07 Şubat 2015

, , ,

Habib Calib


Habib Calib Pakistanlı devrimci şairdir. Solcu bir eylemci ve politikacı olarak sıkıyönetime, otoriterliğe ve devlet zulmüne karşı çıkmış, davasına sadık bir demokrattır.

Hayatının İlk Dönemi

Habib Calib’in asıl ismi Habib Ahmed’di. Britanya’nın elinde bulunduğu sırada, Hindistan’da Hoşyarpur isimli bir köyde 24 Mart 1928’de dünyaya geldi. Pakistan’ın kurulması sonrası bu ülkeye göç eden Calib, Karaçi’de çıkan Daily Imroz isimli gazetede musahhih olarak çalışmaya başladı. İlerici bir yazar olan Calib, kısa bir süre sonra coşkulu şiir okumaları ile belirli bir dinleyici kitlesine ulaştı. Sade bir dil kullanan şair, basit bir tarz benimsedi ve sıradan insanlara, onların dertlerine hitap etti. Ancak kelimelerinin ardındaki inanç, sesindeki müzik ve duygusal enerjisi, sosyo-politik bağlama dönük hassasiyetiyle birleşti. Dinleyicilerini coşturan da işte bu harmandı.

Politik Görüşleri

Habib Calib, Marksist-Leninistti ve komünizm ideallerine dönük arzuyla yüklüydü. Şair, Pakistan Komünist Partisi üyesiydi. Sonrasında parti yasaklanıp Millî Avamî Partisi (MAP) adıyla faaliyet yürütmeye başlayınca bu partiye katıldı. Lafını esirgemeden fikirlerini açıktan haykıran bir kişi olarak ömrünün önemli bir bölümünü hapiste ya da zor şartlar altında geçirdi.

Eyüb Han’ın Sıkıyönetim Dönemi

Habib Calib, ilkin Eyüb Han’ın kapitalist politikalarına karşı sert eleştiriler getirdiği için, onun başında bulunduğu sıkıyönetim koşullarında hapse atıldı. Efsanevî şiiri “Destur”u o günlerde kaleme aldı. Eyüb Han’ın rejimini destekleyenleri eleştirdiği şiirinde şunları söylüyordu:

“Havada biber gazının dumanı
Her yerde yağmur gibi kurşunlar
Söyle, nasıl öveyim seni
Gözlerin kısıldığı böyle bir gecede.”

Sınırlı sayıda geçim aracına sahip mütevazı bir insan olarak Calib, Eyüb Han diktatörlüğü ile asla uzlaşmadı. Bu nedenle, 1962’de Eyüb Han ülkeye, eski başbakan Şazri Muhammed Ali’nin Lalpur’daki Saat Kulesi’ne benzettiği ısmarlama anayasasını dayattığında, Calib anayasayı eleştiren bir şiir yazdı.

O günün nizamına karşı gerçekleştirdiği cüretkâr başkaldırısı üzerinden Calib, resmî medyanın yasaklamasına maruz kaldı ama azmini asla yitirmedi. Aksine, istibdada karşı çıkan konuşmalarına tüm kararlığı ile devam etti. Bu istibdat dönemi, Fatima Cinnah, Eyüb Han’a karşı aday olduğu noktada zirvesine ulaştı. Tüm demokrat güçler onun etrafında birleşti ve seçim mitinglerine katıldı. Bu noktada Calib, kalabalıklara karşı o coşkulu şiirlerini okudu. O dönemde en popüler şiirinde şunu söylüyordu:

“Cennet anaların ayaklarının altında. O vakit sokulun onun kucağına.”

Butto Hükümeti

1972’te Zülfikar Ali Butto iktidara geldiğinde birçok meslektaşı köşeyi döndü. O ise dürüstlüğünden taviz vermedi ve ideolojisine bağlı kaldı. Zülfikar Ali Butto’ya yakın olan kaynaklara göre bir gün Habib Calib, Butto’yla buluşmak için onun evine gitti. Calib’i gören Butto, “partimize ne zaman katılacaksın?” anlamında ona “ne zaman geleceksin?” diye sordu. Calib soruya şu cevabı verdi: “Denizler ırmaklara döküldüğünde.”

Ziya ül Hak’ın Sıkıyönetim Dönemi

General Ziya ül Hak’ın diktatörlüğü süresince Calib, demokrasi hareketinin bir parçası olarak faaliyetlerini sürdürdü. Generalle ilgili o ünlü şiirini bu dönemde yazdı. Şiirde Calib, “Karanlığın Ziya olduğunu nasıl yazabilirim?” diye soruyordu (“Ziya”, Urdu dilinde “ışık” demekti.)

“Nasıl yazabilirim bir insanın Tanrı olduğunu.”

Benazir Butto Hükümeti

1988’de General Ziya ül Hak bir uçak kazasında öldü ve genel seçimler yapıldı. Benazir Butto iktidara geldi ve Habib Calib’i serbest bıraktı. Hükümet, demokrasiyi getirmek yerine, kendisini destekleyenlere servetler dağıttı. Milletin mevcut durumu karşısında hayal kırıklığına uğrayan Calib, demokrasi sonrası bir şeylerin değişip değişmediğini soran şiirinde şunları söylüyordu:

“Fukaranın hâli hâlâ aynı
Bakanlar gününü gün ediyor
Her Bilavel (Butto’nun tek oğlu) ülkede borçlu iken
Memleketin Benazirleri (fukara anlamında) yalınayak yürüyor.”

Şiir

Calib’in şiiri hayata yaklaşımını ve görüşlerini yansıtır. O seçtiği yoldan hiç sapmamıştır. İnsana olan aşkı, mazluma dönük sevdası, dostlarına olan bağlılığı yansır dizelerine. Politik bir ideoloji ile yüklü bir şairde nadiren görülen önemli bir beceriye sahiptir: şair ömrü boyunca tanık olduğu adaletsizlere ve zorbalıklara karşı duyduğu şahsi öfkesini gizlemeyi bilmiştir.

Calib, zalim bir toplumsal nizamın mağdurudur. Muhtelif suçlara karıştığıyla ilgili yanlış kimi iddialar yüzünden birçok kez hapse girmiştir.

Düzenli bir geliri olmayan ve köksüz bir insan olarak yaşayan şair, işkencecileriyle ve müesses nizamla hiçbir zaman uzlaşmaz. Calib’in şiiri, ayrıca onun çektiği azabı da yansıtan bir şiirdir. O, sadece hüsran veya öfkenin ifadesi değildir. Kimi zaman endişeli, kimi zaman hicivle perçinlenmiş bir şiirdir o. Ama o şiirlerde hep aynı yumuşak melodik ton mevcuttur. Calib, Pakistanlı liderlerin Batılılara itaat etmeye artık bir son vermeleri gerektiğine inanır.

Ölümü

Habib Calib, 12 Mart 1993’te Pakistan’ın Lahor kentinde ölür. Ailesi, hükümetin cenaze masraflarını ödeme önerisini reddeder.

Destur

Sadece saraylarda parlayan o ışık
Gölgede kalmış insanların neşesini yakıyor
Gücünü ise başkalarının güçsüzlüğünden alıyor
Işıksız şafağa benzeyen bu sistemi
Onaylamıyorum
Kabullenmiyorum
Reddediyorum.

Korkmuyorum idamdan
Söyleyin dünyaya, ben şehidim.
Nasıl korkutabilirsiniz beni
Hapishane duvarlarıyla
Başımın üzerinde salladığınız mahkeme kararıyla
Bu cehalet gecesiyle?
Onaylamıyorum
Kabullenmiyorum
Reddediyorum.

Diyorsunuz ki “dallarda çiçekler açmış”
“Şerbet taşıyor işte kadehlerden” dediğiniz bu.
“Yaralar iyileşiyor baksana”
Bu aleni yalanlar
Zekâya hakaret
Onaylamıyorum
Kabullenmiyorum
Reddediyorum.

Yüzlerce yıl çaldınız huzurumuzu
Ama artık o iktidarınızın sonu geldi
Birilerine şifa oldum deseniz de
Nasıl söylersiniz
“İşte söküp attım acıyı” diye
Onaylamıyorum
Kabullenmiyorum
Reddediyorum.
[Habib Calib]

Poemine
Kaynak

0 Yorum: