Nikaragua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nikaragua etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

06 Eylül 2025

, ,

Patrick Argüello: Ezilenlerin ve Yoksulların Simgesi


Patricio José Argüello Ryan (30 Mart 1943 – 6 Eylül 1970), Sandinist hareketi üyesi, aslen Nikaragualı, ABD’de doğmuş olan bir devrimcidir. Eylül 1970’te FHKC’nin El Al Havayolları’nın 219 sayılı uçağını Dawson’s Field Havalimanı’na kaçırma girişimi sırasında vurulup öldürüldü. Sandinistler, bu noktada yaptıkları açıklamada, FHKC’nin eylemine gerilla savaşı eğitimi karşılığında uçak kaçırma eylemine destek verdiklerini söylediler.

Gençliği

Patrick Argüello, Mart 1943’te Kaliforniya eyaletinin San Fransisko şehrinde dünyaya geldi. Babası aslen Nikaragualı olan Rodolfo Argüello Ruiz, annesi Kathleen Ryan’dı. Babası, Amerikan vatandaşı olan annesi ile birlikte 3 yaşındayken Nikaragua’ya taşındı. Momotombo, La Paz Centro ve Managua’da yaşadı. 1956’da Nikaragualı diktatör Anastasio Somoza García öldürüldü. Oğulları Luis ve Anastasio, intikam almak için ülke genelinde saldırılar gerçekleştirdi. Argüello’nun ailesi bu baskılar neticesinde birçok Nikaragualıyla birlikte ülkeyi terk etti. Aile, Los Angeles’a gitti.

Los Angeles’ta Argüello, Belmont Lisesi’ne başladı. Büyüdükçe Somoza rejimine yönelik öfkesi arttı. Altmışlarda yaşayan birçok genç gibi Küba Devrimi’nden ve Che’den etkilendi. Lise sonrası birçok arkadaşının öğrenci hareketi içerisinde dayak yediğine, tutuklandığına veya öldürüldüğüne şahit oldu.

Yirmili Yaşları

Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles Kampüsü’nden mezun olan Argüello, aldığı bursla 1967 yılında Şili’de tıp okumaya başladı. 1970 yılında yapılan seçimde sosyalist Salvador Allende’nin cumhurbaşkanı olmasına tanıklık etti. Ağustos 1967’de Pancasan’da Sandinist gerilla hareketi üyesi Nikaragualı arkadaşlarının ölümünden, ayrıca iki ay sonra Che’nin Bolivya’da ölmesinden epey etkilendi.

Ülkesine döndüğünde Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi ile temas kurdu. Amerikalı olması sebebiyle kendisine güvenmeyen örgüt lideri Carlos Fonseca, onun ajan olduğunu düşündü, dolayısıyla örgüt faaliyetlerine kısıtlama getirdi. Sonrasında Argüello, Ağustos 1969’da rejim karşıtı faaliyetleri sebebiyle Somoza hükümeti tarafından sürgün edildi. Bunun üzerine Argüello, Sürgündeki Nikaragualılarla birlikte çalışma yürütmek amacıyla İsviçre’nin Cenevre kentine gitti.

1970 yılının başlarında Sandinist hareketin lideri Oscar Turcios, Sandinistlerin gelişmekte olan hareketinin ihtiyaç duyduğu askeri eğitimi sunabilecek gerilla örgütleriyle bir araya gelme umuduyla Batı Avrupa’da faal olan Marksist Dördüncü Enternasyonal ile temas kurdu. İlk olarak Sandinistler, Nayif Havatme’nin Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi ile ilişkiye geçtiler. Argüello ve arkadaşları, Amman yakınlarındaki örgüt kamplarına gönderildiler. Sandinistler, Nisan-Haziran 1970 arası dönemde Filistinli örgütten eğitim aldılar. Argüello ile birlikte eğitim alan iki Nikaragualıdan biri (1973’te Nikaragua’da öldürülen) Juan Jose Quezada, diğeri (1977’de Nikaragua’da öldürülen) Pedro Arauz Palacios’tu.

Leyla Halid’in hatıratında Argüello’nun üç çocuğu olduğu iddiasına yer veriliyor. Fakat Marshall Yurow’un Patrick Argüello’nun hayatını incelediği çalışmasında bu iddiayı doğrulayacak somut bir kanıtın bulunmadığından bahsediliyor.

1970 yazında Argüello ve Sandinist göçmenlerden oluşan küçük bir grup, başka bir Filistinli örgütle temasa geçti. Corç Habeş’in başında olduğu FHKC’den eğitim talep edildi. FHKC, eğitim karşılığında Nikaragualılardan Filistin meselesine dünyanın ilgisini çekmek için dört Avrupa uçağının eş zamanlı kaçırılması eylemine iştirak etmelerini istedi.

Uçak Kaçırma Eylemleri

İki eylemcinin 6 Eylül 1970 günü Amsterdam’da Boeing 707 tipi uçağa binememesi üzerine Argüello, yalnızca bir hafta önce tanıştığı, Şadiye ismiyle bildiği Leyla Halid’le uçağı kaçırma eylemini gerçekleştirmek zorunda kaldı. Evli çiftmiş gibi davranan iki devrimci, Honduras pasaportlarıyla uçağa bindi. Valizlerini güvenlik kontrolünden geçirdiler. Turistlerin oturduğu bölümün ikinci sırasındaki koltuklarına geçtiler. Eyleme başlamadan önce Halid, Argüello’ya gerçek kimliğinin ne olduğunu sordu. Aldığı cevap onu epey etkiledi. Uçağın havalanmasından yaklaşık otuz dakika sonra eylemciler silahlarını çıkartıp kokpite yöneldiler ve içeri girmek istediler.

Argüello, üzerindeki şık takım elbisesiyle elinde tuttuğu el bombasını koridora fırlattı ama bomba patlamadı. Bir yolcu, Argüello tabancasını çektiği vakit bir yolcu başına bir viski şişesiyle vurdu. Pilotun dalış hareketi yapması üzerine eylemcilerin dengesi bozuldu. Argüello, üç beş kez ateş etti, hostes Shlomo Vider’ı vurdu.

Halid de en az Argüello kadar talihsizdi. El bombaları sutyenine sıkıştığı için onları kullanamadı. Bu sırada güvenliğin ve yolcuların saldırısına uğradı. Uçak, Heathrow Havalimanı’na acil iniş gerçekleştirdi.

Yolcuların ve güvenlik görevlilerinin aktardığına göre Argüello, çatışma sırasında dört kurşun yedi. Aldığı yaralar neticesinde öldü. Pilot Uri Bar Lev, yaralı hostesi düşündüğünden, uçağı İsrail’e götürme talimatına karşı çıktı. Argüello ve Halid ambulansa konulup Hillingdon Hastanesi’ne götürüldü. Yolcuların ve güvenlik personelinin saldırısına rağmen halen daha hayatta olan Halid, birçok yerde Argüello’nun uçağı kaçırma planının suya düşmesi sonrası vurularak öldürüldüğünü söyledi.

Mirası

1972 yılında Japon Kızıl Ordusu ve FHKC, Tel Aviv yakınlarındaki Lod Havalimanı’na saldırdı. Eylem sonrası bıraktıkları mektupta “Dir Yasin Operasyonu” adını verdikleri eylemin sorumluluğunu üstlendiklerini, eylemi iki yıl önce başarısız olan eylemde ölen Şehit Patrick Argüello Mangası’nın gerçekleştirdiklerini söylediler.

Yetmişlerin sonunda San Fransisko’da Patrick Argüello Yayınları / Halkın Bilgi Kaynağı isminde küçük bir yayınevi kuruldu. “Şehir Gerillasını El Kitabı” ile “Kızıl Ordu Fraksiyonu” isimli çalışmaları bu yayınevi bastı. Kendileriyle alakaları olmayan suçlamalar üzerine editörleri tutuklanınca şirket dağıldı.

1983’te Nikaragua devriminin gerçekleşmesi üzerine Sandinistler, Argüello’nun adını yaşatmak için Momotombo’daki jeotermal tesisine onun adını verdiler. Ancak 11 Eylül 2001’deki saldırılar sonrası Arnoldo Alemán hükümeti, bir teröristi onurlandırmanın yanlış olduğunu söyleyerek, bu ismi kaldırdı.

Doksanlarda Baader Meinhof isimli müzik grubu “Ramirez’i Hakla” isimli bir şarkı yazdı. Sözlerinde şu dizelere yer verilmekteydi:

Patrick Argüello, Leyla Halid
Uçağın kuyruk kısmında gözden kayboldu
Üstelik adam
Kardeşi bile değildi
Ha günler iyi geçmiş ha kötü
Hepsi aynı nasılsa
Sen yeter ki
Şu korsan Ramirez’i hakla.”

Alıntılar

Uçak kaçırma eylemi sonrası birçok yerde Leyla Halid, Argüello’dan bahsetti:

“Tarihle randevumuz yaklaşıyordu. Tüm planların eyleme dönüştürülmesi gerekiyordu. Tarihi biz yazacaktık. Patrick Argüello onu kanıyla yazdı, bense onun kadar onurlu değildim.”

Gassân Kenefâni, Argüello hakkında şunları söyledi:

“Şehit Patrick Argüello, adil bir davanın, o davanın belirlediği hedefe ulaşma mücadelesinin simgesiydi. O mücadele ki sınırsızdır. Argüello, onun cenaze yürüyüşünde yer almak için Lübnan’ın her yerinden ve kamplardan gelen Um Saad gibi insanların temsil ettikleri ezilenlerin ve yoksulların bir simgesidir.”

Alchetron
3 Ekim 2024
Kaynak

Patrick Argüello

19 Temmuz 2025

, ,

Sandinist Gerillalar, Devrim ve Miras



Giriş[1]

Küba’daki gerilla hareketi dışında bir tek Nikaragua gerilla hareketi, Latin Amerika’da başarıya ulaştı. Her iki ülkede güçleri birleştirmeyi bilen isyancı güçler, önemli bir zafer elde ettiler. İsyancılara karşı harekete geçirilen ordu çöktü, diktatör, ülkeden kaçmak, ömrünün kalan kısmını başka bir yerde geçirmek zorunda kaldı, ülkede rejim değişti.

Zafer sonrası gerilla hareketi, ekonomiyi, toplumu ve politik sistemi dönüştürdü. ABD, bu devrimci rejimlerin iradesini askeri ve politik müdahalelerle kırmaya çalıştı. Her saldırıda ayakta kalmasını bilen devrimler, gene de bu süreçte önemli toplumsal ve politik bedeller ödemek zorunda kaldılar.

Sandinist Gerillalar (1959–1979)

Augusto César Sandino, Nikaragua’nın herkesçe sahiplenilen devrimci ikonasıdır. General Sandino 1927-1933 arası dönemde ABD bahriyelileriyle savaşan düzensiz isyancı birliklerine komuta etti. 1934’te Sandino, General Somoza’nın başında bulunduğu, polis ve askerden oluşan Milli Muhafızlar tarafından katledildi. Somoza, sonrasında diktatör oldu. Onun yerine iki oğlu, Luis ve Anastasio geçti.

Somoza iktidarı, dört sütun üzerine kuruluydu:

1. Tüm politik muhalifleri ezen Milli Muhafızlar üzerindeki dolaysız kontrolü;

2. ABD’nin rejime sunduğu destek;

3. Ülkedeki en kârlı sanayilerini elinde bulunduran aile şirketleri üzerine kurulu Nikaragua ekonomisinin kontrolü;

4. Kamu sektöründeki istihdamın belirlenmesinde ve meclis koltuklarının dağıtılmasında önemli bir etkiye sahip olan, Somoza’nın partisi Liberal Milliyetçi Parti ile muhalefet partileri arasında dile dökülmemiş politik anlaşma.

Mücadelenin İlk Dönemi

1957’de Luis Somoza cumhurbaşkanı olunca rejimin devam ettiğini gören kimi muhalifler ele silah aldılar. 1959 yılının ilk aylarında bu muhalif örgütlerin temsilcileri, Küba’da kurulan yeni devrimci hükümetin desteğini arkalarına almaya çalıştılar. Aynı yıl içerisinde Carlos Fonseca Amador’un parçası olduğu, Che Guevara’nın bizzat denetlediği gerilla birliği Honduras üzerinden ülkeye giriş yaptı. Ama birlik, Honduras ve Nikaragua ordusunun birlikte gerçekleştirdiği operasyon neticesinde yok edildi. Sandino’dan ilham alan, Küba’nın desteğini kuşanmış diğer Somoza karşıtı güçler de aynı kaderle yüzleşti.

Borge’nin gerilla birliğinin yok edilmesi öğrenci eylemlerini tetikledi. Bu gösteriler, Milli Muhafızlar eliyle bastırıldı. Neticede ülkedeki öğrenci hareketi radikalleşti. Özellikle León şehrinde önemli gelişmeler yaşandı. Bu şehirde Fonseca, Nikaragua Devrimci Gençliği’ne ait güçlerden biri haline gelecek olan çalışma grubunu örgütledi.

Örgütün kimi kurucu üyeleri, altmışların ortalarında Küba’da askeri eğitim aldı. Sandino ve Küba Devrimi’nden ilham alan diğer Somoza karşıtı öğrenciler ve işçiler, Nikaragua Yurtsever Gençliği örgütünü kurdu. Daniel Ortega’nın da üyesi olduğu bu örgütün birçok üyesi sonrasında önemli gerilla komutanları oldu.

İki örgüt sonrasında birleşip Yeni Nikaragua Hareketi’ni meydana getirdiler. 1963’te örgütün adı Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN) oldu. Örgütün üyeleri, sadece öğrencilerden oluşmuyordu. Genç mavi yakalı işçiler ve köylüler de örgüte üye oldular.[2]

Foko Stratejisi

Guevara’nın fokocu anlayışına ikna olan genç militanlar, yaklaşık 50 savaşçıdan oluşan bir gerilla birliği meydana getirdiler. Başında Sandino’nun ordusunda albaylık yapmış olan Santos López isimli biri vardı. Ancak birlik, daha çok yerli Miskito halkının yoğun yaşadığı, diğer yerlerle bağı olmayan bir bölgede faaliyet yürütüyordu. Üstelik gerillalar, bu halkın dilini de bilmiyorlardı.[3].

Ayrıca gerillalar, ülkedeki diğer muhalif hareketlerle de güçlü bağlara sahip değildi. Gerilla faaliyeti konusunda ortaya konulan bu türden çabalar başarısızlıkla neticelense de geriye kalan gerillalar, devrimci hareketi yeniden inşa ettiler. Hareketin başına Carlos Fonseca geçti, ancak Fonseca Kasım 1976’da öldü.

Kendisini açıktan Marksist olarak tanımlamasa da Fonseca, antiemperyalist olduğunu söylüyor, halk devriminden yana bir tavır sergiliyordu.[4] 1966’da bir grup militan, Guatemala’da faaliyet yürüten İsyancı Silahlı Kuvvetler (FAR) örgütünden eğitim aldı. Aynı yıl bir FSLN heyeti, Havana’da düzenlenen Üç Kıta Konferansı’na katıldı. Burada heyet, başka ülkelerden gelen heyetlerle temas kurdu. Bu heyetlerden biri, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne aitti. Ağustos 1967’de FSLN, OLAS konferansına heyet gönderdi.

Askeri deneyim eksikliği ve fokoculuğa körü körüne bağlılık sebebiyle Milli Muhafızlar karşısında ciddi yenilgiler yaşayan FSLN, liderlerinin neredeyse tamamını kaybetti. Eylül 1967’de Milli Muhafızlar Matagalpa yakınlarındaki Pancasán bölgesinde “bul ve yok et” emri üzerine yürüttükleri operasyonda FSLN kadrolarının büyük bir kısmını öldürdü.

Bu sebeple örgüt, lider kadrosunu sürekli yenilemek zorunda kaldı. Yetmişlerin başında hareket çok ufaktı. Öyle ki subay eğitim kurslarına katılanların örgütlendiği süreçte liderler de bu kurslara katılmaya başladılar.

Yeni Kadrolar

Pancasán’da yaşanan felaket, FSLN’nin başarısız olduğunun kanıtıydı. Böylelikle dağa çıkan silahlı bir grubun ülke genelinde ayaklanmayı tetiklemeyeceği görüldü. Hayatta kalan liderler, yeni bir savaş stratejisi benimsediler, uluslararası güçlerle yeni işbirlikleri kurdular.

1968’de otuz kadar militan, Küba’ya gidip Escambray Dağları’nda eğitim gördü. 1969’da FSLN FKÖ ile temas kurdu. 1970’te Sandinistler, Lübnan’da eğitim görsün diye FHKC kamplarına militan gönderdiler.

FSLN militanları, aynı zamanda FHKC eylemlerine de katıldılar.[5] Yetmişlerin ortalarında FKÖ, örgüte para ve silah verdi. 1971’de bir grup FSLN’li eğitim için Kuzey Kore’ye gitti.

Stratejide radikal değişim ihtiyacı, bilhassa örgütün kentlerde oluşturduğu tüm ağların yok edildiği 1970 yılında gündeme geldi. Bu yılın ardından örgüt, dört yıl boyunca sessizce güç biriktirdi. Toplumsal kesimlerle bağlantılı olan gizli yapılar inşa etti. Güvenlik güçleriyle çatışmalardan kaçındı.

1969’da FSLN, ülkenin önde gelen öğrenci örgütü Devrimci Öğrenci Cephesi’nin kontrolünü ele geçirdi. 1971 yılında Ortaöğretim Öğrenci Hareketi’ni kurdu. Bu öğrenciler, Avrupa’daki 1968 olayları, Vietnam Savaşı gibi gelişmeler üzerinden önemli eylemler gerçekleştirdiler.

Din Faktörü

FSLN, öğrenci hareketleri üzerinden insan örgütledi. Kırkların sonunda ve ellilerin başında doğmuş olan bu yeni üyeler, o dönemde Nikaragua’da popüler olan Latin Amerika kaynaklı bağımlılık teorisinin antiemperyalist önermelerini benimsediler.

Sonrasında FSLN, Katolikler, kadınlar, ilkokul öğretmenleri ve gecekondulular gibi farklı kesimlere yöneldi. Yeni örgütlenen FSLN’liler, mahallelerde vakit geçiriyor, halkın yakıcı ihtiyaçlarına çözüm bulmak için çalışıyorlardı.

Bu dönemde en çok da güneydeki Granada şehrini 1979’da özgürleştirmiş olan Komutan Mónica Baltodano’nun yürüdüğü yola bakıp dersler çıkartılıyordu:

“Peder Fernando Cardenal’i çok iyi anımsıyorum. Adaletsiz ve eşitsiz toplumda Hristiyan inançlarını sorgulayan Genç Katoliklerin ortaokul ve liselerde kurduğu hareketin üyesiydim. Bu hareketlere girmek demek, Devrimci Öğrenci Cephesi isimli öğrenci örgütüne sahip olan Sandinist Cephe ile yürütülen tartışmalara katılmak demekti. Üniversiteye girdiğimde beni örgütlemelerini istedim. 1971 yılında Cephe üyesi oldum. Ama Katolik hareketi için çalışmaya da devam ettim. Katolik hareketi kılıfı ardında örgütleme çalışmalarına, halkı doğrudan ilgilendiren faaliyetlere katılıyordum.”[6]

Bu tür ifadeler, bize öğrenci hareketi ve kurtuluş teolojisinin birlikte önemli olduklarını ortaya koyuyor. Sonrasında dindar olan birçok orta sınıfa mensup öğrenci, FSLN’li oldu. Her ikisi de rahip olan Ernesto ve Fernando Cardenal, bu süreçte önemli roller üstlendi. 1979 sonrası iki kardeş, bakanlar kuruluna girdi. İlki kültür bakanı, ikincisi eğitim bakanı oldu.

Süreç içerisinde FSLN, Somoza rejimini eleştiren birçok genç dindar eylemciyi örgütlemeyi bildi. Bu yeni üyeler, Devrimci Hristiyan Hareketi’ni meydana getirdiler. Hareket, daha çok León ve Managua gibi önemli şehirlerdeki işçi mahallelerine odaklandı. Böylelikle işçi mahallelerinin radikalleştiği, yüzlerce mahalle liderinin FSLN’ye örgütlendiği sürece katkıda bulundu.

Bölünme

Yeni üyeler 1975-1976’da lider kadrosuna dâhil edildi. Fakat bu isimler, ideoloji ve devrim stratejisi bakımından farklı politik fikirlere sahipti. Neticede ortaya üç eğilim çıktı: Uzun Soluklu Halk Savaşı fikrini savunanlar, Proleter Ayaklanma eğiliminden yana olanlar, Üçüncü Yolcular. Örgütte derin yarıklar meydana geldi. Çünkü bazı üyeler, örgütün eski kurucularının savaş sürecini yurt dışından yönettiklerini, ülkede olan biteni yanlış okuduklarını, bunun sonucunda gerçekle örtüşmeyen eylemler talep ettiklerini söylüyorlardı. Ama örgüt içerisindeki bu üç hizip 1979’daki nihai zaferden altı ay önce bir Küba heyetiyle yaptıkları toplantıda aralarında uzlaşma sağlandı. Şubat 1979’da Havana’da Castro ve Sandinist liderlerin bir araya geldiği toplantıda üç hizip birleşti.

Somoza’nın desteğini ve itibarını hızla yitirdiği süreçte Kosta Rika, Panama ve Venezuela gibi bazı Latin Amerika hükümetleri, FSLN’nin desteklenebilir bir seçenek olduğunu düşünmeye başladı. Somoza, 1972’deki deprem sonrası uluslararası toplumdan gelen yardımı yanlış yorumladı. 1974 seçimlerine hile karıştıran Somoza, Milli Muhafızlar’ın uyguladığı baskının düzeyini iyice yukarı çekti. Bunun neticesinde Katolik kesimin önde gelen isimleri ve ekonomideki önemli kişiler, rejimi eleştirmeye, hatta zamanla ona muhalefet etmeye başladılar.[7]

Üçüncü yolcu hizbin fikirlerinin daha başarılı olduğu görüldü:

1. Üçüncü yolcular, köy temelli cepheyi dağıtıp kent gerillası birlikleri oluşturdular. “İç Cephe” denilen bu yapının başında Joaquín Cuadra bulunuyordu. Sonrasında büyük şehirlerdeki ayaklanmalara bu birlikler öncülük etti.

2. Üçüncü yolcular, sivil kesimin liderlerinden 12 isimle bir ittifak kurdular. “Grupo de los Doce” [On İki Kişilik Grup] adı verilen bu ekip, uluslararası desteğin güvence altına alınmasında, özellikle ABD’deki Carter yönetimiyle uzlaşma sağlanmasında önemli bir rol oynadı.[8]

3. Üçüncü yolcular, başında Daniel Ortega’nın kardeşi Humberto Ortega’nın bulunduğu, Kosta Rika sınırında kurulmuş Güney Cephesi’ne komuta ettiler. FSLN içerisinde en örgütlü askeri güç olarak Güney Cephesi bin kadar gerillaya sahipti. Büyük kısmı Nikaragualı olan bu birliğin içerisinde Arjantinliler, Şilililer, El Salvadorlular ve Guatemalalılar da bulunuyordu. Bu yabancı savaşçıların büyük kısmı, bizzat FSLN tarafından Küba’ya eğitim için gönderilmiş kişilerdi.

Kent Gerillası

Sandinistlerin kentlerde kurduğu yeraltı ağı, ayaklanma sürecinin omurgasını teşkil etti. Fokoculuğu sorgulayan, bizzat Humberto Ortega’nın Küba’da yazdığı bir belgeden görüldüğü kadarıyla örgütün üçe bölünmesinin bir sebebi de fokoculuktu. Üst düzey komutanlardan Victor Tirado’nun yıllar sonra pişmanlığını dile getirdiği yazısında dediği gibi Ortega haklıydı. Tirado, “on beş yıl boyunca FSLN ‘Düşmanın kalbini söküp dağlara gömeceğiz’ sloganını attı ama düşman bizi o dağlara gömdü” diyordu.[9] Üçüncü yolcular, kuzeydeki köylü cephesini dağıtmaya, militanları kentlere göndermeye karar verdiler. Kent gerillasının lideri Joaquín Cuadra o günleri şu şekilde anımsıyor:

“Peki ama biz kentlerde ayaklanmayı nasıl başlatacağımızı biliyor muyduk? Bu konuda hiçbir fikrimiz yoktu. Elimizde ne bir rehber, ne el kitabı ne de usulleri gösteren bir çalışma vardı. Şu veya bu şekilde Milli Muhafızlar’la savaştık, yoksul mahallelerin birinde onlara pusu kurduk. İnsanlar dışarı çıkıp bizi destekleyen sloganlar attılar. Ama gitmek istediğimizde gidemedik, çünkü artık tüm halk bizdendi. Dolayısıyla orada kaldık, halk içinde çalışma yürüttük. Onları örgütledik, elimizden geldiğince eğittik. Herkes, bizi destekliyor, yiyip içmemiz için bize bir şeyler veriyordu. Gerilla ile halk arasındaki bağ, ancak bu şekilde, kendiliğinden gelişebilecek bir bağ.”[10]

1978-1979’da nihai aşamaya geçildi. Bu aşamaya halkın giderek daha fazla destek verdiği, kentlerde cereyan eden ayaklanmalar damga vurdu. Önce yüzlerce sonra binlerce genç örgüte katıldı. 15-16 yaşlarındaki gençler, şehirlerde örgütün iskeletini meydana getirdi.[11]

ABD, bu dönemde Somoza’ya sırtını döndü. Somoza rejimi, Temmuz 1979’da çöktü. FSLN’nin başlattığı kitlesel ayaklanma, Somoza iktidarını devirdi. Somoza’nın saldırıları neticesinde 50.000 insan öldü, 100.000 insan yaralandı, ülkenin büyük şehirleri bu süreçte harap oldu.

İktidarın devrilmesi sonrası moral gücünü yitiren 9.000 Milli Muhafızlar üyesi başkenti ve güney cephesini terk etti. Ölü ve yaralılarını geride bırakıp kaçtı. Gerilla birliklerinde yaklaşık 2.800 savaşçı varken kendiliğinden oluşan milis kuvvetler toplamda 15.000 kişilik bir güce sahipti. Bu güç yetişkinler yanında gençleri de içermekteydi. Bu milislerin ilk görevi, sivil halka mensup yağmacıların elindeki silahları toplamaktı.

Latin Amerika’da Küba’dan sonra ikinci kez zafere ulaşan gerillanın başarısını, bir dizi özel faktörün bir araya gelişinin neticesi olarak izah etmek mümkün: Eski fokocu anlayıştan kopan kent gerillası stratejisi konusunda geliştirilen yeni anlayış; kent gerillası hareketinin lider kadrosunun esnek ve dinamik oluşu; kentlerde genç milis kuvvetlerinin kitlesel desteği; Somoza’nın hasımlarıyla, farklı sınıfları da içerecek şekilde kurulan ittifak; ve Orta Amerika ile Latin Amerika hükümetlerinden alınan somut yardım.

Dirk Kruijt
Alberto Martín Álvarez

[Kaynak: Latin American Guerrilla Movements: Origins, Evolution, Outcomes, Yayına Hz.: Dirk Kruijt, Eduardo Rey Tristán ve Alberto Martín Álvarez, Routledge, 2020, s. 128-132.]

Dipnotlar:
[1] Bu çalışmada şu kitaplardan istifade edildi: Kruijt, D., Guerillas: War and Peace in Central America, 2008, Londra: Zed Books. Kruijt, D., Cuba and Revolutionary Latin America: An Oral History, 2017, Londra: Zed Books. Martín Álvarez, “The Long Wave: The Revolutionary Left in Guatemala, Nicaragua and El Salvador”, Yayına Hz.: A. Martín Álvarez ve E. Rey Tristán, Revolutionary Violence and the New Left: Transnational Perspectives içinde, 2016, Londra: Routledge, s. 223–245. Aksi belirtilmedikçe tüm mülakatlar Dirk Kruijt’e ait.

[2] Borge T., La paciente impaciencia, Havana: Casa de las Américas, 1989, s. 71, 111–119.

[3] Pomares Ordoñez, El Danto. Algunas correrías y andanzas, 1989, Managua: Nueva Nicaragua, s. 46.

[4] Fonseca Amador, C., Desde la cárcel yo acuso a la dictadura, León: Editorial Antorcha, PDF [erişim tarihi: 21 Şubat 2019], 1964, s. 237.

[5] Ünlü Dawson’s Field uçak kaçırma eylemlerine FSLN üyeleri de katıldı. Sonrasında FHKC militanları ticari uçaklara yönelik saldırılarında Nikaragua ve Honduras pasaportlarını kullandılar (2009’da devrilen Honduras cumhurbaşkanı Zelaya’nın içişleri bakanı Víctor Meza ile mülakat, (Tegucigalpa, 26–27 Ekim 2010).

[6] Mónica Baltodano ile mülakat (Managua, 11 Mayıs 2006).

[7] Martí i Puig, S., Tiranías, rebeliones y democracia. Itinerarios comparados en Centroamérica, Barselona: Bellaterra, 2004, s. 104.

[8] Sergio Ramirez’in koordine ettiği, içinden seksenlerde görev yapan bakanlar kurulu üyelerinin çıktığı On İki Kişilik Grup’ta Ernesto Castillo ve Joaquín Cuadra Sr. (avukatlar), Emilio Baltodano ve Felipe Mantica (müteşebbis), Fernando Cardenal ve Miguel d’Escoto (rahip), Carlos Tunnerman ve Sergio Ramírez (akademisyen), Casimiro Sotelo (mimar), Arturo Cruz (bankacı) ve Carlos Gutierrez (diş hekimi) bulunuyordu. Fikir 1975’te Sergio Ramírez ile Humberto Ortega arasında gerçekleşen görüşmeler esnasında ortaya atıldı. Grup, Orta Amerika ve Latin Amerika ülkelerinden politik destek alınmasında önemli işlevler gördü.

[9] Victor Tirado ile mülakat (Managua, 3 Mart 2006) ve Humberto Ortega ile mülakat (Managua, 15 Mayıs 2006).

[10] Joaquín Cuadra ile mülakat (Managua, 10 ve 16 Mayıs 2006).

[11] Daha fazla ayrıntı için bkz.: Flakoll D., ve Alegría C., Nicaragua: La revolución Sandinista. Una crónica política, 1855–1979, İkinci Baskı, Managua: Anamá Ediciones, (2004, s. 313 ve devamı. Genç milisler konusunda bkz.: Bataillon G., “Los ‘muchachos’ en la revolución sandinista (Nicaragua, 1978–1980)”, Estudios Sociológicos, 2013, Yıl. 31, Sayı. 92), s. 303–343.

17 Temmuz 2025

,

Nikaragua Köylülerinin Ekmek ve Şarap Ayini


“Köylülerin Ekmek ve Şarap Ayini” [Misa Campensina], Nikaragua gölünde bulunan Solentiname adasında Ernesto Cardinal’in altmışlı yıllarda kurduğu cemaatin yaptığı ayinin adıdır.

Kitab-ı Mukaddes çalışmalarına katılan, bu çalışmaları kâğıda döküp yayımlayan, sanat, şiir ve el sanatı alanında faaliyet yürüten Solentiname cemaati, Nikaragua halkının Somoza diktatörlüğünü yıkmak için verdiği mücadelede aktif olarak yer almış, zafere dek uzanan iki yıllık dönem boyunca cemaat üyeleri, devlet güçlerinin ağır baskılarıyla ve katliamlarıyla yüzleşmiştir.

Solentiname, İkinci Vatikan Konsili’ni takip eden on yıl boyunca Latin Amerika’da ortaya çıkmış olan binlerce cemaatten biri olarak, kurtuluş teolojisinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Bir süre Thomas Merton’un öğrenciliğini yapan, rahip ve şair Ernesto Cardenal, Somoza iktidarı yıkıldıktan sonra kurulan Sandinist yönetiminde kültür bakanı olarak yer almıştır.

Misa Campesina [Nikaragua Köylülerinin Ekmek ve Şarap Ayini”] Nikaragualı besteci Carlos Mejía Godoy tarafından müziklendirildi. Halk diline yer veren geleneksel Katolik ayininin uyarlanmış haliydi. Giriş, Dua, Şükür Duası, Amentü, Adak, Tefekkür, Hamd Etme İlahisi, Veda Şarkısı gibi ana bölümlerinde eski, bilindik ayinlerde göğe çıkartılan İsa “yere indirilir”, gizeminden arındırılır, İsa, önünde eğilmeyi gerektiren biri olmaktan çıkartılır, sıradan birine, yeni toplumu inşa edecek mücadeleyi verenlerin yoldaşına dönüştürülür.

Nikaragualı Köylülerin Ekmek ve Şarap Ayini, Panamalıların ayinine ve Afrikalıların, özellikle Kongoluların “Misa Luba”sına benzer.

Giriş Şarkısı

Sen ki yoksulların Tanrısısın,
İnsanî ve alçakgönüllü bir Tanrı,
Sokaklarda ter döken,
Yüzü kirli bir Tanrı.
Seninle kendi insanımla
Konuşur gibi konuşuyorum.
Çünkü sen emekçi Tanrısın, işçi Mesih’sin.

Halkımla el ele verirsin,
Kırda şehirde mücadele edersin,
Benimle birlikte maaş kuyruğuna girersin,
Yevmiyeni alıp gidersin.
Sokak ortasında
Eusébio, Pancho ve Juan Jose ile
Kuru ekmek kemirirsin.
Biraz bal koymadılar diye şerbete
Tepki gösterirsin.

Seni dün bakkalda görmüşler,
Oradan çıkıp bir barakaya gittiğini söylediler.
Seni benzin istasyonunda görmüşler
Kamyonun tekerleklerini kontrol ediyormuşsun.
Hatta bir seferinde deri eldiven ve işçi tulumunla
Otobanda dolaşıyormuşsun.

Amentü

Tanrım, sana imanım tam.
Bereketli zihnindir bu dünyayı doğuran.
Tüm güzellikler
Ressamlarda gördüğümüz ellere benzer
Ellerinin eseri.
Yıldızlar ve ay,
Küçük evler, göller,
Nehirden denize doğru süzülen
Küçük kayıklar,
O uçsuz bucaksız kahve çiftlikleri,
Beyaz pamuk tarlaları,
Sabıkalı bir baltanın dümdüz ettiği
Ormanlar, senin eserin.

Sana inanıyorum, sensin mimar
Sensin mühendis ve zanaatkâr
Sensin marangoz ve duvarcı,
Sensin gemileri inşa eden.
Sana inanıyorum.
Sensin müziğin fikrini üreten,
Barışın ve sevginin rüzgârını estiren.

Sana inanıyorum, işçi İsa.
Nurun nuru,
Meryem’in naçiz ve bakir rahminde
Dünyayı kurtarsın diye
Can bulan
Tanrı’nın oğlusun.

İnanıyorum:
Taşladılar seni
İşkence ettiler bedenine.
Bir çarmıha gerip
Şehit ettiler.
O kerih ve ruhsuz Roma valisi,
Romalı emperyalistlerin uşağı
İşlediği tüm günahları
Eline bulaşmış bir kir gibi yumak istedi.

Yoldaş, ben inanıyorum sana.
Sen ki insan, sen ki işçi Mesih’sin.
Ölümü büyük bir fedakârlıkla
Fethedensin.

Senin doğurduğun yeni insanın alnında
Kurtuluş yazılı.
Yukarıya kalkan her yumrukta
Dirilen sensin.
Muktedirlerin sömürüsüne karşı
Sen koruyacaksın halkımı.
Sen dirisin, her kulübede,
Her fabrikada, her okulda sen varsın.
Senin dirilişine,
Bitmek bilmeyen mücadelene inanıyorum.
Yeniden dirileceğine imanım tam.

[Kaynak: Radical Christian Writings: A Reader, Yayına Hazırlayan: Andrew Bradstock ve Christopher Rowland, Blackwell Publishers, 2002, s. 243-246.]

Ϯ Halkın Kilisesi

16 Şubat 2021

, , ,

Halkın Kilisesi

Devlete semboller düzeyinde yöneltilen itiraz, kendisine çoğunlukla halkın hayatı ve köylü kültürü üzerinden ifade kanalları bulmuştur. Kurtuluş teolojisine ait fikirler ve Orta Amerika’daki askerî diktatörlüklere yönelik dinî direniş, halkın sanat pratiğine de yansımıştır.

Belki de en fazla bilinen sanat eseri, altmışlarda ve yetmişlerde Nikaragua Gölü üzerindeki otuz sekiz adadan oluşan Solentiname Takımadası’nda üretilmiştir. Bu adalarda dokuz aileden oluşan bir Hristiyan cemaati yaşamaktadır. Neredeyse tamamı köylü olan cemaat üyeleri, tümüyle Nikaragua bağlamında ele aldıkları İsa’nın hayatına ait sahneleri, oymacılık sanatı üzerinden ağaçlara kazıyıp bu eserlerini renklendirmişlerdir. Bu eserlerde diktatör Somoza karşıtı mesajlara yer verilmiştir.

Örneğin bu çalışmalarda İsa’yı çarmıha gerenler, Somozacılar ve Ulusal Muhafız askerleri olarak resmedilmişlerdir. İsa’nın dirilişini anlatan resimlerde İsa, üzerinde kırmızı-siyah pelerin giymiş hâlde görülmektedir. Bilindiği üzere kırmızı ve siyah, Sandinistlerin rengidir. Üstelik pelerinin üzerinde FSLN, yani Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi yazmaktadır. Bu hâliyle diriliş, FSLN’nin elde etmek için uğraştığı politik ve ekonomik zaferle sembolik ve edebi düzeyle ilişkilendirilmektedir.

Nikaragua’daki bu gelenek, Somoza’ya yönelik muhalefetini dinî müzik üzerinden de dillendirir. Örneğin kendisi FSLN destekçisi olan Carlos Mejia Godoy, ekmek şarap ayini için bir ilahi bestelemiş, bu ilahi, sonrasında halk kiliselerinde söylenmiştir. “Misa Campesina Nicaraguense” [Nikaragualı Köylülerin İlahisi] olarak bilinen bu eser, halkın kilisesinin direnişini ve yoksulların muhalif dünya görüşlerini yansıtmaktadır.[1]

Sen ki yoksulların Tanrısısın,
İnsanî ve alçakgönüllü bir Tanrı,
Sokaklarda ter döken,
Yüzü kirli bir Tanrı…
Sen emekçi Tanrısın, işçi Mesih’sin.

Halkımla el ele verirsin,
Kırda şehirde mücadele edersin,
Benimle birlikte maaş kuyruğuna girersin,
Yevmiyeni alıp gidersin.
Sokak ortasında
Eusébio, Pancho ve Juan Jose ile
Kuru ekmek kemirirsin.
Biraz bal koymadılar diye şerbete
Tepki gösterirsin.

Seni dün bakkalda görmüşler
Oradan çıkıp bir barakaya gittiğini söylediler.
Seni benzin istasyonunda görmüşler
Kamyonun tekerleklerini kontrol ediyormuşsun.
Hatta bir seferinde deri eldiven ve işçi tulumunla
Otobanda dolaşıyormuşsun.

Mesih, İsa Mesih, katıl bize.
Dayanışmamıza iştirak et.
Ezilenlerin boğazını sıkan, öldüren,
Ezen sınıfla değil,
Barışa aç halkımla birlik ol.

İşçi sınıfı
Ta başından beri
Ekmeğinin peşinde.
Sürdüğü topraklardan senin için
Şarkılar söylüyor.
Yapı iskelelerinden,
Traktörlerden insanlar,
Duvar ustaları, marangozlar,
Terziler, gündelikçiler,
Nalbantlar, tersane işçileri,
Ayakkabı boyacıları seni çağırıyor.

Yoldaş, ben inanıyorum sana.
Sen ki insan, sen ki işçi Mesih’sin.
Yukarıya kalkan her yumrukta
Dirilen sensin.
Muktedirlerin sömürüsüne karşı
Sen koruyacaksın halkımı.
Sen dirisin, her kulübede,
Her fabrikada, her okulda sen varsın.
Senin dirilişine,
Bitmek bilmeyen mücadelene inanıyorum.

El Salvador’daki halk kilisesinde müzik, aynı zamanda muhafazakâr din adamlarına ve hükümete yönelik direnişin bir ifade aracıdır. İlahiler, bir yandan da kendine saygı duyma meselesine ve örgütlenmenin gerekliliğine vurgu yaparlar. Aşağıda, El Salvador’daki Hristiyan cemaatinin gerçekleştirdiği toplantılarda sıkça söylenen bir şarkıya yer verilmiştir.[2]

Ne vakit yoksullar yoksullara inanır
O vakit şarkılarımız özgür olur.
Ne vakit yoksullar yoksullarla buluşur
Hep birlikte örgütlenir,
O vakit kurtuluruz.

Sharon Erickson Nepstad

[Kaynak: Disruptive Religion: The Force of Faith in Social Movement Activism, Yayına Hazırlayan: Christian Smith, Routledge, 1996, s. 111-113.]

Dipnotlar:
[1] D. Sölle, Thinking About God, Maryknoll, NY: Orbis Books, 1990, s. 114-15.

[2] Pablo Galdamez, Faith of a People: Life of a Basic Christian Community in El Salvador, 1970-80, İspanyolcadan Çeviren: Robert R. Barr, Maryknoll, NY: Orbis Books, 1986, s. 36.

03 Ocak 2021

, ,

Sandinist Halk Devrimi


Ülkedeki herkesi öldürmek zorunda kalsam da Nikaragua’ya huzur getireceğim.

[Nikaragua Diktatörü Anastasio Somoza Garcia[*]]

 

Amerikan beslemesi Somozalar, kırk yıldan fazla bir süredir Nikaragua’yı diktatörlükle yönetmekte ve Nikaragua, emperyalist şirketler ile onlara bağlı işbirlikçilerin her geçen gün artan sömürüsüne kurban gitmekteydi. Yeni sömürge faşizminin tipik bir örneği olan Nikaragua’da parlamenter seçimler ve başkanlık seçimleri göstermelik bir şekilde varlığını devam ettiriyordu. Başkan, doğrudan kongre yoluyla veya periyodik seçimlerle belirleniyordu ama 1936’da başkanlığı elde eden Somoza ailesi, 43 yıl boyunca aralıksız Nikaragua’yı yönetecekti. Parlamento, Somoza’ya bağlı Milliyetçi Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti arasındaki ittifakla yönetilecek, parlamentodaki düzen muhalefeti ise Liberal Parti ve Hristiyan Toplumsal Partisi olacaktı. Yeni sömürgeci iktidar, böylece Somoza taraftarları ve muhafazakârların ortaklaşa yürütmesiyle sürekliliğini pekiştiriyor, göstermelik demokratik işleyiş, oligarşinin toplum üzerindeki hegemonyasının aracı oluyor, diğer yandan ise düzene en ufak muhalefet gösterenler, katliamlar ve tutuklamalarla yok edilmek isteniyordu.

19 Temmuz 1961’de Carlos Fonseca, Amador Silvio Mayorga ve Tomas Borge önderliğindeki devrimciler tarafından Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN) kuruldu. Örgüt ismini ABD işgaline karşı yiğitçe direnen ve Somozalar tarafından tuzağa düşürülerek katledilen General Augusto Sandino’dan (1895-1934) almıştır. Dünya’nın onları bildiği isimle “Sandinistalar” 1961’de kurulduğunda mücadelenin, SBKP çizgisindeki reformist ve barışçıl yollarla mücadele stratejisinin yeni sömürge ülkelerde uygulanmasının ve başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı tespitini yaparak silahlı mücadele ve Castro’nun Fokocu taktiklerini benimsedi. İlk yıllarında üyelerinin çoğu aydın ve öğrenciler arasından çıkmış Marksist bir gerilla örgütüydü. Sandinistalar mücadeleye, kırsal alanda silahlı mücadele veren bir gerilla örgütü olarak başlamıştı.

Süreç içerisinde köylülüğün belirli kesimleri içinde, özellikle de büyük oranda mevsimlik işçilikle geçinen yoksullar arasında kısmi destek buldular. Ancak FSLN 1967’de Pancasan Dağları’nda uğradığı büyük yenilgi sonrası Küba devriminden esinlenen Fokocu taktiklerini değiştirmek zorunda kaldı. Bu yenilgiden sonra FSLN, örgütlenme alanını mahallelere, üniversitelere ve fabrikalara doğru genişletmeye yönelik hamleler yapmaya başladı. Bu dönemde Sandinistalar, örgütlü işçiler ya da mahallelerde çok az destek elde edebildi. Kazanımları daha çok üniversitelerde öğrencilerle sınırlı kaldı. FSLN, taktik bir ittifak kurmak ve bazı Katolik papazların desteğini almak üzere az sayıda “ilerici” din adamıyla da temas kurmaya çalıştı.

1970’e gelindiğinde FSLN “sessizlik içinde kuvvet birikimi” olarak adlandırdığı dönemde tüm enerjisini örgütlenme ve ideolojik birlik üzerine harcıyordu. 1974’te, köylü kökenli bir Sandinista lideri, ülkenin kuzey-orta kesiminde bir köylü gerilla birliği kurduğunda köylüleri örgütlemekte bir miktar başarı gösterdi. Ancak FSLN’nin kırsal bölgelerdeki örgütlenme çalışmaları bir kez daha, gerilla örgütünün köylülük içinde yaygın bir zemin elde etmesine engel olmak isteyen devletin sürekli saldırısıyla karşı karşıya kaldı.

Aldığı desteği harekete geçirmek çabalarına karşın Sandinistalar, 1974’ün sonunda halen yüzden az üyesi ve ülke gündemini etkilemeye yetmeyen toplumsallığıyla yalnızca bir “öncü” örgüttü. 1974’e kadar FSLN’nin hem kırdaki hem de kentteki gerilla faaliyetleri büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlandı. Örgüt, ne kentlerdeki emekçileri ne de kırsalda köylüleri harekete geçirebildi, gerilla eylemlerinde bozguna uğradı ve önemli kayıplar vermesine yol açan saldırıları doğrudan kendi üzerine çekti. Aynı süreçte oligarşinin iç çelişkileri iyiden iyiye ortaya çıkmaya başlamıştı. Devlet aygıtlarını kendi ekonomik gücünü genişletmek için kullanan Somoza ailesiyle diğer aileler ve sermaye sahiplerinin arasında ipler iyice gerildi. Bu durum, oligarşi içi dengelerin bozulmasına sebep olacak boyutta bir sorundu. Nikaragua oligarşisi, Somozalar’ın bu hamleleri sonrası oluşan siyasal krize bir çözüm yolu arıyordu. Çelişkilerin açığa çıktığı durumda örgütlü ve disiplinli bir müdahale ile oligarşiye büyük bir darbe vurulabilirdi.

Bu tarihsel fırsatın ışığında FSLN sessizliğini bozdu ve başlattığı iki eylem ülke çapında ses getirdi. Birincisi Nikaragua tarihindeki en büyük açlık greviydi. Aralık 1973’te, aralarında Daniel Ortega’nın da bulunduğu sekiz devrimci tutsak bir dizi talep doğrultusunda açlık grevine başladı. Uzunca sayılabilecek bir aradan sonra sessizliğini bozan FLSN, 1974 sonunda her geçen gün derinleşen siyasal krizi daha da derinleştirecek ve uluslararası düzeyde “Sandinista” adını duyuracak bir silahlı eyleme imza attı.

Sandinist Devriminin Köşe Taşı: 27 Aralık 1974

27 Aralık 1974 günü kahramanca bir baskınla Sandinist savaşçılar, Nikaragua Tarım Bakanı’nın ABD büyükelçisi için köşkünde verdiği kutlama partisini işgal ederek bazı siyasetçileri ve Somoza ailesinin yakın dostlarını rehin aldılar. Diktatör Somoza, rehineleri kurtarmak için 2 milyon ABD doları fidye ödemenin yanı sıra bazı devrimci tutsaklarını salıvermeyi ve savaşçıların bildirilerini ülkenin tüm medya organlarında yayımlatmayı kabul etti. Bu eylemler Sandinistlere büyük halk desteği kazandırdı.

1976 yılında FSLN’nin kurucu önderi Carlos Fonseca katledildi. Devamında oligarşinin başlattığı kontrgerilla harekâtlarında başka bir lider, Eduardo Contreras da katledildi. Bu cinayetlerin ardından FSLN, içindeki ideolojik dağınıklık iyice ortaya çıktı. Örgüt birbirinden bağımsız olarak devam eden üç eğilime bölündü: Kırsalı esas alan “uzun erimli halk savaşı” eğilimi, silahlı eylemlere karşı çıkıp sadece kitlesel mücadeleyi savunan “proleter grubu” ve oligarşiye karşı her alanda saldırıya geçmeyi savunan Uruguay’daki Tupamarolar çizgisinde “Tercerista” grubu. Bu üç eğilim arasından öne çıkıp, 1977’de büyük halk desteğine sahip olan grup FSLN Tercerista olacaktı. Oligarşinin iç çelişkilerini iyi tahlil ederek kentlerde eylemlerine hız veren FSLN Tercerista, siyasal krizi derinleştirmeyi başarmıştı. 1978 Temmuz ayında siyasal şiddet içerikli eylemler oligarşinin gücünü kırdı. Yoksul mahalleler ayaklandı ve diktatör Somoza’ya bağlı güçlerin karargâhları Sandinistalar tarafından bombalandı. 22 Temmuz 1978’de Ulusal Saray ele geçirildi ve Somoza’ya bağlı birçok milletvekili, bakan rehin alındı. Rehineler, FSLN kurucularından Tomas Borge ve seksen iki FSLN kadrosunun serbest bırakılması ve bir basın bildirisinin yayınlanması karşılığında serbest bırakıldı.

Somoza artık neredeyse yalnızdı. ABD’den başka destekleyeni kalmamıştı. Oligarşi içi çelişkiler iyice şiddetlenmiş, burjuva muhalefet doğrudan Somoza’yı hedef alan kampanyalar başlatmıştı. Somoza ise burjuva muhalefetin liderlerinden La Prensa editörü Chamorro başta olmak üzere çeşitli isimleri suikastla öldürttü ve en basit demokratik eylemleri bile acımasızca, zor yoluyla bastırdı. Saldırılar ve yoğunlaşan ekonomik kriz halkın diktatör Somoza’ya olan nefretini arttırdı.

1979 yılına gelindiğinde siyasal şiddet yaygınlaşmış, ülkenin her yerinde oligarşi ve halk güçleri arasında çatışmalar patlak vermişti. 79’un Mart ayında, Tercerista’nın çağrısıyla FSLN’nin üç eğilimi bir birleşme anlaşması imzaladı. Birleşen Sandinistler, tüm muhalefet kesimlerinde büyük heyecan uyandırdı. İşçi sendikaları greve başladı ve burjuva muhalefete bağlı birçok işveren de bu greve destek verdi. Sıkıyönetim ve Ulusal Muhafızlar’ın saldırıları sonuç vermedi. FSLN savaşçılarının tek tek kentleri ele geçirmesinin ardından 17 Temmuz 1979’a kadar dayanabilen Somoza Rejimi ve Ulusal Muhafızlar’ın komutanları ülkenin tüm servetini çalarak kaçtı. Somoza’nın kuklası Amerikancı Francisco Urcuyo başkanlığa vekâlet ediyordu ve Sandinistalar’dan barış talep etti. Urcuyo’nun hükümeti sadece 24 saat sürdü ve ardından o da Nikaragua’yı terk etti. Sonunda, Ulusal Muhafızlar’ın tüm üyeleri Sandinist devrimcilere teslim oldu. İktidara yürüyen Sandinistler’in sosyalist ve ulusal hedeflerini gerçekleştirmek için yeni bir serüveni başlıyor, Nikaragua’nın tarihi yeniden yazılıyordu. Böylece 43 yıllık diktatör Somoza ailesi ve kümelenmiş oligarşi yıkılıyor, Orta Amerika’nın en büyük ülkesi Nikaragua’da Amerikan emperyalizmi kaybediyordu.

Somoza Debayle’nin Sonu

17 Temmuz 1979’da Nikaragua’yı terk ettiğinde, diktatör Anastasio Somoza Debayle iki ayda 30.000 ölü, 500.000 evsiz, 150.000 mülteci, milyar dolarlık borcu ile iflas etmiş bir ülkeyi geride bırakmıştı. Sandinistler’in yeniden kurması gereken bir ülke vardı…

Somoza ilk olarak, ABD’ye kaçmak istedi ancak Amerikan emperyalizmi, II. diktatör Anastasio Somoza’yı bir beceriksiz olarak görüyordu. Zaten henüz Nikaragua’yı terk etmeden önce ABD desteğini kesmişti ve Somoza’nın sığınma talebini reddetti. Bunun üzerine kısa süre ortadan kaybolan Somoza, aylar sonra Uruguay’da ortaya çıktı. Yanında kaçan Ulusal Muhafızlar’dan bir güvenlik ekibi kuran devrik diktatör, her yere korumalarıyla gidiyordu. Kaçışından 1 yıl 2 ay sonra 17 Eylül 1980’de Arjantin merkezli Devrimci Halk Ordusu’ndan (ERP) birkaç devrimcinin planlayıp, uyguladığı başarılı bir operasyonla cezalandırıldı. Amerika’nın kullanıp attığı devrik diktatör Somoza, Asuncion şehrinde, bir cadde ortasında lüks aracının içinde, onlarca koruması etraftayken birkaç kararlı şehir gerillası tarafından dünyanın gözü önünde öldürüldü.

Sonuç Yerine

Sandinistler’in bu başarılı devriminden çıkarılacak birçok sonuç var. En önemlisi devrimcilerin oligarşi içi çelişkilerden yararlanırken en zorlu zamanlarında bile oligarşinin herhangi bir tarafının veya burjuva muhalefetin ardına yedeklenmemesi, Sandinist devrimin mücadele sürecinin başlangıcından zaferine kadarki en önemli öğretisi budur.

Enes Furkan
3 Ocak 2020

Dipnot:
[*] Anastasio Somoza Garcia: Amerikan destekli sağcı diktatör. Anastasio Somoza Debayle’nin babası. Sandino suikastının azmettiricisi. 21 Eylül 1956 yılında genç muhalif şair Rigoberto López Pérez tarafından bir akşam yemeğinde vuruldu, ağır yaralandı ve birkaç gün sonra öldü. López Pérez ise diktatörün korumaları tarafından vuruldu. Anastasio Somoza Garcia’nın ölümünden sonra yerine oğulları geçti.

Kaynaklar:
Henri Weber. Nikaragua Sandinist Devrimi. Belge Yayınları, 1991.

Wendy Jarquin, “Un operativo historico: cuando un comando guerrillero argentino ajusticio a Somoza”, 17 Eylül 2018, Barricada.

İlker Avcı, “Yeni Sömürgelerde Seçimlerin İşlevi”, 1 Haziran 2018, Kesintisiz.

05 Nisan 2016

,

Latin Amerikalı Yöneticilere Mektup

Sayın başkanlar:

Eğer Nikaragua’nın Sam Amca’nın bir sömürgesi olmasına izin verilirse, bu durumun en çok başında bulunduğunuz on beş ülkeyi etkileyeceğine dönük kanaatim üzerinden, size ilhamını riyakârlık ya da içi boş diplomatik nezaketten değil, bir askerin o kaba açık sözlülüğünden alan bu mektubu yazıyorum.

Böylesi bir ara, namusa sahipler mi bilmiyorum, bu yankiler asıl niyetlerini Nikaragua topraklarına iki okyanusu birleştiren bir kanal açma niyetleri ardına saklıyorlar. Bu kanal, Yerli-İspanik cumhuriyetleri tecrit edecektir. Hiçbir fırsatı kaçırmayan yankiler, halklarımız arasındaki yabancılaşmayı avantaja çevirip ta ilkokulda çocuklarına anlatıp durdukları, tüm Latin Amerika’yı Anglosakson sömürgesi kılma, bayraklarındaki mavi zemin üzerinde duran yıldızlardan bir yıldız yapma hayallerini gerçeğe dönüştürmek istiyorlar.

Latin Amerika devletlerinin bu buz kesmiş kayıtsız hâlleri karşısında sırf kendi kaynaklarına bel bağlayan Nikaragua Ordusu, onuruyla, on beş aydır işgalcileri şeytanî planları ile destekleyen Nikaragualı hainlerle ve ciğeri beş para etmez adamlarla tüm zekâsı ile çarpışıyor.

Sayın başkanlar, bu dönem boyunca siz görevinizi yerine getirdiniz, zira özgür ve egemen halkların temsilcileri olarak sizler, tepkinizi diplomatik yollardan ya da gerektiğinde halkın güvenle size emanet ettiği silâhlarınızla koydunuz, mutsuz Nikaragua’mızda Beyaz Saray’ın talimatları ile soğukkanlılıkla işlenen suçlara karşı çıktınız. Hepimiz biliyoruz ki Beyaz Saray’ın bunu yapmaya hakkı yok. Ülkemizin de kendi sırtına inen kamçıyı, suratına atılan yumruğu öpmek gibi bir niyeti yok.

Latin Amerika devletleri yankilerin sadece Nikaragua’yı fethetmekle yetineceklerini mi sanıyorlar? Bu devletler Amerika’daki yirmi bir cumhuriyetten altısının egemenliğini yitirdiğini unutmuş olabilir mi? Panama, Porto Riko, Küba, Haiti, Santo Domingo ve Nikaragua bağımsızlığını maalesef kaybedip yanki emperyalizminin birer sömürgesi hâline geldi. Bu altı milletin devleti yurttaşlarının müşterek çıkarlarını savunmuyor, çünkü halkın iradesi sonucu iktidara gelmişler, ama emperyalizmin dayatmasına tabiler, bu nedenle Wall Street’teki kodamanların destekledikleri cumhurbaşkanları ABD’li bankerlerin çıkarlarını savunuyorlar. Bu altı İspanyol-Amerikan milletinde halkın elinde kalan tek şeyse bağımsızlığa dair anılar ve ülkeyi döneklerin mahkûm ettiği haysiyetsizlikten kurtarmak için yorulmak nedir bilmeden dövüşen birkaç evladının hayranlık uyandırıcı çabası sonucu hürriyetlerini yeniden elde etmeye dönük o uzaktan el sallayan umut kalmış. Yanki eliyle gerçekleşen sömürgeleştirme süreci yolu üzerinde tek bir süngü duvarı ile karşılaşmaksızın hızla ilerliyor, bu nedenle her ülke tek damla ter dökmeyen o fatihin eline geçiyor, çünkü bugüne dek bu ülkeler sadece kendisini savunmuş. Eğer Latin Amerika’nın asli milletlerine bir Simón Bolívar, bir Benito Juárez ya da bir San Martín öncülük etmiş olsaydı kaderimiz şimdikinden farklı olurdu, çünkü bu isimler bir zamanlar Orta Amerika’nın sarışın korsanların hâkimiyeti altında olduğunu, bu ülkeleri sonrasında Meksika’nın, Kolombiya’nın, Venezuela’nın vb. takip ettiğini biliyorlardı.

Eğer yankiler Orta Amerika’yı sömürgeleştirmeye dönük o kalleş planlarında başarılı olurlarsa Meksika’nın başına ne gelir? Meksika’nın kahraman halkı yiğitlere has onca vasfına karşın taş kesilir, Sam Amca’nın boyunduruğu altında ezilmezden önce onun beli kırılır, Fonseca Körfezi’ne donanma üssü kurulup Nikaragua kanalı açıldığından kardeş ülkelerden gelecek yardımı ümitsizce bekler durur. Bu nedenle Meksika diğer Latin Amerika milletlerinden tecrit edilmiş hâliyle yanki emperyalizmiyle mücadele etmek, bu noktada tam da bugün olduğu gibi kendi kaynaklarını kullanmak zorunda kalır.

Övgülerle karşılanan Carranza doktrininin iddiasına göre, Meksika coğrafi konumu sebebiyle Amerika’da İspanizmin muhafızı olma avantajına sahip olmalı ve esasında bu avantaja sahip. O vakit Orta Amerika’da yankilerin yürüttükleri siyasetle ilgili olarak mevcut Meksika hükümetinin görüşü ne olmalı? İspanyol-Amerikan hükümetleri, yankilerin Nikaragua’daki duruma benzer durum dâhilinde benimsenmiş olan ihtiyatlılık siyasetinden memnun olduklarını görmüyorlar mı? Mevcut durum dâhilinde bir süreliğine Brezilya’nın, Venezuela’nın ve Peru’nun bir müdahale sorunuyla karşı karşıya olmadığı tespiti doğrudur, zira bu ülkelerin temsilcileri bu yıl Havana’daki Pan-Amerikan Konferansı’nda müdahale hakkı ile ilgili tartışmada düşüncelerini dile getirdiler, peki eğer bu devletler tarihsel sorumluluklarının bilincinde iseler, işgalin o yıkıcılığını kendi topraklarında gerçekleşeceğini beklemiyorlarsa, bari her türden modern silâhla kuşanmış, yüz kat büyük, o mücrim düşmana karşı büyük bir ümitsizlikle, ama muazzam bir cesaret ve azimle mücadele eden kardeş milletin müdafaasına koşsunlar. Tarihin böylesine korkunç ve önemli bir momentinde Brezilya, Venezuela, Peru ve Küba gibi devletlerin kardeş milletler karşısında sahip olduğu ahlakî salahiyeti muhafaza etmeleri gerekmez mi? Sonrasında acı bir çığlık atsalar işiten olur mu onları?

Bugün İspanyol Amerika halklarına sesleniyorum. Bir devlet yurttaşlarının arzularını yansıtmıyorsa, etkin bir demokrasi anlayışına sahip yiğitlerce temsil edilme hakkını, milletin onuruna leke süren, ahlâkî cesaretten yoksun, işe yaramaz yanki valileri değil, devlete güç veren halk haizdir.

Biz doksan milyonu bulan İspanyol Amerikalılar olarak sadece kendi birliğimizi düşünmek, yanki emperyalizminin sadece fetih yoluyla, ırksal onurumuza ve halklarımızın hürriyetine son vermeyi amaçlayan, bugün hepimizi tehdit eden en zalim düşman olduğunu kabul etmek zorundayız.

Despotlar milletleri temsil edemezler, hürriyetse çiçeklerle kazanılmaz.

O vakit birleşik bir cephe oluşturup fatihin ilerleyişini kendi topraklarımızda durdurmak için bizim işe kendi evimize saygı göstermekle başlamamız, Havana’daki pandomim dâhilinde yaptıkları gibi bizim gülünç görünmemizi sağlamak için uğraşan Leguía ve Machado gibi soysuzlara, Juan Vicente Gómez gibi kana susamış despotlara yol vermememiz gerekiyor.

Latin Amerika’nın onurlu insanları Bolívar’ı, Hidalgo’yu, San Martín’i ve 13 Eylül 1847’de yanki emperyalizminin hepimizi içine çektiği zillet ve utanç bataklığına teslim olmak yerine, Chapultepec’te ülkeleri ve milletinin savunmasında yankinin mermileriyle delik deşik olup şehit düşen arkadaşları örnek almalıdırlar.

Vatan ve hürriyet.

Augusto C. Sandino
4 Ağustos 1928
El Chipotón
Kaynak

20 Temmuz 2015

,

Sandinist Devrim



1979 Sandinist Devrimi ülkeyi kırk yıldan fazla kontrol altında tutmuş olan Somoza ailesinin başını çektiği diktatörlüğü devirdi.

Nikaragua genelinde binlerce insan Sandinist Devrim’in 36. yıldönümü anısına Pazar gününden beri kutlamalar yapıyor.

Sandinist hareket ABD’nin desteklediği zalim Somoza diktatörlüğünü yıkmak için yetmişlerde ortaya çıkmış bir hareket.

Nikaragua’nın Bolivya Büyükelçisi Elijah Chevez’e göre, devrim ülke genelinde binlerce insanın, bilhassa halkın en fakir kesimlerinin hayatını değiştirdi.

19 Temmuz 1979’da Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi [FSLN] birlikleri başkent Managua’ya girdiler ve zaferlerini ilân edip hükümetin kontrolünü ele geçirdiler. Devrimden iki gün önce devlet başkanı Anastasio Somoza Debayle istifa etti ve Somoza ailesinin zora dayalı 43 yıllık iktidarı [1936-1979] son buldu.

Chevez’e göre, devrim binlerce insanın istifade ettiği ücretsiz eğitim ve sağlık için gerekli yolu açtı.

İşgal karşıtı köylü lideri Augusto Sandino’nun ismini alan Sandinistler, Somoza’nın ve sıkı destekçilerinin elinden alınan araziler üzerine küçük çiftçiler için çiftlik kooperatifleri kurdular. Ardından okuma-yazma seferberliği başlattılar. Bu seferberlik yıllar içerisinde okuma-yazma bilmeyenlerin oranını yüzde 37 azalttı.

Chevez’e göre, “ülkenin fakir halkı Sandinist Devrim’e eksiksiz bir güven duyuyor.”

Sandinist hükümet kısa süre içerisinde ABD destekli kontrgerillanın saldırılarına maruz kaldı. Bu saldırılar ülkeyi mahvetti. 1.300’den fazla terörist saldırı gerçekleştirildi. Her yerde insan hakları ihlallerine tanık olundu. 

Somoza’nın istifa ettiği günün 36. yıldönümü olan Cuma gününde de kutlamalar yapıldı, binlerce insan sokaklara döküldü. Halk nezdinde bu gün Neşe Günü (el Dia de Alegria) olarak biliniyor.

Kutlamalara Küba Başkan Yardımcısı Miguel Diaz-Canel, Nobel Barış Ödülü Sahibi Rigoberta Menchu, eski Paraguay Başkanı Fernando Lugo ve eski Honduras Başkanı Manuel Zelaya da kutlamalara katıldı.

TeleSur
19 Temmuz 2015
Kaynak

07 Temmuz 2014

, , ,

Patrick Argüello

Derler ki, devrim sınır nedir tanımaz. Patrick Argüello, Nikaragua’da yürütülen silâhlı mücadelede değil, Filistinli gerillalarla birlikte üstlendiği devrimci enternasyonalist bir görevi ifa ederken düştü toprağa.

Onun hayatının sunduğu örneklik, bize devrimci enternasyonalizmin ne olduğunu öğretmeye devam ediyor.

Patrick José Argüello Ryan, 1943’te, ABD’nin San Fransisko şehrinde dünyaya geldi. Babası Rodolfo Argüello Nikaragualı, annesi Catherine Ryan ise ABD’liydi. Üç yaşında ailesiyle birlikte Nikaragua’ya taşındı. La Paz Centro’da ve Momotombo kasabasında büyüdü. Tarlalarda çalışmak, dağlarda zaman geçirmek, geyik avlamak ve yürüyüş yapmak onu büyüleyen uğraşlardı.

1956’da, Patrick 13 yaşındayken, diktatör Anastasio Somoza Garcia, vatansever şair Rigoberto Lopez Perez’i idam etti. Somoza’nın idam sonrası uygulamaya soktuğu baskı politikası Patrick ve ailesini ABD’ye taşınmaya mecbur bıraktı.

Patrick, gençliğinin geri kalan dönemini Kaliforniya eyaletinin Los Angeles şehrinde geçirdi. Burada Küba Devrimi ve ABD’deki siyahların hak mücadeleleri gibi büyük sosyal mücadeleleri öğrendi. Siyaset Bilimi alanında eğitim aldı. O yıllarda politik faaliyetleri de başladı. Ocak 1967’de Sandino Bulvarı’ndaki katliam sonrası Patrick, Los Angeles’ta, sürgündeki Nikaragualıların katıldığı bir gösteri tertipledi.

1967’de Patrick’e Şili’de yüksek lisans yapması için fulbright bursu verildi. O dönemde Şili, Latin Amerika’daki politik değişimin öncüsüydü ve birçok solcu akıma ev sahipliği yapıyordu. Derslerini takip ederken, bir yandan da diğer ülkelerin toplumsal gerçekliğini inceleme imkânı bulan Argüello, Brezilya, Arjantin ve Peru gibi ülkelere seyahatler gerçekleştirdi.

Aynı yıl, Patrick iki acı yaşadı: ilki, Ağustos ayında Ulusal Sandinist Kurtuluş Ordusu’nda (FSLN) gerilla olan bir arkadaşının Pancasan’da vurulmasıydı. İkincisi ise, Ekim ayında milyonların kahramanı olan Ernesto 'Che' Guevara’nın Bolivya’da öldürülmesiydi. Sonrasında Patrick, dostlarının kendilerini boş yere feda etmediklerini göstermek için politik mücadeleye katılmanın bir yolunu bulmaya karar verdi.

Patrick, Haziran 1968’de Nikaragua’ya döndü ve öğrenci hareketi içinde bir dizi görev üstlendi. Aralarında Julio Buitrago’nun olduğu birçok FSLN üyesi ile çalıştı. Ayrıca üniversitelerde gerilla savaşına dair dersler verdi. Ağustos 1969’da Somoza rejimi, Patrick’i isyancı unsur olarak tanımladı ve onu ülkeyi 48 saat içinde terk etmeye zorladı.

Sürgüne gönderilen Patrick, New York’a gitti. Sonrasında İsviçre’ye geçip burada dayanışma amacıyla Filistin Halk Kurtuluş Cephesi hücresi ile temas kurdu. Ocak 1970’te FSLN lideri Oscar Turcios, diğer devrimci örgütlerle temas kurmaya, Cephe üyelerini eğitmeye ve bir yandan da örgütünü güçlendirmeye karar verdi. Avrupa’da FSLN, bir dizi Filistinli örgütle temas hâlindeydi. Harekete mensup gerillalara, “kendilerini feda edenler” manasında, “Fedailer” deniliyordu.

Nisan-Haziran 1970 arası dönemde Patrick, Pedro Arauz Palacios ve Juan Jose Quezada, Ürdün’deki Filistin kamplarında gerilla eğitimi aldı. Ardından Patrick, Cephe’nin yürüttüğü bir uçak kaçırma eylemine dâhil oldu. Burada amaç, Filistin’in kurtuluş davasını tüm dünyaya duyurmaktı. Patrick ve Filistinli gerilla Leyla Halid, İsrail El Al Havayolları’na ait uçağı kaçırma eylemine dâhil oldu. Bu eylem, 6 Eylül 1970’te gerçekleştirildi. Patrick ve Leyla, Amsterdam’dan New York’a uçan uçağı kaçırırken, uçaktaki İsrailli muhafızlarca yakalandı. Uçak Londra’ya indirildi. Leyla Halid, rehine takası sonucu, 28 gün sonra, serbest bırakıldı.

Patrick Argüello Ryan ise uçakta bulunan İsrail askerî istihbarat şefinin 12 koruması tarafından başından vurularak öldürüldü.

Patrick’in naaşı Nikaragua’ya getirilerek annesine teslim edildi. Mezarı onun çok sevdiği dağların çevrelediği Momotombo Mezarlığı’ndadır. Mezar taşında şu iki kelime kazılıdır: “Dünya Vatandaşı”. Dürüst ve yurtsever Nikaragualılar, kendilerini Filistin’in kurtuluşuna adamış Filistinliler ve tüm enternasyonalistler için Patrick José Argüello Ryan gerçek bir dünya vatandaşıdır.

Sonuç

1983’te, Haysiyet ve Devrim döneminde, Nikaragua hükümeti, onun ismini İtalyanların katkısı ile, Momotombo volkanının eteklerinde kurulan jeotermal elektrik üretimi tesisine vermiştir.

Halk tarafından “katil” olarak anılan Rigoberto Lopez’in yeni takipçileri Patrick’e “terörist” demektedir. 26 Ekim 1991’de tüm sahte ilerici medyanın ülkede tümden sustuğu günlerde, yeni Somozacılar, Nikaragua Elektrik Şirketi yönetim kurulundaki kendilerini üç kuruş rüşvete satan bürokratlar eliyle, tesislerin ismini değiştirdiler ve bir anti-emperyalist kahramanı unutturmaya çalıştılar.

Marshall Yurow