1968, Endonezya solunun yenilgiye uğradığı yıldı.
Şeytan Asası isimli bir operasyon üzerinden devlet, Endonezya Komünist
Partisi’nden (Partai Komunis Indonesia,
EKP) geriye kalan grupların Doğu Cava’nın güney bölgelerinde bulunan üslerden
Suharto’nun otoriter Yeni Düzen rejimine karşı örgütlenme girişimlerine mani
oldu. 1965 yılı itibarıyla EKP, dünyanın en büyük üçüncü komünist partisiydi.
Çin yanlısı olan EKP, Soğuk Savaş dâhilinde Sovyetler’in benimsediği barış
içinde bir arada yaşama stratejisini eleştirmekteydi. Partinin sol fikirlere
sıcak olan cumhurbaşkanı Sukarno ile sıkı bir ilişkisi vardı. Fakat 1965
Ekim’inin ilk günlerinden itibaren, yedi subayın kaçırılıp katledilmesi
ardından, EKP ordu eliyle ezildi. Ardından 1968’de dünyanın başka bölgelerinde
yükselişe geçen gerilla hareketlerinden ilham alan parti liderleri, üyelerine
ve sempatizanlarına yönelik yoğun ve ağır terör faaliyetlerinden arta kalanları
kurtarmak için belirli bir çaba içerisine girdiler.
Ordu, EKP’ye karşı sert önlemler aldı ve kapsamlı
bir harekât başlattı. Bu harekât için gerekçe ise partinin kendisini 13 Eylül
Hareketi olarak adlandıran bir örgütle ilişkilendirilmesi suretiyle elde edilmişti.
Söz konusu örgüt, aralarında üst düzey bir komutanın da bulunduğu yedi subayı
kaçırıp öldürdü. Baştan savma bir biçimde planlanmış bu eylemde örgütün amacı,
sözcünün de dile getirdiği biçimiyle, Sukarno’ya ABD ve Batılı müttefiklerinin
desteğiyle kendisine karşı komplo kuran subayların kimliklerini ifşa etmekti. 2
Ekim 1965’te EKP, Harian Rakjat [Halkın
Günlüğü] isimli gazetesinde, yayın kurulunun kaleminden çıkan, 13 Eylül
Hareketi’ne destek sunulduğuna dair bir mesaj yayınladı. Tümgeneral Suharto
liderliğinde hareket eden ordu, EKP’yi subay cinayetleriyle ilişkilendirdi ve
buradan da ülkedeki önemli bir politik güç olan partiyi yok etmek için bir
bahaneyi temin etmiş oldu. Bugün elde olan kanıtlar, partinin 13 Eylül
Hareketi’nin faaliyetlerindeki payının çok ufak olduğunu ortaya koyuyor. EKP
başkanı DN Aidit ve silâhlı kuvvetler bünyesinde çalışıp partiye sempati
duyanlarla ilişkilerden sorumlu olan Özel Büro, örgütle sınırlı da olsa belirli
bir ilişkiye sahipti. Ancak diğer parti liderleri, üyeler ve sempatizanlar
planlardan habersizdiler ve bu sürecin bedelini onlar da ödediler. Bu insanlar
bir av gibi takip edildiler, katledildiler veya hapishanelerde, askerî üslerde,
ayrıca alelacele inşa edilmiş gayriresmi tutuklama ve soruşturma merkezlerinde tutuldular.
Bu dönemle ilgili kalem oynatanlar, ölü sayısının
yarım milyonu aştığını söylüyorlar. Ölümlerin büyük bir kısmı Cava ve Bali’de
gerçekleşti. Solcular, ordu, polis ve sivil milisler tarafından katledildiler.
Ölü sayısının 200.000’i bulduğu Doğu Cava’da solculara ağırlıklı olarak Banser
milisleri saldırdılar. Banser, Endonezya’nın en büyük Müslüman örgütü Nahdatu’l
Ulema ile rabıtalı olan bir paramiliter örgüttü. 1977’de Uluslararası Af
Örgütü’nün aktardığı rakamlara göre, 13 Eylül Hareketi üyesi olma suçlamasıyla,
Ekim 1965’ten itibaren altı yüz ilâ yedi yüz elli bin solcu tutuklandı.
Önemli liderlerinin öldürülmesi veya kaybolmasıyla
birlikte (1965 Kasım’ının sonlarında Aidit vurularak öldürüldü) parti, 1966
yılında Sudisman liderliğinde yeni bir yeraltı teşkilâtı oluşturdu. Parti, bu
dönemde ilk olarak Aidit’in Sukarno’ya fazla güvenip beyaz terörün yol açacağı
olası risklere karşı partiyi gizli teşkilât kurmak suretiyle koruma altına
almayarak büyük bir hata yaptığını tespit etti. EKP, 1914’te bir grup
Hollandalı sosyal demokrat tarafından Hint Adaları Sosyal Demokrasi Derneği
adıyla kuruldu ve 1926-1945 arası dönemde Hollanda ve Japonya’nın işgali
altında olan ülkede faaliyetlerde bulundu. 1951’de Aidit’i başkan seçen parti,
sonrasında, Özel Büro’nun örtülü operasyonları haricinde, büyük ölçüde açık
çalışma yürüttü. Ülke genelinde büyük bir destek gördü. Aidit’in hesabına göre,
1965 yılında partinin politik kontrolü altında olan sol kitle örgütlerinde üye
ve sempatizan sayısı 27 milyonu bulmaktaydı. EKP, sendikalar, kültür grupları,
köylü, kadın ve gençlik örgütleri gibi örgütlere nüfuz etti. 1955 genel
seçimlerinde dördüncü büyük parti olan EKP, 1957’de yapılan bölgesel seçimlerde
Orta ve Doğu Cava’da ciddi bir başarı elde etti. Bu tür başarılar üzerinden
partililer, gizli veya yeraltı teşkilâtına çok fazla ihtiyaç olmadığını
düşündüler.
Buna karşın parti, ordunun saldırıya
geçebileceğinin bilincindeydi. Orduya göre EKP, Endonezya toplumunda çok farklı
roller üstlenmekle büyük bir tehdit teşkil etmekteydi. Ocak 1965’te Aidit,
silâhlı işçi ve köylülerden oluşan Beşinci Güç’ün oluşturulduğunu kamuoyuna
duyurdu. EKP, aynı zamanda ordunun Sukarno’nun geliştirdiği Nasakom (milliyetçilik, din ve komünizm
kelimelerinin kısaltması) öğretisine tabi olması gerektiğini ısrarla dile
getirdi. Üst düzey komutanlar, bu fikirlere itiraz ettiler ve konuyla ilgili
önemli çalışmalar kaleme almış olan Rex Mortimer’in ifadesiyle, “şiddet
araçları üzerindeki tekeli”ni terk etmek istemedi. 1965-66’da tanık olunan
beyaz terör tecrübesi, EKP liderlerinin partiyi ve üyelerini nasıl
kurtaracaklarına dair düşüncelerini etkiledi. Yeraltı pratiğinin sahip olduğu
geçmiş, aynı zamanda Kuzey Vietnam ile Çin’deki kardeş partilerin sundukları
örneklik üzerinden parti, 1966’da “Eleştiri-Özeleştiri” isimli belgede dile
getirildiği biçimiyle, kırsal alanlarda ilerici üslerin yeniden inşa
edilmesinin bir ihtiyaç hâlini aldığını tespit etti. 2008’de
gerçekleştirdiğimiz mülâkat esnasında Güney Blitar üssünden geriye kalan tek
lider isim olan Rewang’e göre parti, Cava’daki komünistlerin elindeki her
türden hukukî güvencenin ortadan kalması durumunda silâhlı direniş başlatmak
zorundaydı. Komünistler, 13 Eylül Hareketi’nden sonra üç yıl daha takibata
uğradılar.
Parti liderleri önemli güçlüklerle yüzleştiler.
Ordu, Cumhurbaşkanı Sukarno’nun yetkilerini elinden aldı, nihayetinde de EKP’yi
yasaklamak suretiyle 13 Eylül Hareketi’nden kalanları etkisizleştirmeyi
başaramadığı gerekçesiyle cumhurbaşkanlığına son verdi. 1967 yılında Geçici
Halk Danışma Meclisi’nin yardımlarıyla Suharto cumhurbaşkanı oldu. Böylelikle
Suharto’nun Yeni Düzeni de yürürlüğe girmiş oldu. 1966’da EKP ve
Marksizm-Leninizmi yasaklayan ve bugüne dek yürürlükte kalan kararname
hazırlandı. Time dergisi, Suharto’nun
iktidara gelişini sevinçle karşıladı ve bu olayı “Batı’nın Asya’dan aldığı en
iyi haber” olarak niteledi.
İşte EKP, Güney Cava’nın dağlık bölgelerinde üsler
kurmaya böylesi bir bağlamda karar verdi. Güney Blitar’da halkın sol siyasete
ve kültürel faaliyetlere yönelik yoğun bir desteği söz konusu idi. 1965-66’daki
operasyonlar ağırlıklı olarak Blitar şehrine ve civarda bulunan, devrimci
köylülerin ve sendikaların faal oldukları plantasyonlara odaklanmıştı. Güney
Blitar ise bir miktar tecrit edilmiş bir bölgeydi ki bu da ordunun buraya
ağırlık vermemesine neden oluyordu. Başkent Cakarta’da ve başka kentlerde
anti-komünist operasyonların sürdüğü bir dönemde EKP’nin Doğu Cava’daki bölge
komitesi, hayatta kalan liderlerin ve üyelerinin kaçıp yeniden örgütlenecekleri
yerleri araştırmaya başladılar.
Onlarca üye ve lider 1966’da Güney Blitar’a gitti.
Bazıları eşleri ve çocuklarını da getirdi. Köylülerle birlikte yaşadılar,
çiftlik işlerine yardım ettiler, şüphe çekmemek için halkın arasına karıştılar.
Güney Blitar’ın nispeten güvenli olması sayesinde 1965-66’dan beri süren şiddet
dalgası karşısında ailelerini ve dostlarını bir araya getirme imkânı buldular.
Bazı parti üyeleri, partiyi yeniden kurma ve ordunun hâkim olduğu Yeni Düzen
rejimine karşı direnme imkânlarını araştırmak amacıyla gizli hücreler kurmaya
başladılar. Rejim, 32 yıl ayakta kalmayı bilse de direniş konusunda hâlen daha
iyimser olabilme ihtimali mevcuttu.
Nisan 1967’de Muhammed Yasin, Doğu Cava’ya
hükmeden, orduya bağlı Bravicaya tümeninin yeni komutanı oldu. Yasin’in
hatıratına bakılacak olursa, Suharto’nun onu Doğu Cava’ya göndermesinin sebebi,
“orada Yeni Düzen’i tesis etmek için güçlü birine ihtiyaç duymuş olmasıydı.”
Moskova’da askeri ateşe olarak görevliyken yeni görevine atanan Yasin, Doğu
Cava’daki askeri birliklerin ordunun Sukarno’yu görevden almış olması
karşısında fazlasıyla memnuniyetsiz olduğunu gördü. Ayrıca 1968’de Doğu Cava
bölge meclisine yaptığı açıklamada komünistlerin tümden ezilmesine dönük
iradenin zaman içerisinde kırıldığını, aynı isteksizliğin meclisteki insanlarda
da mevcut olduğunu söyledi. Bunun üzerine Yasin, Sukarno’nun Endonezya
Milliyetçi Partisi (EMP) gibi komünistlerin cephe örgütü olabilecek parti ve
örgütlere saldırdı. Bölgede Yeni Düzen’i tesis etmeye yönelik çabaları, Güney
Blitar’da “yeni insanlar”ın görüldüğüne ve bu bölgede şiddet eylemlerinin
arttığına dair raporların gelmesiyle birlikte daha da yoğunlaştı.
Üç bin kilometre karelik bir alana yaklaşık 5.000
asker ve 3.000 kadar milis ve infazcı konuşlandırıldı. Kullanılan gücün
büyüklüğü ve kontrgerilla stratejisinin tercih edilmesi temelde zafere hızla ulaşma
ve düşmanı eskisine nazaran daha büyük ve daha kötü gösterme amacını güdüyordu.
Bölge üç operasyon sahasına ayrıştırıldı ve bunlar altı müfrezeye bağlandı.
Yereldeki idareye askere teslim edildi, ardından da bölgeye yeni gelenlerin
tespit edilebilmesi için nüfus kayıt altına alındı. Ordu, köylülerin EKP’ye
bağlılık düzeylerini görmek ve onların yakındaki ormanlara kaçıp buralarda
saklanan kaçaklara yardım etmelerine mani olmak amacıyla köyleri boşalttı.
Köylülere ormanların kıyısındaki bahçelerde bulunan tatlı patates türünden
mahsulleri kaldırması talimatı verildi, bu da üç aylık operasyon süresince
kıtlıkla yüzleşilmesine neden oldu. Ayrıca köylüler, orduya yardım etmeye
zorlandı, bu noktada operasyonlarda öldürülenleri köylüler gömdüler. İnsanlar, devriyelere
dâhil edildiler, dağlık ve ormanlık arazi boyunca kaçakları tespit edebilmek
için günlerce askerlerle birlikte yol yürüdüler.
Kaçaklar, gerilla eğitimine çoktan başlamış
olmasına karşın ellerinde ordudaki ateş gücüne denk bir güç bulunmamaktaydı. Bu
kişilerin ellerinde yeterli silâh yoktu ve savaş konusunda yetersizlerdi. Ordu
kaynaklarının Ağustos 1968’de New York Times’a aktardığına göre, aynı
yılın Nisan ayından beri süren operasyonlarda iki bin kadar “parti üyesi”
yakalandı veya öldürüldü. Ancak bölgede bulunan, çocukları da içeren politik
kaçakların sayısı dikkate alındığında, bu sayı iki yüzden az olmalıydı.
Muhtemelen yakalananların ve öldürülenlerin arasında köylüler önemli bir orana
sahiplerdi. Operasyonlarda ele geçirilen köylüler, tutuklandıktan sonra yol
inşaatlarında ve uzun süreli askeri gözetleme faaliyetleri için geliştirilen
altyapı projelerinde çalıştırıldılar. Şeytan Asası Operasyonu, resmiyette 7
Eylül 1968’de sona erdi fakat bölge, onlarca yıl sonra bile, Yeni Düzen
rejiminin yürüttüğü propaganda faaliyetlerinin neticesinde, EKP’ye ait destek
üssü olarak görülmeye devam etti.
Ordu, EKP liderlerini ve üyelerini Güney
Blitar’dan Cakarta’ya ve başka kentlere nakletti. Tutukluluk ve mahkeme
süreçleriyle partiyi çökertmek için uğraştı. 1965-66’da gerçekleştirilen
yargısız infazlardan farklı olarak bu sefer rejim, kendisinin komünizmle
mücadeleye bağlı olduğunu göstermek, aynı zamanda bu mücadele dâhilinde hukuka
riayet ediyormuş gibi görünmek niyetindeydi. Politik tutsaklardan biri de Pudci
Asvati idi. Eskiden öğretmen olan Asvati, Endonezya Kadın Hareketi’nin
(Gervani) üyesiydi. On yıl bekledikten sonra 1978’de mahkemeye çıktı ve Güney
Blitar’da oynadığı rol üzerinden on beş yıla mahkûm edildi. Hâkim, Doğu Cava’da
bulunan Malang Kadın Hapishanesi’nde geçirdiği on yılını hiçbir şekilde dikkate
almadı. Güney Blitar üssünün sekreterliğini yapmış olan eşi Gatot Lestario ise
idama mahkûm edildi ve infaz Temmuz 1985’te gerçekleştirildi. Çiftin 1967
yılında Güney Blitar’a götürdükleri iki evladının bakımını akrabaları üstlendi.
Pudci 1989’da hapisten çıktı. Ağır kanser hastasıydı çıktığında. Kalan ömrünü
eski hapishane arkadaşlarıyla ve solcu kadın aktivistlerle geçirdi. Çocuklarını
ve torunlarını ziyaret etme imkânı bulabildi.
EKP, Batı Kalimantan’da
küçük ölçekli gerilla faaliyetlerini 1974 yılına dek sürdürse de 1968’de Güney
Blitar üssünün tahrip edilmesi, Endonezya’da sol hareketin tarihinde önemli bir
yer tutan kesitin sona ermesine neden oldu. Yirminci yüzyılda tanık olunan en
korkunç kitlesel şiddet olaylarından birine tanıklık eden Endonezya’da EKP’ye
bağlı seksiyonlar, altmışların sonlarında dünya genelinde yükselişe geçen
gerilla hareketlerinden ilham aldılar. Buna karşın Yeni Düzen açısından EKP’nin
Güney Blitar’daki üssünü yok etmesi, onun hâkimiyetini pekiştirmesini,
kendisine yönelik eleştirileri susturmasını mümkün kıldı.
Vanessa Hearman
15 Mayıs 2018
15 Mayıs 2018
0 Yorum:
Yorum Gönder