29 Ocak 2019

,

1

Günümüz dünyasında yapılan bütün seçimlerin o ya da bu şekilde, sonucu, kazananı kim olursa olsun, burjuvazinin işine yarayacağını düşünüyorum. Bunun en güzel üç örneği, yakın tarihte Yunanistan'da Syriza, Nepal’de Maoist Hareket ve Türkiye'de HDP örnekleridir.

2

Türkiye-Kuzey Kürdistan gibi sürekli faşizmin olduğu, devletin kendisini esas olarak asker-polis-kontra güçler üzerine inşa ettiği, parlamentonun burjuva anlamda dahi herhangi bir anlam ifade etmediği ülkelerde seçimler, daha da anlamsız bir hâle gelmiştir.

3

Gezi-Kobane isyanlarında asıl tehdit ve tehlikeyi gören TC devleti, havuç-sopa politikasını etkin bir şekilde kullanarak, gelişecek her türlü toplumsal muhalefetin önünü kesmektedir.


4

Mevcut başkanlık sistemi, AKP ya da Erdoğan’ın öznel çaba ya da emelleri değil, sistemin yeniden şekillendirilmesinin projesidir.

5

Bu projede görev, sadece AKP ya da MHP'ye düşmemektedir. Başta CHP olmak üzere bütün düzen partileri bu projenin birer oyuncusudurlar.

6

Gezi-Kobane kalkışmalarından bu yana gelişen her türlü toplumsal hareket, seçimler yoluyla sistemin kanalları içerisinde sönümlendirildi, sönümlendirilmeye devam ediliyor.

7

Her seçimde “bu son şansımız, bu kez kesin başaracağız, bu seçimler çok önemli” vb. söylemlerle halkın bütün enerji ve emeğini sandıklara gömenler de en az burjuva-düzen partileri kadar suçludurlar.

8

Şimdiye değin kısmî bazı avantaj ve özerklik anlamı taşıyan yerel yönetimler de son iki yılda yapılan yeni düzenlemelerle tümden anlamsız hâle gelmişlerdir.

9

Her seçimde oy kullanmayanları, boykot tavrı uygulayanları baş düşman ilân edip, seçimleri siyasal mücadelenin önemli bir mevzii hâline getirme iddiasında olanların, en azından son beş seçimdir uyguladıkları tavır ve elde edilen sonuçlara dair samimi bir muhasebe yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

10

Bütün iddialı devrim-sosyalizm söylemlerine rağmen, Türkiye Devrimci Hareketi’nin her biri 40 yıla dayanan, illegal-silâhlı mücadele merkezli çalışma yürüttüğünü söyleyen geleneklerinin, son 10 yıldır seçimler dışında neredeyse dişe dokunur tek bir çalışmalarının olmaması, tüm bu gerçekliğin en iyi örneğidir aslında.

11

Hayatım boyunca hiç oy kullanmadım, kullanmayı da düşünmüyorum. Anarşist yazar Emma Goldman'ın dediği gibi “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı”.

12

“Peki oy vermeyelim, seçimlere katılmayalım, halkın siyasete oldukça ilgili olduğu bu süreci devrimci mücadele lehine değerlendirmeyelim de ne yapalım?" diyen çok kişi oldu, olacak. Bu sorunun cevabını ancak kolektif bir akıl ve gerçekten devrimci normlar etrafında oluşturulmuş bir yapı ile beraber cevaplayıp, çözebiliriz. Yüreği devrimden yana atan herkesin esas derdinin, çabasının da bu olması gerektiğini düşünüyorum.

13

Uzun lafın kısası, başta devrimci güçler olmak üzere bütün demokrasi güçlerinin bir araya gelip, faşizme karşı asgari bir program etrafında birleşerek “biz bu oyunda yokuz” vb. bir şiarla emekçi-ezilenlerin sokak merkezli bir şekilde örgütlenmesine zaman kaybetmeksizin başlaması gerekiyor. Nuriye Gülmenlerin gösterdiği, Leyla Güven örneğinde bir kez daha pekişen realite göstermiştir ki ezilenlerin direnişten başka seçenek ve kazanımı yoktur.

Hıdır Gürz
29 Ocak 2019

0 Yorum: