06 Kasım 2013

,

“Halkın Özgürlük ve Eşitlik Sloganları ile Aldatılması”na Önsöz


 

19 Mayıs tarihli halk eğitimi kongresindeki konuşmamda incelediğim, genelde eşitlik, özelde işçi ve köylünün eşitliği sorunu, şüphesiz ki çağımızın en acil ve “sancılı” sorunlarından birisidir, ayrıca küçük-burjuva, küçük arazi sahibi, küçük mülk sahibi, her cahilin ve (Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler dâhil) aydınların onda dokuzunun en köklü önyargılarına dokunan bir sorundur bu.

İşçi ile köylü arasındaki eşitliği inkâr etmek! Ne korkunç şey! Elbette, kapitalistlerin bütün dostları, bütün uşakları ve en başta, Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler, köylüyü “tahrik etmek”, onu işçilere ve komünistlere karşı “kışkırtıp” ayaklandırmak için, bu meseleye dört elle sarılmaya çalışacaklar. Bu türden girişimler kaçınılmazdır, ama yalan üzerine kurulu olduklarından, içler acısı bir başarısızlığa uğramaya da mahkûmdurlar.

Köylüler, aklı başında, işten anlayan, pratik insanlardır. Onlara olup bitenleri, yaşamdan alınmış basit örnekler ile, somut bir biçimde açıklamak gerekir. Tahıl fazlası olan köylünün, aç işçileri düşünmeksizin, bu fazlayı, fiyatlar fahiş bir hâl alıncaya ve vurgunculuk için bir düzeye ulaşıncaya dek saklaması doğru mudur? Ya da işçilerin elinde bulunan devlet iktidarının, tüm tahıl fazlasını fahiş bir fiyatla, karaborsa fiyatıyla değil, devlet tarafından saptanmış değişmez bir fiyatla alması doğru değil midir?

Söz konusu olan ana mesele, meselenin özü işte budur. Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler gibi kapitalistlere hizmet eden, kapitalistlerin bütünleşik iktidarının yeniden kurulmasını kolaylaştıran muhtelif üçkâğıtçıların, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği” ile ilgili boş sözleri aracıyla, içinden sıyrılmak istedikleri de işte budur.

Köylüler:

Ya tahıl üzerinden vurgunculuk, zenginler için daha da zenginleşme, yoksullar için sefalet ve açlık içine düştüğünü görme özgürlüğü, büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin mutlak iktidarının yeniden kurulması, işçi-köylü ittifakının bozulması anlamına gelen özgür tahıl ticaretini ya da burjuvaziden kurtulmak, burjuva iktidarının yeniden tesisine ilişkin her türden imkânı ortadan kaldırmak amacıyla işçiler ve köylüler arasında oluşturulacak ittifakı ifade eden birleşik işçi otoritesine, yani devlete tahıl fazlasını teslim etmeyi seçmelidirler.

Tercih bu yönde yapılacaktır.

Zengin köylüler, kulaklar, birinci yolu seçecek; işçilere, yoksullara karşı, kapitalistler ve toprak sahipleri ile ittifak yaparak, talihlerini denemek isteyeceklerdir. Ama Rusya'da bu köylüler azınlık durumundadır. Köylülerin çoğunluğu, kapitalistlerin iktidarının yeniden kurulmasına, “zenginler için daha da zenginleşme özgürlüğü”ne karşı, “yoksul için açlıktan kıvranma özgürlüğü"ne, “eşitlik” (tahıl fazlasını alan tokun aç ile eşitliği) üzerindeki cafcaflı sözlerle, bu melun kapitalist “özgürlük”ü (açlıktan ölme özgürlüğünü) maskelemeye yarayan yalana karşı, işçiler ile ittifak yapmadan yana olacaktır.

Görevimiz, Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler’in “özgürlük” ve “eşitlik” üzerindeki tumturaklı ve cafcaflı sözler aracığıyla yaydıkları kurnazca kapitalist yalana karşı savaşmaktır.

Köylüler! “Özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği”ne ilişkin methiyeler düzen, bunun yanı sıra, fiiliyatta köylülerin ezilmesi amacıyla toprak sahiplerinin “özgürlüğü”nün, yarı aç köylünün ya da işçinin zengin kapitalistle “eşitliği”nin, ülkenin savaş yüzünden mahvolması sebebiyle açlık ve işsizliğin çilesini çeken işçi ile tahıl fazlasını saklayan besili adamın “eşitliği”nin destekçiliğini yapan, kuzu postundaki kurtların maskelerini düşürün. Bu kuzu postundaki kurtlar, emekçi halkın en kötü düşmanlarıdırlar; kendilerine ister “Menşevik”, ister “Sosyalist Devrimci” isterse “partisizim” desinler, bu insanlar gerçekte kapitalistlerin dostlarıdırlar.

“İşçi ve köylü, çalışan insanlar olarak eşittirler, besili bir tahıl vurguncusu aç işçinin eşiti değildir.” “Buğdayı emekçinin elinden değil, vurguncunun elinden alarak, biz yalnızca emeğin çıkarlarını savunmak için mücadele ediyoruz.” “Biz, orta köylü ile, emekçi köylü ile uzlaşmak istiyoruz.” İşte konuşmamda söylediğim şeyler, işte ana düğüm noktası, işte “eşitlik” üzerinden sarf edilen o tumturaklı sözlerle anlaşılmaz duruma getirilen hakikat bu. Dahası köylülerin büyük çoğunluğu, bunun doğru olduğunu, emekçilere ve yoksullara elinden gelen her yardımı yapan işçi devletinin, vurgunculara ve zenginlere karşı savaştığını, oysa hem (monarşi idaresi altında) büyük toprak sahipleri devleti hem de (en özgür ve en demokratik cumhuriyetçi rejim döneminde) kapitalist devletin her zaman ve her yerde, bütün ülkelerde, zenginlerin emekçileri soymasına, vurguncu ve zenginlerin yoksulları yıkıma uğratarak daha da zenginleşmesine yardım ettiklerini bilir.

Her köylü bu hakikatin bilincindedir. Bu nedenle köylülerin ana çoğunluğu, daha büyük bir farkındalıkla, daha kısa sürede ve hiç tereddüt etmeden kararlarını verip işçilerle toprak sahipleri ve kapitalist devlete karşı kurulan işçiler hükümetiyle, “Kurucu Meclis” veya “demokratik cumhuriyet”e karşı oluşan Sovyet iktidarıyla ve kapitalistlere, Menşevikler’e ve Sosyalist-Devrimciler’e dönük her türden desteğe karşı Bolşevik Komünistler’le anlaşma hususunda müttefik olduklarını ilân edeceklerdir.

O “okumuş” baylara, demokratlara, sosyalistlere, Sosyal-Demokratlar’a, Sosyalist-Devrimciler’e vb.’ye ise biz şunu söylüyoruz: Hepiniz “sınıflar mücadelesi”ni destekliyormuş gibi yapıyorsunuz ama fiiliyatta gözleriniz, özellikle söz konusu mücadelenin derinleştiği noktalarda, birden kapanıyor. Bu ise emekçi halka karşı sermayenin, burjuvazinin safını tutmak anlamına geliyor.

Sınıflar mücadelesini kabul eden bir kişinin aynı zamanda en özgür ve en demokratik biçimine sahip bile olsa, burjuva bir cumhuriyette, “özgürlük” ve “eşitlik”in, emtia sahiplerinin eşitlik ve özgürlüğünün, sermayenin eşitlik ve özgürlüğünün ifadesinden başka bir şey olmayacağını ve hiçbir zaman da olmadığını kabul etmesi gerekir. Marx, tüm yapıtlarında ve özellikle (hepinizin lafa gelince kabul ettiği) Kapital’de bunu bin kez açıklamıştır; soyut “özgürlük ve eşitlik” anlayışını ve bu kavramları kabalaştırıp gerçeklere gözlerini kapayan Bentham gibi isimleri alaya almış, bu soyutlamaların maddî köklerini ortaya koymuştur.

Burjuva rejimde (yani toprak ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin henüz varlığını sürdürdüğü düzende) ve burjuva demokrasisi koşullarında “özgürlük ve eşitlik” gerçekte (biçimsel olarak özgür, biçimsel olarak eşit haklara sahip) işçilerin ücretli köleliği ve sermayenin bütünleşik iktidarı, emeğin sermaye tarafından ezilmesi anlamına geldiğinden, saf anlamda biçimsel kalırlar. Ey o “okumuş baylar, işte sizlerin unuttuğu gerçek bu.

İşin alfabesi üzerinden söylenebilir ki, proleter devrim sırasında, sınıflar mücadelesi iç savaş durumuna dönüşecek derecede ağırlaştığı vakit, yalnızca aptallar ve dönekler o boş “özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği” ile ilgili boş sözlerle meseleden kurtulma yoluna giderler. Fiiliyatta her şey, proletaryanın burjuvaziye karşı verdiği mücadelenin ortaya koyduğu sonuca tabidir ve (tüm küçük-burjuvaziyi dolayısıyla tüm “köylülük”ü içerecek biçimde) ara, orta sınıflar kaçınılmaz biçimde iki kamp arasında kararsızlık yaşarlar.

Mesele, bu ara katmanların ana güçler olan proletarya ya da burjuvazinin hangisine müttefik olacağıdır. Bu noktada üçüncü bir yol yoktur; Bu hususu Marx'ın Kapital’ini okurken çıkarsamayıp kavramayan kişi Marx'tan ve sosyalizmden hiçbir şey anlamamış demektir, dahası bu kişi, gerçekte bir cahil, burjuvazinin kuyruğunu körü körüne takip eden bir küçük-burjuvadır. Diğer yandan, ilgili hususu kavramış kişi, kendisinin “özgürlük” ve “eşitlik”e dair boş sözlerle aldatılmasına asla imkân vermeyecek, pratik şeyleri, yani köylülerle işçiler arasındaki yakınlaşmanın, kapitalistlere karşı kurulacak ittifakın, işçilerle köylüler arasında sömürücülere, zenginlere ve vurgunculara karşı oluşacak anlaşmanın somut koşullarını düşünecek ve bunlar hakkında konuşacaktır.

Proletarya diktatörlüğü sınıflar mücadelesinin sonu değil, onun yeni biçimler altında sürmesidir. Proletarya diktatörlüğü, yenilmiş, ama direnmeyi bırakmak şöyle dursun, direncini daha da yoğunlaştırmış, yok olmamış, ortadan kalkmamış olan burjuvaziye karşı siyasî iktidarı eline geçirmiş bulunan proletaryanın sınıf mücadelesidir. Proletarya diktatörlüğü, emekçilerin öncüsü proletarya ile, proleter olmayan birçok emekçi katmanlar (küçük-burjuvazi, küçük mülk sahipleri, köylüler, aydınlar,vb.) ya da bu katmanların çoğunluğu arasındaki sermayeye karşı yöneltilmiş, sermayenin tamamen devrilmesini, burjuvazinin direncinin ve restorasyon girişimlerinin tamamen ezilmesini, sosyalizmin kuruluşunu ve kesin olarak pekişmesini amaçlayan özel bir sınıf ittifakı biçimidir. O, özel bir durumda, yani amansız bir iç savaş koşulları altında oluşan özel türde bir ittifaktır; sosyalizmin kararlı yandaşlarıyla kararsız, bazen de (ittifakın mücadele için bir anlaşma olmaktan çıkıp, bir tarafsızlık anlaşması durumuna geldiği hâllerde) “tarafsız”lar arasında gerçekleşen bir ittifaktır; bu ittifak, iktisadî, siyasî, sosyal ve ideolojik açılardan farklı sınıflar arasında gerçekleşmektedir. “Özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği”ne dair genel sözler ile, yalnızca Kautsky, Martov ve hempaları gibi o fesat Bern ya da sarı Enternasyonal’in soysuz kahramanları, “özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği” ile ilgili palavralara başvurarak, yani emtia ekonomisi çağının ideolojik bagajından parçalar tırtıklayarak, bu ittifakın somut biçimlerinin, koşullarının ve görevlerinin incelenmesinden kaçabilirler.

V. I. Lenin
23 Haziran 1919

[İlk Yayınlanma Tarihi: Lenin’in, “Birinci Tüm Rusya Halk Eğitimi Kongresi’nde Yapılan İki Konuşma” isimli broşürü, Moskova 1919. Kaynak: Lenin, Collected Works, 4. İngilizce Basım, Progress Publishers, Moskova, 1972 Cilt: 29, s. 377-381.]

0 Yorum: