“Şimdi
üniversitedeyim ama bunun zaman kaybı olduğunu biliyorum. Okul bittikten sonra
iş bulamayacağım. Üniversiteye gitmeseydim de iş bulamayacaktım. Dört yıldır
bekliyorum. Benim, için hiçbirimiz için bir gelecek yok.”
Muhsin, yirmi yaşında bir genç. Tahran’a kırk
kilometre uzaktaki Karaj kentinde gösterilere katılmış. Annesi ev hanımı,
babasının küçük bir dükkânı var. Ağabeyi Ali yirmi beş yaşında, makine
mühendisi ve işsiz. “Ali’nin kız arkadaşı var, evlenmek istiyorlar. Nerede
yaşayacaklar? Bizim evde hep beraber mi kalacağız? Kız arkadaşının ailesi de
büyük bir aile, bir apartman dairesinde kalıyorlar, Ali’nin oraya taşınması
mümkün değil. Ali benden daha akıllıdır, o iş bulamıyorsa ben hiç bulamam.
Gösterilere bu yüzden katıldım. Beni nasıl bir gelecek bekliyor, merak
ediyorum.”
Muhsin’in babası Hüseyin, 1980-88 İran-Irak Savaşı
gazisi. Kardeşiyle küçük bir dükkân işletiyor ve bir emekli maaşı alıyor.
Karaj’da üç odalı bir apartman dairesinde kalıyorlar. Baba, oğulları doğmadan
önce almış evi. Fakir sayılmazlar ama ayın sonunu zor getiriyorlar. “Her şey
pahalı. Bilhassa bakkaliye. Kira ödemediğimiz için talihliyiz. Bu ekonomik
koşullarda kira ödeyenler nasıl yaşıyorlar, gerçekten bilmiyorum.”
Hüseyin, 2009’daki Yeşil Hareket gösterilerine
katılmış, en büyük oğlu Ali de kendisi ile birlikteymiş. En küçük oğlu
Muhsin’in siyasete meyli yok. 2017 Mayıs’ındaki seçimlerde oy bile kullanmamış.
Aile, olduğu gibi Hasan Ruhani’ye oy vermiş. Bilindiği üzere Ruhani, bu seçimi
yüzde 70’in üzerinde oy alarak kazanmıştı. “Muhsin, UEFA maçlarının sonuçlarını
ezberleyerek geçirdi tüm gününü. Ünlü futbol yıldızlarını kendi kuzenleri kadar
iyi tanıyor.” Bunu dedikten sonra Hüseyin, “gelip bana birkaç gün önce
gösterilere katılacağını söylediğinde şaka yaptığını düşünmüştüm” diyor.
O noktada Muhsin’in annesi Fatima giriyor
muhabbete: “Muhsin ve yeğenim Meysam her akşam gösterilere katılıyor. Anne
olarak onlar için endişeleniyorum ve gitmelerini istemiyorum. Ama onların hayal
kırıklığına uğradıklarını da biliyorum. Bir şeyler değişmeli. Ama gene de
oğlumun ve yeğenimin eylemleri hükümet ezdiğinde bedel ödemelerini de
istemiyorum.”
Otuz beş yaşındaki diş hekimi Ahmed, arabasıyla
kent boyunca dolaşıp gösterici arıyor. Katılmak niyetinde değil, korna çalıp
sloganlara destek olmak istiyor. “Ne istedikleri belli değil. Öfkeliler,
anlıyorum sebebini. Ama bana biraz fazla kaotik geliyor. Ben de bıktım bu
sistemden. Ama ne talep edildiği biraz anlaşılana dek gösterilere
katılmayacağım.”
Ahmed sözlerine devam ediyor: “Çoğunlukla işçi
sınıfına mensup insanların geldiği bir diş kliniğinde çalışıyorum. Bugün
gösterilerde o hastalarımın tamamıyla konuşma fırsatı buldum. Bazı aileler,
devletin sunduğu nakit transferi programına (yarane) bel bağlamış durumda. Hepsi de Ruhani’nin o paraları geri
alacağını düşünüyor ve bu konuda endişeliler. Nakit transferleri enflasyon
düzeyinde. Belli hedeflere ulaşmak bu yüzden pek mümkün değil. Yüksek gıda
fiyatlarının ağırlığını herkes hissediyor. “Pahalı bir otomobili ve kendi evi
olan bir diş hekimi olarak bu, benim için de geçerli. Hastalarımın büyük bir
kısmı bu pahalılıkta nasıl yaşayabildiğini anlamam pek mümkün değil.”
Kemer
Sıkma Politikasının Yol Açtığı Bedeller
Ruhani’nin büyük bir oy çoğunluğuyla seçilmesinin
ve politik yapıya mensup muhafazakâr unsurlara ağır bir darbe indirmesinin
üzerinden altı ay geçtikten sonra 28 Aralık 2017’de ülke genelinde gösteriler
baş gösterdi ve kontrol edilmesi mümkün olmayan bir yangın gibi tüm İran’ı
sardı. Bugün itibarıyla lidersiz olan gösterilerde atılan sloganlar, ekonomik
eşitlik, politik tutsaklara özgürlük, dinî liderin devrilmesi ve tüm rejimin
yıkılması gibi farklı talepleri içeriyor.
Bu gösteriler, 2009’daki Yeşil Hareket öncülüğünde
yürütülen, kapsamlı gösterilerden farklı. Bunlar, eskiden beri İran siyasetinin
kıyısında kalmış olan kentlerde, kasabalarda ve köylerde meydana geldi. Bu
süreçte onlarca insan öldürüldü, yüzlercesi gözaltına alındı.
İran’daki gösterilerin ana itici gücü ekonomi.
Uluslararası yaptırımlar ve ekonominin kötü yönetilmesi, sıkıntılı bir duruma
yol açmış durumda. Bu koşullarda hayat oldukça pahalı, işsizlik hızla arttı,
ekonomik eşitsizlik zenginler lehine derinleşiyor. Ruhani’nin neoliberal
ekonomi politikaları, işçi sınıfı üzerinde olumsuz yönde etki etti. Önde gelen
İran ekonomistlerden Cevad Salihi’nin tespitiyle, “Ruhani etkisi” denilen bu
gelişme, kemer sıkma politikalarının yol açtığı bir sonuç. “Bu süreçte
enflasyon düştü ama maliyetler arttı, enerji fiyatları yükseldi, nakit
transferlerinin değeri düştü, diğer yandan sermayenin ve orta sınıfın lehine
başka politikalar devreye sokuldu.”
Son on yıl içerisinde sürekli azalıp yükselen
enflasyon oranı, bugün yüzde 17 civarında. Milyon dolarların konuşulduğu,
siyasetçilerin ve iş adamlarının karıştığı yolsuzlukla alakalı skandallar ardı
ardına patlak verdi, bu da ayın sonunu zor getiren yurttaşları epey
öfkelendirdi. Her ne kadar İran’daki genel yoksulluk oranı 2016-17 itibarıyla
yüzde 4,7 gibi düşük bir oransa da işsizliğin, özellikle gençler ve kadınlar
bağlamında, yüzde otuzun üzerinde olduğunu belirtmek lazım. Bu gerçeğe bir de
yerine getirilmemiş ekonomik beklentiler, bilhassa nükleer anlaşmasının
imzalanması sonrası ülkeye akması umulan dış yatırımlarla ilgili beklentiler de
eklenince, ülkenin neden bir anda barut fıçısına dönüştüğü daha iyi
anlaşılıyor. Ruhani ve yönetimi, stratejilerini Avrupalıların ülkeye
yapacakları yatırımlara ve ekonomi üzerindeki yaptırımların kaldırılmasına
dayandırmıştı. Donald Trump’ın “nükleer anlaşmasını yırtıp atacağını” vaat
etmesi sonrası yabancı bankalar, İran’a yapılacak yatırımlara fon aktaracağına
dair pek laf etmez oldular. Avrupalı şirketler, ileride ABD Hazinesi’nin
yaptırım uygulaması mümkün olan bir pazara girmeye endişeyle yaklaşıyorlar.
Ahmed’in de belirttiği biçimiyle, Ruhani’nin nakit
transferlerini sınırlamak gibi kimi tasarruf tedbirlerini içeren neoliberal
politikaları da kaygıya sebep oldu. Kaliforniya Üniversitesi’nden (UCLA)
sosyolog Kevan Harris’in tespitine göre, 2016’da ülke genelinde yapılmış
kapsamlı bir incelemede, neredeyse tüm yoksul hanelerin 2011’de Ahmedinejad’ın
başlattığı yarane sistemi/nakit
transferi programı ile geçindiğini ortaya koyuyor. İnsanlar, bu program
uyarınca iki ayda bir ATM’lerden para çekiyorlar. Ruhani ve ekonomi ekibi,
programı yürürlükten kaldıracaklarına dair imalı sözler sarf etti. Yeni bütçede
daha fazla sayıda hanenin program dışında tutulacağı öngörülüyor ki bu da ciddi
şikâyetlere sebebiyet veriyor.
Ruhani’nin yeni önerdiği, Aralık ortasında,
gösterilerden birkaç hafta önce meclise sunduğu bütçe tasarısı, sadece nakit
transferlerini hedefe koymakla kalmıyor, aynı zamanda ilk kez çok az hatta hiç
denetlenmeyen büyük bağışlar alan bir dizi muhafazakâr dinî ve kültürel kurumun
adından da bahsediyor. Mecliste yaptığı bir konuşmada Ruhani, bu kurumlara
saldırdı ve milyonlarca İranlının hayatının kötü hazırlanmış bütçelerle
mahvedildiğini, ülkedeki “finansal mafya”nın karşı konulmadığı takdirde, ülkeye
büyük zarar vereceğini söyledi.
Anlaşıldığı kadarıyla, bu konuşmadan birkaç hafta
sonra muhafazakârlar, Meşhed gibi kentlerde gösterilerin fitilini ateşledi.
Meşhed, İran’ın en büyük şehirlerinden biri ve aynı zamanda Ruhani’nin
cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibi Reisi’nin memleketi. Bu muhafazakârlar,
gösterilerin önceden planlanmış olan ve her yıl düzenlenen rejim yanlısı 9 Dey (30 Aralık) yürüyüşü ile son
bulacağını umdular. 30 Aralık, Yeşil Hareket’in bastırıldığı günün yıldönümünü
ifade ediyordu. Buna göre gösteriler, Ruhani karşıtı eylemlere evrilecek,
yumurta fiyatlarındaki artışa ve benzin fiyatlarının iki katına çıkacağına dair
dedikodulara tepki gösterilecekti.
Fakat göstericiler hedefe tümüyle sistemi koydu.
Ruhani’nin ilk cumhurbaşkanı yardımcısı İshak Cihangiri’nin gösterilerin
başlamasından hemen sonra dile getirdiği biçimiyle: “Yaşanan olayların
içerisindeki insanlar, hükümete zarar verebileceğini düşünüyorlar, fakat
sokakta toplumsal hareketler ve gösteriler başladığında, ilk fitili
tutuşturanların o gösterileri ve hareketleri kontrol edebilmesi her zaman
mümkün olmaz.”
İran siyasetinde hizipçiliğin ağırlıklı bir yere
sahip olduğunu belirtmek gerek. Uzun zamandır İslam Cumhuriyeti içerisinde
farklı hizipler vardı, bunlar arasında ülkenin yönelimleri ve uygulanacak
siyasetler konusunda kavgalara ve tartışmalara tanık olunurdu. Ruhani’nin
cumhurbaşkanlığı süresince rejimin bünyesindeki muhafazakâr unsurlar,
Ruhani’nin ve yönetiminin karşısına her zaman engeller çıkartmak istediler.
Bilhassa son Mayıs seçimlerinde yüz kızartıcı bir yenilgi aldıktan sonra
muhafazakârlar, Ruhani’ye her fırsatta saldırdılar. Ruhani ise muhafazakârların
kontrolünde olan kurumların ekonomik gücünü azaltmaya ve Devrim Muhafızları’nı
siyaset dışına itmeye çalıştı ama pek başarılı olamadı.
Bu kavganın orta yerinde eski cumhurbaşkanı Mahmud
Ahmedinejad ise sürpriz bir şekilde tekrar sahneye çıktı. Kasım 2017’de
Ahmedinejad, yolsuzluk karşıtı, kışkırtıcı açıklamalar yapmaya ve ülkenin
parası halka aitse, o vakit hükümetin halkın refahını neden hedefe koyduğunu
sormaya başladı. Sosyal medyayı ana iletişim aracı olarak kullanan Ahmedinejad,
yargıya tehditler savurdu ve dinî lidere, zenginlere saldırıp yolsuzluklarla
mücadele ederken, cumhurbaşkanlığı süresince dile getirdiği halkçı mesajın
yeniden dil bulmasına ve o siyasete neden destek vermediğini sordu. Çarşamba
günü Devrim Muhafızları komutanı, “halkı gösteri yapma konusunda kışkırtanın
eski bir lider olduğunu” açıkladı. Bugünlerde İran’da kimileri Ahmedinejad’ın
soruşturmaya tabi tutulduğu söylüyor.
Tipik bir tavır olarak İslam Cumhuriyeti, eylemler
iyice alevlenip farklı yerlere yayıldığı noktada, iletişim imkânlarını azaltmak
adına internetin hızını düşürdü, bu süreçte İran’da popüler olan iki sosyal medya
sitesi Telegram ve Instagram’ı hedefe koydu. En fazla saldırıya uğrayansa,
ülkede bugün en fazla kullanılan mesajlaşma sitesi olan Telegram. Ama bu sefer
2009’dan farklı olarak, muhafazakârların elinde olan, dolayısıyla Ruhani’nin
karşısında konumlanan devlet televizyonu, gösterilerle ilgili haberlere yayınlarında
yer verdi, hatta kimi zaman Ruhani’nin ekonomi politikalarıyla alakalı sözlere
yoğunlaştı ama bir bütün olarak rejim veya dinî lider aleyhine atılan
sloganlara hiç yer vermedi.
Diğer yandan İran’daki gösterilere dair,
içeriğiyle oynanmış görüntüler ve videolar da piyasaya sürüldü. Örneğin 2011’de
Bahreyn’de yapılan gösterilere ait görüntüler, Tahran’daki gösterilere ait
çekimlermiş gibi sosyal medyaya servis edildi ve bu görüntüler internette hızla
yayıldı. Öte yandan Mısır devrimine ait, yaralı ve ölü göstericilere yer
verilen fotoğraflar da İran’danmış gibi servis edildiler.
Dış
Müdahale Korkuları
İran, yabancı güçlerin ülkenin iç siyasetine
müdahalesine sıklıkla müdahale ettiği uzun bir geçmişe sahip. İran siyasetinin
bu gayet istikrarsız bir momentinde Ortadoğu’nun endişeler ve kanla yüklü
olduğu koşullarda, dış güçlerin rolünü inkâr etmek mümkün değil. İran’ın dinî
lideri, doğalında İran’ın içişlerine yabancı güçlerin burunlarını soktuğu
suçlamasına başvurdu. Hameney, gösterilere dışarıdan para ve silâh aktığını
söyledi, öte yandan eylemlere katılanların şikâyetlerini ve toplumsal
kökenlerini gözardı etti. Gene de belirtmek gerekir ki Suudi Arabistan, İsrail
ve ABD gibi ülkelerin ve onların destekledikleri muhalif grupların sahada
eylemlere olayları kendi lehlerine akmasını sağlamak için müdahil olmadığını,
bu türden grupların eylemci güçlerin içine iliştirilmediklerini düşünmek
çocukluk olurdu.
Muhsin’in kuzeni Şeyda, otuz iki yaşında ve mimar.
2009’daki Yeşil Hareket’e katılmış. Bugünse “eylemlere bu yüzden katılmıyorum.
Bana bu seferki eylemlerde karanlık ve şüpheli bir şeyler varmış gibi geliyor”
diyor.
Muhsin’se sinirlenerek, “hiç de şüpheli bir yanı
yok” diyor. “Mevcut durumun daha iyi olmasını bekleyip durmaktan bıktık artık.
Hiçbir şey düzelmiyor işte” diyerek tepkisini ortaya koyuyor.
Şeyda da benzer bir öfkeli dille, “peki ama ya dış
güçler bu işe bulaşmışsa? İran’ın Suriye olmasını mı istiyorsun?” diyor.
Muhsin’se cevaben: “O
doğru zaman hiç gelmeyecek. O doğru zamanı beklemekten bıktım” diyor ve cep
telefonundan yarınki eyleme ne zaman gideceklerini belirlemek için Meysam’la
görüşüyor.
Nergis Bacoğlu
4 Ocak 2018
4 Ocak 2018
0 Yorum:
Yorum Gönder