Bugün her zamankinden daha fazla kulağa kar suyu,
pabucun içine çakıl taşı kaçırmak lazım.
* * *
İmamoğlu ile birlikte esen bahar havasının geri
planını anlamak, acil bir ihtiyaçtır. İmamoğlu’na başkan vekili seçilen Göksel
Gümüşdağ, Başakşehir başkanıdır, karşısındaki CHP’li aday da onun amcasının
oğludur!
Başakşehir’se yeni dönemin bir iç projesidir ve
muhtemeldir ki şampiyon olmak için var değildir, bir “tavşan atlet”tir. Bu, dış
proje olarak Altınordu için de geçerli bir tespittir.
Bu koşullarda belediye seçimi sonrası, bilhassa HDP’li
belediye başkanlarının “bu kayyım çok israf etmiş, şu kadar kadayıf yemiş,
altın rengi banyo yaptırmış” açıklamaları, aslında yakın gelecekte iş
yapmayacaklarına dair bir tür bahane olarak dillendirilmektedir.
Mesele, kitlelerin bu yükün altına siyasi olarak
sokulmuş olmalarıdır. Onların mevcut iktidara karşı belediye hizmetleri
üzerinden başkaldırma ihtimalleri artık yoktur. Dil, lâl edilmiştir. Çünkü
belediyelerimiz, bugünden sonra solcudurlar. Genel ittifakın parçasıdırlar. O
ittifak, ülke sermaye için güllük gülistanlık olsun diye vardır.
Ayrıca oturduğu yerden bankamatikten maaş çekenlere
karşı yoğun bir saldırı gerçekleştirilmekte, bu da solcu belediyeler eliyle
yürütülmektedir. “Sosyal devlet” ahdini bizatihi sol, ayaklar altına alacaktır.
O, bunun için vardır. Aynı saldırı, Suriyelilerle ilgili eleştirilerle devam
etmektedir. Demek ki sosyal yardım almak, mülteciliktir ve aşağılık bir
durumdur. Herkes, artık bu ülkenin tapusuna ortaktır.
Sol, geçmişte İzmir belediye başkanı Yüksel Çakmur’un
ağzından çıktığı biçimiyle, “kutsal olan emek değil, faydalı emektir” diyendir.
Çakmur, bu lafla belediyeden işçi atmasına kılıf bulmaktadır. Bu gelenek daha
da güçlendirilecektir.
* * *
O havalimanında işçiye “çingene”, “koca kıçlı”,
“cahil”, “beceriksiz” diyen, hakaretler savuran kadının solcu sosyalist olma
ihtimali çok yüksektir.
Son on yıldır solun, bilhassa AKP kitlesiyle ilişkisi,
bu düzeydedir. Muhtemelen o kadın da sosyal medyadan aldığı özgüven ve
cesaretle, “aşağılık işçi”yi yerin dibine sokabileceğini, kendisini
yüceltebileceğini, parasıyla rezil olmamanın yolunun bu olduğunu düşünmüştür.
Sol, yüksek maaş alıp işlerinin görülmesini isteyen orta sınıfların ideolojisi
hâline gelmiş, yuvasına dönmüştür. O, artık bir zenginlik imajı ve imgesidir.
Solun sosyal medyadaki hâkimiyeti o kadar güçlü ki bu
videonun bile sıkılıp yağı çıkartılmış, fırsata çevrilmiş, o yağ da ekmeğe
sürülmüştür. 1 Mayıs’a giderken bu video, işçinin acınacak, zavallı bir kimlik
olarak takdim edilmesini mümkün kılmıştır. Sol, bu arınma, vicdan rahatlatma
araçlarını çok ama çok sevmektedir.
O, geçmişte bir barda işçilerin grevine karşı bildiri
kaleme alan sosyalist patrondur. O ESP’li patron bildirisinde, “işçiler bizim
olanı bizden çalmaya çalışmaktadır” diye yazmaktadır. Her şey bile isteye
unutulmuştur.
Solcu kimi isimler, görüldüğü kadarıyla, video
konusunda, arka planda sesi duyulan ve “ben olsam seni döverdim” diyen kadınla
özdeşlik kurmaktadırlar. Bu cümle sorunludur, niye o işçi kadın olmadığının ve
o saldıran kadını neden dövmediklerinin bir izahı yoktur. İşçi kadın, koca
kıçlıdır, çingenedir, işini yapamayacak kadar acizdir, muhtemelen de AKP
torpiliyle o işe girmiştir. Milas, Bodrum yolcusunu bekletmeye hakkı yoktur.
Başka bir durum olsa o sarışın kadından yana olacak
solcular, 1 Mayıs günlerinde işçiye acıyormuş gibi yapmaktadırlar. Asıl mide
bulandırıcı olan, budur.[1] Mesele, işçi cinayetlerinin, grevlerin,
madenlerdeki göçüklerin, inşaatlarda olan bitenin acıma ve vicdan üzerinden
değer ve yer kazanabiliyor olmasıdır. Sosyalist hareketin işçi sınıfıyla
teorik, ideolojik ve politik düzeylerde başka bir ilişkisi kalmamıştır. O,
işçilerle ancak acıyarak ilişki kurabilmektedir.
* * *
Dev-yol Ankara İddianamesi dikkate alınacak olursa,
örgüt, şehrin merkezinde, sadece bir caddede otuz kadar işletmeye sahiptir. O
ve benzeri işletmeler zaman içerisinde büyümüş, örgütün hareketini, pratiğini,
teorisini ve yönelimini tayin eder hâle gelmişlerdir. Sendikalar ve kitle
örgütleri o sermayeye göbekten bağlıdırlar, sermaye de başka güç odaklarına.
Bugün “Dev-Yol” denilen “şirket ve iştirakleri”nin
CHP’yle iltisaklı olmasına şaşmamak gerekir. O iltisak, Gezi’den beri CHP
hazinesine ve haznesine dâhil edilmiştir, örgüt yuvaya dönmüştür.
1990-92 momentinde kimilerinin “düello” olarak
nitelediği eylemler dâhilinde Dev-Sol önemli bir ivme yakalar. Mahallelerdeki
Dev-Yolcu gençlerin ağzında ise şu cümle vardır: “Bunlar bizim çocuklar. Bizden
öğrendiler. Bizim şefler hapisten bir çıksın, onların yaptıklarından daha
iyisini yapacağız.” O şefler hapisten çıkar, Oğuzhan Müftüoğlu’nun dilinden
döküldüğü biçimiyle, şunu söylerler: “Ben polise malzeme olacak örgüt kurmam.”
Gün gelmiş, bu sözün sahibi şefler, CHP ve devlet kulislerine malzeme olan bir
örgüt kurmayı bilmişlerdir, bu açıdan takdiri hak etmektedirler.
Bu iltisakın işçiye ve ezilene yoldaş olması mümkün
değildir. İlkine demokrasi, ikincisine cumhuriyet ve aydınlanma dersleri
verilmelidir. Havalimanında kadın işçiye yönelik sözlü saldırının görüldüğü
videonun “olay” hâline gelmesi, bir açıdan, solun onca küfür ve hakaretin
ardından bir süre işçiden yanaymış gibi görünme ihtiyacı duyması ile ilgilidir.
1 Mayıs öncesinde böylesi bir imaj çizilmelidir. Asıl tehlikeli olan, bu
imajdır.
* * *
Sol, geçmişte Demirtaş’ın ağzından çıktığı biçimiyle,
“Taksim fetişinden kurtulmak lazım” talimatını almıştır, o talimatı unutamaz.
Dolayısıyla mangalda kül bırakmayan sendikalar, “dostlar alışverişte görsün”
diyerek Taksim başvurusu yapmışlardır ve gene devletin işaret ettiği yere
gideceklerdir.
O fetişin peşinden koşan “gericiler”se sosyal medyaya
bağlı kameralarının önünde beş dakikalığına yirmi kişilik bir grup olarak boy
gösterecek, bu temsilî eylem sonrası Bakırköy otobüsüne bineceklerdir. Temsilî
oluşu, ciddi bir eleştiriyi beklemektedir.
Gelgelelim ortada basit bir iradeyle veya öznel bir
müdahaleyle çözülebilecek bir mesele yoktur. Solun sınıfla ilişkisi temelinde
oluşan kurumlar ve güzergâhın kendisi, sorunludur.
İşçinin fabrika içerisinde nerede görevlendirileceğine
(patron adına) karışan, sonra işçiyi tehdit eden, bunun için silâh kullanan sol
sendikacı profili, “sendikayı büyüttüğü” tespiti üzerinden savunulduğu sürece
(ki bu savunu Başaran Aksu’dan gelmişti), o irade ve öznel müdahaleyle bir yol
alınamayacaktır. Bu konuda yürütülen poz kesmeler ve yarışın bir anlamı yoktur.
Yapı çürümüştür. O yapı, emekçinin, işçinin, ezilenin devrim partisine
örgütlenmesiyle, onu örgütlemesiyle dönüşecektir.
Eren Balkır
27 Nisan 2019
Dipnot:
[1] Sol, meselenin diğer tarafını da boş bırakmak istememektedir. Yazının
yazıldığı sıralarda Birgün gazetesi, hemen saldırıyı gerçekleştiren
kadından yana saf tutan bir yazı döşenmiş, kadının linç edilişine karşı göğsünü
siper etmiştir: Ümit Alan, “Hepimiz 15 Dakikalığına Linç Edilebiliriz”, 27
Nisan 2019, Birgün.
0 Yorum:
Yorum Gönder