25 Nisan 2019

,

Yazgı

“Onlar düşünsün.”

Sol analizlerin büyük kısmında bu söz öne çıkıyor: “Onlar düşünsün”. Evrensel gibi yayınlarda, “kriz var, işçiler düşünsün” deniliyor özünde. Başka yayınlarda işçinin yerini halk alıyor. Kimse, “işçinin, halkın öncüsü bizdik hani?” diye sormuyor, sorumluluk almıyor. İşine geldiği yerde her örgüt, suçu günahı halkın ve işçi sınıfının sırtına yüklüyor.

Bu liberal tutum, tuhaf gelecek ama, Perinçek’in 23 Nisan değerlendirmesinde de var. Perinçek, Maoizm gereği silâha sarılıyor, ama o silâh, askerin silâhı. Onda Maoizm, somut ordudan soyut halka doğru kuruluyor. Halkı küçümsemek, birey aydın olarak halktan soyutlanmak için orduya kitleniyor. O, sonradan görme Maoist! Bu hâliyle, tüm yükü ordunun sırtına atıyor, kendisini rahatlatıyor.

Esasında Perinçek’i eleştirenlerle Perinçek aynı düzlemde duruyorlar. Hepsi de sorumluluk alma, hesap sorma ve hesap verme arasındaki ilişkiye küfrediyorlar.

Şu meşhur 32. Gün programında Bülent Uluer doğru söylüyor: “Perinçek de bizim öz evladımız!” O evlat, liberalizmin yarım bıraktığı işlere soyunuyor, liberaller de faşizmin yarım bıraktığı işleri üstleniyorlar.

Perinçek, 23 Nisan’ın çocuklara bayram olarak verilmesini eleştiriyor. “Atatürk’ün peygamber olmadığını” söylüyor. Zira kendisi “münafık bir Atatürkçü”, bir nevi “İslamsız Müslüman”. O yüzden yan yana düşüyorlar. “Medeniyet tarikatı” üyesi olarak bir tür laikleşmeyi, dünyevileşmeyi eleştiren Perinçek, herkesi o dine bağlı kılmaya çalışıyor, bağlı olmayanları tekfir ediyor. Esasında Türkiye’deki Osmanlı’ya kol kanat geriyor, devlet geleneğini koruma altına alıyor, görevini ifa ediyor. O, devletin kucağında özel yetiştirilmiş bir ailenin üyesi.

Aynı tutum, eski bir “Maoist” olarak Emrah Cilasun’da da var. Kendisi, Avakian’ın müridi. Postmodern peygamber olarak Avakian, Maoizmin dünya genelinde laik bir din olmasını eleştiriyor. Esasen genel din eleştirisini Maoizm bağlamında, Maoizm için yapıyor. Yerine Amerikan derin devletinin icadı olan “din olmayan din”ini yerleştiriyor. Mao’daki büyüyü, haleyi, tılsımı, hegemonyayı dağıtmak için liberalizmin alet edevatına sarılıyor. “İlk kez bilimsel temeline oturttuğunu” iddia ettiği komünizm, bireyin esrik varlığından, bilim de onun zırvalarından, çıkarından ibaret. O birey, sorumluluktan azade, hesap vermiyor, hesap sormuyor. Hesap dışı yaşıyor.

Perinçek de halkın sorumluluğunu almamak için orduya sarılıyor. Cilasun ise modernizmin ve aydınlanmanın ordularına... Aralarında ölçek farkı var, ölçü aynı. Aynı düzleme Muzaffer Oruçoğlu’nu da ele almak lazım. Gün Zileli ise devlet adına anarşizm suyunun başını tutuyor.

Hepsi de kısa vadeli çözümler sunuyorlar, devrimi “kuyruklu yıldız çarpması” gibi tahayyül ediyorlar, olmayacak dua olarak sunuyorlar, Marx’ın dediği gibi, işçilere “elli yıl devrim olmayacak” diyemiyorlar.

Bu söz, kısa günün kârı, dostlar alışverişte görsün türü pratiklerin bir eleştirisi olarak dile geliyor. İşi, işe örgütlenmeyi, Lenin’in dediği gibi, “örgütlenmeyi işçilerden öğrenmeyi” öne çıkartıyor.

§ § §

Kadim tartışmadır: solda ana eğilim, düşmanın büyüklüğünü ve nesnelliğini anlatmanın, tasfiyecilik olduğunu söylüyor. Oysa kitleler, o idrakin alazladığı eylemle devrime yürüyorlar. Devrim, bireyin meslekî ideolojik serzenişlerini tanımıyor.

Tarih sarsılmaya, yarılmaya yazgılı. Bireyin yapacaklarına kitlenenle kitlenin yapacaklarına kitlenen, asla bir olmuyor. Düşmanın büyüklüğüne ve nesnelliğine dair teori, ideolojik ve politik düzeylerde kendi kitlesini “çağırıyor.”

Meselenin hacmini, ebadını ve derinliğini anlamak ve anlatmak, o ölçüde kendi kitlesini ve mücadelesini “kuruyor”. Memelerini bir kilise önünde teşhir etmek de kendine göre bir “kitle ve mücadele” çağırıyor. CHP’yle faşizmi geriletmek de öyle, Twitter’da yeni açtığı kafeye müşteri bulmak için yazılan allı pullu sözler de öyle. Bunlar, köklü, kadim, kapsamlı bir faşizmi yenmeye yazgılı eylemler, asla değiller. Olsa olsa onun ekmeğini yeme derdindeler.

Perinçek de o bireyler gibi, her türlü sorumluluğu, işin yükünü bir yere havale ediyor. O yer ordu oluyor. Ülkede varolma hakkı, siyaset hakkı, düşünme hakkı ona terk ediliyor, geriye bireyin zevkli ve renkli dünyası kalıyor.

§ § §

23 Nisan eleştirisi, Perinçek’in çocukların asker gibi yetiştirilmesine karşı olan DSİP’le aynı kafada olduğunu gösteriyor. Ordu uzmanlaşmalı, sorumlulukları üstlenmeli, ordulaşmaya asla izin verilmemeli. Sanılanın aksine Vatan Partisi, Türk ve milli olanın devrimcileşmesinin önünü almak için var. TKP ve diğer yapılar gibi. Hepsi, işin belirli bir parçasını ifa ediyor. DSİP “Ermeni” diyor, onun malına, zenginliğine odaklanıyor; Perinçek “o mal benim” diyor. Aynı yerde duruyorlar. Mal üzre düşünüyorlar.

Esnaf-zanaatkâr ideolojisi, ordunun varlığına ve aklına fazla değer ve önem veriyor. Kendisini oradan kuruyor. Sol, devrimi emperyalizme; sosyalizmi kapitalizme havale ediyor. Bu, tam da esnaf-zanaatkâr ideolojisi üzerinden işleyen bir süreç. Bu ideoloji, silâhı orduya teslim ediyor; bireye rahat bir alan açmaya çalışıyor. Perinçek, bu yüzden “çıplak kapitalizm”e karşı, ama giyinik olanına dost!

O ideolojinin, bu devletin belkemiğini oluşturan Anadolu halkının, yoksulunun, o tezeklilerin zihinlerinde ve pratiklerinde oluşacak çatlağı önemsemesi mümkün değil.

§ § §

Bugün belli başlı isimler, içten içe, Perinçek’e haset ediyorlar. Onun pratiğini farklı bağlamlarda, farklı alanlarda güncelliyorlar. Herkes, kendi kümesinin Perinçek’i olmak istiyor.

Ermeni denilince “toprağa gömülmüş çil çil altınlar”, Kürt deyince “gerici yobaz feodal ağalar” geliyor akla. Türkiye sosyalist hareketinin bilinci, bunun ötesinde değil. Ermeni ve Kürt düşmanı Perinçek ile Ermeni ve Kürt dostu Türk sosyalisti, esasen yan yana.

Perinçek, sorumluluk almadan, hesap sormadan ve hesap vermeden bugünlere bir lider olarak geldiği için birçok küçük örgütün şefinin ağzını sulandırıyor, göğsünü kabartıyor. Ondaki teori ve Maoizm, “asker-millet el ele” düzeyinde. Bu kemalizmle kemalizmi eleştiriyormuş gibi yapan, ama aynı medeniyet tarikatına üye olan örgütler, bir ve aynı.

Perinçek, olmuş bir devrimin müdafisi. Olacak olan devrime doğal olarak karşı. Günlük çözümlerle, ağza sürülen balla, dostlar alışverişte görsün pratiğiyle bugün devrim işçiliğine nasıl düşmanlık edilirin örneğini sunuyor, birçok küçük perinçek gibi…

§ § §

Ali’siz Alevilik bir icattı, devlete aitti. Perinçek’in Kemal’siz kemalizmi de öyle. Kimi troçkistlerin Troçki’siz troçkizmi, kimi Maoistlerin Mao’suz maoizmi de aynı tespihin taneleri, tespihin imamesi ise devlet.

Eren Balkır
25 Nisan 2019

0 Yorum: