Bugün bu kısa ömürlü gösterilerin neden patlak
verdiği konusunda yoğun bir kafa karışıklığı söz konusu. Trump ve Amerikan
basını, gösterileri rejim karşıtı ve Tahran’daki İslamî düzeni yıkmaya dönük
bir girişim olarak takdim ediyor. Birçok analist ise gösterilere esas olarak,
toplumsal-ekonomik eşitsizliklerin, artan işsizliğin, yolsuzlukların ve
enflasyonun sebep olduğunu söylüyor ki bunlar, esasen tüm dünya genelinde
yaşanan birçok toplumsal ve politik ayaklanmanın, kimsenin itiraz edemeyeceği
sebepler.
Lâkin Trump ve onun dar kafalı basını, meseleyi
yanlış anlıyor. İran halkı, ekonomik açıdan yüzleşilen güçlüklerin büyük bir
kısmının veya belirli bir bölümünün Amerika’nın ekonomik yaptırımları ve Trump
rejiminden kaynaklandığını çok iyi biliyor. Trump, daha ilk yılında, Obama
döneminin Temmuz 2015’te imzaladığı nükleer anlaşması sonrası İran ekonomisini
boğmak için bir dizi yeni yaptırımı dayattı. Bu yaptırımlar, İran
ekonomisindeki sorunları katmerliyor ve gençleri iş imkânlarından mahrum
bırakıyor. Her şeyin ötesinde Trump, aynı zamanda nükleer anlaşmasını yeniden
onaylamayacağını söyledi. Trump, İranlıların özgürlüklerinden dem vuruyor ve
göstericilere açıktan destek veriyor ama bu durum, aslında onun belirli
hedefleri gizleme yöntemi ve bu gerçeği İranlı olan olmayan herkes biliyor.
Ortadoğu’da Bush’un Mart 2003’te Irak’ı işgal etmeden önce, Iraklıların
özgürlüklerinden dem vurduğunu ve Saddam rejimine desteksiz kimi suçlamalar
yönelttiğini kimse unutmuyor. O işgalin milyonlarca Irak’ın ölmesine, yaralanmasına
ve sakat kalmasına sebep olduğunu herkes biliyor. İnsanlığa karşı onca suç
işlemiş olmalarına karşın, ne Bush ne İngiliz işbirlikçisi Tony Blair
çıkartılabildi mahkeme karşısına.
Son gösteri dalgasının küçük şehirlerle ve
kasabalarla sınırlı kalması, gayet anlaşılır bir durum. Alt sınıftan
İranlıların sosyo-ekonomik düzlemde yaşadıkları hayal kırıklıklarının yön
verdiği gösterilerin fitilini, ilkin elitler arasındaki iktidar ve kaynak
kavgası tutuşturdu. İşsizlik, artan hayat pahalılığı ve enflasyon ülkedeki en
önemli ekonomik sorunlar. Bunlar, Arap Baharı’na tanıklık etmiş Ortadoğu
ülkelerinin de yüzleştiği sorunlardı. Bu anlamda İran’daki gösteriler, ekonomik
eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı tüm dünya genelinde yapılan
gösterilere bağlandı. Bu gösterilerin en canlı örneği, ABD’deki “Wall Street’i
İşgal Et” hareketiydi. O olaylarda Amerikan polisi, göstericilere karşı aşırı
güç kullanmış, birçok kişiyi gözaltına alıp tutuklamıştı. İran polisi ve
milisler de benzer bir yoldan gösterileri bastırdı ama asıl mesele, büyük
şehirlerde düzenlenen hükümet yanlısı devasa yürüyüşlerin göstericilerin
cesaretini kırması ve korkutmasıydı. Ama öte yandan adaletsizliklerin ve
eşitsizliklerin giderilmemesi ve yol açtıkları etkinin azaltılmaması, ileride
daha şiddetli gösterilerin yaşanması riskini de beraberinde getiriyor. Bu,
hikâyenin sonu değil elbette, sadece yeni bir kalk borusu ötmekte olan.
Muhafazakârlarla reformistler arasında cereyan
eden iktidar ve kaynaklarla ilgili kavga tetikledi gösterileri. Bu, 1979
sonrasında ülke siyasetinde sık sık karşılaşılan bir durum aslında. Ruhani’nin
meclise sunduğu son bütçe, muhafazakârların elindeki dinî müesseseler için
yapılan kesintilerin azaltılmasını, yakıt fiyatlarının artırılmasını, yoksul
İranlılara yapılan nakit ödemelerin indirilmesini öngörüyor. Bu nakit ödemeler,
eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın dağıtımda adaleti güvence altına almak için
takdim ettiği bir araç. Muhafazakâr dinî kurumlar, bilhassa seçimlere girecek
adayları inceleyen ve meclisten geçen kanunları veto eden, anayasaya bağlı bir
kurum olarak Koruyucular Şurası, kendisine tahsis edilen kaynaklar
artırılmadıkça bütçeyi onaylamayacağını söyledi. Bu kurumların reformist
Ruhani’ye karşı geliştirdiği öfke, ilkin Meşhed’de patlak verdi. Burası, İran’ın
ikinci büyük kenti ve ağırlıklı olarak muhafazakârların hâkimiyetinde. Yoksul
ve hoşnutsuz kesimler kavgaya dâhil oldular ve hükümeti sefalete yol açan
ekonomik gelişmelerle ilgilenmeye mecbur etmek istediler.
Gösterilerin fitilini, ilkin muhafazakârlar
tutuşturdu. Ama gösteriler, muhafazakâr iktidar yapısına tehdit teşkil ettiği
noktada ilk olarak da onlar çekildiler sahneden. Süreç, ilkin bu noktada ivme
kaybetti. Ruhani hükümeti ve dinî lider Ayetullah Ali Hamaney, Trump’ın
tweet’leri üzerinden, dış müdahaleden bahsetti ve hükümeti istikrarsız bir
zemine sürükleme girişimine işaret etti. Her ne kadar İran’daki birkaç militan
Kürd örgütü göstericilere destek vermişse de gösterilerin arkasında yabancı
parmağı olduğuna dair elde herhangi bir ikna edici kanıt bulunmuyor. Anlaşılan
o ki Trump’ın tweet’leri, daha çok, Filistin’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti
olarak tanıma kararının yol açtığı şiddet olaylarına yönelik ilginin başka bir
yöne kaydırılmasına dönük politik ve diplomatik hileden ibaretti. İran’ın Irak
ve Suriye’de son dönemde elde ettiği başarılar da Trump’ın öfkelendirmişti.
Göstericilerin başarı kazanması, ihtimal dışı.
Zira gösteriler, esasen seçkinler arası gerilimlerin birer tezahürü, ülke
içerisinde güçlü olan örgütlerin destekledikleri, hükümet karşıtı, geniş
ölçekli kitlesel ayaklanmalar değil. Tarihin de tanık olduğu üzere, İran’da
politik hareketler, dış güçlere karşı belirli bir kitle oluşturdukları, İran’ın
içişlerine dış güçlerin müdahil olmasına karşı çıktıkları noktada başarılı
olabilirler. 1891’de İngiliz karşıtı tütün hareketi, kırkların sonunda ve
ellilerde İran’ın petrol kaynakları ile ilgili olarak gelişen Amerika ve
Britanya karşıtı milliyetçi hareketler, 1979 hareketine yol açan, İslamî ve
Amerika karşıtı hareket, bunun en iyi örnekleri. Son gösterilerde dış güçler
yoktu. Esasen hükümeti hedef almışlardı ama hiçbir şekilde hükümeti devirmekle
ilgili herhangi bir plana da sahip değildi.
İster kabul edelim ister etmeyelim, İran’daki
siyaset ve ekonomiyle alakalı sistemler, tüm o kusurlarına karşın,
Ortadoğu’daki birçok ülkeye kıyasla daha fazla halkın temsiliyetine dayanan
sistemlerdir. Bu gerçek de Arap Baharı’nın İran’a neden uğramadığını, civardaki
demokratik olmayan ülkelerin kitlesel eylemleri bastırmak için neden güç
kullandığını veya sükûneti sağlamak için neden halklarına rüşvet vermek zorunda
kaldığını izah ediyor. İran’da seçimle işbaşına gelen bir meclis var ve bu
teamül 1979’dan beri kesintisiz sürüyor. Cumhurbaşkanını düzenli ve belirli
süre zarfında halk seçiyor. Dinî liderin seçilmesinden ve onun faaliyetlerinin
denetlenmesinden sorumlu olan kurum olarak Uzmanlar Meclisi üyelerini de halk
tayin ediyor. Dolayısıyla ülkede öfkenin ve tepkilerin incelenmesi için gerekli
kanallar mevcut. Aynı zamanda hükümet, İranlıların anayasayla güvence altına
alınmış, barışçıl gösteri yapma hakkını tanımak zorunda.
Ülkedeki demokratik
uygulamalar, kitlesel hareketlerin seçimle işbaşına gelmiş, muhafazakâr veya
reformist bir hükümeti devirme ihtimalini ortadan kaldırıyor. İran’da ileride bir
gün İslamî düzenin yıkılması hayalini kurmanın nafile bir uğraş olduğunu
söylemeye bile gerek yok. Zira muhafazakârlar da reformistler de 1979
devriminin dayandığı temel fikirlere ve hedeflere bağlılar. Her iki kesim de
ABD’nin hâkim olduğu dünyada İran’ın bağımsız sesini muhafaza edip güçlendirme
konusunda kararlı. Dolayısıyla İranlıların Trump ve hempalarınca kandırılmaları
pek mümkün değil.
Muhammed Nuruzzaman
7 Ocak 2018
7 Ocak 2018
0 Yorum:
Yorum Gönder