Nadejda K. Krupskaya, Petersburg’da 14 Şubat 1869’da
dünyaya geldi. Fakir bir çiftçi ailenin çocukları olan ebeveynleri, dönemin
ilerici devrimci demokratik aydınlarının görüşlerini paylaşıyorlardı. Bu ortam, Nadejda Krupskaya’nın canlı ve araştırmacı bir insan olarak ilerici bir dünya görüşü
geliştirmesine katkıda bulundu:
“O
günlerde devrimci tartışmalarla epey ilgileniyor ve tabii ki devrimcilere
sempati duyuyordum.” [11 Ciltte Eğitimsel Çalışmalar, Cilt I, s. 9]
İlk gençlik yıllarından itibaren Nadejda Krupskaya,
öğretmenlik mesleğiyle ilgilenmeye başladı. 1886’da liseyi bitirdi ve öğretmen
okuluna gitti. Okul bittiğinde ne kasabada ne de köyde iş bulabildi. Bir yatılı
okulda özel ders vermeye başladı. 1891’de Petersburg’daki işçiler için kurulmuş
Pazar akşam okulunda öğretmenlik yaptı.
Nadejda Krupskaya, sonrasında toplumdaki çatışmalara yoğunlaştı
ve adaletsizliğin kökenini inceledi. Rus ve yabancı yazarların toplumla ilgili
çalışmalarını, özellikle bilimsel komünizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich
Engels’i okudu. 1890’da devrimci harekete katıldı ve bir Marksist öğrenci
derneğine üye oldu:
“Okuldaki
beş yılım, Marksizmime gerçek bir nefes verdi ve beni işçi sınıfına bağladı.”
[a.g.e.,
s. 37]
1895’te Krupskaya, V. I. Ulyanov (Lenin) tarafından
kurulmuş olan St. Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği’ne
katıldı ve yaklaşık elli yıl süresince tüm enerjisini ve birikimini parti
çalışmasına, halkın hizmetine ve toplumun devrimci dönüşümüne vakfetti. 1898’de
Lenin’le evlenen Krupskaya, parti kongreleri ve konferansları için yapılan
hazırlık çalışmalarında ve toplantılarında aktif rol aldı. Parti metinlerinin
basımı ve dağıtımıyla yakından ilgilendi.
Sürekli baskı, gözaltı ve sürgünlerle geçen ömründe
eğitim, her daim devrimci kavgasının organik bir parçası oldu. 1910’da şunları
yazıyordu:
“Yeni
doğan neslin ihtiyaç duyduğu bir okul türünü teşkil etmenin mümkün olacağı
günler elbette ki gelecektir. Bu amaç doğrultusunda bizim deneyime ve ilgili
göreve nasıl yaklaşacağımızı belirlemeye ihtiyacımız var.” [a.g.e., s.
142]
Geçmişin ve o günün öne çıkan eğitimcilerinin
kitapları üzerine kapsamlı çalışmalar yaptı: Y. A. Komenski (Komenyus),
Jean-Jacques Rousseau, J. H. Pestalozzi, K. D. Uşinski, L. N. Tolstoy ve John
Dewey’nin çalışmalarını ve ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre ve diğer
ülkelerin eğitim sistemlerini inceledi. Sürgün yıllarını okulları,
kütüphaneleri, öğretmenleri ve eğitsel deneyimin öncü unsurlarını tanımakla
geçirdi. Bu imkân, ona dünyadaki eğitim durumunun eleştirel analizini yapma, en
iyi eğitim teorisi ve pratiğini seçme, bu temelde “okul eğitimi ile ilgili
olarak gerekli Marksist konumu olabildiğince en açık biçimde belirleme” şansı
verdi.
Ekim Devrimi’nde yaklaşık kırk ayrı eser ortaya koydu.
Bunların içinde en önemlisi, (1915’te tamamlanıp 1917’de yayınlanan) Kamusal
Eğitim ve Demokrasi isimli çalışmaydı. Eser, Marksist eğitim bilimine
önemli bir katkı sundu. Lenin’e göre, Krupskaya’nın monografisi, dönemin büyük
demokratik eğitimcileri Rousseau ile Pestalozzi’ye dönük işçi sınıfının bakış
açısından yeni bir yorum getiriyor, eğitimle üretken emek arasındaki bağlantı
konusunda Marx ve Engels’in öğretisini sistematik bir yoldan ortaya koymak
suretiyle, Bellers ve Owen’ın eğitimle ilgili fikirleri ile Rus toplumunu ilk
kez tanıştırıyordu.
Epey bir belge ve metin incelemiş olan Krupskaya, emek
eğitiminin, onu biçimlendiren koşullar ve sınıfa uygun olarak, tarihin muhtelif
aşamalarında nasıl değiştiğini ortaya koydu. Kitabın son paragrafı, emek
eğitimi tarihinin analizine ait bir özet sunuyor:
“Eğitim
alanını burjuvazi örgütlediği sürece, emek okulu işçi sınıfının çıkarlarına
doğrultulmuş bir silâh olacaktır. Emek okulunu ‘günümüz toplumunun dönüşümü
için gerekli bir araca ancak işçi sınıfı dönüştürebilir.”
Sosyalist Devrim’in zaferi, Krupskaya’nın önüne eğitim
faaliyetleri açısından yeni kapılar açtı. Örgütsel, politik ve eğitsel
çalışmalara yoğunlaştı. Halk Eğitim Komiseri (Bakan) oldu. Uzun yıllar yeni
eğitim sisteminin pedagojik yönleriyle ilgilendi ve Yeni Bir Hayata Doğru
isimli bir dergi çıkarttı. Bu dönemde Krupskaya, tüm parti kongrelerinde delege
olarak görev aldı. Yönetim organlarında üyelik, üst düzey hükümet mercilerinde
vekillik yaptı, 1937’den itibaren Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti
Başkanlığı’nda üye olarak çalıştı.
Krupskaya, hükümet, parti ve eğitim alanındaki
çalışmalarını bilimsel ve edebî çalışmalarla başarılı ve etkin bir biçimde
birleştirdi. Tüm hayatı süresince 3.000 civarında kitap, broşür, makale,
eleştiri vb. yayınladı (tüm eserleri, on bir ciltlik bir çalışmada
toplanmıştır.). Çalışmalarının önemli bir bölümü yabancı dillere ve Sovyetler
Birliği halklarının dillerine çevrildi.
Krupskaya’nın birçok farklı alanda ortaya koyduğu
çalışmaların niteliği Sovyet devletince takdir edilmiştir. Krupskaya Emeğin
Kızıl Bayrağı Nişanı (1929) ve Lenin Nişanı (1933) ile ödüllendirildi. 1931’de
SSCB Bilimler Akademisi’nin onur üyesi oldu, 1936’da ise kendisine pedagoji
bilimleri doktorası verildi.
N. K. Krupskaya 27 Şubat 1939’da vefat etti. Külleri
Moskova’daki Kızıl Meydan’da, Lenin mozolesinin yanındaki Kremlin duvarının
içine konulmuştur.
Mihail S. Skatkin
Georgij S. Cov’janov
1994
Kaynak
* * *
Rusya Leninist Genç Komünistler
Birliği’ndeki Konuşmasından
[…] Kişisel hayatlarımızı uğruna mücadele ettiğimiz
davayla, komünizmi inşa etme davasıyla birleştirmeye çalışmamız gerekiyor.
Elbette bu kişisel hayatımızdan vazgeçmemiz anlamına
gelmiyor. Komünizmin partisi bir tarikat değil, dolayısıyla böylesi bir çileci
yaklaşım asla savunulamaz. Bir fabrikada bir kadının iş arkadaşlarına şunları
söylediğini işitmiştim: “Çalışan kadın yoldaşlar, partiye katıldığınızda
kocanızdan ve çocuklarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuzu asla
unutmamalısınız.”
Söz konusu meseleye elbette ki bu şekilde
yaklaşılamaz. Kocayı ve çocukları inkâr etmek değil, çocukları komünizm için
dövüşen birer savaşçı gibi yetiştirmek, her şeyi kocanın böylesi bir savaşçı
olabilmesine imkân verecek şekilde düzenlemektir asıl mesele. Herkes, kendi
hayatıyla toplumun hayatını nasıl birleştireceğini bilmek zorunda. Bu,
çilecilik değildir. Böylesi bir birleşme, tüm işçilerin ortak davasının kişisel
bir mesele hâline gelmesi, kişisel hayatı fakirleştirmez, bilâkis, daha da
zengin kılar ve yavan aile hayatının asla kazandırmadığı o derin ve renkli
deneyimleri kazandırır insana. Kişisel hayatın komünizm için yürütülen
çalışmayla, komünizmin inşası amacıyla işçi sınıfının ortaya koyduğu mücadele
ve çalışmalarla birleşmesi, bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli görevlerden
biridir.
Siz gençler hayatlarınıza daha yeni başlıyorsunuz ve
hayatlarınızı kişisel olanla toplumsal hayat arasında boşluk bırakmayacak
şekilde inşa edebilirsiniz. […]
Nadejda K. Krupskaya
12 Temmuz 1924
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder