28 Kasım 2013

, ,

İran-ABD Nükleer Anlaşması


Ruhani Bir Gorbaçev Momenti’nde mi?

 

İran ve Birleşik Devletler nükleer meselesiyle ilgili bir anlaşma yaptı. Bu tarihsel olayla ilgili çok sayıda görüş ve analize tanık olmak mümkün: İsrail anlaşmanın korkunç bir hata olduğunu düşünüyor, ABD ve İran ise anlaşmayı doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyor, olan biteni izleyen dünyanın geri kalan kısmında ise yorumcular ve uzmanlar, politik duruşlarına bağlı olarak, mutluluk veya mutsuzluklarını dile getiriyorlar.

Bugün ABD ile İran arasında imza edilen nükleer anlaşmasının iyi ya da kötü olduğuna dair bir hükümde bulunmak için erken. Ancak artı ve eksileri bir yana konulacak olursa, bir şey kesin: yeni Ruhani hükümetinin işbaşına gelmesiyle İslam Cumhuriyeti herkesçe fark edilebilecek önemli değişikliklere tanık oluyor.

Küçük Bir Kıyaslama

1991’de Mikhail Gorbaçev, SSCB’deki politik sistemi dışarıya açmaya ve onu yeniden düzenlemeye çalıştı. Bu açılımın sonuçları bugün bile hâlâ tartışılıyor. Soru şu: Ruhani de aynı işi İran’da mı yapmaya çalışıyor? İran’ın ABD ile imzaladığı nükleer anlaşmasını bu açıdan ele almak mantıklı mı ya da en azından böylesi bir yaklaşım muhtemel mi?

Elbette Gorbaçev ile Ruhani arasında çok sayıda fark mevcut. Örneğin Gorbaçev, SSCB’deki politik iktidarın başında oturuyordu ancak Ruhani teknik açıdan seçilmiş bir lider olsa da, “yüksek” otoriteye sahip değil. Esasında Ruhani, geçen seçimlerde İran’daki sağcıların parçalı bir hâlde olması sebebiyle iktidar gelmişti.

Ama tıpkı SSCB gibi bugünün İran’ı da bir devrimden doğdu. İslam Devrimi birçok yönden Bolşevik Devrim’e benziyordu, İran Devrimi çözümü politik İslam’da, Sovyet Devrimi ise komünizmde bulmuştu. Hayatta kaldığı süre boyunca SSCB’nin sırtını yasladığı “müttefikler” kümesi İran’dakine çok benziyordu. Beşar’ın Suriye’sini Sovyet dönemindeki Küba ya da Yemen ile kıyaslamak mümkün. Her iki vakada da iç savaşa tanık olundu. Ayrıca İran’ın sırtını yasladığı jeopolitik ve stratejik durum SSCB’ninkinden pek farklı değil.

Ancak Suudi Arabistan ve İsrail gibi iki hasım komşuya cevap üretmek için eldeki strateji hüneri veya ideolojik beceri yeterli olmuyor. Küçük bir reform ya da değişim İslam Cumhuriyeti için faydalı olacaktır.

Günün İhtiyacı

Gorbaçev SSCB’de reformları nasıl dayattı? Cevaplar muhtelif: bir kesime göre, Sovyet bürokrasisinin Ronald Reagan’ın oynadığı role karşı sahip olduğu verimsizlik reformları mümkün kıldı, başka bir kesime göre ise Gorbaçev’in yapıp ettiklerinin sistemin lehine olduğu konusunda yaptığı vurgulara dayanan ana taktik reformlarda belirleyici bir rol oynadı.

İran’da Ruhani de aynısını yapabilir mi? Şunu söylemek mümkün: Ruhani bugün ülkesindeki muhafazakâr kesimleri bölmeye çalışıyor. Ayrıca ABD ile imzalanan son nükleer anlaşması ile Tahran Washington’u salt bir düşman değil, muhtemel bir müzakereci olarak görebileceği bir konuma doğru yürüyor. Ruhani’nin tek ihtiyaç duyduğu şey, ülkede birkaç reform gerçekleştirmek. Büyük olasılıkla mollaların hâkimiyetini belli ölçüde frenleyecek ya da Devrim Muhafızları’nın oynadığı rolü artıracak.

Ancak SSCB ile İran arasındaki farkın ortaya çıktığı yer de burası. Gorbaçev, o günün ihtiyacı olduğu için iç reformlara yönelmişti ancak Ruhani için reformların nedeni, ülkeye yönelik muhtemel tedbirler veya uluslararası planda İran’ın tecrit edilmesi. İran’ın içişleri her ne kadar harika olmasa da yukarı doğru bir seyir içerisinde (bu eğilim dâhilinde içişleri iyi görünüyor.). Bu nedenle eğer ülke ağır tedbirlerden ve diğer dış tehditlerden kurtulabilirse, fethedilmesi güç bir kaleye dönüşür. ABD ile anlaşma yaparak Ruhani ve takımı en azından bugün, ülkesinin Kuzey Kore’nin içine girdiği güzergâha girmemesini sağladı.

Son Bir Yorum

1989-91’de Gorbaçev, cesur olmanın her soruya verilecek tek cevap olmadığını keşfetti. Maalesef SSCB ve Gorbaçev için bu keşif, sonrasında bölgesel tasfiye süreci için gerekli yolu açmış oldu.

Ancak Gorbaçev esasında komünizmi öldürmek niyetinde değildi. Sosyalist iktidarın çözülmesine, sivil derneklerin kurulmasına, seçim reformlarının yapılmasına ve sansürün kaldırılmasına dönük karar neden oldu. Gorbaçev’in Sovyet ekonomisine ait makinenin ıskartaya çıkartılması gibi bir derdi yoktu. Ama uygulamaya koyduğu piyasa reformları SSCB’deki ekonomik modele nihai darbeyi indirdi.

İran’ın bu yolu tutmasına gerek yok. Ülkenin tek ihtiyaç duyduğu şey uluslararası planda az da olsa kabul görmek. Bu da Sam Amca’nın açıktan düşman olmaması durumunda mümkün. Başka bir deyişle, İran’da köklü politik ya da ekonomik reformların yapılmasına gerek yok, tek ihtiyaç duyduğu şey, diplomasi alanında yeniden geliştirilecek bir düşünce biçimi. Ruhani ve takımının da ABD ile nükleer anlaşması imzalayarak yapmaya çalıştığı da bu.

Bu anlaşma, Suudi Arabistan ve İsrail’in İran’a yönelik tavırlarını yeniden gözden geçirmeye zorlamakla kalmayacak, ayrıca İran-ABD ilişkilerinin yeni bir döneme girme ihtimallerini de ortaya çıkaracak. Bu noktada şu soru gündeme geliyor: bu anlaşma, İran için daha fazla rağbet görecek bir diplomatik aşı mı temin edecek yoksa kontrol edilemeyen bir dizi yan etkiye mi yol açacak?

Süfyan bin Üzeyir

0 Yorum: