08 Eylül 2015

,

Bir Çocuğun Yüzü


Napolyon’un işgal ordusunun İspanya’da işlediği günahların fotoğrafı çekilmedi. O günlerde henüz fotoğraf makinesi icat edilmemişti. İşgale karşı mücadele eden yiğit savaşçıların direnişi ancak Francisco Goya’nın o ölümsüz resminde karşılık bulabildi.

II. Dünya Savaşı’nda ülkelerindeki Alman işgaline karşı dövüşen partizanlar ve yeraltında mücadele yürüten savaşçıların ise fotoğraf çekecek vakitleri yoktu. Varşova’daki Yahudi Gettosu’nun o kahramanca ayaklanması bile ayaklanmaya bizzat katılanlarca filme bile alınamadı. Yaptıkları zulümleri bizzat Almanlar filme aldılar, o Almanlar tüm yapıp ettiklerini nizamî bir biçimde filme alıp katalogladılar.

Bu dönemde öte yandan fotoğraf giderek yaygın kullanılan bir araca dönüştü. Filistin’in işgal altındaki topraklarında İsrail kendi işgalini her daim filme aldı. Bugünse herkeste fotoğraf çekebilen cep telefonları var. Ayrıca birçok Arap yerleşimciye İsrailli barış örgütlerinin kamera dağıttığı biliniyor.

Askerler silâh, Filistinlilerse fotoğraf çekiyor.

Uzun vadede hangisinin, mermilerin mi yoksa fotoğrafların mı daha tesirli olacağı henüz net değil.

Kısa süre önce bu sorunun sınandığı bir vak’aya Nebi Salih isminde Batı Şeria’nın uzak bölgelerinde bulunan bir köyde yaşandı.

Her İsrailli bu görüntüyü birkaç kez izlemiş durumda. Tüm İsrail televizyon kanalları bu görüntüyü tekrar tekrar gösterdiler. Dünyada milyonlarca insan kendi ülkelerindeki televizyon kanallarında söz konusu görüntüyü izledi. Sosyal medyada sayısız kez izlenme imkânı buldu.

Filmde iki hafta önce Cuma günü söz konusu köyün yakınında meydana gelen bir olaya yer veriliyor. Özel hiçbir şey yok. Dehşet verici bir yanı da. Sıradan, rutin bir olay sadece. Ama görüntünün unutulabilir bir yanı yok.

Nebi Salih köyü, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Ramallah kasabasına çok da uzak olmayan bir köy. İsmi, Muhammed’den önce yaşamış ve orada gömülü olduğuna inanılan bir peygamberden alıyor (“Nebi”, hem Arapçada hem de İbranicede “peygamber” demek, dolayısıyla köyün ismi Salih Peygamber anlamına geliyor). Geniş bir alana sahip türbe 550 kişilik bir nüfusa sahip köyün gurur kaynağı.

Nebi Salih köyü haçlı seferlerinde kurulmuş bir karakolun kalıntıları üzerinde yükseliyor, karakol da eski bir Bizans köyü üzerine kurulmuş. Tarihi muhtemelen antik dönemde yaşamış Kenanîler zamanına dek uzanıyor. Kanaatimce, bu köylerin nüfusu zaman içerisinde hiç değişmemiş, sadece verili iktidar yapıları uyarınca dinleri ve kültürleri değişmiş. Yani bu köyler Kenanî, Yahudalı, Elen, Romalı, Bizanslı ve nihayetinde Arap olmuş.

Bugüne dek süren en son işgali de İsrailliler gerçekleştirmiş. Bu yeni işgalciler yerel halkı dönüştürmekle hiç ilgilenmiyorlar. Sadece topraklarını, eğer mümkünse, o topraklardan gitmelerini istiyorlar. Nebi Salih köyünün topraklarında bir de Halamiş (taş) isimli bir İsrail yerleşimi kurulmuş.

Köyle yeni “komşular”ı arasındaki çatışma hemen başlamış. Aralarında antik dönemden kalma bir kuyu var, yerleşimciler bu kuyuyu onarmışlar ve onun kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Köy bu kuyudan vazgeçme niyetinde değil.

Bilin gibi diğer birçok köyde olduğu gibi bu köyde de camide namaz kılındıktan sonra işgal ve yerleşimcilere karşı gösteri yapılıyor. Bu gösterilere birkaç İsrailli barış eylemcisi ve uluslararası gönüllüler katılıyor. Göstericiler genelde şiddete başvurmuyorlar ama uç politik yönelimlere sahip gençler ve çocuklar sıklıkla taş atıyorlar. Askerler plastik kaplı çelik mermilerle ateş ediyorlar, ses bombaları ve göz yaşartıcı bombalar atıyorlar, hatta bazen gerçek mermiler kullanıyorlar.

Birçok küçük Arap köyünde olduğu gibi bu köyde de yerleşimciler aynı aileye mensup. Bu köyde söz konusu geniş ailenin ismi Tamimiler. Gösterilerden birinde bu aileye mensup bir erkek çocuğu vurulmuş, bir kız çocuğu da ayağından yaralanmış. Bu son olayda da gördüğümüz çocuk Tamimi ailesine mensup.

Dünyayı şoke eden kısa film bir askerle başlıyor, görünüşe göre bu asker taş atmış (ya da atmamış) bir çocuğu gözaltına almak için gönderilmiş.

Askerler kayalık arazide koşturup bir kayanın arkasına saklanan çocuğu arıyorlar ve sonrasında yakalıyorlar. Kolu alçılı olan bu çocuğun adı Muhammed Tamimi ve 12 yaşında.

Asker koluyla çocuğun boğazını sıkıyor, çocuk da korkuyla bağırıyor. Sonra 14 yaşındaki ablası geliyor, ardından da annesi ve diğer kadınlar. Hepsi askere saldırıyor, askerse diğer koluyla onları itmeye çalışıyor. Yoğun mücadele esnasında abla elinde silâh bulunan askerin kolunu ısırıyor.

Asker maskeli. Bu, yeni bir şey. Neden maske takıyorlar? Yüzlerini neden saklıyorlar? Nihayetinde bunlar çetelerden korkan Rus polisleri değiller ki. Uzun süre önce ben askerken maske bildiğimiz bir şey değildi.

Arbede esnasında kadınlardan biri askerin maskesini çıkartmayı başarıyor. Askerin yüzünü görüyoruz, karşımızda liseden yeni mezun olmuş, ne yapacağını bilmez hâlde, sıradan bir genç duruyor. Etrafta fotoğrafçılar var. Görüntüde ayaklarını görüyoruz.

Fotoğrafçılar orada olmasa o asker silâhını kullanır mıydı? Cevabı zor bir soru. Zira kısa süre önce bir tugay komutanı arabasına taş atan bir çocuğu vurup öldürmüştü. Ordu bu suça göz yumdu, hatta bu türden eylemleri “özsavunma” olarak niteledi.

Görüntünün birkaç dakikası çocuğun ağlayıp yalvarması, kadının askeri itip ona vurması, askerin tepkisi ve herkese bağırması ile geçiyor. Ardından başka bir asker geliyor ve diğerine çocuğu bırakmasını söylüyor. Ardından çocuk kaçıyor.

Bu askerin kim olduğunu bilmiyoruz. Onun geçmişine dair tahminde bulunmak güç. Muhtemelen her hafta gösterilere tanık olmuş, işgal sürecini tahkim eden askerlerden biri.

Olayı göstericilerden birine ait kameranın açısından da görüyoruz, bu, kısa süreli bir görüntü. Onun kim olduğunu biliyoruz.

Kendisi, Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl ile besteci Franz Schubert’in ismini taşıyan bir öğretmen. Herzl Schubert, uzun süredir mücadele içinde olan solcu bir barış eylemcisi. Birçok gösteride kendisiyle karşılaşmıştım.

Görüntünün tüm İsrail televizyon kanallarında gösterildiği günün ertesi, herkes işten atılsın diye bağırdı. “Solcu bir barış eylemcisinin okulda ne işi var?” dediler.

Schubert sınıfta görüşlerini vazettiği için suçlanamadı. Zira barış eylemlerine çalışma saatleri esnasında katılmıyordu. Gösterilerde boş zamanı dâhilinde yer alıyordu. Hakkındaki suçlama şu anda eğitim bakanlığınca “inceleme altında”.

Geçerken ifade etmek gerek: Schubert’e yönelik suçlama hiç de istisnaî bir vak’a değil. Herkesçe saygı gören, bir sanat okuluna müdire olarak atanmış bir kadın eğitimci, yıllar önce askerlere işgal altındaki topraklarda askerlik yapmaya karşı çıkma imkânı verilmesini isteyen bir dilekçeye imza attığı için ciddi engellerle karşılaştı. Dilekçede askerlik yapılmasının reddedilmesini değil, sadece reddedenlerin ahlakî kararlarına saygı gösterilmesini talep ediliyordu. Ama bu kadarı kâfiydi. Başında milliyetçi-dinci bir demagogun bulunduğu bakanlık “meseleyi inceleyeceğine” söz verdi.

Elbette yeni McCarthy’ciliğe dair bu tip vak’alar sadece solcularla alakalı. Kimse, Araplara ev satılmasını veya kiralanmasını yasaklayan bir hahamın ya da çocuklar dâhil, Yahudi olmayanların belirli koşullarda öldürülmesine izin verilebileceğini söyleyen bir başka hahamın görevden alınmasını talep etmiyor. Bunların maaşlarını devlet ödüyor.

Dünya genelinde milyonlarca insan Nebi Salih’teki görüntüleri izlemiş olmalı. Yaşanan hasarın kapsamını değerlendirmek imkânsız.

İnsanı isyan ettiren, görüntünün kendisi değil. Dehşet verici bir şey yaşanmıyor aslında. Burada izleyenlerin zihinlerine kazınan şey, işgalin, İsrail’in mevcut yüzü.

Uzun yıllardır İsrail kaynaklı haber görüntülerinin neredeyse tamamı işgalci gücün eylemleri ve günahlarıyla alakalı. Modern tarihin en korkunç kitlesel suçunun mağdurlarının yarattığı ilerici devlet olarak İsrail’in o yüzü zaman geçtikçe bir biçimde unutuluyor. Hâlâ “çölü yeşerten” devletin öncülerine işaret ediliyor ve kargaşa içerisindeki bölgede özgürlüğün ve demokrasinin kalesi olduğundan dem vuruluyor.

Bu tür tanımlamalar uzun süre önce geçersizleşti. Kendisini bugün dünyaya işgalci, zalim, zorba bir sömürgeci devlet, gece insanları gözaltına alıp gündüz işkence eden tepeden tırnağa silâhlı askerlerin bir devleti olarak takdim ediyor.

Dolayısıyla sunulan bu yüz, İsrail’in tüm dünya genelindeki algısını da değiştiriyor. Televizyonda yayınlanan her görüntü ve her haber bu değişime sessiz sedasız katkı sunuyor. Dünya genelinde sıradan insanların, ayrıca Yahudilerin de tavrı değişiyor. Yapılanların verdiği hasar kalıcı ve muhtemelen asla tedavi edilecek gibi değil.

Genç Muhammed Tamimi’nin o dehşete kapılmış yüzü muhtemelen uzun süre aklımızdan çıkmayacakmış gibi görünüyor.

Uri Avnery
7 Eylül 2015
Kaynak

0 Yorum: