06 Nisan 2019

,

Sine

 

Biz evsizleriz ki selden korkmayız,
Dalgalarız ki sakinliğimiz bizim yok olmamız demektir.

İran’da yaşanan sel felâketi sonrası bir şehirde, suyun içerisinde bir grup insan sine vurarak söylüyorlar bu şarkıyı. Solun medyasında ise HDP ve Barzani dolayımıyla bu sel felâketi, ancak Kürt üzerinden gündeme gelebiliyor. Birkaç gün sonra o şehirlerin Kürt şehirleri olduğu söylenince, birden sel felâketi solun gündemine girebiliyor. Orada ölenler, çekilen çile, solu asla ilgilendirmiyor. Sol, imaj satmayı, imaj üzerinden kendisini satmayı çok seviyor.

Haberin kaynağının neresi olduğuna bağlı olarak, sel felâketi için bir kesim, “çarpık modernitenin, molla faşizminin Kürtlere yönelik bir katliamı bu” diyor, bir başka kesim de “Kürtlere yatırım yapılmıyor, o yüzden oldu bu” tespitini yapıyor. Karar da veremiyorlar, Kürt’e yatırım yapıldı mı yapılmadı mı? Ama hepsi de dış yardımlara İran devletinin izin vermediği haberinde ortaklaşıyorlar. Yalnız hiçbirisi, İran’a ABD ambargosu yüzünden yardım yapılamadığından bahsetmiyor. ABD’nin adını anan ağza biber sürülüyor.

* * *

Feminizmi eleştirmek, kadın düşmanlığı değil. Böyle zannedilmesi, bir ideolojinin tahakkümü ve baskınlığı ile ilgili. Feminizmi eleştirenlere “kadın düşmanı” demek için sotede bekleyenler, sürekli “İslamcı” diyorlar. Özellikle AKP’ye “İslamcı” diyenlerde bir hinlik var, çünkü aslında doğrudan İslam’ı hedef alamadıkları için bu yönteme başvuruyorlar.

AKP değil dertleri. İslam’ın ilerlemeye, modernizme, aydınlanmaya, demokrasiye yol açmadığına dair batı kaynaklı yalanlara fazla inanıyorlar. O batının uşaklığını yapıyorlar. Ona saldırdıklarında ellerinde hiçbir şey kalmadığını fark etmiyorlar.

Dolayısıyla Korkut Boratav’ın IMF ile ilgili tespiti karşılıksız.[1] AKP Kemal Derviş politikasını uyguladığında kimse laf etmedi, sol, bu konuda bir mücadele yükseltmedi. Herkes akardan memnundu. Çok sonra “totaliterizm”, “diktatörlük”, “faşizm” lafları edilebildi. O noktada Derviş gene sahneye çıktı, “bu ülkenin çıkış yolu koalisyondur” dedi, AKP-MHP koalisyonu kuruldu, bu gelişme karşısında da sol kılını kıpırdatmadı.[2]

Boratav, “gidişat IMF’ye” diyor. “Türkiye’nin finans kapitale, IMF’ye teslimiyet eğilimlerine karşı direnmesi için de sosyalistlerin, solcuların devreye girmesi gerekecek” gibi iyi niyetli bir tespitte bulunuyor. O sosyalistlerin, solcuların burjuvaziyi yoldaş bellediğini görmüyor. O yoldaşlığın finans kapitale karşı direniş örmesi mümkün değil. Boratav’ın medet umduğu sol bugün IMF’çi!

Boratav, yazısında tekellerin “tetikçi uzmanlar”ından bahsediyor. Bunlardan biri, “IMF şeffaflık ister” diyor. Bugün sol, o tetikçi uzmandan yana saf tutmaya, “şeffaflık ilericiliktir” diye yazılar döşenmeye hazır. Sol, İslamî faşizme karşı o şeffaflığı savunacak kıvama getirilmiş durumda. Boratav, bu gerçeği, AKP’nin solu, sosyalisti bu hatta örgütlediğini görmüyor, görmek istemiyor. Çünkü o da CHP’nin özünün “Kemalist, devrimci, sol” olduğuna inanıyor. Bu yalana kanıyor.

* * *

Levent Gültekin ve İhsan Eliaçık da egemenlerin sunduğu İran eleştirisine ve ablukasına ortak oluyor. Bir kadının otuz yıl hapis cezası almış olduğuna dair haberi yorumluyorlar ve herkes gibi “faşizm, diktatörlük” edebiyatına sarılıyorlar. Başörtüsü için “tırıvırı” diyorlar, “onun için bu kadar ceza verilmez” diye habere kızıyorlar. Haberin doğru olup olmadığına bakmıyorlar. Kadının başörtüsünü çıkarttığı, hatta kadın olduğu için ceza aldığı yalanını yayıyorlar, Eliaçık gibiler, bu yalana hemen sarılıyorlar. Çünkü o sarılmayla oturdukları yerden para kazanabileceklerini iyi biliyorlar.

Ablukayla o halkın çektiği dertlere dair tek lafları yok. ABD ve emperyalizm vura vura, “ezilmenizin nedeni İslam” diyor, insanları buna ikna ediyor, bu Eliaçıklar da bu emperyalizmin nabzına göre “din olmayan din” inşa ediyorlar. Ali Şeriati (çakması) olmak için yola çıkan Eliaçık, şahın mollası olarak hikâyesini tamamlıyor.

Şeriati, yoksulların, ezilenlerin çığlığıyla buluşuyor, Fanon’dan, Che’ye tüm üçüncü dünya devrimciliğiyle İran tarihini, molla direncini, rejim eleştirisini kaynaştırıyor. Parti olmayan partilerin kurulduğu yerde iktidar, din olmayan dine ihtiyaç duyuyor, başına imam olmayan imamlar atıyor. Liberalizm, o “tetikçi uzmanlar” bunu emrediyor. Bugün ölümden korkuyoruz, sıtmaya razıyız. Bu sebeple, “Öl ki başkaları yaşasın” diyen Şeriati, gericidir!

* * *

CHP, ülkenin kurucu partisi diye onun sosyalizmin de kurucu partisi olması gerekmiyor. Ülkenin öncesine dair bağı kalmayan sol, ülkeyle tanımlı kıldığı varlığını ve ömrünü o ülkenin efendilerine peşkeş çekmek zorunda kalıyor. O varlığın ve ömrün dışını hiç görmüyor, o dışarının kendisini görmesine asla izin vermiyor. Sol, “bu ülkeyi CHP kurduğuna göre, sosyalizmi de CHP kurmalı” diye düşünüyor. Tüm tartışma, bununla alakalı.

CHP öncesi görülmediği için ne 1910’larda Selanik’te, Makedonya’da mücadele yürüten sosyalist işçi hareketine ne de 1918’de doğulu Müslümanlar içerisindeki komünist damara bağlanabiliyor. İşçi hareketi de sosyalist hareket de varlığını CHP’ye borçlu olduğuna inandırıldığından, bu inanca göre hareket ediyor. Ölçüyü ve ölçeği CHP tayin ediyor.

Her seçim sonrası, tüm pratiğini seçime endekslemiş örgütler, illaki seçim sonrasında “MİT bir yoldaşımızı kaçırdı” haberini yayıyor. Böylelikle birilerine belirli mesajlar verilmiş oluyor, örgüt, kendisini buradan aklamaya çalışıyor. Hemen 1 Mayıs yazılamaları yapılıyor mesela. 1 Mayıs için çalışmanın sandık çalışmasındaki şiddete, yoğunluğa ve emeğe sahip olmayacağı açık. 1 Mayıs, ilkel ve geri dönemin romantik hâli, hemen terk edilmeli! Terk ediliyor…

* * *

Sol, inşa ettiği gecekondulara gelen halkın RP’ye veya AKP’ye neden oy verdiğini anlamak istemiyor. Kendi eksiklerini, zaaflarını CHP üzerinden örtbas etmeyi seviyor. Yıllar önce yoksul çocuklarına ücretsiz kurslar vermeyi akleden sol, bu fikri ve tüm pratiği Fethullah’a peşkeş çekiyor. Bu peşkeşi kimin emrettiği ve sebebi sorgulanmıyor.

“Evsiz insanız” deyip sine vuran, “benim ipek yüklü kervanım mı var”[3] diyen halkı o solun anlaması mümkün değil. Boratav’ın işaret ettiği barikata doluşmasını kimse beklemesin. Belediyelerin konferans salonları, imza günleri, etkinlikler, gelecek paralar, tek mesele bunlar. AKP’yle arada hiçbir fark yok.

Sandığın başında kime oy verildiğinin bir önemi yok, önemli olan, CHP’ye örgütlenilmiş olması. “Halk denizinde dalga” dahi olamayanların sakinliği seçmesi. AKP ve CHP’deki iktidara karşı mücadelenin ölmesi. Yüzümüzü gene döneceğimiz yerse bellidir: sine vuranlar, sakinliği ölüm sayanlar.

Eren Balkır
6 Nisan 2019

Dipnotlar:
[1] “Korkut Boratav, “Seçim Sonrasında Birkaç Tespit”, 5 Nisan 2019, Sol.

[2] Eren Balkır, “Bugünde ve Burada”, 13 Kasım 2018, İştirakî.

[3] Eren Balkır, “Üryan”, 4 Nisan 2016, İştirakî.

0 Yorum: