Kolombiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kolombiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2025

, ,

Hristiyanlara Mesaj

Son dönemde yaşanan politik, dini ve toplumsal olaylar, Kolombiya’da Hristiyanları epey sarstı sürükledi. Tarihimizin seyrine karar veren bu tür önemli momentlerde biz Hristiyanlar, dinimizin ana esaslarına sıkı sıkıya sarılmak zorundayız.

Katoliklikte esas olan, “komşunu sevmek”tir. Kutsal Kitap’ta “Komşusunu seven, şeriatı ifa etmiş sayılır” [Romalılar 13:8] denilir. Bu sevginin gerçek olabilmesi için onun belirli bir etkiye sahip olması, belirli sonuçlara yol açması gerekir. 

Onca iyilik, onca sadaka, karşılığında az sayıda ücretsiz okul ve ücretsiz ev üretiyorsa o “yardımseverlik” denilen şey, demek ki açları doyurmuyor, çıplakları giydirmiyor, eğitimsizleri eğitmiyor, demek ki bizim halkın çoğunluğunu esenliğe kavuşturabilmek için etkili araçlar arayıp bulmamız gerekiyor.

İktidarı elinde bulunduran imtiyazlı azınlıklar bulmayacak bu araçları, çünkü genel manada bu araçlar, azınlıkların ellerindeki imtiyazlarından mahrum kalmalarını talep ediyor. Örneğin Kolombiya’da daha fazla iş imkânı yaratmak istiyorsak, sermayenin dolara teslim olmaması, o paranın ülkede yatırıma dönüşmesi gerekiyor. Oysa pezo her gün değer kaybediyor, parayı ve iktidarı ellerinde bulunduranlar, paranın ülkeden çıkmasına yasak getirmiyorlar, çünkü böylelikle paranın değer kaybettiği sürecin etkilerinden kurtulma imkânı buluyorlar. O hâlde demek ki bizim iktidarı imtiyazlı azınlığın elinden alıp onu yoksul çoğunluğa vermemiz gerekiyor. Bu devrimin ana unsurudur. Devrim, azınlıklar şiddet araçlarına başvurmak suretiyle çoğunluğun iradesine direnmemeleri durumunda, barış içerisinde gerçekleşebilecek bir şeydir.

Devrim, açları doyuracak, çıplakları giydirecek, eğitimsizleri eğitecek, yardım faaliyetleri yürütecek, geçici süreliğine, ara sıra değil, her daim komşularını, birkaç komşusunu değil, büyük bir kısmını sevecek bir hükümete kavuşmanın aracıdır. Bu sebeple devrim, herkes için sevgi üretmenin en etkin ve en eksiksiz yolunun devrim olduğunu gören Hristiyanlar için hem caiz hem de zaruridir.

Şurası kesin ki “Tanrı’nın şeriatından gayrı şeriat yoktur.” [Romalılar 13:1] Fakat öte yandan, Aziz Thomas’ın da dediği gibi somutta gerekli otoritenin kaynağı halktır. Halka dışarıdan dayatılan otorite gayrimeşrudur ve zorbalıktır. Biz Hristiyanlar, zorbalıkla mücadele edebiliriz, etmeliyiz de. Mevcut hükümet zorbadır, çünkü seçmen kitlesinin sadece yüzde 20’sinin desteğine sahiptir ve aldığı kararların kaynağı imtiyazlı azınlıktır.

Kilisenin dünyevi kusurları hiçbirimizin yüzünü yere düşürmesin. Neticede kilise de insan elinden çıkmış bir kurumdur. Asıl önemli olan, kilisenin aynı zamanda kutsal olduğunu ve biz Hristiyanlar “Komşunu sev” emrine uyduğumuzda kiliseyi güçlendireceğimizi bilmektir.

Din adamlığımın bana bahşettiği görevleri de imtiyazları da geride bıraktım, artık rahip değilim. “Komşunu sev” emri uyarınca gidip devrimin safına katıldım. Bu ekonomik, dünyevi ve toplumsal dünyada bu “Komşunu sev” emrini yerine getirebilmek için o ekmek-şarap ayininde dua okumaya bir son verdim. Komşum benim yüzüme vuracak bir şey bulamadığında, devrim tamama erdiğinde Tanrı’nın izniyle, ayine geri döneceğim. Ben, bu sayede “Adaklarınızı sunağa takdim etmek için geldiğinizde kardeşinizin yüzünüze vuracağı bir şeyler kaldığını hatırladığınız an o adağınızı da alıp gidin. Önce kardeşinizle barışın, sonra gelip adağınızı sunağa bırakın” [Matta 5:23-24] sözü uyarınca hareket etmiş oluyorum. Devrimden sonra biz Hristiyanlar, komşumuzu sevmemizle ilgili emir uyarınca hareket eden bir sistem kurduğumuzu göreceğiz. Mücadele uzun ve artık başlamanın vaktidir.

Camilo Torres

[Kaynak: Revolutionary Writings, Herder and Herder, 1969, s. 172-173.]

15 Şubat 2020

, , ,

Camilo Torres

Camilo Torres 1929’da dünyaya geldi. Ailesi, Kolombiya’nın üst tabakasına mensuptu. Torres de oligarşinin şımartılmış çocukları gibi yetiştirildi. Ama onda bir farklılık vardı. Torres, rahip olarak yaşamak istedi. Papaz okulunda yoksul Kolombiyalıların derdini dert edindi.

Eğitimini Avrupa’da tamamlayan Torres, sosyoloji eğitimi aldı ve yoksulların çilesine ilişkin sorularının cevaplarını bilimde aradı. İyi bir öğrenciydi. Dört dili akıcı şekilde konuşabiliyordu.

Camilo Torres, Kolombiya’ya dönünce yoksullarla ilişki kurmak adına gençleri örgütleme çalışmalarına dâhil oldu. Kiliseyi yoksullara yönelik yükümlülüklerini kabul ettirmeye çalıştı. Öte yandan hükümete yoksulların hayrına olacak programları uygulatmak için uğraştı. Bu işlere on sekiz yılını verdi.

Peşinden binlerce genç geldi ama eyleme geçme noktasında, baskılar arttığında çok azı onun yanında kaldı. Torres’in onca çabasına rağmen kilise statükoyu korumaya devam etti. Bu koruma pratiğinde kullanılan araçların tamamı oligarşiye aitti. Oligarşinin iktidarı halka teslim etme niyeti yoktu.

Sonuçta Torres, Kolombiya’nın yegâne umudunun devrimde olduğuna kanaat getirdi. Bu noktada halk sevgisi ile rahip kalarak statükoya destek verme seçenekleri ile yüzleşti. Torres, Hristiyanlığın sadece “pratik sevgi” olduğuna inanan bir isimdi. Ondaki Tanrı’ya ve Kolombiya halkına yönelik sevgi, onu kiliseyi terk etmeye itti. Camilo Torres, kiliseden ayrıldığında aşağıdaki bildiriyi kaleme aldı:

“Koşullar insanların kendilerini İsa Mesih’e teslim etmelerini imkânsızlaştırdığında bir rahipten istenen, sonuçta komünyon ayinini yapmaktan alıkonsa bile, onun bu koşullara savaş açmasıdır. Zira komünyon ayini, Hristiyanların fedakârlığı ile icra edilmiyorsa tüm mânâsını yitirecek olan bir ibadettir. Kilisenin mevcut yapıları dâhilinde kilise dışı ibadet noktasında rahipliğimi devam ettirmem artık imkânsızlaşmıştır. Hristiyanlıkta rahiplik, tabii ki sadece kilise dışı ayinleri yapmaktan ibaret değildir. Tüm rahiplik faaliyetlerinin ana hedefi olan ekmek ve şarap ayini, cemaatin ifa ettiği temel ibadettir. Bugün Hristiyan cemaati, kutsal kitabın bahsini ettiği ‘komşunu sev’ emrini yerine getirmiyorsa ekmek ve şarap ayinini gerçek mânâsıyla yapmıyor demektir.

Ben, Hristiyanlığı komşuma hizmet etmenin en saf yolu olduğuna inandığım için seçtim. İsa beni ebediyete tek rahip atadı; beni asıl harekete geçirense günün yirmi dört saati kendimi memleketlilerime yönelik sevgiye adama arzusuydu. Aynı zamanda sosyologum ve ben, bilimsel araştırmalar ve teknik ilerlemeler aracılığıyla sevginin gerçek mânâda etkili olmasını sağlamaya çalıştım. Kolombiya toplumunu analiz ederken ülkenin açları doyurmak, susuzların susuzluğunu gidermek, çıplakları giydirmek, halkın ekseriyetini müreffeh kılmak için bir devrime ihtiyaç duyduğunu anladım. Devrimci mücadelenin İsevî bir mücadele, rahiplerin vermesi gereken bir mücadele olduğuna inanıyorum. Hattizatında Kolombiya’nın mevcut koşullarında devrimci mücadeleye iştirak etmek, insanların dinî inançları gereği komşularına sevgi gösterebilmelerinin yegâne yoludur.

Rahip olduğumdan beri Katolik olsun ya da olmasın kilise dışındaki insanları devrimci mücadeleye katılma konusunda teşvik etmek için yüzlerce farklı yola başvurdum. Ama bu insanların eylemleri kitlelerden makes bulmadı, ben de bunun üzerine kendimi davaya adamaya, böylece ‘komşunu sev’ emrinin dayattığı yolu yürümek suretiyle insanları Tanrı sevgisine yönlendirme misyonumu yerine getirmeye karar verdim. Bir Kolombiyalı olarak bu faaliyetin Hristiyan hayatımın ve rahipliğimin tam da özünü teşkil ettiğini düşünüyorum.

Kilise bu hâliyle devam ettikçe üstlendiğim misyon her zaman hiyerarşinin iradesiyle çatışacaktır. O iradeye itaat etmek, kendi vicdanıma sadakat göstermek istiyorum. Bu sebeple Sayın Kardinal’den bu dünya hayatında insanlara hizmet edebilmem için din adamlığımla ilişkili yükümlülükleri benden almasını istedim. Kilise ibadetime gerçek bir anlam katacak olan koşulların oluşturulması için bugüne dek yüce tuttuğum ve benim için bir ayrıcalık olan ibadet etme imkânımdan bugün itibarıyla vazgeçiyorum.

Bu fedakârlığı, halkıma olan bağlılığım emrettiği için yapıyorum. İnsana dair kararlarda nihai kıstas sevgidir, doğaüstü sevgidir; ben, sevginin benden almamı istediği tüm riskleri almaya hazırım.”

“Hristiyanlıkla devrim arasında hiçbir çelişki yoktur.” [Camilo Torres]

Bu mektuptan kısa bir süre sonra Camilo Torres gerilla saflarına katıldı. Artık vakit eylem vaktiydi. Torres komünist değildi ama Marksistlerin Latin Amerika’daki yoksullar konusunda herkesten daha fazla iş yapabileceklerini görüyordu. Bir gerilla olarak Torres, basına gerillanın hedeflerini açıkladığı aşağıdaki bildiriyi gönderdi:

“Kolombiya halkı:

Ülkemizdeki yoksullar, kendilerini uzun zamandır verdikleri savaşın nihai aşamasında oligarşinin karşısına dikecek o silâhlanma çağrısını yıllardır işitmeyi bekliyorlardı.

Halktaki ümitsizlik kırılma noktasına ne vakit ulaşsa yönetici sınıflar, her daim onları aldatmayı, dikkatlerini başka yöne çekmeyi, gerçek bir değişime yol açmayacak çözümlerle halkı susturmayı bilmiştir. Halk ne vakit bir lider arayışına girip bu liderliği Jorge Eliecer Gaitán’da buldu, oligarşi onu hemen öldürdü. Halk barış istediğinde oligarşi bu isteğe şiddetle cevap verdi. Halkın şiddete tahammülü kalmadığında, iktidarı almak için gerilla birlikleri örgütlediğinde, oligarşi askerî darbe yaptı ve gerillaları türlü hilelerle teslim aldı. Halk ne vakit demokrasi istese, kimi zaman halk oylamasıyla kimi zaman oligarşinin başını çektiği diktatörlüğün dayattığı Milli Cephe ile kandırıldı.

Artık halk saf değil. Seçimlere inanmıyor. Halk, tüm yasal kanalların kullanıldığını biliyor. Önlerindeki tek yolun silâhlı mücadele olduğunun farkında. Ümitsiz olan halk, Kolombiya’da yeni nesil köle olmasın diye, artık her şeyi hatta hayatını riske atabilecek duruma gelmiş. Halkın derdi, çocukları eğitim alsın, düzgün evlerde otursun, karnı doysun, kıyafeti olsun, insanca onurlu bir hayat yaşasın, ileride Kolombiyalılar kendilerinin olan, Amerikan hâkimiyetinden çıkmış bir vatanda ömür sürsün.

Her samimi devrimci, silâhlı mücadelenin elde kalan yegâne yol olduğunu görüyor. Halk, liderlerinin silâhlanma çağrısında bulunmasını umut ediyor.

Kolombiya halkına savaş anının gelip çattığını söylemek istiyorum. O halka hiçbir vakit ihanet etmedim. Her köyün ve her şehrin meydanında halk sınıflarının iktidarı almak için örgütlenmelerini istedim, bu davaya kendimizi ısrarla adamaya hiçbir zaman ara vermedim. Artık her şey hazır. Oligarşinin niyeti, tüm o her daim gördüğümüz süsü püsüyle yeni bir seçim komedisi tertiplemek: önce istifa edip yeniden kabul gören adaylar, iki partinin teşkil ettiği komiteler, artık hükmü kalmamış fikirlere ve şahsiyetlere yaslanan yenilenme hareketleri halka ihanet etmekten başka bir şey yapmadılar. Biz Kolombiyalar, onlardan bundan daha fazlasını bekleyebilir miyiz?

Özgürlük savaşçılarına katıldım. Kolombiya ormanlarının bu köşesinde niyetimin silâhımı teslim etmek değil, iktidar olana dek savaşmak olduğunu beyan ediyorum. Ulusal Kurtuluş Ordusu’na katıldım, çünkü Birleşik Cephe’ye ilham veren idealleri bu örgütte buldum. Halkın birliği onun yerine getirebileceği bir istek. Eskiden kalma, partilerle alakalı tüm o ağız dalaşlarını ve dinî farklılıkları bir kenara atıp, hizip, hareket, parti veya lider ile ilgili farklara bakmaksızın diğer tüm devrimci örgütlerle rekabet etme fikrini çöpe atarak köylüleri birleştirecek olan odur. Ulusal Kurtuluş Ordusu, Kolombiya oligarşisinin ve Amerikan emperyalizminin sömürüsünden halkı kurtaracak, iktidar tümüyle halkın eline geçene dek silâhını bırakmayacak, Birleşik Cephe platformunun hedeflerine sahip çıkan bir örgüttür.

Her vatansever Kolombiyalı, savaşa hazırlanmalıdır. Zaman içerisinde ülkenin her köşesinde gerilla liderleri ortaya çıkacaktır. Bu esnada hepimiz tetikte olmalıyız. Silâh ve cephanelik toplamalı, gerilla muharebesi için eğitim almalı, en güvendiğimiz dostlarımızla meseleleri tartışmalı, kıyafet, ilâç ve erzak toplamalı, uzun soluklu savaşa hazırlanmalıyız.

Sonuçlarının bizim lehine olacağından emin olduğumuz noktada düşmana ani saldırılar gerçekleştirmeliyiz. Bu noktada sözde devrimcileri sınayıp hainleri içimizden ayıklayabiliriz. Eylemi gözardı etmemeli ama aynı zamanda fazla sabırsız da olmamalıyız. Uzun soluklu savaşta hepimiz belirli bir anda eylem alanına çağrılacağız; bu noktada asıl önemlisi, o an geldiğinde bizim hazırlıklı ve silâhlı olmamızdır. Kişilerin her görevi ifa etmesi beklenemez. Görevler paylaşılmalıdır. Birleşik Cephe üyeleri, inisiyatifin ve eylem sürecinin öncüleri olmalıdırlar. Hazırlık döneminde sabırlı hareket etmeli, nihai zaferin bizim olacağı konusunda güven içerisinde olmalıyız.

Halkın mücadelesi, nihayetinde tüm ülkeyi kucaklayan bir mücadele olmalıdır. Savaş uzun sürecektir, ona şimdi başlamaya tam da bu sebeple karar verdik.

Yurttaşlarım, halkın ve devrimin çağrısına kulak verin!

Birleşik Cephe mensubu eylemciler, bugüne dek attığınız sloganları eyleme dökün!

Halk sınıflarının birliği için ölümüne mücadele!

Halk sınıflarının örgütlenmesi için ölümüne mücadele!

Halk sınıflarının iktidarı alması için ölümüne mücadele!

Ölümüne mücadele edeceğiz, çünkü biz sonuna dek savaşmaya kararlıyız.

Zafere dek mücadele edeceğiz çünkü zafere ancak davasına bağlı bir halk ulaşır. Zafere dek mücadele edeceğiz, Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun sloganlarına sadık kalacağız.

Kimse geri adım atmayacak!

Ya kurtuluş ya ölüm!”

● ● ●

Camilo Torres’in gerilla ile birlikteliği yalnızca üç ay sürdü. Kendisine eğitim verildi, bir tabanca teslim edildi ve tüfek taşıma hakkını bizatihi kazanmak zorunda olduğu söylendi. Daha önce planlanmış bir pusunun kurulduğu yere ısrarla gitmek istedi. Pusuda vurulan askerlerden birinin tüfeğini almak için saklandığı yerden çıktı. Tam tüfeği alırken omzundan vuruldu. Sürünerek oradan uzaklaşmaya çalışırken bir kurşun daha yedi. İki yoldaşı onu kurtarmaya çalıştı. İkisi de vuruldu. Camilo Torres gerillalarla birlikte girdiği ilk çatışmada öldürüldü.

Torres, köklü bir teolojik açmazla yüzleşmiş bir isimdi. Kilisede kalmış olsaydı, kilise oligarşiye destek verdiği için kitlelere yönelik zulme katkı sunacaktı. Bu da onun Tanrı’nın “komşunu kendin gibi sev” emrini ihlal etmesine sebep olacaktı.

Torres kendisini, görevini ve kilisedeki güvenli hayatını çok seviyordu. Ama kitlelerin hayatının ancak devrimle iyileşebileceğine inanıyordu. Dolayısıyla Torres, insanlara yönelik sevgisini en iyi devrim yoluna revan olarak gösterebileceğini düşünüyordu. Ne var ki bu tür bir eylem şiddeti, Tanrı’nın yasakladığı başkasının canını almayı içeriyordu. Bundan kaçış yoktu. Torres kaçamazdı. Nihayetinde sevginin devrimci yolla dışavurulabileceği, şiddetinse ancak devrimci yolla savuşturulabileceği sonucuna ulaştı.

Kaynak

19 Ekim 2015

, ,

Filistin'i Destekliyoruz



Filistin davası insan ruhunun temellerini derinlemesine yerinden ediyor, çünkü o, adalet hasretinin en yalın biçimini yansıtıyor.

Bu davaya eşlik eden veya ona ilham veren her daim varolan sebepleri anlamak için teorik açıklamalara ya da ekonomik, sosyal teoriye başvurmaya gerek yok.

O, tankın karşısında elinde taşla duran çocuk, güçlü ve kibirli Golyat’ın karşısına çıkan küçük ve zayıf Davud’dur.

Filistin davası, oğlunun kurşunlarla delik deşik edilmiş bedenini alan bir kadının acı dolu çığlığıdır. O, oğullarının cesetlerini harabeye dönmüş evinin içine girip alan babanın haykırışıdır.

Onu tekzip etmek için tarihle veya efsanelerle ilgili herhangi bir karmaşık argüman ileri sürmek gayrimeşrudur. Hiçbir millet uygulayacağı şiddeti içinde yaşadığımız sisli zamanda kaybolup gitmiş gerçekler üzerine kurma hakkına sahip değildir.

Eğer biri çıkıp, New York’un, Buenos Aires’in veya Rio de Janeiro’nun boşaltılıp buralara eski Amerikalı kabilelerin yeniden yerleştirilmesi gerektiğini söyleme cüretinde bulunsa, herkes ona deli diyecektir

Onlar, bunu anlamak için beş yüz yılı aşkın bir zaman yeterli diyeceklerdir. Bu nedenle iki bin yıl öncesine atıfla ifade edilen haklara dayanmak gayet saçmadır.

Adalet davası, ondan kaynaklanan güç ve para meselesiyle yüzleştiğinde her zaman önemli bir zorlukla yüzleşmiştir. Para ve güç, adalet davasını akamete uğratıp onun saygınlığına halel getirir.

Hakikat, çoğunlukla savaş uçaklarının ve bombaların sesiyle ezilir. Yalanların mantığı silâhlarla aynı hizada yürür.

Çıkarlar oyunu insanları başka yöne bakmaya iter, burada amaç onların gördüğü günahı görmezden gelmektir. Hiçbir para, hiçbir ödül bir çocuğun yüzündeki gülümsemeden kıymetli değildir.

Filistin, namusunu yitirmiş gibi görünen insanlığın karşısında çile çekip tek başına ağlıyor. Çekilen acıya kayıtsız kalmak ve başkalarının çektiği ızdırabı görmemek yaşanan yıkımın kaynağıdır.

Biz Filistin’i, davası ve mücadelesiyle birlikte destekliyoruz. Bugünün gettolarında gizlenen anneleriyle, yaşlıları, çocukları ve kadınlarıyla, erkekleriyle, o davası ve intifadasıyla…

FARC-EP Merkezî Yüksek Komutanlık Sekreterliği
Kolombiya Ormanları
14 Ekim 2015
Kaynak

24 Eylül 2015

,

Kolombiya'da Engizisyon Adaleti


Kolombiya hükümeti kimi kanunlar çıkarttı ve Birleşmiş Milletler, Amerikalı Devletler Örgütü ve Uluslararası İşçi Örgütü gibi uluslararası kurumların anlaşmalarına imza attı.

Hükümetin bu çoktaraflı kurumlara verdiği taahhütlerle ülkemizde devletin insan haklarını koruduğu, işçilerin sendikada örgütlenme hakkını güvence altına aldığı düşünülebilir ama gerçek çok farklı.

Binlerce sendika liderinin suikasta kurban gitmesi, binlercesinin sürgün edilmesi veya hapse atılması devletin kendi politikalarına karşı çıkmaya cüret edenlere sistematik baskı uyguladığının birer kanıtı.

Ben, 25 Ağustos 2013’te, sendika hareketine yönelik baskıların yoğunlaştığı bir dönemde tutuklandım. O gün Bogota’daydım ve 19 Ağustos’tan beri ülke genelinde grevde olan tarım örgütlerinin taleplerini içeren bir listeyi sunmak için hükümet binasına gidiyordum.

O güne dek ülke genelinde grev sürecinde faal olan birçok yoldaşım suikasta kurban gitmişti ya da hapse atılmıştı.

O günden beri Vatansever Yürüyüş’ün yaklaşık yüz üyesi suikasta uğradı, 300 civarı insan hapse atıldı.

Bu durumun Kolombiya halkının barış talebiyle ve Havana’daki müzakere masasında Kolombiya hükümeti ile FARC-EP arasında kabul edilen anlaşmayla çeliştiği açık.

Toprak meselesi, yasadışı uyuşturuculara çözüm bulma ve politik katılım konusunda ön anlaşmalara varıldı.

Havana’da köylülerin yüzleştiği sorunlara çözümler sunulurken ve geçici anlaşmalar imza edilirken Kolombiya’da aynı köylülerin aynı sorunlarına yönelik olarak kendi taleplerini geliştirmeleri ardından katledilmelerini ve hapse atılmalarını uluslararası topluma nasıl izah edecekler?

Kolombiya hükümeti politik muhalefet üyelerine ve sendika liderlerine zulmedip onları katletmeye devam edecekse, Havana’daki anlaşmaları nasıl tatbik edecek?

Kolombiya rejiminin sürdürülebilir bir barışa ulaşılması için gerekli ekonomik ve politik değişiklikleri tatbik etmeyi reddedecek olması bizi endişelendiriyor.

Barışa dönük bir hamle yapılmış olsa bile, savaş dönemlerinde kullanılan “adalet” ile ilgili ifadelerin altının boş olması bizi hiç şaşırtmıyor.

Engizisyona has bu adalet, güçlülerin çıkarlarına hizmet etme noktasında bir tür baskı aracı olarak kullanılıyor.

Elbette bu, barış süreci konusunda iyimser olmadığımız anlamına gelmiyor, aksine, yaşanan ilerleme bize cesaret veriyor ama gene de sürecin yüzleştiği tehlikelerin de farkındayız.

Benim davam dâhilinde savcı beni “isyan” ve “finansal terörizm” suçlarıyla suçladı. Davada kendileri için çalışan, parayla satın alınmış kişilerin tanıklıklarına başvuruldu ve askerî istihbarat ile polisin askerî operasyonlar esnasında güya gerilla liderlerinin üzerinden çıkan bilgisayarlara yerleştirdiği “deliller” kullanıldı.

Savcının benimle ilgili olarak hâkime sunduğu suçlara dönük göstermelik soruşturmayı da içeren tüm hukukî süreç her türden usulsüzlükle maluldü.

Yürütme her şeyi açık biçimde planlayıp yönetti, yargı sistemi ise sendika faaliyetlerimin ve muhalefete açıktan iştirak etmemin cezalandırılması noktasında bir araç olarak kullanıldı.

Korkarız hâkim, köylülerin direnişini ve protestosunu akamete uğratma amacı güden bu yavan hukukî kurguyu yansıtan tüm delilleri dikkate alacak.

Karşımızda tümüyle politikleşmiş ve toplumsal gösterileri kriminalize etmeye dönük devlet politikasını dayatmaya çalışan bir hukuk sistemi var.

Politik bir tutsak olarak benim ve diğerleri için adalet talep ediyorum, ayrıca ulusal ve uluslararası standartlara bağlı bir hukukî sürecin ancak ulusal ve uluslararası düzeyde yürüyen sendikal ve toplumsal hareketin desteği ve dayanışması ile mümkün olduğunu düşünüyorum.

Umarız Havana’daki müzakere masasında adalet meselesiyle ilgili bir anlaşmaya varılır ve bu anlaşma toplum liderleri ile sendikacıların isyancı olmadıklarını, toplumsal mücadele ve eleştirel düşüncenin kendisini dünyaya demokrasi olarak takdim eden bir devlette suç olmadığını kabul eder.

Huber Ballesteros
La Picota Erkekler Hapishanesi
Bogota, Eylül 2015

[Huber Ballesteros, politik bir tutsaktır ve Kolombiya Sendikalar Kongresi yürütme komitesi, Tarım İşçileri Birliği FENSUAGRO’nun yürütme komitesi ve Vatansever Yürüyüş (muhalefet hareketi) liderliği üyesidir.]

10 Nisan 2015

, ,

Kolombiya'da Barış Süreci


25 Mart 2015: Piedad Cordoba silahlı çatışmaya son verilmesini teşvik etmek için Arjantanli futbol efsanesi Diego Armando Maradona’nın “Barış Maçı”nda oynayacağını duyurdu.

23 Mart: FARC’ın ifadesine göre, kara mayınlarının sökülmesi süreci, insanî yardım kapsamında gerçekleştirilecek.

8 Mart: Bogota’da “Hayat İçin Yürüyüş” düzenlendi, birçokları bu yürüyüşün barış sürecinin onaylanması olduğunu düşünüyor. Yürüyüşe Cumhurbaşkanı Santos da katıldı.

1 Mart: ABD’nin Kolombiya barış görüşmeleri için tayin ettiği özel temsilcisi, Kolombiya hükümeti ve FARC yetkilileri ile görüştü.

26 Şubat: Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, barış sürecini hızlandırma amacıyla, taraflarla kimi toplantılar yapmak üzere Küba’ya geldi.

20 Şubat: ABD Başkanı Barack Obama kıdemli diplomat Bernard Aronson’ı 20 Şubat’ta sürmekte olan Kolombiya barış görüşmelerine özel temsilci olarak atadı.

17 Şubat: FARC, 15 yaş altı 13 savaşçısını güçleri içerisinden çıkartacağını, artık bundan sonra 17 yaş altı hiçbir genci örgüte katmayacağını ilân etti.

7 Şubat: FARC, mağduriyet sürecine katılmış yetkililerin veya devlet görevlilerinin devletten temizlenmesi çağrısında bulundu. Öte yandan Santos Dünya Bankası’nı ziyaret etti. Banka çatışma sonrası teşebbüsleri koruyacağını, 2015’te anlaşma sağlandığı takdirde ek teşvikler vereceğini duyurdu.

2 Şubat: Barış görüşmelerinin birinci turu Havana’da başladı.

14. Ocak: FARC gerillalarının yaptıkları iki taraflı ateşkes çağrısını yıllardır reddeden Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, Havana’daki müzakerecilerine ateşkes konusunda anlaşmaları talimatı verdi.

13 Ocak: Kendisi de barış görüşmelerinde tanıklığına başvurulan mağdurlardan biri olan, insan hakları savunucusu ve eski senatör Piedad Cordoba, görüşmelere katıldığı için ölüm tehditleri aldığını duyurdu.

8 Ocak: Hükümet, eğer ülkedeki Ekim seçimlerine dek bir anlaşmaya varılırsa, barış müzakerelerinin onaylanmasına ilişkin yurttaşların oy kullanmasına izin veren bir yasa çıkarttı.

1 Ocak: FARC, tek taraflı ateşkes önerisini yineleyen bir Yeni Yıl mesajı yayınladı, mesajda ulusal ordunun düşmanca yaklaşımları kınandı, bu yaklaşımların barış sürecini tehdit ettiği söylendi ve aynı zamanda FARC bu mesaj aracılığıyla barış çağrısını yineledi: “Mermileri ve bombaları susturmanın vakti geldi, artık vakit, söylemi ve savaş kışkırtıcısı dili değiştirme vaktidir.”

24 Aralık 2014: FARC bugün itibarıyla kendisinin ilân ettiği ateşkese saygı duyacağını ilân etti ve hükümete bu ateşkesin iki taraflı kılınması çağrısı yaptı.

19 Aralık: Hükümetin baş müzakerecisi, FARC’ın kamuoyu önünde yaptıkları zulümleri kabul etmesini olumladı ve hükümetin çatışma süreci boyunca şiddet konusunda işlediği suçları kabul ettiğine vurgu yaptı.

16 Aralık: Beşinci ve nihai mağdurlar grubu, Havana’daki barış görüşmelerine katıldı.

2. Aralık: Santos, barış sürecini sabote edecek eylemlere karşı orduyu uyardı. Kimi subayların, hâlihazırda sürmekte olan askerî operasyonların durdurulmasını gerekli kıldığı için barış görüşmelerini özel olarak onaylamadıkları biliniyor.

30 Kasım: FARC, General Alzate, Gloria Urrego ve Jorge Rodriguez’i serbest bıraktı.

21 Kasım: Santos, güvenlik protokollerinin aldığı varsayımı üzerinden, Alzate’nin sivil kıyafetler içerisinde tehlikeli bir bölgeye götürüldüğü iddialarını reddetti.

16 Kasım: General Ruben Alzate ve arkadaşlarının Choco eyaletindeki bir ormanda kaybolması ardından cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos Havana’daki barış görüşmelerinin 32. turunu askıya aldı.

3 Ekim: FARC, Kolombiya’da paramiliter gerçeğinin dağıtılması ve soruşturulması ile ilgili bir belge yayınladı. Belge, gerilla hareketinin ajandasına dair üç başlık üzerinde duruyor. Belgeye göre, söz konusu ajanda “eşzamanlı ve bütünlüklü” olarak tartışılmalı.

24 Eylül: Santos, New York’taki BM Genel Konseyi’ne taslak barış belgeleri ve anlaşmaları sundu.

23 Eylül: Barış görüşmeleri yeniden başladı.

11 Eylül: Havan’da yürütülen müzakerelerin 28. turu sona erdi. Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, bir anlaşmaya varılana dek, barış görüşmelerine katılan ikinci mağdur grubunca ilk başta önerildiği üzere, bir ateşkes yapılmayacağını söyledi. Diğer yandan FARC baş müzerekecisi Ivan Marquez ise barışa ulaşmak için mevcut dinamiklerin lehte işliyor olmasından memnun olduğunu, diyalog imkânının arttığını söyledi.

10 Eylül: Kolombiya’daki iç çatışmanın mağdurları, gerilla grubu ile Kolombiya Silâhlı Kuvvetleri arasında iki taraflı ateşkes yapılmasını talep etti ve ayrıca çatışmanın mağdurları olarak sahip bulundukları hâkların tanınıp bu haklara saygı gösterilmesini istedi.

9 Eylül: İkinci mağdur grubu barış görüşmelerine katıldı. Delegasyondaki 12 kişinin sekizi kadın ki bu da iç çatışma süresince en ağır bedellerin kadınlarca ödendiğini gösteriyor. 

7 Eylül: Alt Cinsiyet Komisyonu kuruldu. İki taraf da cinsiyet meselelerine odaklanmak için komisyona beş üye verdi.

7 Eylül: FARC, ülke GSMH’sinin yüzde üçünden oluşan, 11,3 milyar dolara tekabül eden bir çatışma mağdurları tazminat fonu oluşturulmasını önerdi. FARC’ın ifadesiyle, mağdurlar sadece ekonomik, politik, toplumsal, kültürel, sembolik ve psikososyal açıdan da tazmin edilmeli.

3 Eylül: FARC ile Kolombiya hükümeti arasında yayınlanan ortak bir bildiri dâhilinde kapsamlı bir barış ve uzlaşma için mağdur hakları planına yer verildi.

2 Eylül: FARC üyesi Pablo Catatumbo, Juan Manuel Santos’un geçici komutanlık oluşturmaya dönük girişimine cevap olarak, Gerillanın Normalleştirilmesi Komutanlığı aracılığıyla paramiliter durumun düzenlenmesine dair planları anlattı. FARC, ayrıca Santos hükümetinden barış sürecinde tek taraflı kararlar almaktan kaçınmasını istedi.

1 Eylül: Barış görüşmeleri Havana’da yeniden başladı. Çatışma sürecinin mağdurlar üzerindeki etkisi tartışmanın ana konusunu teşkil etti. Diğer yandan Kolombiya’da FARC lideri Santos’un iki tarafın bir barış anlaşmasına yakın olduğuna dair iddialarını reddetti. FARC, barış sürecinin tartışılması amacıyla hükümetle acil bir toplantı yapmak istediğini bildirdi. FARC, ayrıca hükümeti Havana’da tartışılan genel mutabakatı tek taraflı değiştirmekle ve maniple etmekle suçladı. İsyan liderliği, Santos’un bir askerî delegasyonun barış görüşmelerine dâhil edilmesi kararına karşı çıktığını ifade etti.

22 Ağustos: Çatışma ve Mağdurları Tarih Komisyonu kuruldu. Komisyon 12 üyeden ve iki anlatıcıdan oluşuyor. Kolombiya’nın ilk Hakikat Komisyonu olarak kabul ediliyor. Komisyonun kurulması ardından Santos 25 Mayıs gününü Silâhlı Çatışma Süresince Cinsel Şiddet Mağduru Kadınların Ulusal Haysiyet Günü ilân etti.

16 Ağustos: İlk çatışma mağdurları grubu hükümet ve FARC delegeleriyle Havana’da buluştu. Bu, ileride yapılacak beş toplantının ilki.

13 Ağustos: FARC, silâhlı çatışma sürecindene etkilenen insanları ekonomik açıdan tazmin edecek bir mağdur tazminat fonu oluşturulmasını önerdi.

12 Ağustos: Müzakerelerin 27. turu başladı. Degeleler iç savaşın mağdurları üzerindeki etkilerini tartıştılar. Karşılıklı ateşkes meselesi de tartışma konularından biriydi. Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos FARC lideri Rodrigo Londoño aksini söylese de barış görüşmelerinin yılsonunda tamamlanmasını istediğini söyledi. Oysa grup, barış görüşmelerinin devam ettirilmesi niyetinde olduğunu ifade etti. FARC’ın müzakerecisi de örgüt üyelerine danışılmaksızın, Santos’un önerdiği ve onayladığı “Barışın Yasal Çerçevesi”ne itiraz etti.

3 Ağustos: Ulusal Çatışma Mağdurları Forumu Cali’de (Batı Kolombiya’da) yapıldı. Burada mağdurlara Havana’daki barış görüşmeleri için öneriler sunma fırsatı verildi.

7 Haziran: Ortak kaleme aldıkları bir bildiride FARC ve hükümet, on maddelik karar üzerinden, mağdurlarla ilgili gündemin beşinci başlığını tartışmak için gerekli ilkeleri ilân etti. Ayrıca taraflar, gündemin üçüncü başlığı olan çatışmanın sona erdirilmesi hususunu tartışmak için bir komisyon kurulacağını duyurdular. Süreç içerisinde bir de çatışma ve mağdurlar tarih komisyonu kurulacak. Taraflar, mağdurlarla ilgili bir forumun örgütlenmesi çatışma mağdurları gruplarından temsilciler alınması, aynı zamanda cinsiyetle ilgili bir alt komisyon kurulması konularında anlaştılar.

5 Haziran: FARC, Santos’un Kolombiya’da askerî hizmetin sonlandırılması önerisini selamladı. FARC, aynı zamanda bu önerinin sadece bir seçim vaadi olarak kalmaması gerektiğini ifade etti.

4 Haziran: Santos, bir barış anlaşması imzalandığı takdirde, ülkede zorunlu askerlik hizmetini kaldıracağını duyurdu. Santos, bu konuda basına, “Eğer Kolombiya’ya barış gelirse ki bu bu yıl içinde gelecek, ben zorunlu askerlik hizmetini derhal kaldıracağım” dedi.

20 Mayıs: FARC ve ELN gerillaları, 25 Mayıs’ta yapılacak seçimleri desteklemek amacıyla 28 Mayıs’a kadar sürecek tek taraflı bir ateşkes ilân ettiklerini duyurdu. FARC delegesi Pablo Catatumbo, “Bu seçimler tek taraflı ateşkes için bir umut ışığı olarak iş görecektir” dedi.

16 Mayıs: FARC, “Açık Ulusal Meclis Süreci İçin Genel İlkeler”i sundu. Bu, amacı, ileride yeni, postkapitalist Kolombiya’nın nasıl kurulacağını izah etmek olan bir belge.

16 Mayıs: Ortak gündemin dördüncü maddesi olan yasadışı uyuşturucular konusunda kısmî bir anlaşmaya varıldı. Her iki taraf da anlaşma imzalandığı takdirde Kolombiya’da tüm yasadışı uyuşturucu üretiminin ortadan kaldırılması hususunda anlaştı. 36. ortak bildiride eski cumhurbaşkanı yardımcısı ve baş müzakereci Humberto de la Calle, “Bu uyuşturucu üretimini ortadan kaldırmak suretiyle onlarca yıldır Kolombiya’da çatışma sürecini besleyen bir unsur da devre dışı kalmış olacak” dedi. Devamında da bunun barışa doğru atılmış “önemli bir adım” olduğunu söyledi. Bu anlaşmada birkaç istisnai durum var: yabancı otların buharla dezenfeksiyonunun derhal durdurulması, mağdurların eksiksiz tazmini ve suçla ilgili yeni bir politika belirlenmesi.

12 Mayıs: Barış görüşmelerinin 25. turu başladı. FARC, hükümetin 25 Mayıs’ta yapılacak ulusal seçimler bağlamında barış sürecine seçim propagandası doğrultusunda kimi taktiklerle müdahale etmemesini istedi.

4 Mayıs: Barış görüşmelerinin 24. turu uyuşturucu kaçakçılığının gündeme tümüyle alınmadığına ilişkin bir duyuru ile sona erdi. Bu amaçla 12 Mayıs-23 Mayıs arasında ek görüşmeler yapılacak.

24 Nisan: Kolombiya hükümeti ile FARC, gündemin üçüncü maddesi olan yasadışı uyuşturucularla ilgili görüşmelere başladı.

4 Nisan: Kolombiya hükümeti Yüksek Barış Komiseri Sergio Jaramillo ve İçişleri Bakanı Aurelio Iragorri’nin inisiyatifiyle yerel ve bölgesel hükümet liderleri arasındaki iletişimi güçlendirmek için bir Belediye Başkanları ve Valiler Barış Ağı kurdu.

2 Şubat: Başında eski cumhurbaşkanı yardımcısı Humberto de la Calle’in olduğu Kolombiya hükümeti delegasyonu, FARC ile yürütülen barış görüşmelerine kaldığı yerden devam etmek için Havana’ya gitti.

30 Ocak: Kolombiya Devlet Konseyi Cumhurbaşkanı Santos’un antipersonel mayınların barış görüşmelerine dâhil edilmesini istedi.

19 Ocak: FARC, uyuşturucu karşıtı politikalar konusunda beş öneri sundu: 1. Yasadışı mariuana, haşhaş ve koka yaprağı nöbetleşe ekimi için bir ulusal programın tasarlanıp uygulanması. 2. Köylü, yerli ve Afrika kökenli toplulukların tanınması ve saygı görmesi. 3. Yasadışı ürünlerin nöbetleşe ekimi siyasetinde insan haklarının öncelikli kılınması. 4. Köylü topluluklarının ve ailelerinin esenliğinin güvence altına alınması. 5. Koka, haşhaş ve mariuana plantasyonu işçilerinin yaşam koşullarının geliştirilmesi.

15 Ocak: FARC, 15 Aralık’ta ilân ettiği, tatile denk gelen tek taraflı ateşkesin sona erdiğini duyurdu.

13 Ocak: FARC ve Kolombiya hükümeti, Noel’deki ateşkes ardından barış görüşmelerine yeniden başladı.

9 Ocak: Venezuela Dışişleri Bakanlığı, kaleme aldığı bir bildiride kendi ülkesinde gözaltına alınmış bulunan FARC üyesi Julian Conrado’nun Kolombiya hükümeti ile yürütülen barış görüşmelerinin bir parçası olduğunu duyurdu.

24 Aralık 2013: FARC ve ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu), kaleme aldıkları ortak bildiride, Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’tan barış görüşmelerine ELN’nin de getirilmesi konusunda yardımcı olmasını istedi.

20 Aralık: FARC’ın ikinci komutanı ve baş müzakerecisi Ivan Marquez, barış için bir Ulusal Meclis planı sundu. Burada amaç, barış görüşmeleri esnasında varılacak her türden anlaşmanın onaylanabilmesi için gerekli zeminin oluşturulması.

15 Aralık: Noel kutlamaları adına FARC 30 gün sürecek tek taraflı ateşkes ilân etti.

8 Aralık: Yasadışı uyuşturucu ticaretine yönelik gerekli çözümlerin bulunmasına odaklanan müzakere turu tamamlandı.

28 Kasım: FARC ve Hükümet, barış görüşmelerinin 17. turuna başladı. Burada tartışma, esas olarak gündemdeki ortak konu olan uyuşturucu yapımında kullanılan yasadışı bitkiler ve uyuşturucu trafiği ile ilgili gerekli çözümlerin bulunması başlığına odaklandı.

26 Kasım: Santos, barış görüşmelerine katılan hükümet ekibini Nigeria Renteria ve Maria Paulina Riveros ile takviye yaptı. Her iki kadın da müzakerecilerin hâlihazırda süreç üzerinde çalışırken sahip bulundukları aynı statüye sahip tam yetkili birer müzakereci olacak.

22 Kasım: Kolombiyalı Barışçılar hareketinin de sözcüsü olan eylemci ve eski senatör Piedad Cordoba Santos ve FARC’a bir mektup göndererek 16 Aralık’tan Haziran 2014’e dek uzanacak bir ateşkes için “anlaşma” imzalanmasını talep etti.

6 Kasım: FARC ve Kolombiya hükümeti, gerilla grubunun politik katılımı konusunda nihai anlaşmaya vardı.  Bu, gündemin ikinci maddesiydi.

5 Kasım: FARC, tartışmanın süreceğini beyan etti. Örgüt, aynı zamanda gündemin ikinci başlığı olan, politik katılımla ilgili bir anlaşmaya varmak için çalışıyor. Örgüt, kısa sürede bu anlaşmanın imzalanıp duyurulmasını umut ediyor.

3 Kasım: Kolombiya’daki gazetelere göre, Juan Manuel Santos FARC ile yürütülen barış görüşmelerine uluslararası destek temin etmek için bir Latin Amerika zirvesi toplmak istiyor. Bu haber, herhangi bir resmî kaynak tarafından teyit edilmedi.

2 Kasım: Barış görüşmelerinin kısa bir süre sonra başlayacak olması üzerine FARC, politik katılım konusunda bir anlaşmaya varmak amacıyla görüşmelerin uzatılmasını istediğini bildirdi.

26 Ekim: Cumhurbaşkanı Santos, FARC’ın bir anlaşmaya varılması için Havana’daki iki taraf arasında yapılan müzakereleri hızlandırmasını istedi. FARC ise bu isteğe müzakerelerin planlandığı şekilde ilerlediğini söyleyerek cevap verdi.

17 Ekim: Kolombiya barış görüşmelerinin birinci yıldönümü. FARC ve Kolombiya hükümeti delegeleri arasında süren müzakerelerin 15. turu ardından beş maddelik gündem konusunda henüz bir anlaşmaya varılamadı.

13 Ekim: Barış görüşmelerinin 15. turu Havana’da sona erdi. Politik katılım konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadı. 

12 Ekim: FARC, gerilla grubunun daha adil ve eşitlikçi bir toplum önerilerini tartıştırmak için Küba’da bir internet sitesi kurdu.

8 Ekim: Kolombiya hükümeti, 2104 seçim kampanyası esnasında barış görüşmelerinin durdurulmasını önerdi. FARC ise ilgili talep resmî yollardan yapılması hâlinde onu kabul edebileceğini söyledi.

3 Ekim: Barış görüşmelerinin 15. turu başladı. FARC, “bir daha iç savaşa hayır” dedi ve silâhlı çatışma mağdurlarının tazmin edilmesini istedi. İki haftalık aranın ardından FARC, ortak bir özrü destekleyebileceğini söyledi.

1 Ekim: “Yasadışı Uyuşturucular Sorununun Çözümü” başlıklı ulusal forum bu sefer Güney Kolombiya’nın San Jose de Guaviare kentinde yapıldı.

29 Eylül: Havana’da süren barış görüşmelerinin 14. turunun kapanışında Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujica, Kolombiya’da ulusal uzlaşmanın desteklenmesi için her şeyin yapılması gerektiğini söyledi.

24 Eylül: Birleşmiş Milletler ve Ulusal Üniversite Kolombiya’nın başkenti Bogota’da “Yasadışı Uyuşturucular Sorununun Çözümü” başlıklı bir ulusal forum organize etti. BM’de Santos’a ülkesinde devam eden barış süreci konusunda sorular soruldu.

9 Eylül: FARC’ın ve hükümetin barış delegeleri BM’den ve Ulusal Üniversite’den yasadışı uyuşturucularla ilgili bir forum organize etmelerini istedi. Bu, barış görüşmeleri başladığından beri ele alınan dördüncü gündem maddesi.

21 Ağustos: FARC, ilk beyanatını yaparak, Kolombiya’daki silâhlı çatışmadaki sorumluluğunu kabul etti. Grup adına konuşan Pablo Catatumbo, çatışma tarihinin kaydının tutulması için özel bir komisyonun kurulmasını istedi ve herkesin bu süreçte sorumluluğu olduğunu söyledi.

1 Temmuz: Tarım anlaşmasının imza edilmesinden bir ay sonra barış görüşmeleri Havana’da kaldığı yerden başladı. FARC, görüşmelere Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun (ELN) dâhil edilmesi önerini kabul eden bir bildiri yayınladı.

26 Mayıs: FARC ve hükümet arasında ilk tarım anlaşması imzalandı. Altı ay süren müzakerelerin ardından örgüt ve devlet, Küçük Toprak Sahibi Köylüler İçin Tahsis Edilmiş Rezerv Bölgelerin korunmasını kapsayan Bütünleşik bir Tarımsal Kalkınma Politikası bağlamında ilk anlaşmayı imzalamış oldu.

24 Mayıs: Kolombiya Karayipleri’nde bölgesel barış görüşmelerinin ikinci aşaması başladı. Burada FARC ile hükümet arasında bir diyalog kurulmasına çalışılacak ve çatışmanın mağdurlarının görüşleri dinlenecek. Aynı zamanda FARC da birkaç gün içerisinde ilk tarım anlaşmasının tamamlanmasını arzuladıklarını bildirdi ve cumhurbaşkanlığı adaylarından barış görüşmelerini sürdürmelerini istedi.

15 Mayıs: 11 günlük aranın ardından her iki taraf Havana’daki Toplantı Sarayı’na geri döndü. Sürecin bu 9. turunda katılımcılar, barış sürecine dönük önemli bir adım olan bir taslak üzerinde durdular. Söz konusu taslak, toprak, altyapı, arazi planlama ve tarımsal üretim girişimleri gibi konuları içeriyor.

14 Mayıs: Papa Francis ve Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, Kolombiya’nın yüzleştiği bilhassa eşitsizlik gibi zorluklar ile barış sürecine ilişkin kısa bir toplantı gerçekleştirdi.

12 Mayıs: Kolombiya’nın tüm bölgelerinden ve dünyadan gelen iki binden fazla kadın, Kolombiya’nın güney kenti Florencia’da yapılan Birinci Ulusal ve Uluslararası Kadın Onuru ve Barış Toplantısı’na katıldı. Etkinliğin amacı, insanlık onurunu savunmak ve ona yönelik saygıyı teyit etmek, aynı zamanda toplumsal adalet vurgusuna sahip kapsamlı bir barış sürecinin inşasına kadınları da dâhil etmekti.

6 Mayıs: Bölgesel barış görüşmelerinin ikinci aşaması Bogota’da başladı. Görüşmelerde silâh çatışma mağdurlarının görüşleri dinlenecek ve onların Havana’daki müzakere masasına oturması sağlanacak. İlk tur itibarıyla her bir bölgesel barış konferansı iki gün sürdü. Ayrıca yapılan açıklamaya göre 1.333 örgütten, ağdan ve ulusal platformdan görüşler alındı.

2 Mayıs: FARC, ABD Hükümeti’nden örgüt lideri Simon Trinidad için özür dilemesini istedi ve bunu ABD’nin Kolombiya Barış Görüşmeleri için bir şart olarak öne sürdü. Örgüt sözcüsü Ivan Marquez, Trinidad ile ilgili önerisini tekrarladı ve bunun “Kolombiya’daki barış sürecine katkı sunacak bir jest” olacağını söyledi.

28-30 Nisan: Politik Katılım Forumu 1.400 toplumsal hareket, politik parti ve yabancı eylemci temsilcisinin katılımıyla Bogota’da gerçekleşti. FARC’ın politik sürece dâhil edilmesine dair öneriler sunuldu. Etkinliğin kapanışında FARC üyeleri Birleşmiş Milletler’e görüşmeler sürecindeki arabuluculukları için teşekkür ettiler.

24 Nisan: FARC, ulusal reform önerilerini sundu. Bu öneriler, neoliberal politikaların sonlandırılmasını ve Ulusal Meclis çağrısını içeriyor. FARC, ayrıca ulus genelinde barışın tesis edilebilmesi için sürece demokratik kurumların da dâhil edilmesini önerdi.

23 Nisan: Bir aylık aranın ardından Kolombiya hükümeti FARC ile yürütülen müzakerelerin sekizinci aşamasına kaldığı yerden devam etmek amacıyla Küba’ya gitti. Arazi kullanımı ile ilgili anlaşmanın somutlaşması ve politik katılım ile muhalefetin güvence altına ilişkin tartışmanın başlaması bekleniyor.

9 Nisan: Barış sürecini desteklemek için milyonlarca Kolombiyalı sokaklara döküldü. Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos da eski gerillalar ve solcu gruplarla birlikte yürüyüşe katıldı.

4 Nisan: FARC’ın ikinci komutanı Ivan Marquez, eski cumhurbaşkanları Andreas Pastrana ile Alvaro Uribe’nin barış sürecine karşı olduklarını beyan etmelerinin kendilerini üzdüğünü, bu ikilinin Kolombiya’yı ebediyete dek şiddetin karanlığında mapus kalmasını istediğini söyledi.

1 Nisan: FARC, Kolombiya hükümeti ile yürütülen barış görüşmelerinde bir kriz olduğu iddialarını reddetti ve müzakerelerin yürütülen danışma faaliyetleri, meselelerin tanımlanması süreci ve ilgili belgelerin revizyonu ile “olağan biçimiyle” sürdüğü konusunda güvence verdi.

27 Mart: FARC’ın gözaltına aldığı on üniformalı personelin aileleri, örgütten ve hükümetten bu kişilerin sırasıyla 2 ve 4 Nisan’da serbest bırakılması ardından barış görüşmelerinin kaldığı yerden devam etmelerini istedi.

22 Mart: Hükümetle FARC arasında süren müzakereler herhangi bir anlaşmaya varmadan sürüyor. Müzakerelerin yedinci aşaması da sona erdi.

13 Mart: FARC, barış görüşmelerinin ilerleyişi konusunda iyimser olduğunu söyledi ve Santos hükümeti ile karşılıklı bir anlaşmaya varılacağını iddia etti. Örgüt delegasyonunun başı olan Ivan Marquez, FARC’ın politik katılıma dair görüşmelere başlama konusunda “istekli ve ümitvar” olduğunu belirtti.

4 Mart: Müzakerelerin yeni aşaması önemli bir ilerleme sağlanamadan sona erdi.

28 Şubat: FARC, ülkedeki toplumsal ve silâhlı çatışmaya politik bir çözüm bulma ihtiyacının gerekli olduğunu söyledi.

23 Şubat: Cumhurbaşkanı Santos, eğer süreç ilerlemezse, FARC ile yürütülen görüşmelerden çekilmekle tehdit etti ve ayrıca örgütün istediği hiçbir adımın atılmayacağı konusunda uyarıda bulundu.

20 Şubat: Binden fazla toplum örgütü, Bogota Ulusal Barış ve Toplumsal Adalet Meclisleri’ni kurdu. Etkinliğin amacı, iç çatışma sürecine son vermek için gerekli seçeneklerin üretilmesi amacıyla, ülkenin politik gerçekliğinin tartışılması. FARC, sivillerin barış görüşmelerine katılmasının engellenmemesini talep etti.

18 Şubat: Havana’da görüşmelerin ikinci haftası coşku hâlinin yenilenmesi ile birlikte başladı.

11 Şubat: Hükümet, FARC’ı gündemde yeni konu başlıkları için yer olmadığı konusunda uyardı.

10 Şubat: Müzakerelerin dördüncü turu sona erdi.

9 Şubat: FARC, köylüler için toprak talep etti.

8 Şubat: Cumhurbaşkanı Santos, müzakerelerin hızlandırılması konusunda ısrar etti.

4 Şubat: Kolombiya Katolik Kilisesi, barış sürecini desteklediğini beyan etti ve ülkenin sürece destek vermesini istedi.

25 Ocak: FARC üyesi bir kişi, “müzakerelerin gayet iyi ilerlediğini ama hâlâ karşı tarafla aralarında kimi farklılıkların bulunduğunu” söyledi.

21 Ocak: Müzakerelerin yeni turu başladı.

19 Aralık 2012: Tarım Forumu, toprağın belirli ellerde toplaşması ile ilgili şikâyetlerle sona erdi ve bölgenin silâhlardan arındırılmasına dönük çağrıda bulundu.

17 Aralık: Sivil toplum, Tarım Forumu’nda bulunarak, barış görüşmelerine dönük katılım konusunda ilk adımı attı.

14 Aralık: Sivil toplumdan gelen önerilerin organize edilmesi için Tarım Forumu yapıldı.

13 Aralık: Kolombiya’nın ikinci büyük isyan ordusu ELN, araştırma amaçlı barış diyaloguna katılma isteğini bir kez daha dile getirdi.

10 Aralık: Müzakereciler, sivil toplumdan gelen önerileri aldılar.

7 Aralık: ABD, FARC’a Simon Trinidad’ı serbest bırakmayacağını ama görüşmelere katılacağını bir kez daha söyledi. Kolombiyalılar, barış sürecine bir internet sitesi aracılığıyla katılabilecekler.

5 Aralık: Kolombiya hükümeti, FARC’tan elinde hâlâ tutsak olup olmadığı konusuna bir açıklık getirmesini istedi. Müzakereler Havana’da kaldığı yerden başladı.

3 Aralık: Cumhurbaşkanı Santos, barış görüşmelerinde pozitif bir ilerleme yaşandığını söyledi.

30 Kasım: Güney Amerika Uluslar Birliği (Unasur) Kolombiya barış sürecini desteklediğini açıkladı.

29 Kasım: Müzakerelerin birinci turu sona erdi. Kolombiya hükümetinin bildirdiği kadarıyla “diyalog planlandığı gibi ilerliyor.”

26 Kasım: Barış sürecindeki temsilciler, mevcut diyalogu sivil katılıma açtılar. 17-19 Aralık’ta Bütünsel Tarımsal Kalkınma Politikaları Forumu yapılmasına dair bir anlaşmaya varıldı.

23 Kasım: Küba’da süren barış görüşmelerinde ilerleme sağlandığı bildirildi.

22 Kasım: Cumhurbaşkanı Santos, barış görüşmelerinin karmaşık kimi kararlar alınmasını gerektirdiğini kabul etti.

20 Kasım: Kolombiya Ordusu, gerilla tarafından tek taraflı ilân edilen ateşkese rağmen gerilla karşıtı operasyonlarına devam ediyor.

19 Kasım: FARC, 20 Kasım’dan 20 Ocak’a kadar tek taraflı ateşkes ilân etti. Örgütün ikinci komutanı Ivan Marquez açıklamayı Havana’da yaptı.

13 Kasım: Ülkedeki ikinci büyük örgüt olan ELN araştırma amaçlı barış diyaloguna katılma isteğini dile getirdi. FARC ile hükümetin Havana’da sürdüreceği üç günlük müzakere süreci başladı.

6 Kasım: Kolombiya hükümeti ile FARC 15 Kasım 2012 gününe tarihlenen müzakerelerin lojistik ayrıntılarını belirlemek için Havana’da buluştu.

18 Ekim: Diyalogun bileşimi duyuruldu: Hükümeti eski cumhurbaşkanı yardımcısı Humberto de la Calle; Yüksek Barış Danışmanı Adviser Sergio Jaramillo; Kolombiya Ulusal Sanayiciler Derneği başkanı Carlos Villegas; ve General Jorge Enrique Mora Rangel ile Emniyet Genel Müdürü Oscar Naranjo temsil edecek. FARC’ın temsilcileri ise, Ivan Marquez, Rodrigo Granda, Jesus Emilio Carvajalino ve Luis Alberto Alban.

18 Ekim: Barış görüşmeleri Norveç’in başkenti Oslo’da resmen başladı. Kolombiya hükümeti ile FARC müzakere gündemi konusunda anlaştı. Gündemin ilk maddesi, toprak kullanım hakkı.

4 Ekim: Juan Manuel Santos FARC ile yürütülen müzakerelerin Norveç’in başkenti Oslo’da Ekim ayında yapılacağını teyit etti. Santos’un ifadesiyle, “araştırma amaçlı altı aylık konuşmalar”ın ardından çatışmanın her iki tarafı beş tartışma başlığını içeren bir belge imzaladı: toplum mülkiyeti meselesi; silâhların bırakılması; gerillaların siyasete entegrasyonu; uyuşturucu kaçakçılığı sorununun çözümü ve çatışmanın mağdurlarının tazmin edilmesi.

Telesur

18 Aralık 2013

, ,

Sevgi ve Devrim


Sonraki kimi kurtuluş teologları gibi Camilo Torres de imanı esasta praksis olarak anlar ve “komşuya duyulan sevgi”nin zulüm koşullarında etkin olması gerektiğini, yapısal dönüşümün teşvik edilmesinin zorunlu olduğunu ifade eder. Torres’e göre, kilisenin geleneksel manada uyguladığı yardımseverliğin yapısal açıdan fukaraya karşı önyargılı olan toplumlarda herhangi bir etkisi olmayacaktır, bu nedenle devrim, Hristiyanlık içre bir zorunluluktur. “Devrimci olmayan bir Katolik, ölümcül günah içinde yaşıyor demektir.” diyen Torres, sonrasında ülkesi Kolombiya’da devrimci gerilla hareketine katılır. Yazıları ve ortaya koyduğu örneklik, Şubat 1966’da ordu devriyesinin eliyle katledilmesinden çok sonra, kilise cemaatleri ve politik eylemciler arasında önemli bir etkiye sahip olsa da, bu eylemiyle, Latin Amerikalı teologlar için bir ilham kaynağı olamamıştır.

Bu makale, Torres’in devrimci Hristiyanlığını ve onu desteklediğine inandığı kitabî ilkeleri özetlemektedir. Tarihsiz olmasına karşın makale, Ekim 1965’te Ulusal Kurtuluş Ordusu’na katılmak için “gözden kaybolma”sını önceleyen aylarda, kendisini takip etmeleri noktasında başkalarını yüreklendiren ve kendi konumunu izah eden sayısız makale ve mektuptan sadece birisidir.

* * *

[…] Biz Latin Amerikalılar birbirimizi severiz ama bu sevme, her zaman pek rasyonel ya da yapıcı bir üslup dâhilinde gerçekleşmez. İnsanlar arasında sevgi, işbirliği, misafirperverlik ve hizmet ruhu caridir. Üst sınıf ise farklıdır. Aşırı genelleştirme riskine rağmen söyleyebilirim ki, imanlarını ve ruhban sınıfına dönük desteklerini gereğinden fazla mesele yapanlar, kendi dostlarını en az sevip kardeşlerine çokça hizmet eden ama kilisenin dışarıda icra edilecek ayinlerine iştirak etmeyenlerdir. Dışarıda olanlar kilisede değildir; kilisede olanlarsa dışarıda yoktur. Gerçek bir Hristiyan, gösterdiği sevgiyle tanımlanabilir. İnsanlar Katoliklerden söz ettiğinde, kilise dışı ayinlere atıfta bulunurlar. Kilise, dışarıya dair yükümlülükleri ifa eden ve Hristiyan inancını anlamayan çoğunluktan müteşekkilmiş gibidir. Bu insanlar, inançlarını sadece kilise dışında uygulamaktadırlar. Bunlar herhangi bir Hristiyan için de söylenebilir mi? Eğer kötü niyete sahipse, hayır. Fetişist de olsa, ateist olduklarına bile inansalar, kalplerinde sevgi olan her insan Hristiyan’dır. Bu insanlar ruhen kiliseye aittir ve eğer vaftiz edilirlerse, bedenen de kilise ait olacaklardır.

Durum tümüyle anormalmiş gibi görünmektedir. Kalplerinde sevgi olanlarda iman yoktur. İmanı olmayanlar, en azından dışarıya ilişkin bir olgu olarak tarif edilebilecek bir imandan mahrum olanlar da sevgisizdir. Aziz Paul, “[…] komşusunu seven, Şeriat’ı yerine getirmiş demektir.” buyurmaktadır (Romalılar 13:8). Aziz Augustine ise, “Sev ki hoşnut olduğun şeyi yapabilesin” demektedir. Takdir-i İlahi’nin en kesin kanıtı, dostuna olan sevgidir.

Aziz John bize şunları söylüyor: “Eğer bir insan ‘Tanrı’yı seviyorum’ ve onun kardeşinden nefret ediyorum’ derse, o bir yalancıdır. Zira gördüğü kardeşini sevmeyen ama Tanrı’yı seven biri nasıl olur da görmediği bir kardeşini sevebilir?” (I John 4:20).

Ancak kendi insanına dönük bu sevgi etkin bir nitelik arz etmelidir. Bizler sadece iyi niyetlerimiz değil, temelde kendi dostlarımızın her birinde temsil olunan Mesih’e hizmet eden amellerimiz üzerinden de yargılanacağız: “Zira ben açtım ve sen bana yiyecek bir şey vermemiştin; ben susamıştım ve sen bana içecek bir şey vermemiştin.” (Matta 25:42).

Latin Amerika’da, bugün var olan koşullarda görüyoruz ki, insanların çoğunluğunu beslemek, giydirmek ve barındırmak mümkün olmamaktadır. İktidardaki insanlar ekonomi alanındaki azınlığı teşkil etmektedirler. Bu azınlık, ülkelerdeki politika, kültür, askeriye ve maalesef dünyevî emtiaya sahip kilisedeki din iktidarını elinde bulunduranları kontrol etmektedir. Bu azınlık, kendi çıkarlarına karşıt herhangi bir karar almayacaktır. Bu nedenle devletin kararları her daim çoğunluğun aleyhine olacaktır. Onlara yiyecek, içecek ve giyecek vermek, devlet kaynaklı kimi temel kararların alınmasını gerektirir. Elimizde hâlihazırda teknik çözümler vardır ya da olacaktır. Ama onların uygulanıp uygulanmayacağına kimler karar verecektir? Azınlık kendi çıkarları aleyhine bu kararları uygulayabilir mi? Kendi çıkarları aleyhine hareket eden bir grup sosyolojik bir saçmalıktan başka bir şey değildir.

O vakit yapılması gereken, iktidarın çoğunluk tarafından ele geçirilmesi yönünde vaazda bulunmak olacaktır. Çoğunluk, kendisi lehine olan ekonomik, sosyal ve politik reformlar aracılığıyla mevcut yapıları değiştirmek için iktidarı almak zorundadır. Bunun adı devrimdir. Eğer insanlar için birbirlerini sevmek gerekli bir şeyse, Hristiyan’ın devrimci olması zorunludur. Kendilerinin Katolik olduğuna inananlar için bunu anlamak ne denli güç! Ama kiliseyle ilgili söylediklerimize bu mevzuu yansıttığımız vakit, meseleyi anlamak kolaylaşacaktır!

Hristiyanlar, Katolikler kendilerini ilgilendirmiyormuş gibi görünen bir dünyanın çöküşünü metanetle izleyen insanlara benzemektedirler. Asla mücadeleye girmemektedirler. “Benim saltanatım bu dünyanın saltanatı değildir.” (John 18:36) ifadesini okurken onlar “dünya” sözcüğünü “günahkâr hayat” değil, “mevcut hayat” olarak anlamaktadırlar. Oysa bu cümlede “dünya” sözcüğü tam da “günahkâr hayat” anlamına gelmektedir. Onlar Mesih’in Baba’sına ettiği şu duayı unutmaktadırlar: “Onları dünyadan alman değil, kötülükten uzak tutman için dua ediyorum sana.” (John 17:15).

İnsan dünyayı birçok kez terk eder ama kötülükten arî kalmaz. Eğer cemaatin üyeleri birbirlerini severlerse, rahip de Komünyon ayinini (ekmek ve şarap ayinini) daha gerçek bir şey olarak yapar. Bu ayin tekil değil, kolektif bir ayindir. Söz konusu ayin, sadece insanlar birbirlerine sevgi sundukları vakit, Tanrı’ya yapılmış bir ayin olacaktır.

Dolayısıyla, eğer kendi kardeşlerinin esenlikleri için rahip sınıfı dışında kalan dindar halk dövüşmezse, rahiplik yüzeysel ve bireysel bir ritüele dönüşür. Rahibin, kendisi dışındaki dindar halkın dünyevî vaade katılmasını sağlamak gibi bir yükümlülüğü vardır, tabii bu da din kardeşlerinin sevgisinin talep etmesiyle mümkündür. Bu sevginin kilisenin özel mirası olmaktan çıktığı noktada, kilisenin komünal ruhunun sevgi olduğuna şahitlik edilmesi gerekecektir. Maalesef insanlar, kilise dışı dindar halkın şahitliğini kilisenin şahitliği olarak kabul etmemektedirler. Bu durumda rahip, kilisenin şahitliğini halk vaftiz edilmiş her insanın kilisenin şahitliği olduğunu anlayacak ölçüde eğitilene dek, şahitlik etmelidir.

Bir rahibin rahipliğinin dışsal uygulamalarını terk edip politik mücadelelere iştirak ederken görmek, geleneksel zihniyetimiz için aykırı bir durumdur. Ancak bir an olsun, rahipliğine özgü şahitliğinin ve kardeşlerine dönük sevgisinin onu kendi bilincine, dolayısıyla Tanrı’ya karşı doğru olmaya dönük vaatte bulunmaya mecbur edeceği üzerinde düşünmemiz gerekir.

Hristiyanlar, temelde sevgi ile harekete geçtiğinde ve iman hayatlarında, özellikle kutsal hayat, yani İsa ile kilisenin hayatı içinde aşikâr bir hâl aldığında, kilise dışı ayinler Hristiyan cemaat içinde sevginin gerçek ifadeleri hâline gelecektir. O vakit biz, kilisenin sadece ekonomik ya da politik iktidar değil, sevgi alanında da güçlü olduğunu söyleme imkânına kavuşacağız. Eğer bir rahibin politik mücadelelere bu amaçla katılması mümkün olabilirse, o vakit ortaya koyduğu fedakârlık meşrulaşacaktır.

Camilo Torres

[Kaynak: Revolutionary Priest: The Complete Writings and Messages of Camilo Torres, yayına hazırlayan: John Gerassi, Londra: Jonathan Cape, 1971, s. 327–32.]