02 Mart 2013

Nadejda K. Krupskaya

Nadejda K. Krupskaya, Petersburg’da 14 Şubat 1869’da dünyaya geldi. Fakir bir çiftçi ailenin çocukları olan ebeveynleri, dönemin ilerici devrimci demokratik aydınlarının görüşlerini paylaşıyorlardı. Bu ortam,  Nadejda Krupskaya’nın canlı ve araştırmacı bir insan olarak ilerici bir dünya görüşü geliştirmesine katkıda bulundu:

“O günlerde devrimci tartışmalarla epey ilgileniyor ve tabii ki devrimcilere sempati duyuyordum.” [11 Ciltte Eğitimsel Çalışmalar, Cilt I, s. 9]

İlk gençlik yıllarından itibaren Nadejda Krupskaya, öğretmenlik mesleğiyle ilgilenmeye başladı. 1886’da liseyi bitirdi ve öğretmen okuluna gitti. Okul bittiğinde ne kasabada ne de köyde iş bulabildi. Bir yatılı okulda özel ders vermeye başladı. 1891’de Petersburg’daki işçiler için kurulmuş Pazar akşam okulunda öğretmenlik yaptı.

Nadejda Krupskaya, sonrasında toplumdaki çatışmalara yoğunlaştı ve adaletsizliğin kökenini inceledi. Rus ve yabancı yazarların toplumla ilgili çalışmalarını, özellikle bilimsel komünizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels’i okudu. 1890’da devrimci harekete katıldı ve bir Marksist öğrenci derneğine üye oldu:

“Okuldaki beş yılım, Marksizmime gerçek bir nefes verdi ve beni işçi sınıfına bağladı.”
[a.g.e., s. 37]

1895’te Krupskaya, V. I. Ulyanov (Lenin) tarafından kurulmuş olan St. Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği’ne katıldı ve yaklaşık elli yıl süresince tüm enerjisini ve birikimini parti çalışmasına, halkın hizmetine ve toplumun devrimci dönüşümüne vakfetti. 1898’de Lenin’le evlenen Krupskaya, parti kongreleri ve konferansları için yapılan hazırlık çalışmalarında ve toplantılarında aktif rol aldı. Parti metinlerinin basımı ve dağıtımıyla yakından ilgilendi.

Sürekli baskı, gözaltı ve sürgünlerle geçen ömründe eğitim, her daim devrimci kavgasının organik bir parçası oldu. 1910’da şunları yazıyordu:

“Yeni doğan neslin ihtiyaç duyduğu bir okul türünü teşkil etmenin mümkün olacağı günler elbette ki gelecektir. Bu amaç doğrultusunda bizim deneyime ve ilgili göreve nasıl yaklaşacağımızı belirlemeye ihtiyacımız var.” [a.g.e., s. 142]

Geçmişin ve o günün öne çıkan eğitimcilerinin kitapları üzerine kapsamlı çalışmalar yaptı: Y. A. Komenski (Komenyus), Jean-Jacques Rousseau, J. H. Pestalozzi, K. D. Uşinski, L. N. Tolstoy ve John Dewey’nin çalışmalarını ve ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre ve diğer ülkelerin eğitim sistemlerini inceledi. Sürgün yıllarını okulları, kütüphaneleri, öğretmenleri ve eğitsel deneyimin öncü unsurlarını tanımakla geçirdi. Bu imkân, ona dünyadaki eğitim durumunun eleştirel analizini yapma, en iyi eğitim teorisi ve pratiğini seçme, bu temelde “okul eğitimi ile ilgili olarak gerekli Marksist konumu olabildiğince en açık biçimde belirleme” şansı verdi.

Ekim Devrimi’nde yaklaşık kırk ayrı eser ortaya koydu. Bunların içinde en önemlisi, (1915’te tamamlanıp 1917’de yayınlanan) Kamusal Eğitim ve Demokrasi isimli çalışmaydı. Eser, Marksist eğitim bilimine önemli bir katkı sundu. Lenin’e göre, Krupskaya’nın monografisi, dönemin büyük demokratik eğitimcileri Rousseau ile Pestalozzi’ye dönük işçi sınıfının bakış açısından yeni bir yorum getiriyor, eğitimle üretken emek arasındaki bağlantı konusunda Marx ve Engels’in öğretisini sistematik bir yoldan ortaya koymak suretiyle, Bellers ve Owen’ın eğitimle ilgili fikirleri ile Rus toplumunu ilk kez tanıştırıyordu.

Epey bir belge ve metin incelemiş olan Krupskaya, emek eğitiminin, onu biçimlendiren koşullar ve sınıfa uygun olarak, tarihin muhtelif aşamalarında nasıl değiştiğini ortaya koydu. Kitabın son paragrafı, emek eğitimi tarihinin analizine ait bir özet sunuyor:

“Eğitim alanını burjuvazi örgütlediği sürece, emek okulu işçi sınıfının çıkarlarına doğrultulmuş bir silâh olacaktır. Emek okulunu ‘günümüz toplumunun dönüşümü için gerekli bir araca ancak işçi sınıfı dönüştürebilir.”

Sosyalist Devrim’in zaferi, Krupskaya’nın önüne eğitim faaliyetleri açısından yeni kapılar açtı. Örgütsel, politik ve eğitsel çalışmalara yoğunlaştı. Halk Eğitim Komiseri (Bakan) oldu. Uzun yıllar yeni eğitim sisteminin pedagojik yönleriyle ilgilendi ve Yeni Bir Hayata Doğru isimli bir dergi çıkarttı. Bu dönemde Krupskaya, tüm parti kongrelerinde delege olarak görev aldı. Yönetim organlarında üyelik, üst düzey hükümet mercilerinde vekillik yaptı, 1937’den itibaren Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Başkanlığı’nda üye olarak çalıştı.

Krupskaya, hükümet, parti ve eğitim alanındaki çalışmalarını bilimsel ve edebî çalışmalarla başarılı ve etkin bir biçimde birleştirdi. Tüm hayatı süresince 3.000 civarında kitap, broşür, makale, eleştiri vb. yayınladı (tüm eserleri, on bir ciltlik bir çalışmada toplanmıştır.). Çalışmalarının önemli bir bölümü yabancı dillere ve Sovyetler Birliği halklarının dillerine çevrildi.

Krupskaya’nın birçok farklı alanda ortaya koyduğu çalışmaların niteliği Sovyet devletince takdir edilmiştir. Krupskaya Emeğin Kızıl Bayrağı Nişanı (1929) ve Lenin Nişanı (1933) ile ödüllendirildi. 1931’de SSCB Bilimler Akademisi’nin onur üyesi oldu, 1936’da ise kendisine pedagoji bilimleri doktorası verildi.

N. K. Krupskaya 27 Şubat 1939’da vefat etti. Külleri Moskova’daki Kızıl Meydan’da, Lenin mozolesinin yanındaki Kremlin duvarının içine konulmuştur.

Mihail S. Skatkin
Georgij S. Cov’janov
1994
Kaynak

* * *

Rusya Leninist Genç Komünistler Birliği’ndeki Konuşmasından


[…] Kişisel hayatlarımızı uğruna mücadele ettiğimiz davayla, komünizmi inşa etme davasıyla birleştirmeye çalışmamız gerekiyor.

Elbette bu kişisel hayatımızdan vazgeçmemiz anlamına gelmiyor. Komünizmin partisi bir tarikat değil, dolayısıyla böylesi bir çileci yaklaşım asla savunulamaz. Bir fabrikada bir kadının iş arkadaşlarına şunları söylediğini işitmiştim: “Çalışan kadın yoldaşlar, partiye katıldığınızda kocanızdan ve çocuklarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuzu asla unutmamalısınız.”

Söz konusu meseleye elbette ki bu şekilde yaklaşılamaz. Kocayı ve çocukları inkâr etmek değil, çocukları komünizm için dövüşen birer savaşçı gibi yetiştirmek, her şeyi kocanın böylesi bir savaşçı olabilmesine imkân verecek şekilde düzenlemektir asıl mesele. Herkes, kendi hayatıyla toplumun hayatını nasıl birleştireceğini bilmek zorunda. Bu, çilecilik değildir. Böylesi bir birleşme, tüm işçilerin ortak davasının kişisel bir mesele hâline gelmesi, kişisel hayatı fakirleştirmez, bilâkis, daha da zengin kılar ve yavan aile hayatının asla kazandırmadığı o derin ve renkli deneyimleri kazandırır insana. Kişisel hayatın komünizm için yürütülen çalışmayla, komünizmin inşası amacıyla işçi sınıfının ortaya koyduğu mücadele ve çalışmalarla birleşmesi, bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli görevlerden biridir.

Siz gençler hayatlarınıza daha yeni başlıyorsunuz ve hayatlarınızı kişisel olanla toplumsal hayat arasında boşluk bırakmayacak şekilde inşa edebilirsiniz. […]

Nadejda K. Krupskaya
12 Temmuz 1924
Kaynak





0 Yorum: