“Küstah” sözcüğü ölçüsüz demek. CNN Türk’teki programda tartışmayı
alevlendiren de bu sözcük oldu. Alper Taş’ın “ölçüsüz” dediği Abdülkadir Selvi,
Anayasa Mahkemesi ve hukuk meselesinin konuşulduğu tartışmayı “KaçAk Saray”
meselesine çeken Alper Taş’a “yaladığı çanak” adına öfkelendi ve ortam bir anda
gerildi.
Selvi’nin “bırakın bunları” dediği ve Taş’ın
sinirlendiği husus, derinde, solun Kemalist siyasetle olan organik ilişkisi ile
ilgili. Selvi, hinlikle, Taş’a Kemalist olmak üzerinden taş atıyor, Taş da buna
kızıyor, olan bu.
Bu esnada Atatürk Orman Çiftliği’nin mülkünün kime ait
olduğu, sarayın üç günde yapılmadığı, bu nedenle ilk kazma vurulduğunda o solun
nerede olduğu, solun Atatürk’ün mülküne muhafız olmayı neden seçtiği, laik,
Kemalist cenahın siyasî hassasiyetlerine oynamanın kaç oy edeceği gibi
meseleler hiç tartışılmıyor.
Şirin Payzın, AKP medyasına karşı solun bir bölüğünü
yaldızlamayı seviyor, sol da bu türden pasları bu şekilde gole çevirmenin
hesabını yapıyor. Ama her daim fonun ve gözlerinin rengine uygun kıyafetler
seçen Payzın’ın arkasındaki paravana hep bir penguen gölgesi düşüyor.
Alper Taş’ın öfkesinde geç kalmışlık, yerindesizlik
var. Haziran’ı birleştirdiğini iddia eden bir hareketin bileşeni olarak Taş,
Haziran günlerinde politik olarak bulunmayışının ceremesini AKP borazanlarına
ödetmeye çalışıyor. Bugün Birleşik Haziran Hareketi bileşenleri, “yerim dar”
diyen gelin gibi, alanlarda şöyle bir görünüp kaybolan, bayrak-flama sallayıp
duran, ilişkide oldukları sendikaları ve kitle örgütlerini sokaklardan çeken
örgütler aynı zamanda. Karşımızdaki, Kürd ve Müslüman düşmanı ne varsa örgütleme
derdinde olan bir hareket.
Solun iş ve işçilik meselesine düşman olması, bu
meseleleri de izah ediyor. Ortaklaşma, örgütlenme, iştirak etme, yoldaşlaşma
gibi hasletlerin olmaması, bu maddî ilişkilerde aranmalı. Sol, Kemalizme bile
böyle bir istismarcılıkla yaklaşıyor ve onun arazisi düşmanın eline geçtiği
için kızıyor. Bu ise ideolojik bir yanılsama: ülke ve bölgede efendilerin
zaruri yönelimi sonucu Kemalizm AKP donuna girmiştir, hepsi bu. Buna rağmen
sol, Kemalizmin “devrim”lerini kendisi yapmış gibi yüceltiyor. Böylece ideolojik
alanda mevki sahibi olacağını zannediyor. Mevzi değil mevki peşinde olan sol
şefler, ortalığa ajanlarını yollayıp, iş, üretim, ortaklaşma namına ne varsa,
gasp etme, kendi hanesine yazma, kasasına kilitleme yoluna gidiyorlar. Bu
ajanlar, fikir üretme, teorik faaliyet yürütme, politik alanda yoldaşlaşma gibi
hasletlerden tümüyle yoksunlar. Sadece şeflerinin emirlerini yerine
getiriyorlar, bunu da devrimcilik, komünistlik zannediyorlar. Şefler diyor ki,
“gidin bizim işimize yarayacak olanları çalın getirin, çalamıyorsanız orayı
dağıtın.” Bu ajanların karnı, salt bu hırsızlıktan doyuyor. Geçmişe ve bugüne
ait tüm birikim, tüm kolektif pratik, bu şeflerin mülküne girsin diye, olan,
mücadelenin bizatihi kendisine oluyor, mücadele mevki peşinde koşanlar
yüzünden, mevzi kazanamıyor. Bu şefler, silâhtan vazgeçmişse, “hâlâ silâh diyen
varsa, onları kafalayın” diyor, teorik faaliyet konusunda eksik ise, “hâlâ
teorik çalışma yürüten varsa, onları bozun” diye emrediyor. Yeter ki
dükkânlara, o potansiyel mevkilere bir zarar gelmesin.
Bu tarz ajanların (faillerin) cirit attığı sol âlemde
söz konusu işlemler, işçici ya da ezilenci olarak yapılıyor, zira ikisi de
proleter olmamak için tercih ediliyor aslında. Söz konusu ajanlar, işçici
olunca işçiye, ezilenci olunca ezilene akıl-fikir bahşedeceğini zannediyorlar.
Onun kanına ve terine asla yoldaş olamıyorlar. Her politik durumun ve her
politik olayın okuması, dükkânın çıkarına uygun olarak yapılıyor; bu okumanın
arkasındaki teorik fikriyatı sorgulayan teorik bir devrimciliğe ise asla tahammül
edilmiyor. Çünkü aslolan, dükkânın her daim açık kalması.
Bu koşullarda, dükkânların kendilerini korumak için
kepenk kapattıkları Haziran süreci, sol içerisinde belirgin bir gerilemeye yol
açmış olmalı. Meselenin bir “CHP operasyonu” tarafı var, burada açılan
kovuklara sığınmak, “sol politika” olarak yutturuluyor bugünlerde. Fuat Avni
haberciliği yapan BirGün gazetesinin Halk TV’de reklâmının yapılması,
bunun bir işareti. O TV’nin başındaki isim, Haziran’da sokaklarda olan gençlere
küfrediyor, BirGün’ün başındaki isimse, kendilerine yönelik teveccüh
karşısında göğsü kabarıyor.
Her şey seçim ve üç beş oy için demek ki. Alper Taş da
bu çıkışıyla belirli kesimlerde elbette göz dolduracaktır. “Aradığımız kan bu”
denilecektir. Ama şu bilinmelidir ki, devrimci yol, devrimin nesnel olarak
yürüdüğü yoldur, efendilerin adımlarını izlemek değil.
Solun en komünist, en ezilenci, en devrimci, en
Kürd’cü, en öz Leninistleri, Kemalist yuvara geri çekilmişlerdir bugün. Başka
yol yoktur. Hayatta kalmak için onların, bugün “devlete saldırmak lazım,
küfretmek lazım, sonra da içkimizi yudumlamak lazım” demelerinin nedeni,
devletin gerici, yobaz, ona layık olmayan kesimlerin eline geçmesi karşısında
duydukları hasettir. Bu haset ve bu kindir, onların ideolojik-politik
yönelimlerini tayin eden.
Birleşik Haziran Hareketi de bu haset üzre teşkil
edilmiştir. O hasedi örgütleme iradesidir. Nasıl ki AKP, eski ibdacıları, Sedat
Pekercileri, alperencileri ve kimi tarikat mensuplarını kendisine örgütlüyor,
CHP-kemalizm damarı da sol-sosyalist kesime kaçmış kitleleri kendisine
örgütlemektedir bugün. Her politik önerme, bir çağrıdır. Burada çağrılan,
kolektif olan, kitlesel olan, ortak olan değil, bireysel olan, parçalı olan,
bencil olandır. Tepe tepe kullansınlar, bu çağrıya cevap verenleri!
Tüm bu pratik ilişkiler içerisinde her türlü
marjinalliği, toplum dışılığı, halk düşmanlığını, ortak kavganın neferi olmaya
dönük alerjiyi kendi öznelliği hâline getirenlerinse, halka, kavgaya, ortak
olana işaret edeni marjinal olarak kodlaması kaçınılmazdır. Kurulan pratik
ilişkilerle hayatın tam merkezinde olunduğu yanılsaması türemektedir, oysa
“merkezdeyim” dedikleri yer, ortak olanın kovulduğu, tasfiye edildiği yerdir.
Özgürlüğü seks ve alkol ölçütüne göre
değerlendirenlerin anlamadığı, bu pratiklerin gayet bireyci, gayet bencil
pratikler olduğudur. Kemalizme dizilen övgüler de söz konusu pratiklere izin
vermesiyle ilgilidir. Kendi bireyliklerine halel gelmesin diye politik alana
girmiş olanlar, politikayı kendi bireyliklerinin tasallutu ve tahakkümü altına
almakta, bu bireylik, esasında kitlelerin politika yapma imkânlarını berhava
etmektedir.
“Ben bireyim, dolayısıyla özneyim, benim dediğim
olacak” demekten başka teorisi olmayanların AKP eleştirisi, AKP’ye ideolojik
destek sunmaktan başka bir işe yaramamaktadır. AKP şerdir ama her şerrin
hayırlı bir tarafı vardır: hayırlı olan, ortalıkta “solcuyum”, “komünistim”,
“devrimciyim” diye dolananların niteliklerinin bir bir faş olmasıdır.
Özetle; Abdülkadir Selvi, kendi neokemalist yürüyüşünü
gizlemek için, Alper Taş’a “arkaik Kemalist” demiş, “bu Kemalizmi bırakın
artık” tavsiyesinde bulunmuş, Alper Taş da “terbiyesizlik yapma, ben arkaik
değilim, Kemalizmin varacağı üst aşama benim” diyerek tepki göstermiştir.
Birkaç kez “Atatürk” diye ünlemesinin sebebi de önümüzdeki seçimlere dönük
yatırım yapmakla ilgilidir.
Bu hengâme içerisinde “İslam gericidir” korosuna
katılan tüm işçici, ezilenci, dıkşıncı, friksiyonist ve ilerlemeci kesimlerin
anlaması gereken, bu lafı sürekli söyleyerek, ilerici olamayacakları, ilerici
olmak için devlete ve burjuvaziye karşı mücadelenin mevzilerini ilerletmek
gerektiğidir. Fethullah’ın uşağı olmayı Marksistlik zannedenlerin anlamadığı
husus budur: ilericilik, geçmişin muktedir efendilerinin ilerleyişini
savunmaksa, kahrolsun o ilericilik!
Eren Balkır
5 Aralık 2014
0 Yorum:
Yorum Gönder