“Bağımsızlık” Üzerine: Katalonya, Kürdistan, Kuzey Kore ve
Latin Amerika
Andre Vltchek’le Söyleşi
Alessandro Biancchi
14 Ekim 2017
Milletlerin
kendi kaderini tayin hakkı, sınırlara saygı ve ülkelerin egemenliği. Bu
uluslararası hukukun en çetrefilli meselesidir. Katalonya örneğinde söz konusu
mesele hakkında neler söylenebilir?
Şahsen ben, küçük milletlerin kendi devletlerini
teşkil etmeleri konusuna hevesle yaklaşan biri değilim. Bunlardan özellikle
Batı’dakiler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, tüm dünyaya zulmedip
yağmalayan NATO ya da Avrupa Birliği gibi kurumlarla ittifaklarını devam
ettireceklerdir.
Açıkçası, Yugoslavya'nın büyük ülkesinin küçük
parçalara bölünmesi, Batı'nın ve özellikle Almanya'nın ve Avusturya'nın
düşmanca, kötücül bir tasarımıydı. Çekoslavakya’nın sözde “Kadife Devrim”den
sonra çözülmesi tümden ahmaklıktı.
Fakat Katalonya (ya da Bask Ülkesi) eğer bağımsız
olacaksa, Avrupa’nın en zengin parçalarından birisi olacaktır. Ben bunun
dünyanın geri kalanı üzerinde, olumlu ya da olumsuz hiçbir büyük etkisi olacağını
düşünmüyorum. Bir enternasyonalist olarak, Afganistan, Venezuela ya da Kuzey
Kore gibi yerlerde ne olduğunu umursadığım kadar; onların İspanya’dan ayrılıp
ayrılmamaları ya da daha da zengin olup olmadıkları, sonra zaten zengin olup
olmadıklarını gerçekten umursamıyorum.
Öte yandan, İspanya’nın şimdi referandumdan sonra
Katalonya’da aldığı tutum tam bir rezalet. Endonezyalıların on yıllardır
Papualılara davrana geldikleri aynı yoldan Katalan halkına muamele etmeye karar
verdiler. Bu devam ederse, geri dönüşü olmayan şu noktaya ulaşacak: Uzlaşma
imkânsızlaşacak. Sırf onlar kendi ülkelerini istiyor diye, sen kalkıp kadınlara
cinsel saldırıda bulunamazsın, tek tek parmaklarını kıramazsın. Sadece
Madrid’den yönetilmeyi istemeyen yüzlerce masum insanı yaralayamazsın. Bu saçma
ve adamakıllı hastalıklı! Tabii ki İspanya, şimdi Latin Amerika denen her
tarafta soykırım yapıyordu, bu “onların kanlarında var” ama Katalanların
kendilerine bunun yapılmasına izin vereceklerini düşünmüyorum.
Peki İspanya Anayasası ile ilgili neler
söyleyebiliriz? Sonuçta anayasaların kutsal hiçbir yanı yoktur. Onlar, Batı’da
egemen sınıfların çıkarlarını korumak için yazıldılar. Miadını doldurduğunda
yumuşatılmalı ya da tümden yeniden yazılmalıdır. Eğer Katalanlar ya da
Basklılar, bağımsızlıklarını istiyorlarsa, gerçekten istiyorlarsa, bu onlar
için çok önemliyse sahip olmalılar, hem sonra neden olmasın? İspanya “halka ait
bir ülke” değil. O baskıcı Batılı bir zorba. Bolivya ya da Çin’in bazı
parçaları ayrılmayı deneselerdi, tümden farklı bir konuma sahip olacaktım.
Farklı
durum ve farklı gerçeklik. Bu dönemde, başka bir temel uluslararası ilgi
konusu, bölgesinde patlamaya hazır yeni bir bombaya haline gelmesi muhtemel
Irak Kürdistanı referandumu. Bu birilerinin kabul ettiği gibi, Ortadoğu’da yeni
bir İsrail mi olacak?
Peki, bu gerçekten çok ciddi bir konu. Ben
hâlihazırda, Irak Kürdistan özerk bölgesinde iki kere çalıştım; hatta Musul
sınırında ve orada gördüklerim hiç hoşuma gitmedi.
Açıkçası bu, Batı’nın, Türkiye’nin ve bir dereceye
kadar İsrail’in bağımlı bir devleti. Bunlar, salt daha çok petrol pompalamak ve
rafine etmek için halkını aldatıp onun toprağını alan, utanmaz
kapitalisttirler. Bunlar, Suriyeli sığınmacılara hayvanlar gibi davranıyorlar,
onları Esad karşıtı açıklamalara zorluyorlar. Eski Erbil, halkın göremeyeceği
bazı garip alışveriş merkezlerine dönüşüyor. Bunların yüksek subayları esas
olarak Amerika ve İngiltere tarafından eğitilip belirli bir fikre
yönlendirilmiş kişiler. Ve bunlar, gece gündüz Bağdat’ı provoke edip
duruyorlar.
Orada gördüğüm şeyden kesinlikle hoşlanmadım.
Eğer, Iraklı Kürtlerin bağımsızlıklarına sahip olmalarına izin verilseydi,
bölgedeki patlama büyük ve şüphesiz olumsuz olacaktı. Bağdat, silahlı çatışma
pahasına bile buna izin vermemeli.
Şimdiki
soru, Kuzey Kore nükleer gerilimi ve Kore yarımadasındaki artan savaş ihtimali
üzerine: Kim’in stratejisi hakkındaki düşünceniz nedir, gerçek riskler
nelerdir?
Sadece tek bir gerçek “risk” var: Dünya,
kaçınılmaz bir gerçek olarak hızlıca, Batılı haydut rejimlerden hiçbir şey
olmadan kurtulacağını kabul ediyor. Ben dünyanın bugün karşılaştığı başka ciddi
bir problem görmüyorum.
Kim’in stratejisi nedir? Halkını, zaten Kore’nin
milyonlarca erkek, kadın ve çocuğunu öldürmüş vahşi güce karşı her anlamda
korumak. Bu vahşi güç, Batı ve onun müttefikleridir. Her şey çok basit fakat
kişi salt BBC’yi kapatıp kendi beynini kullanmaya hevesliyse aşikâr hale gelir.
Pek çok
kişiye göre, Pyongyang için nükleer bomba giderek daha da yaşamsal hale
geliyor, çünkü ülkenin Irak ve Libya’nın akıbetine uğramasından giderek daha
çok korkuyor. Birleşmiş Milletler’in yaptırımlarının tümden etkisiz ve amaca
zararlı olduğuna inanmıyor musunuz, zira bunlar gerilimi körüklüyor.
Tabii ki fakat bunlar (yaptırımlar) hâlâ mağdura
dayatılıyor! Çünkü neredeyse kimse, Batılı demagog ve diktatörlerin doğrudan
yüzüne gülmeye cesaret edemiyor. Dünya, İkinci Dünya Savaşı süresince Nazi
Almanyası, İtalya ve Japonya’nın işgal ettiği yerleri andırıyor. Orada kimse
bağımsızlığı oylamayacak, faşizmin kurbanlarını korumayacaktı.
ABD
Bilim Federasyonu (FAS) 2017’de Kuzey Kore’nin, hiçbirisinin fırlatmaya hazır
olmadığı kuvvetle muhtemel düşünülse de 10 ile 20 nükleer savaş başlığı üretme
potansiyeli olan bölünebilir malzemeye sahip olduğunu tahmin ediyor. ABD 6.800
nükleer başlığına sahip. Rusya’nın elinde bulundurduğu 1950’si fırlatmaya hazır
7.000 taneyle karşılaştırınca Fransızların ve İngilizlerin (sırasıyla 300 ve
215) dâhil, NATO’nun nükleer gücü, 2.200’ü fırlatmaya hazır 7.315 nükleer savaş
başlığına sahip. Çin (270), Pakistan (120-130), Hindistan (110-120) ve İsrail
(80) ile birlikte toplam sayı 15.000 civarında tahmin ediliyor. Batı bir
nükleer tekel, bu sadece, tehdit altında hissedenle arasında gerilim yaratıyor.
Sonrada tehdit edilen de onlardan temin yolunu arıyor. Ana akım medyada
görüldüğü gibi Kuzey Kore, dünya için nükleer tehdidin tek kaynağı mı?
Tabii ki Kuzey Kore hiçbir tehdit oluşturmuyor.
Ben zaten sayısız televizyon röportajı sırasında bununla ilgili konuştum. Kuzey
Kore’yi ziyaret ettim ve halkı ile hem hal oldum. Orada kimse savaş istemiyor.
Kuzey Kore halkı kendi bağımsızlıkları için korkunç bir bedel ödediler.
Sivilleri tünellerde Batılı güçler tarafından amansızca öldürüldü, kadınları
vahşice tecavüze uğradı, tüm köy ve kasabaları yerle bir edildi ya da yakılıp
küle çevrildi. Tüm bunlar Batı’da tartışılmıyor ama Kuzey Kore’de hatırlanıyor.
Şimdi, utanmaz İngiliz propagandası, dünya
kamuoyunu savaşın “kaçınılmazlığı” için “hazırlıyor”. Biliyorsun, bugünde ve bu
çağda birileri hâlâ ABD’nin tek suçlu olduğuna inanıyorsa, o muhtemelen derin
ve izole bir kuyuda ya da mağarada yaşıyordur. Aşılama ve beyin yıkama esasen
“Avrupa Malı” ve açıkçası İngiliz yapımıdır ki buralarda çoğu insan zaten
mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir. İngiliz sömürgeci propaganda
aygıtı son derece uğursuzdur ancak stratejik olarak sade parlaktır. Bu, yüz
yıllarca kullanıldı ve hatta Alt Kıta’da, Afrika’da ve başka yerlerde kurbanların
beyinlerini programlamakta başarılı oldu.
Tabii ki sizin verdiğiniz rakamlar doğru ve şu
olanlar tamamen saçma! Fakat gece gündüz insanlara Kuzey Kore, dünya için
gerçek bir tehlike olarak takdim ediliyor. Aynısı Sovyetler Birliği, Çin, Küba,
Irak, Afganistan ve pek çok başka ülke hakkında söylendi. Bu ülkelerin çoğu
zaten yok edildi.
Kuzey Kore’nin günahı, teslim olmayı, düz çökmeyi,
halkını kurban etmeyi reddetmesidir. Köle olmayı reddediyor. Avrupa ve daha
sonra ABD sömürgeciliği, böyle meydan okumayı en vahşi yollardan cezalandırdı.
En nihayetinde batı kültürünün temeli sömürgeciliktir, onun üzerine inşa
edilmiştir. Mutlak itaat, koşulsuz boyun eğme talep eder.
Eğer Kuzey Kore saldırıya uğrarsa direnmeli! Ve
direnecek.
Birleşmiş
Milletler, Temmuz ayında Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nı kabul
etti. Birleşmiş Milletler, farklı yollardan ve farklı ülkelerde sıklıkla
kullanılan bir kurumdur: Bu anlaşma, ABD nükleer silahları ile İtalya dâhil
NATO üyesi bütün nükleer güçler tarafından göz ardı edilir. NATO, kendine üye
ülkelerin anlaşmayı onaylamasını yasakladı. Batı, Saddam ve Kaddafi’nin
akıbetine karşı caydırıcılığı sürdürenler için ahlaki bir tutuma sahip olabilir
mi?
Batı, şehirleri çiğneyip geçmek, hareket eden her
şeye tecavüz etmek, kentleri ateşe vermek, evleri ve dükkânları yağmalamak ve
sonra başta gelen düşünür ve savunucuları infaz etmek için yönetilen bir haydut
ordusuna benziyor. Bunlar, birkaç gün sonra, birilerinin meyve tezgâhından bir
demet muz çaldığını görürler. Ve onu yakalar, yargılar ve kendilerini ahlaken
tamamen erdemli hissederler. Bunların hepsi çok komik! Fakat sizin bu
gerçekleri görmememiz gerek!
Rusya
ve Çin (İran, Venezuela ve diğer birçok ülke ile birlikte) kendi aralarındaki
alışverişte dolar kullanmama uygulamasına ağırlık veriyor. Bunun, uluslararası
finansı etkileyen tedrici bir dolar zayıflaması olduğu söylenebilir mi,
jeopolitik yankıları nedir?
Evet, kesinlikle! Ve siz, bu konuyu gerçek bir
muhalif, Dünya Bankası’nda eski bir ekonomist, şimdi birçok ülkeye
de-dolarizasyon üzerine tavsiye veren arkadaşım Peter Koenig ile
konuşmalısınız.
ABD doları artık daha fazla kullanılmamalı. Batı
kurumları göz ardı edilmeli. Tümüyle yeni yapılar inşa edilmeli ve ediliyor.
Tabii ki Çin ve Rusya başta geliyor. Tüm bunlar son derece önemli ve yakın
gelecekte dünyayı değiştirebilir.
Venezuela’da
Kurucu Meclis’in toplanması ile muhalefetin darbe girişimleri devre dışı
bırakıldı. Arjantin’de eski Başkan Cristina Fernandez güçlü bir halk desteği
ile Senato’ya dönerken, Brezilya’da Lula anketlerde önde. Öyleyse, yıllardır
hâkim güçlerin dile getirdiği biçimiyle, ilerici dönemin sonuna gelindiğini
iddia edebilir miyiz?
O dönemin sonuna geldiğimizi söylemek elbette
mümkün değil. Latin Amerika’nın adil ve eşitlikçi toplumlarda yaşama arzusu çok
güçlüdür ve bir gecede yok edilemez.
Arjantin ve Brezilya için bazı ciddi aksilikler
vardı. Venezuela fazla çile çekti, dışarıdan destekli kendi utanmaz eliti
tarafından hırpalanmış durumda ama ülke hâlâ yerinde.
Brezilya’da Temer halktan hiç destek görmüyor.
Onun “anayasal darbesi” yakında geri tepecek. PT, eksi ya da yeni biçiminde
geri gelecektir. Ve eskiden daha da güçlü olacaktır. Aynısı Arjantin için de
geçerli. Görüyorsunuz, tüm medya manipülasyonuna, propagandasına ve utanmaz
yalanlarına karşı halk kandırıldıklarını daha şimdiden fark ediyor. Ahlakı
belli ölçüde yeniden tesis etmek niyetindeler, sosyalizm, gurur ve umut talep
ediyorlar! Hakiki bağımsızlık istiyorlar.
Bundan iki hafta sonra Güney Amerika’ya dönüyorum.
Deneme kitabım LOM tarafından yakında basılıyor. LOM, Şili’de çok önemli solcu
bir kitapevi. Bugünlerde sıklıkla ziyaret ediyorum kıtayı. Orası, halkın Batı
emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadele ettiği bir cephe, bir savaş
alanı.
Çok önemli, insanı
büyüleyen zamanlardan geçiyoruz bugünlerde. Rusya’da 1917 Büyük Sosyalist Ekim
Devrimi konulu son kitabımı yeni çıkarttım. Onun mirası, tarihte daha önce
olmadığı kadar bugünle alakalı. Enternasyonalizme ebelik yapan o.
Enternasyonalizm, dünyayı kurtaracak olan, Batı nihilizmine ve onun gezegeni
insana düşman bir tarzda, utanmaz bir biçimde yağmalamasına son verecek güç.
0 Yorum:
Yorum Gönder