Başkan
Obama, “hiçbir ülkenin başka bir ülkeye askerî birlik gönderme hakkı yoktur”
ilkesinden söz ederken elbette Ukrayna’daki karışıklık konusunda kimi
endişeleri bulunan Rusya’ya ve bu ülkenin Kırım Yarımadası’ndaki askerî
hareketliliğine atıfta bulunuyor. Ama bu ilke, Suudi Arabistan Mart 2011’de
Bahreyn’i işgal ettiği vakit nedense hiç dillendirilmedi. Bahreyn halkının
büyük bir çoğunluğu reform yanlısı harekete destek vermiş iken, Suudiler bu
kalkışmayı güç kullanarak bastırdılar.
Ukrayna’nın
aksine Manama’daki İnci Meydanı’nda düzenlenen barışçıl gösteriler hükümetin
devrilmesiyle sonuçlanmadı. Şurası açık ki, yüz yıllık Halife ailesinin
sandıktan zaferle çıkması asla mümkün değildi. Aynı şekilde ülkedeki Ulusal
Eylem Sözleşmesi de Kral Hamid Halife tarafından hanedanlığın sürekli kılınması
için ortaya atılmıştı.
New
York Üniversitesi’nde Rusya Çalışmaları ve Tarih alanında profesör olarak görev
yapan Stephen F. Cohen, Avrupa’nın ve NATO’nun Rusya sınırlarındaki ajitatif
faaliyetlerinin Ukrayna’da bugün zuhur eden çatışmaya nasıl yol açtığını şu
şekilde izah ediyor:
“[…] Rusya ve Putin’in
Gürcistan denilen o ufacık ülkeyi işgal ettiğini her fırsatta dile getirsek
bile, gerçek şu ki savaş esasında, Gürcistan’daki Rusya’ya ait yerleşim
bölgelerine saldıran Gürcistan’ın Amerika destekli askerî güçleri eliyle
başlatılmıştır.”
Cohen
devamında şu tespiti yapıyor:
“Birkaç ay öncesine, Kasım
ayına geri dönüp baktığımızda şunu görüyoruz: göstericiler Ukrayna’da sokaklara
döküldüğünde, Putin Avrupa ve Washington’a şunları söylemiştir: ‘Ukrayna’yı
neden Rusya ve Avrupa arasında bir seçim yapmaya zorluyorsunuz? Biz Ukrayna’nın
mali destekle ekonomik sıkıntıdan kurtulması için Avrupa ile birlikte bir tür
mini Marshall Planı hazırlıyoruz. Bu işi birlikte yapalım.’ Ama bu teklif
Washington ve Brüksel tarafından reddedilmiş, söz konusu red de bugünkü duruma
yol açmıştır. […] Buradaki temel mesele şudur: üç-dört yıl önce Putin
kendisinin iki kırmızı çizgisi olduğunu deklare etmiştir. Hatırlarsınız,
Obama’nın kırmızı çizgisi Suriye idi. Ama Putin de ciddiydi. İlk kırmızı çizgi
eski Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti’ydi. NATO ve NATO’nun etkisi bu ülkeye
giremezdi. Diğer kırmızı çizgi ise Ukrayna’ydı. Biz her iki çizgiyi de ihlal
ettik. 2008’de Gürcistan’da savaş oldu, bugün de savaş Ukrayna’ya sıçramış
durumda. Bunun nedeni, ABD ve Avrupa’nın Putin’in kırmızı çizgisini ihlal etmesi.
Bugün onun bu kırmızı çizgilerini belirlemesi noktasında haklı olup olmadığını
tartışmak mümkün, ama mesele de bu tartışmayı yürütmekte.”
Oysa
Bahreynliler anayasal monarşi talebini ortaya atıyorlar, başbakanlarını seçmek
istiyorlar, dış güçlerin elindeki meclisin yerel güçlere dayanmasını ve
yargının bağımsız olmasını talep ediyorlar. Halkın büyük bir bölümü bu
reformları destekliyor; halk burada, Ukrayna’daki gibi, iki rakip güç odağı
arasında ayrışmış durumda da değil. İran’ın Bahreyn’in iç işlerine müdahale
etmesi Körfez ülkelerindeki diktatörlüklerin halk içerisindeki mezhepçi ve
milliyetçi korkuları kaşımasından farksız. Eski ABD Savunma Bakanı Robert
Gates’in ifadesiyle, “İran’ın bölge genelinde bu türden halk devrimleri veya
gösterilerinin fitilini ateşlediğine ilişkin elimizde herhangi bir delil yok.”
Aynı şekilde, Wikileaks belgeleri de İran’ın müdahalesine dair iddiaların
asılsız olduğunu gösteriyor.
Üç
yıl önce Suudi ordusunun ve 16 millik Kral Fahd geçiş yolu üzerinden hızlı bir
saldırı gerçekleştiren “Yarımada Zırhı” güçlerinin desteğiyle, yüzde doksanı
Bahreynli olmayan Bahreyn güvenlik güçleri İnci Meydanı’ndaki kitleyi ezdi.
Tanklar ve buldozerlerin daldığı meydanda çevik kuvvet halka ateş açtı,
helikopterlerle desteklenen saldırıda evler ateşe verildi, hastaneler
kapatıldı, yaralılara baktı diye doktorlar dövüldü. Başkentteki Selmaniye
Hastanesi kuşatıldı ve bir süre sonra da soruşturma, işkence direnişin merkezi
hâline geldi.
Bu
yazı yazılırken, Rus güçleri Kırım’da herhangi bir saldırı gerçekleştirmedi,
tek kurşun sıkılmadı.
Bugün
Obama Putin’e fırça atarken, 2011’de Bahreyn’deki saldırı sadece “maksimum
baskı” yönünde bir çağrıya yol açtı.
Suudi
işgali sonrası Bahreyn’de yaşananlar herkesin gözünün önüne serildi. Bu konuda
göstermelik duruşmaların, demokrasi yanlısı eylemcilerin tutuklanmasının, insan
hakları ihlallerinin toplumu nasıl mahvettiğini görmek için Bahreyn İnsan
Hakları Merkezi’nin internet adresine bakmak yeterli. ABD ve Avrupalı
müttefikleri bu zulmü görmezden geliyorlar ama aynı ülkeler bugün Rusya’nın
Kırım’a girişine öfke kusuyorlar.
Profesör
Cohen, Rusya’nın NATO’nun Rusya sınırlarındaki tecavüzlerinin giderek
arttığından bahsediyor ve bu tecavüzlerin “yirmi yıl önce Clinton’ın NATO’nun
namlusunu Rusya’ya çevirdiği günlerde başladığını, söz konusu harekâtın hâlâ
devam ettiğini” söylüyor. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilişi karşısında
dehşete düşen ve kendi ülkesinde halk isyanlarının olması ihtimali karşısında
panikleyen Suudi Arabistan sürece Bahreyn’i işgal ederek cevap veriyor (Bahreyn
Krallığı Suudileri tanklar yolda iken gönderiyor.).
Bahreyn
köylerinin fakir, sefalete gömülmüş sokaklarında bir tane bile faşist
dolaşmıyor. Burada katledilenler ve işkence görenler için gözyaşı döken bir
tane bakan yok. Kısa süre önce imha edilmiş olan İnci Meydanı’na bırakılan
çiçeklerle ilgili yorumda bulunan bir ABD diplomatına da rastlanmıyor. Putin,
Ukrayna’da başkanlık seçimlerinin özgürce yapılması yönünde çağrıda bulunurken,
hiçbir batılı devlet aynı talebi dillendiren Bahreyn halkı için destek
açıklaması yapmıyor.
Bahreyn
ve Ukrayna için süreç aynı şekilde işliyor. Ama şurası açık ki, iki ülke
arasındaki farklar ve batılı ulusların bu iki ülkeyle ilgili ikiyüzlülükleri
bugünkü kadar göze batmamıştı.
Rannie Amiri
7 Mart 2014
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder