06 Ağustos 2018

,

Parti, Kadro, Kitle

Bir komünist hareket var ve halkın şahdamarında, derin ve sessiz yürüyor. Onu kendinde boğmak isteyen her küçük burjuva, onu kendisine mahkûm etmek derdinde. Derdimiz, o hareketi özgürleştirmektir.

Bir sol özne partiyi, diğeri kadroyu, bir başkası da kitleyi sabite olarak belirliyor. Sonra piste çıkıp yarışıyorlar. İçi boş, soyut bir parti, içi boş soyut bir kadro veya kitle ile kıyasıya bir yarış içerisine giriyor. Solun serencamı bu.

Burjuvazi ve devlet, kendisine göre bir sol talep ediyor. Solun eksikleri işaret etmesi, bir görevi yerine getirmesi, vicdanı veya aklı birileri adına örgütlemesi isteniyor. Her zaman burjuvalar ve devlet, sol içerisine adamlarını yerleştirmeyi biliyor. Aşağının kontrolü ve disiplini bu sayede vücud buluyor. Sol, sermayenin ve devletin vicdanı olarak örgütlenmek istiyor, tek muradı bu.

Sovyetler’in çözüldüğü momentte, seksen sonrası Sovyet siyasetine yanaşmış koca bir örgütün lideri, sessiz sedasız İstanbul’a geliyor ve kendisini devlete teslim ediyor. Yakalanma süsü verilen bu operasyon, beraberinde teoriyi ve pratiği de vuruyor. Bu, münferit bir olay değil. O günlerde 12 Eylül momentinde direnmemiş, savaşmamış örgütler, başka bir merhaleye geçiyorlar. Çünkü ülke, ülkenin sermayesi ve devleti başka bir merhaleye geçiyor. O merhale konuşuyor, sol örgüt şahsında.

Devlet ve burjuvazi, en çok doksanlarda sola nüfuz etme imkânı buluyor. İşi boşa düşürmeye dönük pratik, bu dönemde yoğunlaşıyor ve solcular, devletsiz ve/veya burjuvazisiz hayatın olmayacağına ikna ediliyorlar. Devlet ve burjuvazi analizleri, onların zaruri olgular oldukları üzerinden biçimleniyor. Sol, azınlık olan devlete ve burjuvaziye kendilerini köpürtme imkânı sunuyor. Onun için var. O varlık bilinciyle hareket ediyor.

Sol, devletsiz ve/veya burjuvazisiz hayatın ütopya olduğundan dem vuruyor. Bu sebeple “sömürüsüz kapitalizmin olabileceğinden”, “proletarya diktatörlüğünün Paris Komünü’nün Marx’a bulaştırdığı bir hastalık olduğundan” bahsediliyor. Bağlar böyle çözülüyor, bağlam bu şekilde dağılıyor. Herkes, kendisine tevdi edilen görevini ifa ediyor ve bunu illaki "devrimcilik" veya "sosyalistlik" sosuna buluyor.

Söz konusu çözülme ve bağlamsızlaşma sayesinde parti, kadro ve kitle, içi boş, balon misali, bu sayede yükselme imkânı buluyor. Onları ayrı tezgâhlarda satanlar, prim yapıyorlar. Mücadeleden kaçırılan parti; kadro ve kitleyi alaya alıyor; mücadeleden kaçırılan kadro; parti ve kitleyi küçük görüyor; mücadeleden kaçırılan kitle; parti ve kadrodan tiksiniyor. Bunları sermaye ve devlet istiyor. Sermaye ve devletten özgürleşmeyen irade, bu alaycılığı, küçük görmeyi ve tiksintiyi görmüyor.

Doksanlar, mücadeleden kaçış imkânlarının araştırıldığı bir momenti ifade ediyor. Yenilgimizin ve teslimiyetin sebeplerini orada aramak gerekiyor. Ne yapamadıysak orada yapamadık, ne diyemediysek orada diyemedik.

Siyasetin devlete ve burjuvaziye teslim edildiği koşullarda, partinin, kadronun ve kitlenin de içi boşalıyor. Yelkenler, oralardan esen rüzgârlarla şişirildiğinde, geminin rotasını da devlet ve burjuvazi tayin ediyor. Parti, kadro ve kitle, ancak devletle ve burjuvaziyle mücadelede anlam ve bağlam kazanabiliyor. Mücadele yoksa, bu üçü teslimiyeti güncelliyor.

Mücadele, işçiyle ve ezilenle var kılınmadığı ölçüde, köşe başlarını işçiciler ve ezilenciler kapıyor, su başlarını onlar tutuyor. Bunlar, kendinden menkul, kendi çıkarlarına uygun, kendileriyle tanımlı bir parti, kadro ve kitle formüle ediyorlar. Her birine kazık çakan bu özneler, parti-kadro-kitle arasındaki ilişkiyi de kopartıyorlar. Parti kadro ve kitleden; kadro parti ve kitleden; kitle kadro ve partiden hiçbir şey öğrenmiyor. Özel insanların özel rüyalarını süsleyen bu sabiteler, gerçek hayatta zerre karşılık bulamıyor. Parti, kadro ve kitle arasındaki alaşım, mücadele potasında oluşabiliyor.

Mücadele olmayınca, yüksekten uçan particiler, burjuva siyaset alanına kul olmakla sonlandırıyorlar ömürlerini. Burnu havada gezen kadrocular, devletin askeri oluveriyorlar. Kibri devrimci bir vasıf sayan kitleciler, efendilerin yukarıdan oluşturduğu kurguya gerekli zemini teşkil ediyorlar. Parti, kitle, kadro, birbirini tanımalı, tanış olmalı, hemhal olmayı bilmeli.

Partinin içi boş, balon olduğunu görenler, kadro ve kitleyle onu anlamlı kılmak istiyorlar. Ama bu kadronun ve kitlenin onu ağırlaştırmasına, yere inmesine asla izin vermiyorlar. Parti için geçerli olan bu tespitin kadro ve kitle için de geçerli olduğunu görmek gerekiyor.

İşçiciler ve ezilenciler, parti, kadro veya kitle sabitesini diğerlerinden tecrit etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Devrim için bu tecridin kırılması şart. Devrim için komünist hareket, küçük burjuva iradenin zincirlerinden kurtarılmalı.

Eren Balkır
5 Ağustos 2018

0 Yorum: