Fotoğraftaki ufak çocuk, Che’nin en küçük kardeşi
Juan Martin Guevara. Ağabeyinin ölümünden elli yıl sonra hatıratını kaleme alan
Juan’ın amacı, “bu efsaneyle mücadele etmek ve ağabeyine insanî bir yüz
kazandırmak, onun bir insan olduğunu ortaya koymak. Onu o kaideden indirmek
gerek. […] O olsa, puta dönüştürülmüş olmaktan nefret ederdi. […] Önemli olan,
onu normal, hatta sıradan bir insan olarak yola koyulduğunu, sonradan onun
başkalarının taklit ettiği istisnaî bir kişiye dönüştüğünü görmek önemli.”
Ernesto Che Guevara, 1928’de Arjantin’in
Rosario’da beş çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi.
Ailenin durumu iyiydi. Celia de la Serna’nın ailesi Buenos Aires’li zengin bir
aileydi. Manastırda eğitim alan anne zeki ve oldukça isyankâr bir isimdi.
Celia, Arjantin’in ilk feministlerinden ve pantolon giyen, sigara içen ve
otomobil kullanan ilk kadınlardandı. Ernesto Guevara Lynch, altı yaş büyüktü
ondan. Kadın onun cazibesine fazla karşı koyamadı. Yerinde duramayan,
partilerde eğlenmeyi seven bu adam, saygın ailesinin yüz karasıydı. İşçilerin
ikili dans ettikleri, hâlâ çirkin görülen dans partilerine sürekli katılan
tangoculardandı. İkili alelacele evlendi. Altı ay sonra da Che geldi dünyaya.
Celia ve Ernesto, çocuklarını mali açıdan güçlü
oldukları koşullarda, kural mural tanımadan büyüttü. Düşünce ve eylem konusunda
özgürlük, çiftin sürekli teşvik ettikleri konulardı. Aile sabit bir yerde
yaşamadılar. Anne ve babanın farklı kişilikleri mevzubahisti. Anne, disipline
ve çalışmaya hayranlık duyan biriyken, baba, macerayı seven, ense yapmaya
bayılan, sorumluluk nedir bilmeyen biriydi. Bu da ilişkinin istikrarsız bir
niteliğe sahip olmasına sebep oluyordu. Buenos Aires’te olan Juan Martin,
telefonda anne ve babasının Che’yi çok fazla etkilediğini şu şekilde izah
ediyor:
“Babam,
kendisini bağlayan bir şey olmadan yaşamak istiyordu. Çok özgürdü denilebilir.
Ama bu özgürlük, bize seyahat etmemizin, dünyayı gezmemizin mümkün olduğuna
dair bir his kazandırıyordu. Annemse çok daha ilkeli biriydi, onun fikirleri
çok katiydi. Che’de bu iki mizacın karışımı mevcuttu.”
Juan Martin, ağabeyinden on beş yıl sonra,
ağabeyinin omzuna çıktığı bu fotoğrafın çekildiği Córdoba şehrinin
kaplıcalarıyla ünlü kasabası Alta Gracia’da dünyaya geldi. Aile, kuru dağ
havasının Che’nin kronik astımının iyileşmesine katkı sunacağı umuduyla taşınmıştı
bu kasabaya. İyi de geldi aslında. Sağlığı iyileştikçe yerinde duramayan bu
gencin enerjisi de arttı. Doktor olduktan sonra Latin Amerika’yı motosikletle
dolaşmaya çıktı. İki yıl süren bu yolculuk Walter Salles’ın Motosiklet Günlükleri filminin konusunu
teşkil etti. Yolculuk esnasında politik düşünceleri de şekillendi. Tanık olduğu
eşitsizlik ve yoksulluk konusunda ABD’nin önünde diz çökmüş olan kıtayı ve
emperyalist sömürüyü suçladı. (O yolculukta Florida’da geçirdiği kısa süreyi
“ömrünün en kötü iki haftası” olarak tarif etmişti.) Bu eşitsizliğinse, sıradan
insanların ayaklanıp iktidarı almasıyla ortadan kaldırılabileceği sonucuna
ulaştı.
O zorlu maceralarından döndüğünde aile çok sevindi
ve Che ailesine fazlasıyla bağlı olduğunu gösterdi. Kaleme aldığı, Ağabeyim Che isimli hatıratında Juan
Martin “bana evladıymışım gibi davranırdı” diyor. Fotoğrafta Che, onun genç
babası gibi görünüyor zaten. Aralarındaki ilişkinin niteliği bu şekilde
olabilir mi?
“Aramızda
on beş yaş fark vardı. Aynı yaştaki kardeşimden daha fazla dinliyordum onu.
Babam gibi olduğunu söyleyebilir miyim? Belki de ikinci babam gibiydi. Ama aynı
zamanda sadece kardeşlerin yaptığı şeyleri de yaptık. Futbol oynadık, eğlendik.
[…]
Ernesto’nun
gölgesinde büyüdüm. Ondan hiç kurtulamadım. 1956’ya dek ben Juan Martin
Guevara’ydım. 1957’den itibaren Fidel Castro’nun yoldaşı ve korkusuz savaşçı
devrimci Ernesto Guevara’nın kardeşiydim. O zamanlar Che bir efsaneydi. Onun
yokluğu beni çok üzdü, ölümü beni mahvetti. Her zaman derim, o birilerinin
kardeşi olmalıydı.”
Peki bu bir yük müydü?
“Onun
düşüncelerinin ışığında büyüdüm. Bu bir ağırlık değil, sorumluluktu. O,
düşündüğüm mânâda, bir yoldaşımdı benim.”
Juan Martin, ağabeyinin öldürüldüğü, Bolivya’daki
o küçük La Higuera Köyü’nde bulunan sınıfa ancak 47 yıl sonra gidebilmiş.
Ziyaret onu çok yıkmış, ama aynı zamanda bazı yanlışları düzeltmek için gerekli
işlemi de hızlandırmış. Che’nin öldürüldüğü yer bugün turistler için bir tuzağa
dönüşmüş. Che’nin imajı ticarî bir mala dönüştürülmüş, tam da yıkmak istediği
kapitalist sisteme ait bir ürün hâline getirilmiş. Köylüler, Juan Martin’in kim
olduğunu öğrenince “dilleri tutulmuş ve ‘Mesih’in kardeşi olamaz’ demişler.”
Che orada bir azize dönüşmüş, sahip olduğu imajın karşısında dualar edilmeye
başlanmış ve mucizeler beklenen bir güç zannedilmeye başlanmış. Bunun üzerine
Juan Martin, “ağabeyinin düşünceleri ve ideallerinin aktarılacağı bir kanal
açmaya yemin etmiş.”
Bolivya’da ölmesinden önce Che, bir yoldaşına Juan
Martin’in ve tüm kardeşlerinin manevi vârisi olacağını söylüyor. Kardeşi
Roberto ve kız kardeşi Celia ise Che hakkında konuşmayı reddediyor. Esasında
Celia da Juan Martin’i “medyada çok yer almak”la suçluyor ve “Ernesto hakkında
söylediklerime asla onay vermiyor” diyor. Che’nin ölümü ona çok acı vermiş, bu
yüzden yıllarca öldürülmesini kabullenmemiş. Juan Martin, Celia’nın karakter ve
inançlar konusunda tüm kardeşler içerisinde Che’ye en fazla benzeyen kardeş
olduğunu söylüyor. Martin, Celia’ya kitaptan hiç bahsetmemiş, bu nedenle kitabı
duyduğunda kendisiyle bir daha hiç konuşmayacağından korkuyor ve “onun benimle
ilgili eleştirilerini dinleyeceğim” diyor.
Che Guevara’nın hikâyesi inanılmaz bir hikâye, Juan
Martin’inki de öyle. Martin yetmişlerin sonunda ve seksenlerin başında,
efsanevi bir isim olan Che’nin akrabaları olmaları sebebiyle kendisinin ve
ailesinin hâlen daha Küba’da hürmet gördüğü dönemde, sağcı cuntanın başta
olduğu Arjantin’de politik tutsak olarak sekiz yılı aşkın süre hapis yatmış.
Peki kendisi, dünyanın ağabeyi gibi birine gene ihtiyaç duyduğunu düşündü mü
hiç? Böyle bir kişi olmak mümkün müydü?
“Evet mümkündü. O ilkörnek. Aynı onun gibi birisine
ihtiyacımız var mı peki? Bir gerilla olarak böyle bir isim lazım mı? Bence
hayır. Alnı kızıl yıldızlı beresiyle dağlarda yaşayan birine gerek yok. Bize
ilkeleri olan, değişim konusunda düşüncelere sahip, o ilkeleri ve düşünceleri
paraya, şöhrete ve güce satmayacak insanlar lazım. Bize Che’nin özelliklerine
sahip birileri lazım. Evet. Bize gereken bu. Dünya Che’nin yaşadığı yıllardaki
dünyadan daha iyi durumda değil. Hatta daha kötü durumda. Bizim o dünyayı daha
iyi kılmak için mücadele etmemiz gerek.”
Rick Williams
8 Nisan 2017
8 Nisan 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder