Afrikalı Amerikalılarla dayanışma içinde
olunduğunu gösteren uluslararası yürüyüşler neden yapılmadı? Neden dünya
liderlerinden terörist saldırıyı lanetleyen açıklamalar duymuyoruz? Neden bu
aynı liderler, ABD yetkililerine ülkede gelişen beyaz milliyetçi terörüne
müsamaha göstermeyip üstüne gitmesi çağrısı yapmadılar? Beyazların düzenlediği
ırkçılık karşıtı ve siyahlara destek niteliğinde yürüyüşler hani? Neden “Je Suis Charleston” [“Ben Charleston’ım”]
diyen yok?
Bu soruların çoğunluk tarafından sorulmuyor oluşu,
ABD devletinin propagandistlerinin ve onların omuzdaşları olan şirket
medyasının Güney Carolina’da, Charleston’da gerçekleşen canice saldırıyı
ehlileştirmekte, onu siyaset dışına itmekte ne kadar başarılı olduğunu ortaya koyuyor.
Önce devletin baş propagandisti olarak Başkan
Obama, beyaz milliyetçi saldırgan Dylann Roof’u silah edinmekte zorlanmayan
patolojik ve nefret dolu asosyal bir tip olarak tarif etti. Obama dâhil
“terörist” kelimesini sarfeden herhangi bir devlet yetkilisi de görmedik.
Sonra devlet ve şirket medyası bu çerçeveyi
ustalıkla tamamladı: ülkedeki şiddet yanlısı aşırı sağcı gruplardan gelen
tehdide odaklanmak yerine şu eski silah denetimi meselesi Konfederasyon Bayrağı
tartışması ile harmanlanıp revize edilerek yeni odak haline getirildi. Beyazların
üstünlüğünün ve kölelik yandaşlığının remzi olan Konfederasyon bayrağının kamu
binalarından kaldırılmasının (kimse kalkıp da “Konfederasyon bayrağının
kaldırılmasının gerekçesi bu ise ulusal bayrağın da reddedilmesinin gerektiği
ile ilgili bir tartışma neden yapılmasın?” sorusunu sorma zahmetine katlanmadı)
bir şekilde ülkeyi ırklar arası barışa götüreceği ima ediliyordu; aynı, siyah
bir başkan seçilmesinin bunu sağlayacağı iddiası gibi.
Bu propagandanın etkili olması için harcanan çaba
saldırıdan birkaç gün sonra semeresini verdi. Hem yerel hem de uluslararası
basın üç farklı ülkede gerçekleşen “terörist” saldırıları manşetlerine
taşıdılar ama bu manşetlerde Charleston’daki saldırı ile diğer saldırıların
ilişkilendirilmesine, hatta Charleston saldırısından bahsedilmesine bile yer
yoktu.
Emanuel Afrikan Metodist Episkopal Kilisesi’nin
Dylann Roof tarafından öldürülen papazı Pinckney’in cenazesinde hükümetin
saldırının acısını saptırma yönündeki çirkin gayretleri tüm dünyanın önünde
sahneye kondu. Başkan Obama beyaz üstünlüğü adına hayatının en iyi
performanslarından birini sergiledi. Yaptığı konuşma araçsalcı bir “siyahlık”ı
-bu siyahlığı beyaz üstünlükçü ABD yerleşimci projesinin hizmetine sunarak-
somutlaştırma konusundaki özel yeteneğinin başarılı bir örneğiydi. Konuşmasında
“Amerikan istisnacılığı” anlatısını ABD’yi kendi tanrılarının lûtfunu kazanmış
bir ülke olarak gören dinci sağın beyanlarından ayırdedilmesi mümkün olmayan
Hıristiyan sofuluğunun diliyle ifade etti.
Obama ‘Amazing Grace’ ilahisini söyledi ve
Charleston saldırısının, yerel terörizm tanımlamasına uyduğu halde, neden
terörist bir saldırı olarak nitelenmediğinin cevabını talep etmesi ya da Obama
yönetiminin, şiddet yanlısı beyaz üstünlükçüsü grupları milli güvenliğe yönelik
İslamî ‘köktenciler’den daha ölümcül bir tehdit olarak tanımlayan 2009 tarihli
Milli Güvenlik Departmanı raporunu neden görmezden geldiğini sorması gereken
siyah sesler hayret verici bir suskunluğa gömüldüler.
Sözkonusu tehdit ve ABD hükümetinin siyahların
yaşamına karşı ahlaksızca kayıtsızlığı nedeniyle uluslararası dikkat ve
dayanışma Afrikalı Amerikalılar için çok önemli. “Obama silahı”nın hemen
kullanılmasıyla -hükümet üyelerinin saldırının kurbanlarıyla aynı safa konup
bununla beraber saldırının yerel bir suç olayı olarak sunulmasıyla- Afrikalı
Amerikalıların içinde bulunduğu kötü durum üzerinden onlarla gerçekleştirilecek
uluslararası dayanışmanın politik alanı ciddi biçimde daraltıldı; en azından
Charleston saldırısı bakımından böyle oldu.
Bu hikâyenin yönetiminde, bu mesele karşısında bir
çıkış yolu bulmaya zorlayan bir unsur daha var. Obama’nın, yönetimin 2009
raporunu eleştiren Kongre’deki “saygıdeğer” sağcı ırkçıların baskıları
karşısında teslim olduğu gerçeğini gözlerden uzak tutması gerekiyordu.
Temsilciler Meclisi başkanı John Boehner raporu
“yaralayıcı ve kabul edilemez” olarak niteledi. Boehner’e göre, Obama yönetimi
“Washingtonlu Demokratların ulusumuzu götürdüğü yöne itiraz eden Amerikan
vatandaşları”nı kınamaya hakkı yoktu.
Milli Güvenlik sekreteri Napolitano’yu ve onun
kurumunun yayınladığı raporu savunmak ya da bu raporla oluşan, insanları bu iç
tehdit konusunda eğitme imkânını kullanmak yerine Obama, Napolitano’yu
kurtların önüne attı ve Milli Güvenlik Departmanı raporunu internet sitesinden
kaldırdı. Beyaz üstünlükçü örgütleri ve hareketleri izlemekle görevli olan
departman birimi dağıtıldı ve beyaz üstünlükçülerin şiddet eylemlerinden gelen
tehdidin kendisi kurban oluverdi.
Siyahların hayatlarının sadece uluslararası halkla
ilişkiler çalışmalarında ve iç politikada araçsal bir hesap unsuru olmuştur:
ABD’deki politik kültür ve Obama yönetiminin zihniyeti işte budur.
Sonuç?
Niyetler ve amaçlar bir
tarafa, Charleston trajedisinin defteri, bir köle gemisi kaptanının 1779’da
yazdığı bir şarkının (‘Amazing Grace’
ilahisi) 200 yıldan fazla bir süre sonra bir siyah adam tarafından beyaz
üstünlüğüne hizmet eder biçimde söylenmesiyle kapanmış oldu.
Ajamu Baraka
1 Temmuz 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder