Eski Yunan maliye bakanı Yanis Varufakis Guardian’da
çıkan “Almanya Yunanistan’dan acıyı esirgemeyecek, parçalanmamız onun
çıkarınadır” başlıklı makalesinde Yunan trajedisini açık bir dille ifade
ediyor:
“2010’da,
Yunan devleti borçlarını ödeyemez duruma düştü. Avro Bölgesi üyeliğini devam
ettirmek için iki seçenek vardı: makul olanı, her aklıselim bankacının
önereceği şekilde, borcun yeniden yapılandırılması ve ekonominin reforme
edilmesi; zehirli olanı ise, borçlarını ödeyebilirmiş gibi davranırken, aslında
iflas etmiş olan bir yapıya yeni borçlar verilmesi. Resmi Avrupa, Yunan devlet
borcuna maruz kalan Fransız ve Alman bankalarının kurtarılmasını Yunanistan’ın
sosyoekonomik ayakta kalabilirliğinin üzerine koyarak, ikinci seçeneği tercih
etti. Borcun yeniden yapılandırılması, bankacıların ellerinde tuttukları Yunan
borcundan zarar edecekleri anlamına geliyordu. Vergi mükelleflerinin
sürdürülemez yeni borçlar üzerinden bankalara tekrar ödeme yapmak zorunda
kalacaklarını parlamentolara itiraf etmekten kaçınma hevesiyle, AB görevlileri,
Yunan devletinin borcunu ödeyememesini bir likidite azlığı meselesi olarak
sundular ve ‘kurtarma’ planını Yunanlarla ‘dayanışma’ olarak
gerekçelendirdiler. Yeni ve eski borçların ödeneceği yer olan ulusal geliri bir
yüzde yirmi beşten fazla oranda buharlaşan Yunanistan’a, telafisi mümkün
olmayan özel kayıpların, bir ‘aşırı sevgi’ göstergesi olarak alaycı bir biçimde
vergi mükelleflerinin omzuna yüklenmesi için rekor bir kemer sıkma dayatıldı.”
Ancak Varufakis, sonrasında tek geçerli çözümü redde
tabi tutuyor; yani avroyu terk edip drahmiye dönme fikrine, bu işin çok güç
olduğunu düşünerek, karşı çıkıyor. Oysa Yunan müzakere ekibinin Aşil topuğu tam
da burası. Syriza referandumu kazandı; Yunan halkı tüm kararlılığıyla tasarruf
tedbirine HAYIR dedi. Yunan halkı, “HAYIR oyu avroyu terk etmek anlamına gelir”
diyerek kendisini uyaran Avro Bölgesi siyasetçilerinin, Avrupa Merkez
Bankası’nın (AMB) ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) efelenmelerine karşın
HAYIR oyu verdi. Bu uyarının şu anlama gelen bir talimat olduğu kesin: “Daha
iyi bir anlaşma yapmıyorsan, hadi öyle olsun, avrodan çık o zaman.”
Buna karşılık Syriza, Yunan parlamentosundan az çok
benzer bir anlaşmayı, hatta referandum öncesinde masada olandan daha kötüsünü
kabul etmesini istiyor. Avro Bölgesi’nde kalmaya dönük o mantık dışı istekle
birleşen bu çelişki, uluslararası kredi kuruluşlarınca acımasız bir biçimde
istismar ediliyor. Syriza’nınsa kendi argümanında mündemiç olan o mantığı takip
edip avrodan çıkması gerekiyor; aksi takdirde Yunanistan sonsuza dek
uluslararası kredi kuruluşlarının insafına kalacak.
Halkın tasarruf tedbirleri dolayısıyla yaşadığı
sefalet daha da devam edecek ve sonraki kuşaklara katlanarak aktarılacak.
Yunanistan’ın egemenliği ve bağımsızlığı ne için feda ediliyor, asıl soru bu.
Ekonomisine bir deli gömleği giydirip kaçacak bir delik bile bırakmayan bu
sistemin içinde kalmak mı dert? Oysa artık şurası çok net: Almanya Yunanistan’ı
tümden teslim almak, bu sayede Avro Bölgesi’nin geri kalan kısmına bu ülkeleri
Alman çizgisine bağlama konusunda bir ikazda bulunmak istiyor.
Margaret Thatcher’ın Ticaret ve Endüstriden Sorumlu
Devlet Bakanı olan Nicholas Ridley 1990’da Spectator dergisine verdiği
mülâkatta, o günlerde önerilen Avrupa Ekonomi ve Para Birliği’ni, “tüm
Avrupa’yı ele geçirmek için Almanların tasarladığı bir iş” olarak tarif
etmişti. Doğru olabilir mi?
Adnan Daini
14 Temmuz 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder