Yoldaşlar,
Komünist Enternasyonal’in aldığı konum uyarınca sömürge halkların bağımsızlık
hareketi, dünya devrimi için büyük bir önem taşımaktadır. Dolayısıyla biz, Batı’nın
komünist partilerinin Doğu sorununa ve sömürge sorununa hak ettiği önemi vermiyor
oluşuna bir anlam veremiyoruz.
Bu
konuya dair verilecek çarpıcı bir örnek, İtalya Komünist Partisi’nin eylem
programına sömürgelerde komünist partilerin üstleneceği görevlerle ilgili özel
bir bölümü henüz eklememiş olmasıdır. Bunun üzüntü verici olduğunu belirtmek
zorundayız.
Maalesef
görüyoruz ki dördüncü kongre, Doğu sorununu tartışma konusunda üçüncü kongrenin
izinden gidiyor. Yoldaşlarımızın tepkilerine tüm kalbimizle iştirak ediyoruz.
Bizim
görüşümüze göre antiemperyalist birleşik cephe, emekçi halk kitlelerinin asgari
taleplerini karşılama talebini esas alan, emperyalizm karşıtı mücadelede en
ileri sınıfların teşkil ettikleri bir tür koalisyondur.
İkinci
ve iki buçukuncu enternasyonallerin ihanetle tanımlı siyasetlerini ifşa etme
hedefini önüne koymuş olan, kapitalizmin saldırısına karşı teşkil edilmiş
proleter birleşik cephe, (sekiz saatlik işgünü, ücretler, toplantı hürriyeti
gibi) işçilere ait asgari talepler temelinde vücut buldu. Antiemperyalist
birleşik cephe de aynı şekilde emperyalist güçlerin örgütsel yapısını dağıtma,
kitleleri kazanma ve emperyalistlerle uzlaşma yolu arayan yönetici sınıfların
dış politikasını ifşa etme gayesiyle hareket etmektedir.
Kitlelere
antiemperyalist birleşik cepheyi anlamaları için gerekli bilinci aşılamak
istiyorsak, bu politikayı tarım, idare, vergi ve seçim sahasına yönelik reformlar
gibi kitlelerin dile getirdikleri talepleri temel alacak şekilde somuta dökmeliyiz.
İkinci
ve ikibuçukuncu enternasyonalin de bugün kendisini lafta da olsa, Batı ve Doğu’da
emperyalizme karşı çıkmak zorunda hissettiği koşullarda bizim Avrupa’nın
oportünist partilerine, Doğu halklarının ve sömürge halkların bağımsızlığını
temel alan bir antiemperyalist birleşik cephe önerisini sunmamız gerekiyor.
Gelecekte
İngiliz İşçi Partisi’ne aşağıdaki talepler üzerinden hükümete baskı uygulamasını
önermeliyiz:
1.
Lozan Konferansı’nda Türkiye’yle Misak-ı Milli şartları uyarınca bir barış
anlaşması imzalamasının talep edilmesi.
2.
İstanbul’un ve tüm Trakya’nın hiçbir koşul öne sürmeden boşaltılması.
3.
Boğazlar sorununun Karadeniz’e sınırı bulunan ülkelerin katılımıyla, Rusya-Türkiye
Anlaşması’na[1] uygun bir biçimde çözüme kavuşturulması.
4.
Bu sorunla ilgili maddelerin işçi gazetelerinde yayınlanmasına izin verilmesi.
5.
Suriye’nin, Irak’ın ve Filistin’in boşaltılması. Tüm sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin
ulusal bağımsızlıklarının tanınması.
Doğu’daki
ulusal hareketlerin ve işçi hareketlerinin çıkarları, mücadele içerisinde
kurulacak birleşik ittifakın çıkarları uyarınca, tüm emekçi halkın kapitalist
hükümetlerin boyunduruğundan kurtulması için biz, İngiliz ve Fransız
heyetlerini de içerecek, Doğu ülkelerinden gelen heyetlerin katılacağı bir konferansın
düzenlenmesini öneriyoruz. Bugün bu toplantı, acilen antiemperyalist mücadele
yürüten tüm devrimci örgütlerin davet edileceği bir kongre çağrısı yapmalıdır.
Son
dönemde Türk halkının dünya emperyalizmine karşı elde ettiği zaferler, Asya ve
Afrika’nın en ücra köşelerindeki ülkelerde dahi coşkuyla selamlandı. Müslüman
bir ülke olmasa da Güney Vietnam da zaferi coşkuyla selamladı. Zafer karşısında
sevinç gösterileri düzenleyen kitleler, burjuva basınının da dikkatini çekti.
Bu
gerçekler ışığında biz, Türkiye Komünist Partisi’nin çağrısıyla düzenlenecek,
tüm ezilen halkların temsilcilerinin katılacağı bir kongrenin dünya devrimi için
büyük bir öneme sahip olacağına inanıyoruz. Sömürgelere veya yarı-sömürgelere
sahip ülkelerdeki partilerin, bilhassa Fransız ve İngiliz partilerinin devrimci
bağımsızlık hareketlerine destek sunması, sömürgelerindeki komünist partilerini
her türden araçla desteklemesi, aynı şekilde, kendi partilerinin şubelerini de
desteklemesi gerekmektedir. Biz bu husus üzerinde ısrarla duruyoruz, çünkü
sömürge sahibi ülkelerdeki komünist partiler, bugüne dek ulusal kurtuluş
hareketlerine ve komünist partilerine yönelik görevlerini anlam veremediğimiz
bir tutum dâhilinde savsaklamışlardır.
Biz,
Komünist Enternasyonal’in dördüncü kongresinin daha önceden belirlenmiş olan 21
Koşul’un sekizinci koşulunu tüm ülkelerdeki partilerin uygulamasını şart
koşmasını, onlara emperyalist politikaların ifşa edilmesine katkıda
bulunabilecek Doğulu komünistlere ait materyalleri, kitap ve broşürleri düzenli
olarak göndermesini istiyoruz. Biz, ayrıca işgalci askerlerin örgütsel yapısını
dağıtıp onları devrimcileştirme görevi uyarınca, Batı’daki partilerin Doğu’ya
bildiri, broşür, gazete vs. göndermelerini talep ediyoruz.
Bu
ülkelerdeki komünist partiler, bu yayınların dağıtımının sorumluluğunu
üstleneceklerdir.
Son
dönemde Türkiye’de sanayi büyümüş, işçi sınıfı bilinci son yıllarda önemli ölçüde
gelişmiş olsa da Doğu’daki ülkelerde üretici güçlerin gelişim düzeyi, genç komünist
partilerin proletarya diktatörlüğü denilen nihai hedefi bilince çıkartmalarına
izin vermemektedir. Bu ülkelerde partiler, saflarını sıklaştırma ve içlerindeki
oportünist ve bireyci güçlerden arınma, proletaryayı ekonomi ve siyaset
sahasında eğitip örgütleme, işçi hareketini sendikalarda kesintisiz ve yönteme
dayalı olarak yürütülen çalışma ile merkezileştirme konusunda büyük güçlüklerle
karşılaşmaktadırlar.
Bu
yeni kurulmuş olan komünist partilerin zafere ulaşabilmelerinin ön koşulu,
yarı-proleter ve köylü kitleleri içerisinde belirli bir nüfuza sahip
olmalarıdır.
Bu
geçiş dönemi süresince ilgili ülkelerdeki komünist partiler, emekçi halk
kitlelerini birleştirecek, bir bütün olarak halk karşısında yönetici sınıfın sahip
olduğu gücü zayıflatacak sloganları benimsemelidir.
Doğu’daki
ülkelerde yeni kurulmuş olan komünist partilerin ana görevleri özetle şu
şekildedir:
1.
Ulusal kurtuluş hareketleri mümkün olan her yoldan desteklenmelidir. Tüm güçler,
antiemperyalist birleşik cephe içerisinde birleştirilmelidir. Bu ulusal
kurtuluş hareketinin yönetici sınıf eliyle sabote edilmesine mani olmalı, bu
konuda tedbiri hiçbir şekilde elden bırakmamalıyız.
2.
Geniş emekçi halk kitlelerinden yana olan demokratik kurumların kurulması
yönünde çabalar ortaya konulmalıdır. Bu politika sayesinde parti, emekçi halk
kitlelerinin beğenisini kazanacak, komünist partinin halkın büyük partisi
hâline gelmesini sağlayacaktır.
Gelgelelim,
TKP, sadece bağımsızlık hareketini desteklemekle ve reformları zorlamakla
yetinirse komünist parti olmaktan çıkar. Partinin ana görevlerinden biri de
işçi sınıfını eğitip örgütlemek, sağlam yapılar meydana getirip onları hayat
içerisinde sınamak, böylelikle, partinin milliyetçi ve toplumsal açıdan ihanet
içerisinde olan liderlerin yapıp ettiklerine rağmen, proletaryaya ve
yarı-proleter kitlelere nihai zafere giden yolda öncülük edebilme becerisini
göstereceği günlerin gelmesi sağlamaktır.
Sadrettin Celâl Antel (Orhan)
23
Kasım 1922
Türkiyeli Komünistlere ve Emekçi Kitlelerine
[Kaynak:
Toward the United Front: Proceedings of the Fourth Congress of the Communist
International, 1922, Yayına Hz.: ve Çeviren: John Riddell, Brill, 2012, s. 723-726.]
Dipnot:
[1] Burada kastedilen anlaşma, 16 Mart 1921’de Moskova’da Rus Sovyet hükümeti
ile TBMM arasında imzalanan anlaşmadır. Anlaşma uyarınca “Karadeniz ve Boğazlar’ın
uluslararası statüsü, Karadeniz’e sınırı bulunan ülkelerden (Türkiye, dört
sovyet cumhuriyeti, Bulgaristan ve Romanya’dan) gelecek heyetlerden oluşacak
bir komite tarafından ele alınacaktır. Bu değerlendirmede komite, Türklerin
egemenliğine veya güvenliğine halel getirmeyecek, başkenti İstanbul’a yönelik
hiçbir saldırıda bulunmayacaktır. Anlaşmada geçen “güvenlik” ibaresi, Türkiye’nin
Boğazlar boyunca askeri tahkimat yapma hakkına işaret etmektedir. Bu, Müttefik
Kuvvetler’le Türkiye arasındaki tartışmanın en önemli başlığıdır.
0 Yorum:
Yorum Gönder