30 Kasım 2012

, ,

Emperyalist ABD’nin Afrika Politikası


Barack Obama, dünyadaki emperyalist hâkim devlet olan ABD’ye yeniden başkan seçildi. Bu, Obama yönetiminin ilk dönemindeki dış politika hattını aynı şekilde devam ettireceği anlamına geliyor. Söz konusu hat, mazlum halkların emeğinin ve kaynaklarının sömürülmesi ile Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve diğer jeopolitik bölgelerdeki militarizmin giderek yoğunlaşması üzerine kurulu. Obama yönetimi, Bush döneminden kalma ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) rolünü genişletti, bu gayret, Albay Muammer Kaddafi’nin katli sonrası, petrol zengini Libya’da rejim değişikliğinin gerçekleştirilmesini sağladı.

Mısır ve Tunus’ta 2011’de cereyan eden ayaklanmalar ABD ve onun bölgedeki müttefiklerini epey sarstı. Ancak bu ülkelerde iktidara gelen hükümetler emperyalizmle aralarındaki ilişkileri köklü bir biçimde değiştirme yoluna gitmediler. Mısır’da yeni bir hükümet kurulmasına karşın Filistin hâlâ İsrail kuşatması altında. Ayrıca Tunus’taki rejim eski Libya başbakanını Libya’da CIA eliyle kurulmuş olan cuntaya teslim etmeye zorlandı.

Emperyalist savaşın bir sonucu olarak dünya kapitalist sisteminin yol açtığı zararlar devasa. Örneğin Irak, Afganistan, Libya, Pakistan ve Haiti ekonomileri tümüyle mahvolmuş durumda.

Emperyalist Militarizm Artacak

Son önemde, Obama yönetimi altında, Afrika Boynuzu’nda kurulu bulunan Somali ABD emperyalizminin ileri karakolu durumuna geldi. Komşu Cibuti’deki Camp Lemonier’de bulunan askerî üsle birlikte Somali Şebab isimli İslamcı direniş hareketine karşı askerî operasyonlar için gerekli zemini teşkil ediyor.

Bugün Somali’deki Afrika Birliği Misyonu’ndan (AMISOM) gelen ABD destekli 17.000’den fazla birlik Somali’de konuşlandırılmış durumda. Bu birlikler Beyaz Saray’ın politik desteğiyle, bizzat Pentagon tarafından eğitilip finanse ediliyorlar.

Somali yeni petrol yataklarının bulunduğu bir yer. Puntland’in kuzey bölgesinde kısa süre önce bulunan petrol Kanadalı ve İngiliz şirketler eliyle çıkartılıyor.

Esasında kıtada ulusötesi şirketlerin ve ABD, Britanya, İsrail ve Avrupa Birliği menşeli askerî güçlerin giderek artan sayıda bulunmaya başlaması, Doğu ve Orta Afrika’nın tüm bölgelerinde yeni petrol, doğal gaz ve muhtelif stratejik madenlerin bulunması ile ilişkili. Afrika semalarında “terörizm” ve “korsanlık”la mücadele kılıfı altında daha fazla sayıda insansız hava aracı ve savaş uçağının uçuyor olmasının nedeni bu.

ABD ve diğer emperyalist devletlerin Orta ve Doğu Afrika’da bulunması politik durumu istikrara kavuşturmuş değil. İnsanların mevcut durumları, Obama yönetimi süresince, Somali ve Etiyopya’da insanların yerlerinden sökülüp atılması ve Kenya’da giderek yaygınlaşan savaş yüzünden, daha da kötüleşti.

Kenya, ABD yönetiminin emriyle, güney Somali’ye binlerce savunma gücü konuşlandırdı. Güney Somali’daki liman şehri Kismayo Kenya Savunma Güçleri ve AMISOM’un eline geçti.

Ekim ayının sonunda İsrail Hava Kuvvetleri Sudan’ı bombaladı. İran ve Sudan’ın Sudan Limanı civarında ortak askerî faaliyetler içine girmesiyle, orduya ait fabrika bu saldırıda hedef alındı.

İsrail’in Sudan’ı bombalaması ilk değil. Bu provokasyonlar ayrıca İsrail’in istediği vakit istediği yeri vurabileceğine ilişkin mesajını İran’a verebilmek için de yapıldı.

Sudan, ABD ve diğer emperyalist devletlerin dayattığı yaptırımların çilesini hâlâ çekiyor. Eskiden Afrika’daki en büyük yüzölçümüne sahip devlet olan Sudan’da kuzey ve güney bölgeleri ayrıştırıldı. Ayrıca bugünlerde ülkenin batısındaki Darfur bölgesinin kopartılması için de benzeri kimi çabalar sergilenmeye devam ediyor.

Geçen yılın Ekim ayında, ABD genelinde İşgal Hareketi’nin zirveye ulaştığı günlerde, Obama yönetimi en az 100 Özel Kuvvet’in ve askerî eğitmenin Uganda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan ve doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne konuşlandıracağını söyledi. İddia edildiği kadarıyla bu güçlerin amacı, Rab’bin Direniş Ordusu lideri Joseph Kony’nin yakalanması idi. Tam da bu süreçte internet üzerinden, sosyal medya aracılığıyla, “Görünmez Çocuklar” olarak bilinen kampanya devreye sokuldu.

Esasında tüm operasyonun amacı, ABD genelinde Wall Street finansörlerine ve onların sömürü-zulüm politikalarına karşı yapılan kitlesel gösterilere dönük dikkati dağıtmaktı. Bir diğer amacı da Afrika ve dünyanın diğer bölgelerindeki ABD askerî gücünün rolü konusunda kafa karışıklığı yaratmaktı.

Bugün emperyalistler, Batı Afrika’da Tuareg halkı eliyle ülkenin kuzeyinde başlayan isyanı bastırmak için Mali’ye müdahale etmeyi planlıyorlar. Mali krizi, kısmen Libya’nın Pentagon ve NATO müdahalesi ile istikrarsızlaştırılması ve savaş sonucu binlerce Tuareg’in yersiz yurtsuzlaşması ile ilişkili.

ABD, AFRICOM’un verdiği eğitimler ve ortak askerî tatbikatlar aracılığıyla, Mali ordusu ile sıkı ilişkilere sahip olmasına karşın, Mali ordusu Mart ayında ülkede cumhurbaşkanı Toumani Touré’ye karşı bir darbe tertipledi. Darbenin liderleri, ordunun iktidarı almasının hükümetin Tuareg isyanını bastıramaması ile ilgili olduğunu söylediler. Gene de darbeden sonra kuzeydeki durum daha da kötüleşti ve süreç, Azavad Kurtuluş Hareketi ile bölgedeki diğer İslamcı grupların bağımsızlıklarını ilân etmeleri ile sonuçlandı.

Kasım ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Tuareg isyanının bastırılması amacıyla, Mali’ye Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu üyesi devletlerce temin edilen 3.300 birliğin sevk edileceğini açıkladı. Kendi kaynakları ve çıkarları ile ilgili arzularına binaen, kaçınılmaz olarak emperyalizmin işine yarayacak olan bu operasyon için gerekli lojistiği ve parayı Pentagon ve AB askerî güçleri temin edecek.

Güney Afrika’da yükselişte olan emek hareketi ise esas olarak ulusötesi maden endüstrisi ile uğraşıyor. Denetim altına alınamayan grevler, iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin neoliberal politikalarını ve bu partinin ülke içindeki müttefikleri olan Güney Afrika Sendikaları Kongresi ile Güney Afrika Komünist Partisi’ni süreç içinde zayıflatıyor.

1955 tarihli Özgürlük Bildirgesi’nin belirlediği hedeflere 18 yıl boyunca hâlâ ulaşamamış olan Güney Afrika’daki ulusal kurtuluş mücadelesi, mücadelenin geleceğine ilişkin kapsamlı bir tartışmaya tanık oluyor bugünlerde. Güney Afrika devrimi sosyalizme yürümelidir aksi takdirde onun daha derin çelişkilerle ve iç çatışmalarla yüzleşmesi kaçınılmazdır.

Zimbabve’de, iktidardaki Zimbabve Afrika Ulusal Birliği Yurtsever Cephe isimli parti toprakların yeniden dağıtılmasına ilişkin kapsamlı bir program hazırladı ve bugünlerde komşu Güney Afrika’daki benzeri sektörlerle bağlantılı olan madencilik endüstrisi üzerinde geniş bir kontrol tesis etmeye çalışıyor. Tüm Güney Afrika bölgesinde eski kurtuluş hareketleri, aralarındaki diyalogu ve politik koordinasyonu bir kez daha derinleştiriyor.

ABD’deki savaş ve emperyalizm karşıtı hareketlerin Afrika’daki mevcut durumu daha yakından takip etmesi gerekli. Bu hareketler, emperyalizmin tehdidi altındaki muhtelif hareketleri ve devletleri politik açıdan müdafaa etmeye hazır olmalılar.

Batılı endüstrileşmiş devletlerdeki işsizlik, otuzlardaki Büyük Bunalım’dan beri hiç bu kadar yüksek oranlara ulaşmamıştı. Sefalet ve toplumsal yoksulluk, gelişmiş kapitalist ülkelerde giderek daha yoğun bir biçimde artıyor.

ABD ve emperyalist ülkelerdeki işçilerin ve mazlumların ekonomik koşulları günbegün daha da ümitsiz bir hâl aldıkça, gelişmekte olan devletler şeklinde tanımlanan ülkelerde yaşayan halklara karşı yürütülen saldırgan askerî eylemler daha da yoğunlaşacak. Sonuç olarak Batı’daki işçilerin ve mazlumların, gelişmekte olan ülkelerde ve mazlum milletlerdeki muadilleri ile birlikte, gelişen politik eylemleri koordine etmek amacıyla daha sıkı ittifaklar tesis etmesi gerekiyor.

Abayomi Azikiwe
4 Aralık 2012
Kaynak

0 Yorum: