11 Ekim 2017

, ,

Che Guevara’nın Ölümü


Yaklaşık on yıl önce başrolünü Benicio del Toro’nun oynadığı, Steven Soderbergh’in yönettiği Che filminin yapımcılarıyla birlikte Miami’ye gitmiştim. Amacımız, Che’nin öldürüldüğü koşullar konusunda film için daha fazla bilgi elde etmekti. ABD’de sürgünde olan Castro karşıtı kesimin kalesi olan Küçük Havana’daki bir restoranda Gustavo Villoldo ile buluştuk. Villoldo, simge hâline gelmiş devrimcinin takibi ve yakalanmasına katkı sunmak amacıyla 1967’de Bolivya’da çalışmış üst düzey Kübalı-Amerikalı CIA ajanı. Villoldo, elinde 9 Ekim 1967’de Che’nin öldürülmesiyle ilgili kıymetli bilgilerle dolu, kalın beyaz kapaklı bir dosyayla geldi. İçinde orijinal fotoğraflar, gizli teleks mesajları, haber klipleri, hatta Che’den öldükten sonra alınan parmak izleri vardı. Dosyada Che ve küçük gerilla birliğinin ortadan kaldırılmasında Bolivya özel kuvvetlerine eğitim veren, bu kuvvetlere yardım eden CIA’in yaptıklarının tarihsel sonuçlarına yer verilmekteydi.

Che’nin ölümüne dair detayları aktaran emekli ajan, Che’nin cesedinin La Higuera’dan helikopterle getirildiğinde kendisinin Bolivyalı subaylarla yürüttüğü tartışmalardan da bahsetti. Che, La Higuera’da yakalandı, vuruldu ve Villegrande kasabasına götürüldü. Ajanın aktardığına göre Bolivyalılar, Che’nin elini kesip onun öldüğüne dair bir kanıt olarak onu muhafaza etmek istediler. Villoldo’ya göre, subayları elin kesilmemesine, bunun yerine alçıdan bir maske yapmaya ikna eden kendisi. Konuşma esnasında Villoldo, cesedin hiç bulunamayacak bir yere gizlice nasıl gömüldüğünü ve bu süreci kendisinin nasıl organize ettiğini de anlattı. Gerçekten de otuz yıl boyunca Che’nin mezarı hiç ortaya çıkartılamadı. Cesetten arta kalanlar, Temmuz 1997’de Villegrande’nin dışındaki bir uçak pistinin yanında bulunan geçici bir mezara konuldu.

Sohbetin bir yerinde Villoldo, dosyayı açıp beyaz bir zarf çıkarttı. İçinde bir tutam kahverengi saç vardı. Soğuk Savaş sürecince elde edilmiş bir zafere ait bir hatırayı elinde tutan ajan, cesedi gömmeden önce Che’nin başından bir tutam saç kestiğini gururla anlattı: “Aldım, çünkü bu dağdan inen, sakallı, uzun saçlı adam, devrimin bir sembolüydü. Ben o an, Küba devrimine ait bir sembolü de kestiğimi düşünmüştüm.”

Elli yıl sonra ABD’li yetkililer de benzer bir hissiyattaydılar. Onlara göre, Che’nin yakalanması ve öldürülmesi, ABD’nin altmışlarda ABD müdahalesine ve kontrgerilla savaşına tanıklık eden dönemde, Küba ve Latin Amerika’daki militan sola karşı elde ettiği en önemli zaferdi. O dönemde CIA ve Beyaz Saray, Che’nin ölümünün Castro ve Küba, ayrıca Latin Amerika’da devrimin yayılmasına mani olması açısından ABD için sahip olduğu önemi analiz eden bir yığın gizli belge kaleme aldı.

Bu gizli ve sadece özel kişilerin görebileceği rapor, Che’nin ölümünden beş gün sonra Başkan Lyndon Johnson için hazırlandı. Raporda CIA direktörü Richard Helms’in kaleme aldığı kısa bir özete yer veriliyor. Helms, burada Che’nin son saatlerine ait detayları aktarıyor. Direktörün rapora eklediği “Ernesto ‘Che’ Guevara’nın Yakalanması ve Öldürülmesi” isimli belge, Bolivya’dan geçilen haberlerde dile getirildiği biçimiyle, Che’nin Bolivya ordusu ile girdiği “çatışma esnasında aldığı yaralardan” ölmediğini söylüyor. Belgeye göre, “Che saat 13:15’te, M-2 otomatik tüfekle açılan ateş sonucu öldürüldü.”

Beyaz Saray raporu, aynı zamanda Bolivya devletinin cesedi yaktığını, Arjantin veya Küba’ya teslim etmediğini iddia etmek suretiyle, Che’nin ölümünde oynadığı rolü örtbas ettiğini ortaya koyuyor. Che’nin kardeşi Roberto, cesedin aileye iade edilmesini istemek için Bolivya’ya gitti. Şilili sosyalist senatör Salvador Allende, cesedin Şili’ye verilmesini istedi ki bu girişim, Washington tarafından Che’nin cesedinin Castro tarafından açığa çıkartılmasına dönük bir çaba olarak yorumlanmıştı. Başkan Johnson’a aktarıldığı biçimiyle, “Bolivyalılar Che’yi öldürdüklerini ifşa etmek ve komünist hareketin cesedi istismar etmesine izin vermek istemediklerini ortaya koymak için otopsinin bağımsız kişilerce gerçekleştirilmesini istemedi.

14 Ekim 1967, Che Raporu. (Ulusal Güvenlik Arşivi)

Johnson’a sunulan rapora göre, Guevara’nın ölümü “Castro’ya indirilmiş ağır bir darbeyi ifade ediyor.” CIA’in ele geçirdiği, Havana’dan Bolivya’ya giden gizli mesajlarda da görüldüğü üzere, Fidel’in niyeti, Bolivya’da “tüm kıtayı kapsayacak bir hareketin kıvılcımını çakmak”tı. Hatta bu mesajlarda görüldüğü biçimiyle Castro, Bolivya Komünist Partisi’nin üst düzey yöneticilerini Havana’da toplayıp, onlara ayaklanmayı milliyetçi bir hareket olarak sunmamayı tavsiye ediyor. Castro, asıl olarak “enternasyonalist bir hareket” üzerinde duruyor.

Beyaz Saray görevlisi Walt Rostow’un başkana sunduğu ve bu konuyu destekleyen başka bir raporda, “Guevara’nın ölümünün bu türden önemli sonuçları olduğundan” bahsediliyor.

“[Che’nin ölümü] Sukarno, Nkrumah, Ben Bella gibi saldırgan, romantik devrimcilerden birinin, bu eğilimi güçlendiren başka bir ismin ölümünü ifade ediyor.

Latin Amerika bağlamında Che’nin ölümü, gerilla olması muhtemel kişiler üzerinde ciddi bir tesire yol açacaktır.

Burada yeni yeni uç veren ayaklanma süreçleriyle yüzleşmiş ülkelere sunduğumuz ‘önleyici ilâç’ın sağlam bir içeriğe sahip olduğu görülüyor. Che’yi köşeye sıkıştırıp yakalayan, aynı yılın Haziran-Eylül ayları arası dönemde bizim Yeşil Bereliler’imizin eğittiği 2. Komando Taburu’dur.”

Peki ama bu ölüme Fidel nasıl tepki verecekti? ABD’li yetkililer, elçiliklerden birinin bombalanması veya diplomatların kaçırılması gibi eylemlere girişmek suretiyle, Castro’nun yitirdiği prestiji yeniden elde etmeye çalışacağından endişe ettiler. Bu noktada dışişleri bakanlığı, bölgedeki ABD elçilerine tedbir amaçlı bir güvenlik uyarısı gönderdi.

Oysa Küba devrimi, uluslararası terörizm adını karıştıracak bir ülke değildi. Elçiliklere bomba konulmadı, hiçbir diplomat kaçırılmadı. Fidel’in ilk tepkisi, 18 Ekim’de Che için yapılan anma yürüyüşünde coşkulu, vakur ve dokunaklı bir konuşma yapmak oldu (Bkz. Che Guevara’yı Anma Töreni Konuşması) ve ABD hükümetinin üst kademelerinde dolaşıma sokulan, gizli raporlarda üzerinde durulan hususların bir kısmına değindi.

Fidel’in tespitine göre Che’nin ölümü, “devrimci harekete indirilen çok ağır, çok müthiş; bir darbe”ydi. Ama konuşmasında Fidel şunları ekledi: “Zafer hayalleri kuranlar aldanıyorlar. Bu ölümün onun düşüncelerinin sonu, taktiklerinin, gerilla kavramının, teorisinin bitimi olduğunu düşünenler çok yanılıyorlar.”

Ayaklanmalar gibi ABD önderliğinde yürütülen kontrgerilla operasyonları da devam etti. Bu operasyonlara bilhassa Guatemala, El Salvador ve Nikaragua gibi Orta Amerika ülkelerinde tanık olundu. Pratikte Che’nin ölümünü takip eden on yıl içerisinde Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi, Küba’nın lojistik desteği ve verdiği eğitimlerle, bileği bükülmez bir hareket hâline geldi ve nihayetinde Somoza hanedanlığını yıktı. Washington’daki yetkililer Guevara’nın fikirlerinin, anlayışının ve kendisini adadığı direnişin cesedi ile birlikte toprağa gömüldüğünü düşünmüşlerse gerçekten büyük bir yanlışa imza atmışlardı. Onun başarısızlıkla sonuçlanan gerilla savaşı taktiği gerekli ilhamı yeterince vermemiş olabilir ama CIA’in müdahalesi sonucu şehit oluşu o ilham verdi.

Küba’da Che’nin ölümünün ellinci yıldönümü ABD’ye karşı koyma kararlılığının ve devrimi canlandırma çabalarının ortaya koyduğu bir sahneye dönüştü. Guevara’nın mezarını bulunduğu Santa Clara’daki yürüyüşte başkan yardımcısı Miguel Díaz-Canel Che’nin nasihatini aktardı: “Emperyalizme asla güvenilmez, ona karşı zerre güven beslenemez.” Trump’ın herkese kabadayılık etme üzerine kurulu söylemi ve Küba’ya karşı cezalandırma amaçlı politikaları savunması karşısında Díaz-Canel şu sözünü tekrar dillendirdi: “Küba, egemenliğinden ve bağımsızlığından taviz vermeyecek, ilkelerini asla müzakere etmeyecektir.”

Gustavo Villoldo’nun elindeki dosya, aynı zamanda Guevara’nın sembolleşen ve romantize edilmiş mirasını da aktarıyor. Villoldo, sonrasında Che’nin öldürülmesine dair belgelerin ve hatıraların bulunduğu bu albümü açık artırmayla satmaya karar verdi. Açık artırma, 25 Ekim 2007’de Dallas’taki Miras Açık Artırma Galerileri’nde gerçekleştirildi.

İlk başta istenilen asgari teklif 50.000 dolardı. Ama açık artırma şirketinin müteveffa Hugo Chávez hükümetinin ilgi göstermesi sonrası ki Chávez, muhtemelen saçı alıp Che’nin ailesine vermek niyetindeydi, en düşük teklif birden 100.000 dolara çıktı. Dosya açık artırmaya çıktığında Bill Butler isimli Teksaslı bir kitapçı 100.000 dolara ek olarak 19.500 dolarlık satış komisyonunu da ödemeyi kabul etti.

Butler’ın aktardığına göre, niyeti dosyayı kendisine ait Houston kitabevinde sergilemekti. Bu özel ve pahalı dosyayı almasının sebebini izah ederken gazetecilere şunu söyledi: “Che Guevara yirminci yüzyıldaki en büyük devrimcilerden birisiydi.”

Peter Kornbluh
10 Ekim 2017
Kaynak

0 Yorum: