Venizelosçuluk, o “şanlı” döneminde orduyu Küçük
Asya’ya nakletmek suretiyle son eyleminin altına imza atmış oldu. Yunan
birlikleri, Mayıs 1919’da İzmir’e çıktılar. Böylelikle ülkenin ve halkın büyük
bedeller ödenmesine neden olan en trajik serüveni de başlamış oldu.
Başlangıçta savaş, düzensiz partizan grupları ile
yapılan çatışmalarla sınırlıydı. Ancak Kemal, Anadolu’nun öte ucundan, sultanın
teslimiyetini kınadı, Türk halkını ateşleyip harekete geçirdi ve her türden
araçla işgalcilere karşı direnme çağrısında bulundu. Hızla, güçlü silâhlara
sahip düzenli bir orduya karşı partizan grupları oluşturuldu. Yenilgi
kaçınılmazdı, neticede Yunan ordusu, fizik yasaları uyarınca bozguna uğradı.
Yunanistan tarafında, alışkanlık olduğu hâliyle genel
anlamda kabul gören ölçüte göre, bu savaş gerici bir savaştı, zira bu savaş,
İngilizlerin Ortadoğu’daki petrol bölgelerine dönük çıkarları için bekçilik
yapmayı ana amaç olarak belirlemiş bir işgal hareketini temel alıyordu. Yunan
ordusu, İngiliz emperyalizminin sömürgeci çıkarları adına jandarmalık ve
uşaklık yapmak için kendi kanını döktü.
Rus hükümeti ve Komünist Enternasyonal, Kemal
liderliğinde yürütülen savaşı bir ulusal kurtuluş savaşı olarak tanımladı, bu
hareketin “sonuç itibarıyla” ilerici olduğuna hükmederek, onu danışmanlar,
silâh ve para göndermek suretiyle, politik ve diplomatik düzlemde destekledi.
Kemal’in Türk toprağını kurtarmak için yabancı
işgaline karşı mücadele ettiğini düşünürsek eğer, onun mücadelesi, bir ulusal
kurtuluş savaşı niteliği kazanacaktır. Peki ama bu, onu ilerici yapar mı? O
dönemde biz, buna inanıp onu destekledik.
Ancak aynı tezi bugün nasıl destekleyebiliriz? İçinde
olduğumuz dönemde ilerici olmak ve bir şeyi ilerici olarak nitelemek, işçi
kitlelerindeki sınıf bilincinin artırılması ve sınıfın kendi kurtuluşu için
mücadele verme kapasitesinin yükseltilmesi yönünde katkıda bulunmakla
ilgilidir.
Modern Türk devletinin oluşturulması, buna ne yönde
katkıda bulundu? Kemal, sadece Türk bölgesinden yabancı işgalciyi atmayı değil,
ayrıca ulusal azınlıkları, milyonlarca Yunan’ı, Ermeni’yi, Kürd’ü, Çerkes’i vb.
tasfiye ederek, saf anlamda bir Türk devleti inşa etmeyi amaçladı. O, elde
ettiği zaferin ardından bu hedefine ulaştı, Türk komünistlerini hapse yolladı
ya da astı, sırtını Rusya’ya döndü, emperyalistlerle sıkı ilişkiler kurdu ve
onların çıkarlarını koruma işini üstlendi.
Proleter devrimin çıkarları ile tutarlılık arz eden,
doğru bir politika, Yunan ve Türk askerlerinin aradaki ulusal, ırksal ve dinsel
farklılıkları kenara itip kardeşleşmelerini ve halk kitleleri ile mücadele
etmelerini sağlamayı öngörmeliydi. Bu, Küçük Asya’da işçi köylü konseyleri
cumhuriyetinin kurulması hedefiyle yürütülmesi gereken bir politikaydı.
Rusya’nın siyasetinden ve Kemal’in hedeflerinden bağımsız olarak Yunan
komünistlerinin görevi, kesinlikle savaşa karşı uzlaşmaz bir mücadele vermekti.
Kemalist hareket, Komünist Enternasyonal’deki
teorisyenler için de gerçek manada bir baş ağrısıydı. O, Marksist teorinin
belirlediği tarihsel kategorilerin hiçbirisine uymuyordu. Salt ulusal
kurtuluştan söz etmek anlamsızdı. Zira bu, toplumsal bir tanım değildi.
Hareketin sınıfsal doğası ve içeriği neydi? Bu hareket, burjuva demokratik bir
devrim miydi?
Ne var ki Türkiye’de tüm işler, Yunanlıların,
Ermenilerin ve Yahudilerin elindeydi. Burjuvazi bu şekildeydi. Bu burjuvaziye
karşı Kemal, ateş ve demirle mücadele etti. Zaferden sonra Türk bölgesinde bu
kesimlerden tek bir kişinin bile kalması mümkün değildi. Ayrıca büyük
şirketler, bankalar, demiryolları şirketleri vb. Fransızların ve Almanların
elindeydi. Türklerin sadece ismi vardı. Bu, bir Türk burjuvazisinin olmadığı
anlamına geliyordu. Öyleyse bu hareketi nasıl tarif etmek gerek? “Tarihsel bir
anomali mi?” “Diyalektiğin kötü bir cilvesi mi?” (Marksist yazına bu türden
tuhaf tanımları takdim eden Trotskiy’dir.) Sonuçta her türden sınıflandırmaya
kesin olarak direnç gösteren Kemal’in hareketi, “Kemalist hareket” yaftası ile
arşivlerdeki yerini almış oldu.
Agis Stinas
1977
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder