08 Mart 2014

,

Bahreyn-Ukrayna İkiliği


Başkan Obama, “hiçbir ülkenin başka bir ülkeye askerî birlik gönderme hakkı yoktur” ilkesinden söz ederken elbette Ukrayna’daki karışıklık konusunda kimi endişeleri bulunan Rusya’ya ve bu ülkenin Kırım Yarımadası’ndaki askerî hareketliliğine atıfta bulunuyor. Ama bu ilke, Suudi Arabistan Mart 2011’de Bahreyn’i işgal ettiği vakit nedense hiç dillendirilmedi. Bahreyn halkının büyük bir çoğunluğu reform yanlısı harekete destek vermiş iken, Suudiler bu kalkışmayı güç kullanarak bastırdılar.

Ukrayna’nın aksine Manama’daki İnci Meydanı’nda düzenlenen barışçıl gösteriler hükümetin devrilmesiyle sonuçlanmadı. Şurası açık ki, yüz yıllık Halife ailesinin sandıktan zaferle çıkması asla mümkün değildi. Aynı şekilde ülkedeki Ulusal Eylem Sözleşmesi de Kral Hamid Halife tarafından hanedanlığın sürekli kılınması için ortaya atılmıştı.

New York Üniversitesi’nde Rusya Çalışmaları ve Tarih alanında profesör olarak görev yapan Stephen F. Cohen, Avrupa’nın ve NATO’nun Rusya sınırlarındaki ajitatif faaliyetlerinin Ukrayna’da bugün zuhur eden çatışmaya nasıl yol açtığını şu şekilde izah ediyor:

“[…] Rusya ve Putin’in Gürcistan denilen o ufacık ülkeyi işgal ettiğini her fırsatta dile getirsek bile, gerçek şu ki savaş esasında, Gürcistan’daki Rusya’ya ait yerleşim bölgelerine saldıran Gürcistan’ın Amerika destekli askerî güçleri eliyle başlatılmıştır.”

Cohen devamında şu tespiti yapıyor:

“Birkaç ay öncesine, Kasım ayına geri dönüp baktığımızda şunu görüyoruz: göstericiler Ukrayna’da sokaklara döküldüğünde, Putin Avrupa ve Washington’a şunları söylemiştir: ‘Ukrayna’yı neden Rusya ve Avrupa arasında bir seçim yapmaya zorluyorsunuz? Biz Ukrayna’nın mali destekle ekonomik sıkıntıdan kurtulması için Avrupa ile birlikte bir tür mini Marshall Planı hazırlıyoruz. Bu işi birlikte yapalım.’ Ama bu teklif Washington ve Brüksel tarafından reddedilmiş, söz konusu red de bugünkü duruma yol açmıştır. […] Buradaki temel mesele şudur: üç-dört yıl önce Putin kendisinin iki kırmızı çizgisi olduğunu deklare etmiştir. Hatırlarsınız, Obama’nın kırmızı çizgisi Suriye idi. Ama Putin de ciddiydi. İlk kırmızı çizgi eski Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti’ydi. NATO ve NATO’nun etkisi bu ülkeye giremezdi. Diğer kırmızı çizgi ise Ukrayna’ydı. Biz her iki çizgiyi de ihlal ettik. 2008’de Gürcistan’da savaş oldu, bugün de savaş Ukrayna’ya sıçramış durumda. Bunun nedeni, ABD ve Avrupa’nın Putin’in kırmızı çizgisini ihlal etmesi. Bugün onun bu kırmızı çizgilerini belirlemesi noktasında haklı olup olmadığını tartışmak mümkün, ama mesele de bu tartışmayı yürütmekte.”

Oysa Bahreynliler anayasal monarşi talebini ortaya atıyorlar, başbakanlarını seçmek istiyorlar, dış güçlerin elindeki meclisin yerel güçlere dayanmasını ve yargının bağımsız olmasını talep ediyorlar. Halkın büyük bir bölümü bu reformları destekliyor; halk burada, Ukrayna’daki gibi, iki rakip güç odağı arasında ayrışmış durumda da değil. İran’ın Bahreyn’in iç işlerine müdahale etmesi Körfez ülkelerindeki diktatörlüklerin halk içerisindeki mezhepçi ve milliyetçi korkuları kaşımasından farksız. Eski ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in ifadesiyle, “İran’ın bölge genelinde bu türden halk devrimleri veya gösterilerinin fitilini ateşlediğine ilişkin elimizde herhangi bir delil yok.” Aynı şekilde, Wikileaks belgeleri de İran’ın müdahalesine dair iddiaların asılsız olduğunu gösteriyor.

Üç yıl önce Suudi ordusunun ve 16 millik Kral Fahd geçiş yolu üzerinden hızlı bir saldırı gerçekleştiren “Yarımada Zırhı” güçlerinin desteğiyle, yüzde doksanı Bahreynli olmayan Bahreyn güvenlik güçleri İnci Meydanı’ndaki kitleyi ezdi. Tanklar ve buldozerlerin daldığı meydanda çevik kuvvet halka ateş açtı, helikopterlerle desteklenen saldırıda evler ateşe verildi, hastaneler kapatıldı, yaralılara baktı diye doktorlar dövüldü. Başkentteki Selmaniye Hastanesi kuşatıldı ve bir süre sonra da soruşturma, işkence direnişin merkezi hâline geldi.

Bu yazı yazılırken, Rus güçleri Kırım’da herhangi bir saldırı gerçekleştirmedi, tek kurşun sıkılmadı.

Bugün Obama Putin’e fırça atarken, 2011’de Bahreyn’deki saldırı sadece “maksimum baskı” yönünde bir çağrıya yol açtı.

Suudi işgali sonrası Bahreyn’de yaşananlar herkesin gözünün önüne serildi. Bu konuda göstermelik duruşmaların, demokrasi yanlısı eylemcilerin tutuklanmasının, insan hakları ihlallerinin toplumu nasıl mahvettiğini görmek için Bahreyn İnsan Hakları Merkezi’nin internet adresine bakmak yeterli. ABD ve Avrupalı müttefikleri bu zulmü görmezden geliyorlar ama aynı ülkeler bugün Rusya’nın Kırım’a girişine öfke kusuyorlar.

Profesör Cohen, Rusya’nın NATO’nun Rusya sınırlarındaki tecavüzlerinin giderek arttığından bahsediyor ve bu tecavüzlerin “yirmi yıl önce Clinton’ın NATO’nun namlusunu Rusya’ya çevirdiği günlerde başladığını, söz konusu harekâtın hâlâ devam ettiğini” söylüyor. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilişi karşısında dehşete düşen ve kendi ülkesinde halk isyanlarının olması ihtimali karşısında panikleyen Suudi Arabistan sürece Bahreyn’i işgal ederek cevap veriyor (Bahreyn Krallığı Suudileri tanklar yolda iken gönderiyor.).

Bahreyn köylerinin fakir, sefalete gömülmüş sokaklarında bir tane bile faşist dolaşmıyor. Burada katledilenler ve işkence görenler için gözyaşı döken bir tane bakan yok. Kısa süre önce imha edilmiş olan İnci Meydanı’na bırakılan çiçeklerle ilgili yorumda bulunan bir ABD diplomatına da rastlanmıyor. Putin, Ukrayna’da başkanlık seçimlerinin özgürce yapılması yönünde çağrıda bulunurken, hiçbir batılı devlet aynı talebi dillendiren Bahreyn halkı için destek açıklaması yapmıyor.

Bahreyn ve Ukrayna için süreç aynı şekilde işliyor. Ama şurası açık ki, iki ülke arasındaki farklar ve batılı ulusların bu iki ülkeyle ilgili ikiyüzlülükleri bugünkü kadar göze batmamıştı.

Rannie Amiri
7 Mart 2014
Kaynak

0 Yorum: