19 Mart 2014

Tufan


Egemen Bağış’ın ifşa olan son tapesine kimse sevinmesin. Gezi sürecinde “AKP zulmü Allah’sızdır” dediğimize kızanlar, bugün utansın.

Hz. Nuh ve tufanla ilgili âyetler ya da önceki Kitaplarda dile getirilen hikâyeler, bir kavganın sürdüğünün delili. Bir kavmin veya bir insanın üstünlüğü yerle yeksan ediliyor, kavim ve insan Allah’a bağlanıyor. Nuh ve tufan hikâyesi Yahudileşme temayülü üzerinden de okunabilir. Bu temayül içre düşünenler, elbette kendilerini üstün kavim olarak takdim ediyorlardır. Mesele, Yahudi ve Hristiyan düşmanlığı değil; zira İslam, mülkün mecazı olarak Hristiyan ve paranın mecazı olarak Yahudi’ye karşı bir devrim.

“Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.’[…]” (A’râf:59)

İlahi görülen kavimse veya bireyse, onun için güvenli, huzurlu gemiler inşa ediliyor. Dışarıda kıyam eden kavimler ve insanlar var iken, bu gemiye hainler dolduruluyor. Egemen Bağış, bu ülkeyi AB’ye satan tezgâhın başında oturan kişi; doğalında, dinsiz-imansız biri olduğu için o koltuğa oturuyor. Vatan toprağını satanın dini olmaması gerekiyor.

Tufandan korkan kavimler ve kişiler gemi inşa ediyorlar. Kur’an, Nuh meselini meseleyi Allah’a, Kur’an’a ve Peygamber’e bağlamak için dile getiriyor, gemi sahiplerini yüceltmek, armatörleri övmek derdiyle değil:

“Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık. Âyetlerimizi inkâr edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.” (Yûnus:73)

Yeryüzünün halifesi, Kur’an’a göre, mustazaflar, Nuh’un arkasındaki ayak takımı. Bu âyetleri kendi mevcudiyetine bağlamak ve birilerinin verdiği gücün ilahi olduğunu iddia etmek de mümkün. Yahudileşme temayülü burada. Sermayeyi Allah yapmak, bu küfür düzeninde olağan. İnşa edilen gemideki içişleri bakanının Gezi Parkı’ndaki inşaat şirketinin çıkarlarını savunması; AB bakanının gazete patronlarını pohpohlaması doğal.

Egemenler, kendi mal ve can güvenliğini cana ve mala dair, içre korkularını genele yayarak sağlıyorlar. Asgari ücretle çalışan işçi, milyon dolarlar kazanan patronun hayatını bu nedenle korumak gerektiğini düşünüyor. O, milyon dolarların korunmasının kendi üç kuruşluk ücretinin korunması olduğunu zannediyor. Sonra o egemenlerin inşa ettiği gemilere biniyor.

“Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: ‘Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz.’[…]” (Hud:27)

Nuh’un peşine düşen ayak takımı, bir devrim yürüyüşüne denk düşüyor. Allah’sız-Kitap’sız Nuhların tufandan kaçmak için bindikleri gemilere o Nuhlara benzeyen insanlar eşlik ediyor. Onlar güç, servet ve iktidarı korumak için biniyorlar gemiye. Ayak takımından tiksiniliyor, Kürd ve Müslüman ve yoksul denilerek, limanda bırakılıyor. Demek ki mesele, kelamı, sözü, şekli çalıp onu taklit etmek değil, Allah’ın emrini yerine getirmek. Öyleyse Tayyip’in bir kez daha şiire sığınması boşuna. Şiir, arkasında kavga yoksa, şirkin ahlanmasından başka bir şey değil.

Fethullahçılar bugün, “korkmayın, bu CHP ve MHP’yi biz merkeze çektik, eskisi gibi değiller” diyorlar. Merkeze çekilme, efendilerin gemisine binmek anlamına geliyor. Can ve mal korkusu ile, yaşanan tufandan kaçanların bindikleri gemide Fethullahçılar geçiyor dümene. Yeni dönemde can ve mal korkusu yeni neferlerini emir altına alıyor. Şimdiden duyulmaya başlanıyor, CHP’lilerdeki şu mırıltı: “Artık yeter, sokağa çıkmayın, eylem yapmayın!”

Doksanların tufanında İslamî kesim huzura indirgenmiş bir İslam’a bağlanıyor. Huzurlu ve güvenli bir gemiye bindiriliyorlar. Cana ve mala bağlanmış Müslüman, Allah’sız kaptanların götürdükleri yere sürükleniyorlar. Mesele, Allah’ın emri dâhilinde olmak, tufana katılmak.

Huzura indirgenmiş, kapatılmış İslam stabil, kontrol edilebilir cemaatler örgütlüyor. Cemaatler, kendi bireyliğine kapanmayı namaz ve dua yerine sayan kişilikler üretiyor. Nuh’un gemisinin modern ve postmodern biçimleri, sol gibi İslamî kesimde de karşılık buluyor. Kaos, çatışma ve ucu açıklık sürekli öteleniyor. Zor koşulların içinden geçen Yahudi kavmi için yirmi dört saat bu nedenle sürekli kontrol altına alınıyor. O başkasını kaosçu yapıyor, kendisini sürekli kontrollü ve disiplinli tutuyor. Küçük gemiler dolaşıyor zaman denilen ummanda. “Huzur İslam’da” diyenler, huzuru ve rahatı kılıcıyla kesip atmış Peygamber’i dinden ve tarihten tasfiye etmek zorunda.

Tufanı bir kenara bırakalım, yağmur yağdığında bile, derhal gemiler inşa ediyorlar. Sol bu işi doksanlardan beri yapıyor. Çeşitli biçimleri mevcut. Sürekli bireyde vücut bulan kavimlere, kavimleşen bireylere sesleniliyor. Tufanın ucu açık, kontrolsüz, belirsiz niteliği gemi sayesinde dışlanıyor.

Gezi kıyamı bir tufan. Örgütler hemen başlıyorlar gemi inşaatına. Kendilerine benzerleri alıyorlar gemilere. Tufana örgütlenmiyorlar, tufanın emrini yerine getirmiyorlar. Yeryüzünde bir tek kâfir bırakmayacak olan sürecin şiddetini düşürüyorlar. (“Nuh dedi ki: ‘Yeryüzünde kâfirlerden bir tek kişi bırakma.’[…]” (Nuh:26)

Gezi sonrası kitlesel tufanda örgütler gemilerini koruma derdine düşüyorlar. O gemiye sadece kendilerine benzeyenler girebiliyor. Müslüman’dan kaçılıp “işçi”ye ve “ezilen”e sığınılmasının nedeni de burada. Sığındıkları limanda gerçek işçi ve gerçek ezilen yok. Çünkü gerçek işçi ve gerçek ezilen, müslüman. Müslümanlığından arındırılmış, saf bir işçi ve ezilen, hükümsüz, batıl, manasız. Saf işçi ve saf ezilen, küçük burjuvaların özne-birey kurgusu sadece, bir ütopya.

Gezi tufanı karşısında kendi gemilerine sığınan sol örgütler, lafla, teoriyle bu minvalde ilişki kuruyorlar. Ortada ciddi bir mücadele var, sözü yükseliyor, dil buluyor, “o sözü edersek, mülk edinirsek, o mücadelenin öncüsü, sahibi oluruz” deniliyor. Öncü olmak denilen şey, mülk sahibi olmak zannediliyor. Söz ağza ve ağzın sahibine indirgeniyor. Çığlık, vaat ve öfkeden arındırılıyor. Ahenge kapatılıyor, bunun için, egemenler gerekli zemini sağlıyor.

Gemi için, öfkeli ve dertli laf tehlikeli. Öfkeli ve dertli lafın değersiz ve anlamsız kabul edilmesinin nedeni bu. Gemiye öfkenin ve derdin girmesi istenmiyor. Bu kadar mülkiyetçilikte, herkes Nuh olma derdinde, her örgüt Nuh’un gemisi. Ama bu nuhların Allah’ı yok.

Egemen Bağış’ın “Bakara-makara”sı, Kur’an’ı Google’dan okuması ile solcuların tavırları benzeşiyor. Huzurlu-güvenli gemiler inşa etmekte ortaklar. Ortaklaşması gerekense, İslamî ya da sol, can ve maldan geçmiş, tufana örgütlenmiş kitleler.

Eren Balkır
18 Mart 2014

0 Yorum: