24 Ekim 2017

, ,

“Bağımsızlık” Üzerine: Katalonya, Kürdistan, K. Kore ve L. Amerika


Andre Vltchek’le Söyleşi

Alessandro Biancchi

14 Ekim 2017 


Milletlerin kendi kaderini tayin hakkı, sınırlara saygı ve ülkelerin egemenliği. Bu uluslararası hukukun en çetrefilli meselesidir. Katalonya örneğinde söz konusu mesele hakkında neler söylenebilir?

Şahsen ben, küçük milletlerin kendi devletlerini teşkil etmeleri konusuna hevesle yaklaşan biri değilim. Bunlardan özellikle Batı’dakiler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, tüm dünyaya zulmedip yağmalayan NATO ya da Avrupa Birliği gibi kurumlarla ittifaklarını devam ettireceklerdir.

Açıkçası, Yugoslavya'nın büyük ülkesinin küçük parçalara bölünmesi, Batı'nın ve özellikle Almanya'nın ve Avusturya'nın düşmanca, kötücül bir tasarımıydı. Çekoslavakya’nın sözde “Kadife Devrim”den sonra çözülmesi tümden ahmaklıktı.

Fakat Katalonya (ya da Bask Ülkesi) eğer bağımsız olacaksa, Avrupa’nın en zengin parçalarından birisi olacaktır. Ben bunun dünyanın geri kalanı üzerinde, olumlu ya da olumsuz hiçbir büyük etkisi olacağını düşünmüyorum. Bir enternasyonalist olarak, Afganistan, Venezuela ya da Kuzey Kore gibi yerlerde ne olduğunu umursadığım kadar; onların İspanya’dan ayrılıp ayrılmamaları ya da daha da zengin olup olmadıkları, sonra zaten zengin olup olmadıklarını gerçekten umursamıyorum.

Öte yandan, İspanya’nın şimdi referandumdan sonra Katalonya’da aldığı tutum tam bir rezalet. Endonezyalıların on yıllardır Papualılara davrana geldikleri aynı yoldan Katalan halkına muamele etmeye karar verdiler. Bu devam ederse, geri dönüşü olmayan şu noktaya ulaşacak: Uzlaşma imkânsızlaşacak. Sırf onlar kendi ülkelerini istiyor diye, sen kalkıp kadınlara cinsel saldırıda bulunamazsın, tek tek parmaklarını kıramazsın. Sadece Madrid’den yönetilmeyi istemeyen yüzlerce masum insanı yaralayamazsın. Bu saçma ve adamakıllı hastalıklı! Tabii ki İspanya, şimdi Latin Amerika denen her tarafta soykırım yapıyordu, bu “onların kanlarında var” ama Katalanların kendilerine bunun yapılmasına izin vereceklerini düşünmüyorum.

Peki İspanya Anayasası ile ilgili neler söyleyebiliriz? Sonuçta anayasaların kutsal hiçbir yanı yoktur. Onlar, Batı’da egemen sınıfların çıkarlarını korumak için yazıldılar. Miadını doldurduğunda yumuşatılmalı ya da tümden yeniden yazılmalıdır. Eğer Katalanlar ya da Basklılar, bağımsızlıklarını istiyorlarsa, gerçekten istiyorlarsa, bu onlar için çok önemliyse sahip olmalılar, hem sonra neden olmasın? İspanya “halka ait bir ülke” değil. O baskıcı Batılı bir zorba. Bolivya ya da Çin’in bazı parçaları ayrılmayı deneselerdi, tümden farklı bir konuma sahip olacaktım.

Farklı durum ve farklı gerçeklik. Bu dönemde, başka bir temel uluslararası ilgi konusu, bölgesinde patlamaya hazır yeni bir bombaya haline gelmesi muhtemel Irak Kürdistanı referandumu. Bu birilerinin kabul ettiği gibi, Ortadoğu’da yeni bir İsrail mi olacak?

Peki, bu gerçekten çok ciddi bir konu. Ben hâlihazırda, Irak Kürdistan özerk bölgesinde iki kere çalıştım; hatta Musul sınırında ve orada gördüklerim hiç hoşuma gitmedi.

Açıkçası bu, Batı’nın, Türkiye’nin ve bir dereceye kadar İsrail’in bağımlı bir devleti. Bunlar, salt daha çok petrol pompalamak ve rafine etmek için halkını aldatıp onun toprağını alan, utanmaz kapitalisttirler. Bunlar, Suriyeli sığınmacılara hayvanlar gibi davranıyorlar, onları Esad karşıtı açıklamalara zorluyorlar. Eski Erbil, halkın göremeyeceği bazı garip alışveriş merkezlerine dönüşüyor. Bunların yüksek subayları esas olarak Amerika ve İngiltere tarafından eğitilip belirli bir fikre yönlendirilmiş kişiler. Ve bunlar, gece gündüz Bağdat’ı provoke edip duruyorlar.

Orada gördüğüm şeyden kesinlikle hoşlanmadım. Eğer, Iraklı Kürtlerin bağımsızlıklarına sahip olmalarına izin verilseydi, bölgedeki patlama büyük ve şüphesiz olumsuz olacaktı. Bağdat, silahlı çatışma pahasına bile buna izin vermemeli.

Şimdiki soru, Kuzey Kore nükleer gerilimi ve Kore yarımadasındaki artan savaş ihtimali üzerine: Kim’in stratejisi hakkındaki düşünceniz nedir, gerçek riskler nelerdir?

Sadece tek bir gerçek “risk” var: Dünya, kaçınılmaz bir gerçek olarak hızlıca, Batılı haydut rejimlerden hiçbir şey olmadan kurtulacağını kabul ediyor. Ben dünyanın bugün karşılaştığı başka ciddi bir problem görmüyorum.

Kim’in stratejisi nedir? Halkını, zaten Kore’nin milyonlarca erkek, kadın ve çocuğunu öldürmüş vahşi güce karşı her anlamda korumak. Bu vahşi güç, Batı ve onun müttefikleridir. Her şey çok basit fakat kişi salt BBC’yi kapatıp kendi beynini kullanmaya hevesliyse aşikâr hale gelir.

Pek çok kişiye göre, Pyongyang için nükleer bomba giderek daha da yaşamsal hale geliyor, çünkü ülkenin Irak ve Libya’nın akıbetine uğramasından giderek daha çok korkuyor. Birleşmiş Milletler’in yaptırımlarının tümden etkisiz ve amaca zararlı olduğuna inanmıyor musunuz, zira bunlar gerilimi körüklüyor.

Tabii ki fakat bunlar (yaptırımlar) hâlâ mağdura dayatılıyor! Çünkü neredeyse kimse, Batılı demagog ve diktatörlerin doğrudan yüzüne gülmeye cesaret edemiyor. Dünya, İkinci Dünya Savaşı süresince Nazi Almanyası, İtalya ve Japonya’nın işgal ettiği yerleri andırıyor. Orada kimse bağımsızlığı oylamayacak, faşizmin kurbanlarını korumayacaktı.

ABD Bilim Federasyonu (FAS) 2017’de Kuzey Kore’nin, hiçbirisinin fırlatmaya hazır olmadığı kuvvetle muhtemel düşünülse de 10 ile 20 nükleer savaş başlığı üretme potansiyeli olan bölünebilir malzemeye sahip olduğunu tahmin ediyor. ABD 6.800 nükleer başlığına sahip. Rusya’nın elinde bulundurduğu 1950’si fırlatmaya hazır 7.000 taneyle karşılaştırınca Fransızların ve İngilizlerin (sırasıyla 300 ve 215) dâhil, NATO’nun nükleer gücü, 2.200’ü fırlatmaya hazır 7.315 nükleer savaş başlığına sahip. Çin (270), Pakistan (120-130), Hindistan (110-120) ve İsrail (80) ile birlikte toplam sayı 15.000 civarında tahmin ediliyor. Batı bir nükleer tekel, bu sadece, tehdit altında hissedenle arasında gerilim yaratıyor. Sonrada tehdit edilen de onlardan temin yolunu arıyor. Ana akım medyada görüldüğü gibi Kuzey Kore, dünya için nükleer tehdidin tek kaynağı mı?

Tabii ki Kuzey Kore hiçbir tehdit oluşturmuyor. Ben zaten sayısız televizyon röportajı sırasında bununla ilgili konuştum. Kuzey Kore’yi ziyaret ettim ve halkı ile hem hal oldum. Orada kimse savaş istemiyor. Kuzey Kore halkı kendi bağımsızlıkları için korkunç bir bedel ödediler. Sivilleri tünellerde Batılı güçler tarafından amansızca öldürüldü, kadınları vahşice tecavüze uğradı, tüm köy ve kasabaları yerle bir edildi ya da yakılıp küle çevrildi. Tüm bunlar Batı’da tartışılmıyor ama Kuzey Kore’de hatırlanıyor.

Şimdi, utanmaz İngiliz propagandası, dünya kamuoyunu savaşın “kaçınılmazlığı” için “hazırlıyor”. Biliyorsun, bugünde ve bu çağda birileri hâlâ ABD’nin tek suçlu olduğuna inanıyorsa, o muhtemelen derin ve izole bir kuyuda ya da mağarada yaşıyordur. Aşılama ve beyin yıkama esasen “Avrupa Malı” ve açıkçası İngiliz yapımıdır ki buralarda çoğu insan zaten mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir. İngiliz sömürgeci propaganda aygıtı son derece uğursuzdur ancak stratejik olarak sade parlaktır. Bu, yüz yıllarca kullanıldı ve hatta Alt Kıta’da, Afrika’da ve başka yerlerde kurbanların beyinlerini programlamakta başarılı oldu.

Tabii ki sizin verdiğiniz rakamlar doğru ve şu olanlar tamamen saçma! Fakat gece gündüz insanlara Kuzey Kore, dünya için gerçek bir tehlike olarak takdim ediliyor. Aynısı Sovyetler Birliği, Çin, Küba, Irak, Afganistan ve pek çok başka ülke hakkında söylendi. Bu ülkelerin çoğu zaten yok edildi.

Kuzey Kore’nin günahı, teslim olmayı, düz çökmeyi, halkını kurban etmeyi reddetmesidir. Köle olmayı reddediyor. Avrupa ve daha sonra ABD sömürgeciliği, böyle meydan okumayı en vahşi yollardan cezalandırdı. En nihayetinde batı kültürünün temeli sömürgeciliktir, onun üzerine inşa edilmiştir. Mutlak itaat, koşulsuz boyun eğme talep eder.

Eğer Kuzey Kore saldırıya uğrarsa direnmeli! Ve direnecek.

Birleşmiş Milletler, Temmuz ayında Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı kabul etti. Birleşmiş Milletler, farklı yollardan ve farklı ülkelerde sıklıkla kullanılan bir kurumdur: Bu anlaşma, ABD nükleer silahları ile İtalya dâhil NATO üyesi bütün nükleer güçler tarafından göz ardı edilir. NATO, kendine üye ülkelerin anlaşmayı onaylamasını yasakladı. Batı, Saddam ve Kaddafi’nin akıbetine karşı caydırıcılığı sürdürenler için ahlaki bir tutuma sahip olabilir mi?

Batı, şehirleri çiğneyip geçmek, hareket eden her şeye tecavüz etmek, kentleri ateşe vermek, evleri ve dükkânları yağmalamak ve sonra başta gelen düşünür ve savunucuları infaz etmek için yönetilen bir haydut ordusuna benziyor. Bunlar, birkaç gün sonra, birilerinin meyve tezgâhından bir demet muz çaldığını görürler. Ve onu yakalar, yargılar ve kendilerini ahlaken tamamen erdemli hissederler. Bunların hepsi çok komik! Fakat sizin bu gerçekleri görmememiz gerek!

Rusya ve Çin (İran, Venezuela ve diğer birçok ülke ile birlikte) kendi aralarındaki alışverişte dolar kullanmama uygulamasına ağırlık veriyor. Bunun, uluslararası finansı etkileyen tedrici bir dolar zayıflaması olduğu söylenebilir mi, jeopolitik yankıları nedir?

Evet, kesinlikle! Ve siz, bu konuyu gerçek bir muhalif, Dünya Bankası’nda eski bir ekonomist, şimdi birçok ülkeye de-dolarizasyon üzerine tavsiye veren arkadaşım Peter Koenig ile konuşmalısınız.

ABD doları artık daha fazla kullanılmamalı. Batı kurumları göz ardı edilmeli. Tümüyle yeni yapılar inşa edilmeli ve ediliyor. Tabii ki Çin ve Rusya başta geliyor. Tüm bunlar son derece önemli ve yakın gelecekte dünyayı değiştirebilir.

Venezuela’da Kurucu Meclis’in toplanması ile muhalefetin darbe girişimleri devre dışı bırakıldı. Arjantin’de eski Başkan Cristina Fernandez güçlü bir halk desteği ile Senato’ya dönerken, Brezilya’da Lula anketlerde önde. Öyleyse, yıllardır hâkim güçlerin dile getirdiği biçimiyle, ilerici dönemin sonuna gelindiğini iddia edebilir miyiz?

O dönemin sonuna geldiğimizi söylemek elbette mümkün değil. Latin Amerika’nın adil ve eşitlikçi toplumlarda yaşama arzusu çok güçlüdür ve bir gecede yok edilemez.

Arjantin ve Brezilya için bazı ciddi aksilikler vardı. Venezuela fazla çile çekti, dışarıdan destekli kendi utanmaz eliti tarafından hırpalanmış durumda ama ülke hâlâ yerinde.

Brezilya’da Temer halktan hiç destek görmüyor. Onun “anayasal darbesi” yakında geri tepecek. PT, eksi ya da yeni biçiminde geri gelecektir. Ve eskiden daha da güçlü olacaktır. Aynısı Arjantin için de geçerli. Görüyorsunuz, tüm medya manipülasyonuna, propagandasına ve utanmaz yalanlarına karşı halk kandırıldıklarını daha şimdiden fark ediyor. Ahlakı belli ölçüde yeniden tesis etmek niyetindeler, sosyalizm, gurur ve umut talep ediyorlar! Hakiki bağımsızlık istiyorlar.

Bundan iki hafta sonra Güney Amerika’ya dönüyorum. Deneme kitabım LOM tarafından yakında basılıyor. LOM, Şili’de çok önemli solcu bir kitapevi. Bugünlerde sıklıkla ziyaret ediyorum kıtayı. Orası, halkın Batı emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadele ettiği bir cephe, bir savaş alanı.

Çok önemli, insanı büyüleyen zamanlardan geçiyoruz bugünlerde. Rusya’da 1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi konulu son kitabımı yeni çıkarttım. Onun mirası, tarihte daha önce olmadığı kadar bugünle alakalı. Enternasyonalizme ebelik yapan o. Enternasyonalizm, dünyayı kurtaracak olan, Batı nihilizmine ve onun gezegeni insana düşman bir tarzda, utanmaz bir biçimde yağmalamasına son verecek güç.

Kaynak

0 Yorum: