıkmak ve temelden eşitlikçi bir toplum için mücadele etmek
zorundadır. Kadın-erkek tüm komünistlerin, tüm kadınların ve tüm insanlığın
kurtuluşuna kilitlenmiş güçlü bir kadın hareketinin, çıkışına yol açacak toplum
içindeki bütün muhtemel çatlakları arayıp bulması gerekir.
Kısa süre önce Zora ve Ba Jin ile Eve Mitchell arasında Selma James ve Sylvia Federici gibi simaların da dâhil olduğu bir blog tartışmasını okuma şansı buldum. Bana kalırsa, Marksist feminizm içi bir eğilime dair bu tartışma, kadınlara, cinselliğe, yeniden üretim meselesine ve kurtuluşa yönelik belirli bir “işçici” yaklaşımın dar sınırları içinde boğulmuştu.
Tartışma, esas olarak politika alanına hâlihazırda girmiş olan
kadınlara yönelik zulmü ve üstyapı meselesini göz ardı ederken, bir yandan da
kadınlara yapılan zulmü ücretli ya da ücretsiz işlere indirgiyor ve toplumdaki
üretim ilişkilerine dair dar alana hapsoluyor.
Kanaatimce kadınların kurtuluşu, toplumun tüm
yüzeylerine ait toplumsal ilişkilerin temelden dönüştürülmesi ile birlikte
gerçekleşmeli ve ev işçiliği için ücretle ilgili ekonomik mücadele ile ücretli
emek-ücretsiz emek üzerine dönen tartışmanın ötesine geçmelidir.
Bu noktaları şimdi biraz açmaya çalışayım.
Kurtuluş Nedir?
Mitchell, esas olarak iş yerine giriş taleplerini
reddeden ve ev içi sınırlamalarından kurtulmayı isteyen ikinci feminizm
dalgasının teşkil ettiği İş İçin Ücret okulunu eleştiriyor. Eleştiri, bu
taleplerin sermaye içi emek-sermaye ilişkilerini değiştirmede hiçbir şey
yapmayacağını söylüyor ve kadınları ücretli işçilere dönüştürerek, işsizler
ordusunu etkin bir biçimde büyütüp işçilerin hayatını daha da zorlaştıracağını
iddia ediyor.
Alternatif bir yaklaşım olarak Mitchell, kadının ev
içinde yapılan işler aracılığıyla kapitalizm koşullarındaki toplumun
işlemesinde belirli bir rol oynadığını söylüyor. Bu iş süreci toplumsal hayat
için önemli, dolayısıyla, kadınlar kendilerine ücret ödenmesi yönünde talepte
bulunmalıdırlar.
Genel tartışmaya göre, bu ücretsiz işler için ücret
talebinde bulunmak, kapitalizmin olağan işleyişini rahatsız edecektir ve bu
sebeple söz konusu talep reformist bir talep değildir (esasta bu talebin
reformist olup olmadığına ilişkin dikkatleri başka yöne sevk eden sorular genel
tartışmayı tayin etmektedir.).
Mitchell meseleyi şu şekilde izah ediyor:
“Ayrıca
Ev İşleri İçin Ücret kampanyası ‘Eşit İşe Eşit Ücret’ talep eden kadınların
kurtuluşu hareketinin zirveye ulaştığı noktada yürütülmüş ve bu kampanyanın
kadınların işgücüne dâhil olması için gerekli fırsatı yaratacağı düşünülmüştür.
Marksist feminizmin şiddetle karşı çıktığı bu talep saf anlamda ekonomik bir
taleptir. Marksist feministlere göre, bu tarz bir strateji, sermayenin ek
işgücü yaratmak suretiyle feminist hareketi sindirmesine imkân sunacaktır.
Alternatif olarak öne sürülen Ev İşleri İçin Ücret talebi ücretsiz ev içi emeği
için sermayeyi kârdan ödün vermeye zorlayarak onun yıkımını hızlandıracaktır.”
Zora, Mitchell’in konumunu eleştiriyor ama birçok
fakir kadın (ağırlıklı olarak uluslararası düzeyde beyaz olmayan kadınlar)
ücretli emeğe mecbur edilirken, kadınların hem işgücünün hem de ilk planda
işgücünün çalışmasına imkân veren üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesi için
önemli bir kaynak olarak nasıl sömürüldüklerine dair Federici’nin yaptığı
analizde hâlâ belirli bir değer buluyor.
Zora, ev içi iş ücreti üzerine kurulu stratejiyi
eleştiriyor ve bu stratejinin hâlâ kapitalist ilişkiler içinde kaldığını iddia
ediyor. O, daha çok Federici’nin ABD’deki fakir siyah kadınlara ve gelişmekte
olan ülkelerdeki beyaz olmayan kadınlara dönük analiziyle ilgileniyor. Zora ve
Ba Jin, siyah kadınların yeniden üretici gücünün kadınların ev içine daha fazla
hapsedilmesi oranları ve refaha yönelik reformlar aracılığıyla boğulan ve
kontrol altında tutulduğuna ilişkin kimi ilginç noktalara işaret ediyor. Zora
sonrasında, Marksist feminist hareketten beslenen analizi üzerinde yükselen
strateji meselesini gündeme getiriyor. Örneğin şunları söylüyor:
“Bu
tespitin ABD’deki siyah feminizmle ne ölçüde bağlantılı olduğu sorusuna ilişkin
olarak, bence siyah kadınların ve siyah feministlerin, kendi kurumlarına geri
dönen işçilerin ya da öğrencilerin yeniden üretimi olup olmadığına bakmaksızın,
yeniden üretime dayalı emeklerinin nasıl sermayeye dönüştüğü meselesini belirli
bir stratejiye dökmeleri gerekir. Bu noktada kadınlar, sahip oldukları yeniden
üretim güçlerinin nasıl çalındığına ilişkin hesaplar da önemli değildir.”
Bence Zora’nın kurduğu yapının strateji meselesine
daha fazla dayanıyor olması daha uygun olurdu.
Her iki makale de kadınların ezilme yöntemleri ile
ilgileniyor ki bu gerçekten önemli bir husus. Ancak makalelerde kadınların
kendilerini nasıl özgürleştirecekleri meselesine pek değinilmemiş. Ne için
savaştığımız ve kurtuluş için gerekli araçların neler olduğuna dair gerçek
ifadelere maalesef rastlayamıyoruz.
Nihayetinde benim kanaatime göre, komünist bir bakış
açısı üzerinden kadınların kurtuluşu, her kadının doğal kaynakların insanî
bilgi ve teknoloji ile birlikte ortaklaşa paylaşıldığı bir toplumda kadının tüm
insanî potansiyeline ulaşabilmesi için gerekli kapasitenin açığa çıkmasına
ihtiyaç duyar.
Bu amaç doğrultusunda kadınların geleneksel
rollerinden, yani çocuk doğurma, büyütme gibi rollerden ve diğer ev içine ait
rollerden kopmaları gerekmektedir.
1970’lerden beri küresel kapitalizmin yaşadığı
gelişmeye, ayrıca ilgili dönemde geleneksel ilişkilere karşı kadınların verdiği
mücadeleye bağlı olarak söz konusu gelenekten ciddi bir kopuş
gerçekleştirilmiştir.
Ev İçi İşler İçin Ücret talebi üzerinden yükselen
eğilimin, kadınların evden ve evdeki kendi faaliyetinden kopmasının kadınları
özgürleştirmediği ve kapitalizmi yıkmayacağına dair tespiti doğrudur. Ancak
ayrıca doğru olanla birleşmemek de politik açıdan yanlıştır. Bizim için gerekli
olan, böylesi bir talebi kadınların kurtuluşuna dair komünist bakış açısı
içerisine yerleştirmektir.
Bizler, geleneğin zincirlerinden kurtulmak ve
insanlararası yeni bir eşitlikçi ilişki tesis etmek için mücadele ediyoruz. Bu
ise kadınlar gerçek manada hür olmadıkça ve özgürleştirilen bir toplumun tüm
yüzeylerine katkı yapamadıkça mümkün değildir.
Kurtuluş Politika Aracılığıyla Gerçekleşir
Zora, Ba Jin ve Eve arasındaki tartışma, Marksist
feminizmin mevcut fiilî mücadeleye nasıl tatbik edilebileceğini anlatma
noktasında başarısızdır. Esasında Marksist feminizmin fikirleri eylem
alanlarının dışındaki kadınların geniş kesimleri arasında asla rağbet
görmemiştir.
Ayrıca kapitalizm koşulları altında patriyarka
koşullarına karşı kadınların geliştirdiği öfke ve direnişin zeminini tarihsel
planda teşkil eden ve söz konusu öfke ve direniş imkânlarının oluşmasına
sürekli katkı sunan gerçek bir dizi politik fay hattı mevcuttur.
Burada ben, esas olarak yeniden üretim özgürlüğü ve
kürtajdan bahsediyorum.
Bu husus, toplumda bir barut fıçısı olarak varlığını
muhafaza etmektedir. Yeni komünistler, ilgili alana hiçbir zaman bir politik
müdahale zemini olarak bakmamışlardır. Oysa yeni komünist solun “ileri itmek”
istediği, kadınların kendiliğinden faaliyetleri, söz konusu özel mücadelede
giderek daha fazla görünür olmaktadır.
Bugün hem yasal düzlemdeki girişimler hem de bağnaz
kesimin fizikî saldırıları üzerinden kürtaj hakları ciddi bir tehdit
altındadır.
Kadınlar ise bu duruma her yerde kürtaj klinikleri
açmak için seferberlik ilân ederek cevap veriyorlar.
Virginia, kısa süre önce vajina muayenesi aracılığıyla
kadınların bedenlerine fiilî bir savaş ilân eden berbat bir yasaya tanıklık
etti. Bu yasa, binlerce kadının eyleme geçmesine neden oldu.
Yüksek mahkemede kürtajla ilgili Roe’nun Wade’e karşı
açtığı davaya yönelik de ciddi tehditler savruldu. Bu türden saldırılar,
demokratların oylarının artmasıyla sonuçlandı.
Komünist ajitasyon, bu türden meselelere neden daha
fazla yoğunlaşmıyor? Hareket hâlindeki insanların olduğu politik alan olarak
reel politika ile neden daha fazla ilgilenmiyoruz ve bu insanları komünist bir
vizyon ile neden kazanmıyoruz?
Marksist feminizmde bu mücadeleye her daim tiksintiyle
yaklaşılmıştır. Muhtemelen bunun nedeni, ilgili mücadelenin katı manada bir
“işçi sınıfı” mücadelesi olmamasıdır. Ancak bu, bana göre, her şeyi daraltıcı
biçimde emekle sermaye ilişkisine indirgeyen katı bir Marksizm türüdür. Bence
söz konusu yaklaşım hatalıdır. Bir devrim, dar anlamda ekonomik bir eylem
değil, gerçek dünyevî işbirliklerini, bilinçlenmeyi ve politik mücadeleleri
içeren karmaşık bir mücadeledir. Reel politikayı göz ardı ettiğimizde kendimizi
tecrit etmiş olacağız.
Nat Winn
25 Şubat 2013
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder