21 Ocak 2012

,

Küçük Asya’da Savaş, Kemalist Hareket ve YKP’nin Konumu

Venizelosçuluk, o “şanlı” döneminde orduyu Küçük Asya’ya nakletmek suretiyle son eyleminin altına imza atmış oldu. Yunan birlikleri, Mayıs 1919’da İzmir’e çıktılar. Böylelikle ülkenin ve halkın büyük bedeller ödenmesine neden olan en trajik serüveni de başlamış oldu.

Başlangıçta savaş, düzensiz partizan grupları ile yapılan çatışmalarla sınırlıydı. Ancak Kemal, Anadolu’nun öte ucundan, sultanın teslimiyetini kınadı, Türk halkını ateşleyip harekete geçirdi ve her türden araçla işgalcilere karşı direnme çağrısında bulundu. Hızla, güçlü silâhlara sahip düzenli bir orduya karşı partizan grupları oluşturuldu. Yenilgi kaçınılmazdı, neticede Yunan ordusu, fizik yasaları uyarınca bozguna uğradı.

Yunanistan tarafında, alışkanlık olduğu hâliyle genel anlamda kabul gören ölçüte göre, bu savaş gerici bir savaştı, zira bu savaş, İngilizlerin Ortadoğu’daki petrol bölgelerine dönük çıkarları için bekçilik yapmayı ana amaç olarak belirlemiş bir işgal hareketini temel alıyordu. Yunan ordusu, İngiliz emperyalizminin sömürgeci çıkarları adına jandarmalık ve uşaklık yapmak için kendi kanını döktü.

Rus hükümeti ve Komünist Enternasyonal, Kemal liderliğinde yürütülen savaşı bir ulusal kurtuluş savaşı olarak tanımladı, bu hareketin “sonuç itibarıyla” ilerici olduğuna hükmederek, onu danışmanlar, silâh ve para göndermek suretiyle, politik ve diplomatik düzlemde destekledi.

Kemal’in Türk toprağını kurtarmak için yabancı işgaline karşı mücadele ettiğini düşünürsek eğer, onun mücadelesi, bir ulusal kurtuluş savaşı niteliği kazanacaktır. Peki ama bu, onu ilerici yapar mı? O dönemde biz, buna inanıp onu destekledik.

Ancak aynı tezi bugün nasıl destekleyebiliriz? İçinde olduğumuz dönemde ilerici olmak ve bir şeyi ilerici olarak nitelemek, işçi kitlelerindeki sınıf bilincinin artırılması ve sınıfın kendi kurtuluşu için mücadele verme kapasitesinin yükseltilmesi yönünde katkıda bulunmakla ilgilidir.

Modern Türk devletinin oluşturulması, buna ne yönde katkıda bulundu? Kemal, sadece Türk bölgesinden yabancı işgalciyi atmayı değil, ayrıca ulusal azınlıkları, milyonlarca Yunan’ı, Ermeni’yi, Kürd’ü, Çerkes’i vb. tasfiye ederek, saf anlamda bir Türk devleti inşa etmeyi amaçladı. O, elde ettiği zaferin ardından bu hedefine ulaştı, Türk komünistlerini hapse yolladı ya da astı, sırtını Rusya’ya döndü, emperyalistlerle sıkı ilişkiler kurdu ve onların çıkarlarını koruma işini üstlendi.

Proleter devrimin çıkarları ile tutarlılık arz eden, doğru bir politika, Yunan ve Türk askerlerinin aradaki ulusal, ırksal ve dinsel farklılıkları kenara itip kardeşleşmelerini ve halk kitleleri ile mücadele etmelerini sağlamayı öngörmeliydi. Bu, Küçük Asya’da işçi köylü konseyleri cumhuriyetinin kurulması hedefiyle yürütülmesi gereken bir politikaydı. Rusya’nın siyasetinden ve Kemal’in hedeflerinden bağımsız olarak Yunan komünistlerinin görevi, kesinlikle savaşa karşı uzlaşmaz bir mücadele vermekti.

Kemalist hareket, Komünist Enternasyonal’deki teorisyenler için de gerçek manada bir baş ağrısıydı. O, Marksist teorinin belirlediği tarihsel kategorilerin hiçbirisine uymuyordu. Salt ulusal kurtuluştan söz etmek anlamsızdı. Zira bu, toplumsal bir tanım değildi. Hareketin sınıfsal doğası ve içeriği neydi? Bu hareket, burjuva demokratik bir devrim miydi?

Ne var ki Türkiye’de tüm işler, Yunanlıların, Ermenilerin ve Yahudilerin elindeydi. Burjuvazi bu şekildeydi. Bu burjuvaziye karşı Kemal, ateş ve demirle mücadele etti. Zaferden sonra Türk bölgesinde bu kesimlerden tek bir kişinin bile kalması mümkün değildi. Ayrıca büyük şirketler, bankalar, demiryolları şirketleri vb. Fransızların ve Almanların elindeydi. Türklerin sadece ismi vardı. Bu, bir Türk burjuvazisinin olmadığı anlamına geliyordu. Öyleyse bu hareketi nasıl tarif etmek gerek? “Tarihsel bir anomali mi?” “Diyalektiğin kötü bir cilvesi mi?” (Marksist yazına bu türden tuhaf tanımları takdim eden Trotskiy’dir.) Sonuçta her türden sınıflandırmaya kesin olarak direnç gösteren Kemal’in hareketi, “Kemalist hareket” yaftası ile arşivlerdeki yerini almış oldu.

Agis Stinas
1977
Kaynak

0 Yorum: