02 Aralık 2014

,

Ferguson: İsyan Etmek Fazilettir


Darren Wilson’ı Serbest Bırakmak Savaş İlânıdır

Bu savaş, ABD’deki her bir siyaha karşı ilân edilmiş bir savaştır. Savaş, polis şiddetinin her bir kurbanına, devlet baskısının ve cezai işleme tabi tutulmayan cinayetin hüküm sürdüğü topluluklar dâhilinde yaşayan tüm fakirlere ve emekçi halka karşıdır.

Bugün Memur Wilson, ulusal televizyona çıkıp “ahlakî üstünlüğe” sahip olduğu iddiasıyla hava atabilir ve 18 yaşındaki silâhsız Michael Brown’u “bir kez daha” öldürebileceğini söyleyebilir. Bu polis, kendini beğenmiş bir tavırla mazlumların karşısına çıkmakta, kendisinin haklı olduğunu küstah bir dille ifade etmekte, ırkçı destekçilerinin kendisine bağışladığı yüz binlerce doların keyfini çıkartmaktadır. Onun “masumiyet”ini savunmak ve isyan eden halkı bastırmak için binlerce polis yürüyüş gerçekleştirmiştir. Onlara yardım etsinler diye binlerce Ulusal Muhafız konuşlandırılmıştır.

ABD’de bu, yeni bir mevzu mu? Belki de bu zulmü, yeni bir şeyin doğumundan ziyade, eskinin devamı olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.

Zira Kuzey Amerika ve dünya tarihinde Beyaz İktidarı “yeni” bir şey değildir.

İsmen ilerici olduğunu iddia edenler ve beyaz liberaller, bu durumun “polisin militarize edilmesi”nin bir sonucu oluşmadığını anlamamaktadırlar. Polis, her daim militarize edilmiş bir kuvvettir. Onlar, beyaz üstünlükçü kapitalizm için zor kullanan bir güç olmuşlardır. Bu, “başarısız bir adalet sistemi”nin sonucu değildir.

Sistem kusursuzca işlemektedir.

Bugün Beyaz İktidarı’nın işlevleriyle ile ilgili hayallerin yaygın planda dağılmasına tanık oluyoruz. “Müdafiler” ve “devlet memurları” olarak insanları hapse atıp katledenlerin üzerindeki gizemli boya dökülmüştür. Polis, iktidara hizmet etmekten başka bir şey yapmaz. Bugünkü sistem, müşterek bir biçimde tecrübe edilen zulmü yeniden üretmek için vardır. ABD’de adalet asla kör değildir; o dizginlenemeyen sömürünün bilinçli ve iradeli hizmetkârıdır.

Ferguson halkı bunu gayet iyi bilmektedir, onun tek istediği, bu gerçeği tüm dünyanın da bilmesidir.

Beyaz İktidarı Direniyor

Beklendiği üzere, medya, direnen herkesin başına gelen şiddete dayalı devlet baskısına dönük rızanın bir kale misali oluşması için gayret etmiştir.

Göstericiler, “çeteler” olarak gösterilmişlerdir. Yapılan gösteriler, “yağma” olarak takdim edilmiştir. Halkın davası, “şiddetin bahanesi” olarak iş görmüştür. Tüm bunlar, ağır bir ırkçılıkla ve emekçi halkın çektiği çileye dönük burjuva kayıtsızlıkla gölgelenmiştir. Medya, sadece dünyanın varoşlarına uygun hikâyeyi anlatabilmek için çalışmıştır. Ona göre, kafayı yemiş siyahlar çılgına dönmüşlerdir! İsyancılar gördükleri her şeyi imha etmektedirler! Bunun bir anlamı yoktur! İktidarın tarihinde bunlar, her daim kullanılan yaygın anlatılardır. Eğer olan biteni size gösterende kendisinin “aklî” olduğuna dair bir algı varsa, en uygun seçenek, itirazınızı “aklî olmayan”a, düşünmeyen, fevrî, meselelere akılla yaklaşamayan insan olmayan varlıklara yöneltirsiniz.

Bu strateji gayet iyi işledi ama bir yere kadar.

Beyaz üstünlükçü kapitalizmi savunma eğiliminde olanlar, Darren Wilson’ı savunan iktidarın safına katıldılar. Orta sınıf beyazlar, imtiyazlı büro işçileri, başkentli liberaller, taşra ve kasabaları dolduran geniş muhafazakâr ve önyargılı Amerikalılar, hep birlikte, Darren Wilson’u ve “ülkemiz”i savundular.

Bunlar, Amerikan bayrağının yakılmasını kınadılar; işyerlerinin ve özel mülkiyetin tahrip edilmesine sinirlendiler; televizyonlarının karşısına doluşup kendilerine verilen ideolojik cinnet hâliyle beslendiler. Bu insanlar şahsında tüketici topluma ait fetişizm zirvesine ulaştı. Bayraklar ve maddî nesneler, üç kuruşluk onca şey, insan hayatından daha değerli kabul edildi.

Ancak gene de kutuplaştırma stratejisi, Beyaz İktidarı’na karşı mücadele edenlere daha fazla müttefik kazandırdı.

Bugün tüm ülke genelinde ilerici beyazlar, mazlum siyahların yanında. 37 eyalette, birçok önemli şehirde gösteriler yapıldı, bunların önemli bir bölümü devletin baskısına maruz kaldı. Filistin, Hong Kong ve diğer yerlerde halklar, Ferguson’daki mazlum halkla dayanışma içerisinde olduğunu gösterdiler.

Hatlar belirginleşiyor; düşmanlar ve müttefikler oluşuyor. Bunun adı sınıf savaşıdır.

İsyan Etmek Fazilettir

İsyanın karşısında duran sözde ilericiler hata ediyorlar. İsyan etmek, ifadesini anlamsız şiddette bulan bir şey değildir. Hele ki Ferguson’da olan biten bu şekilde değerlendirilemez. Spor faaliyeti sonrası yaşanan bir sarhoşluk hâlinden daha fazlası olan gerçek bir isyan, müesses hukuktan ve “müşterek bilgi”den toplumsal manada kopuşu ifade eder. O sistemin insanların inanmasını istediği her şeye karşı bir itirazdır. İsyan, mazlum halk arasındaki umursamanın, saygının ve dayanışmanın bir ifadesidir. O, temelde sadece para ve iktidarı sevenlere “akıldışı” görünen aşkın bir tezahürüdür.

Zalimin uyguladığı şiddeti mazlumun direnişiyle kıyaslamak mümkün müdür?

Özel mülkiyetin tahrip edilmesine ilişkin ahlâkî kaygıları olanlardır, o özel mülkiyetin tahrip edilmesinin sebebi. Bunu göstermek amacıyla, her şey söyleyip yapmak, dünyayı dönüştürecek o gerçek gücü kullanmak, sadece halkın elindedir. Halk kendi gücünü uyguladığında ve çıkarlarını dayattığında, paranın ve iktidarın dünyası yıkılır.

Şiddetin anlamsız biçimde kullanılması konusunda dikkatli olmak gerekir mi? Kesinlikle.

Ancak imtiyazın korunması için şiddet uygulamaktan daha anlamsız bir şey var mıdır? Sadece eldekini muhafaza etmek için tatbik edilen şiddet, daha fazla şiddet doğurmaz mı? Bizdeki şiddet kültürünü gerçek manada çözmek istiyorsak, o vakit bizim toplumsal yapılarımızın doğasında olan şiddete karşı çıkmamız gerekir. Bu şiddet, tüm diğer şiddet sahnelerini mümkün kılmakta ve meşrulaştırmaktadır. O vakte kadar bizim, tüm diğer şiddet biçimlerini meşrulaştıran ilk adaletsizlik durumunun kılıfı olarak şiddete yönelik tekbiçimli itiraz temelinde, her türden ahlâkî itirazı dikkate almamız gerekecektir.

Şimdi Ne Olacak?

Halk sokaklarda. Savaşıyor, meydan okuyor, ateşe cevap veriyor. Bunlar iyi gelişmeler fakat direniş, her daim akşam haberlerindeki bir görüntüden daha fazlasıdır.

Gerçek bir direniş, her zaman bir ifade etme biçimidir. Bir ifade, dışarıda sunulan içsel bir şeydir. Bu sebeple bize göre direnmek, ilkin kendimizi dönüştürmek demektir. Yeni anlayışlar geliştirilmeli, yeni bir kültür oluşturulmalı, herkesin tüm varoluşuna uygun bir toplum inşa etmede bize rehberlik edecek yeni bir aşk zuhur etmelidir. Tüm bunlar pratikte yapılmalıdır. Pratikte insanlar, kendi topluluklarının kontrolünü eline almalı, oralarda yerleşik polisin ve kurumlarının kıçına tekmeyi basmalıdırlar. Öğrenciler, eğitim kurumlarını ele geçirmeli, Beyaz İktidar’ın elindeki “bilgi”yi insanları güçlendirecek öğrenme süreçleriyle ikame etmelidirler. İşçiler, işyerlerinin kontrolünü ele geçirmeli, işlerine sömürüye dayalı kâr değil, kendi çıkarlarına uygun olarak koyulmalıdırlar.

Tüm bunlar gerçek bir değişimin gerçekleşmesi için şarttır.

Net bir biçimde gördüğümüz üzere, muhtaç olunan enerji oradadır. Bizim “her şeyin hizaya geçeceği” o katastrofik momenti beklemeye artık bir son vermemiz gerekmektedir. Dönüşümler “meydana gelmezler”, inşa edilirler. Beyaz İktidarı’nı imha etmek, tümüyle farklı bir şeyi kurmak, insanlara gerçek manada söz-yetki-karar vermek demektir.

Her yerde mazlum halkla dayanışma içerisinde olalım.

Ferguson’la dayanışma içerisinde olalım.

Mike Brown için adalet.

Zak Brown
27 Kasım 2014
Kaynak

0 Yorum: