Sistem-devlet karşıtlığını, muhalifliğini
Erdoğan’a, Fethullah'a indirgeyen politik analizin kendilerine kaybettirdiğini
görememektedirler. Buradan da toplumsal yapımızda halk, millet, sınıflar
manipülasyonunu ortaya çıkarttığı gerçeği ile yüzleşmemektedirler.
Muhalifler, sosyalistler, demokratlar, mücadeleci
İslamcılar, AKP-Erdoğan-Fethullah ekseninde kaldıklarını, bunun da sisteme,
mevcut iktidara yaradığı gerçeğini bir türlü “görememektedirler. Önlerinde
duran, İmralı tutuklusu Sayın Öcalan’ın ortaya çıkarttığı 2013 Newroz
açıklaması, Gezi ve 7-Haziran çizgisine bir türlü gelinememektedir. AKP-CHP-MHP
anlayışı hüküm sürmekte, sistemi ters yüz eden 7-Haziran çizgisi ve onun
çatışmasızlık, meşru müdafaa hattına, Ağrı-Diyadin anlayışına dönmemekte ısrar
edilmektedir.
Ulus-devletin bürokratik cihazının zaptı üzerine
çıkan bu mücadelenin nasıl mabedinde sosyalizmi yok ettiğini, devleti ele
geçirme anlayışının devlet tarafından daha ele geçirilmeden bile nasıl
enerjisinin boşalttığını görmek gerekmektedir. Tüm bunları gören konumda olan,
Erdoğan’dır. Tüm stratejisi ve taktikleriyle, o, 7 Haziran darbesi ile darbe
içindeki darbesiyle günümüze kadar getirmesini bilmektedir.
Muhaliflerin, özgürlük-demokrasi güçlerinin sadece
miting yapma anlayışı, yalnızca Erdoğan’ın darbesine yaramaktadır. Devletin ele
geçirilme mücadelesinde, Erdoğan ve Fethullah’ın devlet tarafından ele
geçirildiklerini görmekteyiz. Özünde devletin atamalara dayalı sisteminin,
bürokratik yanının, valiler ve kaymakamların atanması meselesinin panzehri şudur:
açıklık, demokratik işleyişin, seçme-seçilmenin temel alınması, devlet
işleyişinde yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesi, tüm grupların açık
programlarını halka kabul ettirip oy almaları. Onlar, demokratikleşmenin yaşama
geçmesi, özgürlük, eşitlik, adalet temelinde, ahlaklı, tutarlı olmak zorunda
kalacaklardır.
Çoğunluk dilinin resmi dil olması ile diğer
kesimlerin kendi dillerini, tarihlerini, edebiyatını öğrenmesi farklıdır. Bu,
AB’nin tipik standardıdır. Ermeniler kendi okullarına, Kürtler kendi okullarına
değil, sınıfların ayrılmasıyla her dilden kendi tarihini, edebiyatını öğrendiği
bir anlayışa gelinmelidir. Demokrasilerde eşit vatandaşlık ilkeleri
doğrultusunda onların iradelerini yansıtmayan, fikirlerini örgütleyemeyen bir
ortam, tam da darbeye açık bir ortamdır. Kendi valisini, yöneticisini seçen
basit bürokratik, militer olmayan, denetlenebilir bir devlet cihazına kimse
darbe yapamaz.
Vatandaşın fikir özgürlüğü ve onların iradelerini
yansıtan devlet anlayışında darbe yapılamaz. Bu anlayışı geliştirdiğinde
namussuzlar bile çoğunluğun oyunu almak zorunda olacağı için namuslu olma
durumu ortaya çıkacaktır. Merkezî bürokratik yapının hüküm sürdüğü koşullarda,
demokratikleşmenin yok olduğu yerde, gerek Fethullah’ın gerek Erdoğan’ın bu
alandan dalarak darbe yaptıkları gerçeğini herkesin görmesi lazım.
Özgürlük ve demokrasi güçlerine yenilen Erdoğan’ın
işlettiği, 7 Haziran darbesiyle başlayan sürecin devamı 15 Temmuz’dur. Bunun
panzehri açıklık, kendi yöneticisini kendisi seçmedir. Devletin olduğu yerde her
şey açık hale geldiğinde, darbeye teşebbüs edip darbe yapanları devlet ele
geçirecektir.
Ne Fethullah ne de Erdoğan, bürokratik alana atama
yapamayacağı için onlara emir veremez duruma gelecektir. Demokratik yan,
seçme-seçilme darbelerin panzehridir. Darbecilerin bürokratik, atamacı, devlet
cihazından güç aldığı kesindir. Burada başbakanın vekillerin mahkemeye
çıkmaları ile ilgili sarf ettiği sözlerde hukuka, yargıya müdahale suçu
işlenmektedir. Yine içişleri bakanı, “ya herro ya merro” diyerek, vekillerin
zorla mahkemeye getirileceklerini söylemektedir. Evet, 12 Eylül hukukunda bile
yargıya bu şekilde müdahale edilmemişti. Bunların hepsi, darbe içindeki
darbeden güç alarak iktidarlarını sürdürme telaşıdır.
Devlet, yaptığı işkenceyi kabullenmez, maalesef günümüzde
işkence fotoğrafları iletilerinin servis edildiğini görmekteyiz. Şu anda kendi
burjuva hukukunu bile uygulamıyorlar. Fethullah sermayesi Tüsiad-Müsiad
arasında bölüşülmektedir. Devlet, hukuku ayaklar altına alırsa, devletin devlet
olma dayanakları ortadan kaldırılmış olur.
Gelelim muhaliflere, demokrasi güçlerine.
Demokrasi güçleri nezdinde, seküler anlayışın aklın önüne çıkartılması,
günümüzde burjuvaziye hizmet etmektedir.
Dr. Kıvılcımlı Eyüp Sultan Camii konuşmasında
helali haramı anlatırken, Marksizm ile İslam’ı sentezlemesi, Marksist anlayışı,
artık değeri sömürüyü helal haram ile anlatması, seküler anlayışta görülen din
karşıtlığına en büyük cevap olmuştur. Bizde bu ilktir. Marksizmi böyle
yorumlayan başka bir marksist daha yoktur. Gerçi Goethe’ci ve Voltaire’ci
anlayış, dinsel alanda korumacı bir anlayıştır. Din burjuvazinin elindedir. Dr.
Hikmet’teki Marksizm, İslam’ı özgürlükle, eşitlikle, paylaşımla sentezlemiş,
dini bireye indirmiştir.
Yine Demir Küçükaydın ise bir TV tartışmasında
sosyalizme saldıran konuşmacıya “yanlış örnek verilemez” demiştir. “Muaviye’yi
de İslam’dan mı sayacağız?” diyerek, kendini Doktor gibi diğer sol
sosyalistlerden, Marksistlerden ayırmıştır.
Bu yazıda belirttiğim
gibi, muhalifler, özgürlük ve demokrasi güçleri, özgürlükleri, seçme-seçilmeyi,
açık demokratik anlayışları savunarak stratejilerini ve taktiklerini
özgürlükler üzerinde temellendirmelidir. Demokratik bir proje, programla
kitlesel yanımızla darbelere karşı durulmalı, sistemin karşısına demokratik
işleyişle, özgürlüklerle, dünyanın, Ortadoğu’nun en demokratik özgürlükçü
anlayışına evrilecek dünya cumhuriyetler birliği, demokratik cumhuriyetler veya
sosyal cumhuriyetler anlayışı ile çıkılmalıdır.
Veysel Saka
11 Eylül 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder