04 Mart 2014

,

İlerici ve Batıcı Cephe: CHP

CHP ile kimi sol-sosyalist örgütlerin ilişkisi, parti-cephe ilişkisi olarak kurgulanıyor. Anlayış ve zihniyet açısından, cephenin HDP ya da CHP olması arasında bir fark bulunmuyor.

Ankara’da HDP’yi cephe olarak gören bir örgütle (SDP) CHP’yi cephe olarak gören başka bir örgütün (Halkevleri) sahada kapışmaları, bir anlam ifade etmiyor. 

Mesele, örgütün kendisini parti olarak kodlaması, belirlemesi, parti olmaya çalışan yapının cepheye dönüştürülmesi, Kürd’ün veya CHP kitlesinin (özellikle Alevîlerin) geniş taban olarak görülmesi.

Kürd de Alevî de basit anlamda oy deposu ve kortej kalabalığı olarak anlaşılıyor. Kürd’ün ve Alevî’nin derdine örgütlenmek, zûl kabul ediliyor. Kürd ve Alevî, biçime kapatılıyor, özü sökülüp atılıyor, siyaset pazarında biçim satılıyor.

CHP’deki Alevîcilik, Halepçe’yi bile “Alevî katliamı” olarak anlatıyor ve böylelikle Kürd’ün altındaki toprak kaydırılmak isteniyor. Alevî’ye “senin PKK’n ben olacağım” pozu kesilerek, onun Kürd’den ayrıştırılması operasyonuna katkı sunuluyor. Bunlar, hep batıdan, ileri olandan, Avrupa’dan düşünmenin sonuçları olsa gerek.

* * *

CHP’nin son kırk yıldır bitmeye yüz tuttuğu momentlerde, onu düştüğü yerden kaldıran, hep sol-sosyalist hareket oluyor. Hareket onsuz olamıyor, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor, devlet ve demokrasiyle ilişkisinde arkadan kulağa fısıldanan sözler, her daim, CHP’nin sözleri oluyor.

Geçmişte CHP, “Bilinmeyen Sol” denilen istihbarat faaliyetinde, aydınlıkçılara el altından destek sunuyor. CHP ile kurulan ilişkilere göre yönelimler tayin ediliyor. Sol-sosyalist hareket, CHP’nin ölmeye yüz tuttuğu her momentte, ona ya ruhunu veriyor ya da bedenini.

12 Eylül sonrası Avrupa’ya giden şefler, orada hayallerindeki sosyalizmi, hatta komünizmi buluyorlar. Avrupa sosyal demokrasisinin bile iyiden iyiye sağa çektiği dönemde bu şefler, vakıflar, istihbaratlar, yardımlaşma dernekleri vb. aracılığıyla ayakta kalışlarının ceremesini ülkedeki sol-sosyalist harekete ödetiyorlar.

Doksanlar, her örgütte teorik, ideolojik ve politik düzeylerde Avrupa ile uyumlulaşma gayretleriyle geçiyor. Bu dönemi ortadoğululaşarak geçiren dinamikse tasfiye edilmeye çalışılıyor. Tasfiye sürecine sol-sosyalist kimi ekiplerin de dâhil olduğunu söylemek gerekiyor. Avrupalılaşmak tasfiye ile eşanlamlı, bu görülmüyor.

İllegal yapıların cephe gerisi olarak belirlediği yer Ortadoğu değil, Avrupa oluyor, bu da onların politik-ideolojik yönelimlerini tayin ediyor. Ortadoğu’da ise Kürd, tüm cüssesiyle başka bir dinamiğe asla izin vermiyor. İllegal yapıları batıya, legale, açık alana ve avrupalılaşmaya itiyor, istemeden de olsa.

Şefler, Avrupa’da en sağcı, dindar, muhafazakâr olan Türk’ün bile bulunduğu ülkenin sosyal demokrat ya da sosyalist partisine oy verdiğini görüyorlar. Buradan, Türkiye’deki örgütüne, ya Avrupa tipi bir sosyal demokrat/sosyalist parti olmayı ya da CHP’nin bu tarz bir parti hâline getirilmesi için çalışılmasını öğütlüyor. İlki becerilemediği için ikincisi zorunlu tercih olarak gündeme geliyor. Daha doğrusu, kimi zaman ilk tercih, bizzat ikinci tercih tarafından engelleniyor.

Dolayısıyla sol-sosyalist örgütler, sadece CHP’nin biraz daha liberal ya da sosyal demokrat olabilmesi için CHP’yi itekleyen birer yapıya dönüşüveriyorlar. Batıya sıkışan örgütler, yaşamak için CHP’nin gemisine binmek zorunda kalıyorlar. Binemeyenlere, ranttan yeterince pay alamayanlara HDP işaret ediliyor.

Son yıllarda göçmenlik üzerine yapılan araştırmalardaki nicel artış, bu ideolojik yönelimle ilgili. Zira Avrupa’da sol partiler, ancak göçmenlerin sığınağı olabildiği ölçüde oy alabiliyorlar.

* * *

Kürd, kendi göbek bağını kestiğinden, sol-sosyalist hareketin CHP’yi batılı ve ilerici bir cephe ya da parti hâline getirebilmesi için yürüttüğü çalışmaya taş koyuyor. O, kurallarını kendisinin koyduğu bir pratiği somutluyor. Bu da Kürd’ün CHP’de görülmek istenen, liberal veya demokrat hareket çizgisine çekilmesini isteyenleri harekete geçiriyor.

Kürd, en fazla, yeni CHP’ye bağlanmak isteniyor ya da yeni CHP’yi bizzat kurmaya zorlanıyor. Çünkü Müslüman hareket, asla ve kat’a CHP’ye oy vermiyor, bu nedenle onun oy verebileceği bir başka “CHP” üretilmek isteniyor.

Kürd ve az da olsa Müslüman lehineymiş gibi görünen laflar, bahsi edilen liberal veya demokrat hattın güçlenmesi için dillendiriliyor. Yoksa, lehte söylenen lafların gereği yerine getirilmiyor, fikr-i takib içine girilmiyor, eylemselliğin sonuçları örgütlenmiyor. Sadece kemalizmin liberal ve demokrat olmayan yönünü ayıklamak için hamleler yapılıyor.

Sol, tepeden inmeci kemalizme aşağıda kitle kurmaktan başka bir şey yapmıyor. CHP’nin belirli bir kıvama getirilmesi, kısa vadeli çözüm olarak kabul ediliyor. Oysa belirli bir politik teorik soyutlama düzleminde CHP, verili düzen tarafından sol-sosyalist hareketi tasfiye etmek için güçlendiriliyor.

Sol-sosyalist hareketlerin doksanlardan itibaren genç kadrolarını yazları tatil kamplarına göndermesi bile Avrupa’dan öğrenilen bir yöntem. Buralarda “militanlar”, birer bireye dönüştürülüyorlar ve “aktivist” ismini alıyorlar. Örgütler ve sosyalist hareket, Avrupa’nın değdiği, sızdığı yerden çözülüyor.

Avrupa’nın, komünist harekete ve birikimine karşı küçük burjuva bir intikam duygusuyla yaklaşan anarşist geleneği, intikamını bu kamplara, aktivizm edebiyatına ve oluşan ideolojiye sızarak alıyor. Sol-sosyalist hareketin varlığı, salt, taktik-stratejiden bile ari, politik teorik zeminden muaf bir barikat inşasına indirgeniyor.

Eskinin emekçi mahallelerindeki direniş komiteleri, halk komiteleri türü pratikler, yerini sadece bireyin heyecanına ve adrenalinine seslenen eyleyişlere ve “happening”lere bırakıyor. Burada sorumluluğa ve kolektivizme asla yer kalmıyor. Anarşizmin popülerliğini istismar ederek nicel açıdan çoğalacağını düşünenler, diyet olarak neleri ödediklerini, geride neleri bıraktıklarını asla anlamıyorlar.

* * *

CHP’ye eklemlenmek, Kürd ve/veya Müslüman düşmanlığı ile mümkün olabiliyor. Bugün Sol Cephe gibi deneyimler, genel siyasetin önünü açmak amacıyla CHP’nin ileri itilmesi için ortaya konuluyor. En fazla, CHP’den koltuk dilenmesi noktasında, bir pazarlık aracı olarak şekilleniyor.

İlerlemeci ve batıcı zihin, CHP’yi yegâne kurtuluş yolu olarak görüyor. Gücü yetmediğini anladığında ona koşuyor. Hatta gücünün yetmediğini gösteren eylemler içerisine, büyük olasılıkla tabanını CHP’ye ram etmek için giriliyor.

Aynı zihnin muhafazakâr yüzü, kimi dar Müslüman Kürd çevreler, olası bir Kürdistan’ın AKP’si olma hesabı içerisine giriyor. CHP’liliği PKK’ye bırakıyor. Bu yüzden İslam Konferansı çalışmaları akamete uğratılmaya çalışılıyor. “İslam bizden sorulur” deniliyor. Öte yandan, bu yakada CHP ve AKP kitlesini devrimci manada dikine kesecek bir pratiğin izleri araştırılmayı bekliyor.

Komünist hareket, burjuva siyasetine tabi olmaksızın, onun tarafından biçimlenmeksizin, teorik ve pratik kavgasıyla var olacaksa, söz konusu izlerin araştırılmasının bir zorunluluk olduğunu görmek gerekiyor.

* * *

Avrupa’dan Türkiye’ye bakanların ülkede gerçek namına gördükleri tek şey, CHP. Bugün Pensilvanya da bu bakış açısının içerisinde, o da ilericiliğin ve batıcılığın tahammül edilmesi gereken bir parçası. Yalçın Küçük, “Hepiniz Fethullah’ın askeri oldunuz” diyor, ama bu laf, ilericiliğin ve batıcılığın bir ifadesi olarak dile getiriliyor.

Dert AKP de değil, o, esasında geniş CHP alanı dâhilinde, doğulu ve gerici olduğu için saldırıya uğruyor. CHP’yle ortaklaşan yanları dile getirilmiyor, ilericilik ve batıcılık gibi, farklı yönlerinin altı çiziliyor. Sonra da millete “AKP’den kurtulmak istiyorsanız, CHP’nin kuyruğuna takılın” deniliyor. 

Gezi süreci ve park forumları ayrışıyor, ikincisi, dolaylı ya da dolaysız CHP seçim bürolarına dönüşüyor. CHP’nin batıcı ve ilerici devleti için taşlar döşeniyor. Tayyip’in şimdilik başında olduğu sömürü-zulüm düzenine yeni bir makyaj yapılmak isteniyor.

Eskişehir mitinginde Kılıçdaroğlu, “bu zamana kadar hiçbir hükümetin harami olmadığını” söyleyerek, geçmiş parti iktidarlarını aklıyor ve böylelikle onları kendisine bağlayacağını zannediyor. Ak’lama operasyonunun yeni versiyonu kapsamında, utanmadan, Ali İsmail için dikilen anıtı ziyaret ediyor, kendisini Deniz Gezmiş’e bağlıyor. Sola ise bu makyaj işleminde sadece fondötenin daha çok nereye sürüleceğini göstermek kalıyor.

Eren Balkır
3 Mart 2014

0 Yorum: