04 Temmuz 2015

,

Je Suis Charleston


Neden “Ben Charleston’ım” Diyen Yok?
Afrikalı Amerikalılarla dayanışma içinde olunduğunu gösteren uluslararası yürüyüşler neden yapılmadı? Neden dünya liderlerinden terörist saldırıyı lanetleyen açıklamalar duymuyoruz? Neden bu aynı liderler, ABD yetkililerine ülkede gelişen beyaz milliyetçi terörüne müsamaha göstermeyip üstüne gitmesi çağrısı yapmadılar? Beyazların düzenlediği ırkçılık karşıtı ve siyahlara destek niteliğinde yürüyüşler hani? Neden “Je Suis Charleston” [“Ben Charleston’ım”] diyen yok?
Bu soruların çoğunluk tarafından sorulmuyor oluşu, ABD devletinin propagandistlerinin ve onların omuzdaşları olan şirket medyasının Güney Carolina’da, Charleston’da gerçekleşen canice saldırıyı ehlileştirmekte, onu siyaset dışına itmekte ne kadar başarılı olduğunu ortaya koyuyor.
Önce devletin baş propagandisti olarak Başkan Obama, beyaz milliyetçi saldırgan Dylann Roof’u silah edinmekte zorlanmayan patolojik ve nefret dolu asosyal bir tip olarak tarif etti. Obama dâhil “terörist” kelimesini sarfeden herhangi bir devlet yetkilisi de görmedik.
Sonra devlet ve şirket medyası bu çerçeveyi ustalıkla tamamladı: ülkedeki şiddet yanlısı aşırı sağcı gruplardan gelen tehdide odaklanmak yerine şu eski silah denetimi meselesi Konfederasyon Bayrağı tartışması ile harmanlanıp revize edilerek yeni odak haline getirildi. Beyazların üstünlüğünün ve kölelik yandaşlığının remzi olan Konfederasyon bayrağının kamu binalarından kaldırılmasının (kimse kalkıp da “Konfederasyon bayrağının kaldırılmasının gerekçesi bu ise ulusal bayrağın da reddedilmesinin gerektiği ile ilgili bir tartışma neden yapılmasın?” sorusunu sorma zahmetine katlanmadı) bir şekilde ülkeyi ırklar arası barışa götüreceği ima ediliyordu; aynı, siyah bir başkan seçilmesinin bunu sağlayacağı iddiası gibi.
Bu propagandanın etkili olması için harcanan çaba saldırıdan birkaç gün sonra semeresini verdi. Hem yerel hem de uluslararası basın üç farklı ülkede gerçekleşen “terörist” saldırıları manşetlerine taşıdılar ama bu manşetlerde Charleston’daki saldırı ile diğer saldırıların ilişkilendirilmesine, hatta Charleston saldırısından bahsedilmesine bile yer yoktu.
Emanuel Afrikan Metodist Episkopal Kilisesi’nin Dylann Roof tarafından öldürülen papazı Pinckney’in cenazesinde hükümetin saldırının acısını saptırma yönündeki çirkin gayretleri tüm dünyanın önünde sahneye kondu. Başkan Obama beyaz üstünlüğü adına hayatının en iyi performanslarından birini sergiledi. Yaptığı konuşma araçsalcı bir “siyahlık”ı -bu siyahlığı beyaz üstünlükçü ABD yerleşimci projesinin hizmetine sunarak- somutlaştırma konusundaki özel yeteneğinin başarılı bir örneğiydi. Konuşmasında “Amerikan istisnacılığı” anlatısını ABD’yi kendi tanrılarının lûtfunu kazanmış bir ülke olarak gören dinci sağın beyanlarından ayırdedilmesi mümkün olmayan Hıristiyan sofuluğunun diliyle ifade etti.
Obama ‘Amazing Grace’ ilahisini söyledi ve Charleston saldırısının, yerel terörizm tanımlamasına uyduğu halde, neden terörist bir saldırı olarak nitelenmediğinin cevabını talep etmesi ya da Obama yönetiminin, şiddet yanlısı beyaz üstünlükçüsü grupları milli güvenliğe yönelik İslamî ‘köktenciler’den daha ölümcül bir tehdit olarak tanımlayan 2009 tarihli Milli Güvenlik Departmanı raporunu neden görmezden geldiğini sorması gereken siyah sesler hayret verici bir suskunluğa gömüldüler.
Sözkonusu tehdit ve ABD hükümetinin siyahların yaşamına karşı ahlaksızca kayıtsızlığı nedeniyle uluslararası dikkat ve dayanışma Afrikalı Amerikalılar için çok önemli. “Obama silahı”nın hemen kullanılmasıyla -hükümet üyelerinin saldırının kurbanlarıyla aynı safa konup bununla beraber saldırının yerel bir suç olayı olarak sunulmasıyla- Afrikalı Amerikalıların içinde bulunduğu kötü durum üzerinden onlarla gerçekleştirilecek uluslararası dayanışmanın politik alanı ciddi biçimde daraltıldı; en azından Charleston saldırısı bakımından böyle oldu.
Bu hikâyenin yönetiminde, bu mesele karşısında bir çıkış yolu bulmaya zorlayan bir unsur daha var. Obama’nın, yönetimin 2009 raporunu eleştiren Kongre’deki “saygıdeğer” sağcı ırkçıların baskıları karşısında teslim olduğu gerçeğini gözlerden uzak tutması gerekiyordu.
Temsilciler Meclisi başkanı John Boehner raporu “yaralayıcı ve kabul edilemez” olarak niteledi. Boehner’e göre, Obama yönetimi “Washingtonlu Demokratların ulusumuzu götürdüğü yöne itiraz eden Amerikan vatandaşları”nı kınamaya hakkı yoktu.
Milli Güvenlik sekreteri Napolitano’yu ve onun kurumunun yayınladığı raporu savunmak ya da bu raporla oluşan, insanları bu iç tehdit konusunda eğitme imkânını kullanmak yerine Obama, Napolitano’yu kurtların önüne attı ve Milli Güvenlik Departmanı raporunu internet sitesinden kaldırdı. Beyaz üstünlükçü örgütleri ve hareketleri izlemekle görevli olan departman birimi dağıtıldı ve beyaz üstünlükçülerin şiddet eylemlerinden gelen tehdidin kendisi kurban oluverdi.
Siyahların hayatlarının sadece uluslararası halkla ilişkiler çalışmalarında ve iç politikada araçsal bir hesap unsuru olmuştur: ABD’deki politik kültür ve Obama yönetiminin zihniyeti işte budur.
Sonuç?
Niyetler ve amaçlar bir tarafa, Charleston trajedisinin defteri, bir köle gemisi kaptanının 1779’da yazdığı bir şarkının (‘Amazing Grace’ ilahisi) 200 yıldan fazla bir süre sonra bir siyah adam tarafından beyaz üstünlüğüne hizmet eder biçimde söylenmesiyle kapanmış oldu.
Ajamu Baraka
1 Temmuz 2015

0 Yorum: