13 Aralık 2011

, ,

Bahreyn Baharı


Bahreyn Baharı: Televizyonların Yüz Vermediği Devrim


Geçtiğimiz hafta Bahreyn Bağımsız Soruşturma Komisyonu (BBSK) raporuna ilişkin haberler belli bir ilgi uyandırmış olmakla beraber Bahreyn’deki ayaklanmalar “Arap Baharı” zinciri içinde hakkında en az haber yapılanlar arasında. Bu tespit Batı medyasının büyük çoğunluğu için olduğu kadar devamlı yayınları ve tezahüratlarıyla başka ülkelerdeki başkaldırıların başarısına belli oranda katkı sunmuş olan bölgesel Arap medyası için de geçerli. Üstelik Bahreyn’deki şiddet bazı örneklerde diğer bölge ülkelerindekini de aşıyor.

Engellenmeye çalışılan Bahreyn devrimi Batı ülkelerinden de retorik ve maddi planda pek az destek görmüş durumda. Tunus’ta ve Mısır’da eski müttefiklerinin yozlaşmışlığına ve baskısına karşı “halkın iktidarı” söylemini belli bir gecikmeyle destekler göründüler. Suriye’de açıktan rejim değişikliği çağrısı yaptılar, Libya’daysa Kaddafi’nin 42 yıllık iktidarının devrilmesine fiilî olarak iştirak ettiler. Bunlarla tezat halinde baskıcı Halife rejiminin şiddetinin sona ermesine ve politik reformların gerçekleştirilmesine yönelik seyreltilmiş birkaç çağrı duyuldu ancak. Batılı hükümetleri Bahreyn hususunda bekleyen kayıplar düşünüldüğünde bu pek şaşırtıcı olmayabilir.

En önemlisi, gelip tartışmalı bir biçimde ülkenin limanına yerleşmesiyle ada tarihinin merkezî önemde anti-demokratik momentlerinden birinin kaynağı olan ABD 5. filosunun Bahreyn’de bulunması. 1975 yılının Ağustos ayında Kral Hamad bin İsa El Halife’nin babası Emir İsa bin Salman El Halife ABD donanma birimlerinin kira sözleşmesinin süresinin uzatılmasına onay vermeyen millî meclisi resmen feshetti. Böylelikle ülkenin kısa ömürlü parlamenter monarşi deneyine de son vermiş oldu.

Bahreyn’in ABD açısından stratejik öneminin yakın gelecekte azalacağına dair bir işaret bulunmuyor. Eski 5. filo komutanı koramiral Charles Moore’un eski ABD genelkurmay başkanı ve Ortadoğu güçleri komutanı Amiral William Crowe’dan alıntı yaparak söylediği gibi, “Bahreyn ABD’nin dünyadaki en iyi müttefikidir”.

Bu tür çifte standartlar protestocuların gözünden kaçıyor değil elbette. Bahreyn İnsan Hakları Merkezi'nin başkanı Nebil Recep’in sözleri de bu durumu anlatıyor: Demokrasi sadece ABD’nin sorunlu olduğu ülkelerle ilgili bir mesele değildir.

Halife Rejiminin Suçlarında ABD ve Birleşik Krallığın Ortaklığı

Bir başka gecikmiş tepki örneği olarak ABD hükümeti Ekim ayında Bahreyn’e 53 milyon dolarlık silâh satışını geri çektiğini açıkladı. Ancak Mısır ve Tunus örneklerinde olduğu gibi birçok Bahreynli bu adımı, İngiliz hükümetinin baskıcı Halife rejimine silah ihracatı izinlerini geçici bir süre için askıya alması gibi, aldatıcı bir önlem olarak değerlendirdi. Zira Şubat’ta protestolar başlamadan önce 760.000’i ateşli silâhlardan oluşmak üzere ABD Bahreyn’e zaten 200 milyon dolarlık bir silâh ve mühimmat satışı gerçekleştirmişti.

Yakın zamanlarda Philadelphia ve Miami eski polis şefi John Timoney’nin Bahreyn İçişleri Bakanlığınca Bahreyn’e güvenlik stratejileri üzerine danışmanlık yapmak üzere işe alındığı yönünde yapılan haberler bir sonraki Amerikan müdahalesinin daha yapıcı olacağını düşünen muhalif unsurları pek rahatlatacak nitelikte değil herhâlde. Bu konudaki kuşkular haklı görülmeli zira bu adamın güvenliği sağlama üslubu o kadar kötü nam salmıştı ki 2000 yılında Cumhuriyetçi Parti’nin ulusal kongresine ve 2003 yılında Miami’de Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Bölgesi zirvesine yönelik gerçekleştirilen protestolardaki zalimliği nedeniyle bu protestoları haber yapan gazeteci Jeremy Scahill söz konusu güvenlik stratejisine Timoney’nin Miami Modeli adını vermişti. Timoney’nin militarize “kitle denetim” stratejisi şok bombası, biber gazı, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermileri yoğun olarak kullanmak ve kitleyi dağıtmak için eli coplu adamlarını saldırtmakla tanımlı.

Geçenlerde ortaya çıktığına göre Bahreyn ordusundan bir birim ABD’ye kitle denetimini öğrenmek üzere davet edildi. Eğitime İsrail sınır polisi ve Wall Street zincirinin halkalarından olan “Oakland İşgali” eylemcilerine geçen ay vahşice saldıran Oakland polisi de katkı sundu.

Eğer muhalifler ülkelerinin bir diğer sadık müttefiki olan Birleşik Krallıktan daha destekleyici bir tutum bekliyorlarsa kesinlikle hayal kırıklığına uğrayacaklar. İngiliz hükümetinin silâh ihracatı izinlerini askıya alması aylar aldı. Bu işlemin ardından bile kralın temsilcilerini Birleşik Krallık Silâh Fuarı’na davet etmekte beis görmediler. Bu fuarda rejime insansız uçaktan F16’ya, “kitle denetim” silahlarından göz yaşartıcı gaza kadar türlü silah ve mühimmat satışı yapıldı.

BBSK raporunun İngilizlerin muhaliflere daha yandaş bir tutum almaları sonucunu doğuracağını umanlar varsa İngiltere’deki tele-kulak skandalının ardından görevinden istifa etmek mecburiyetinde kalan eski emniyet müdür yardımcısı John Yates’in Bahreyn polis gücü bünyesinde gerçekleştirilen reformların denetimi ile görevlendirildiğini duyunca hevesleri kursaklarında kalacaktır.

BBSK kral tarafından 29 Haziran 2011’de Şubat ayından itibaren gerçekleşen toplumsal olaylar ve bunların sonuçları hakkında rapor hazırlamak üzere kurduruldu. İlgili emirnamenin içeriğine rağmen raporun hedef kitlesinin ülkede çoğunluğu oluşturan Bahreyn Şiileri olmadığı açık.

Komisyon kralın emirleri doğrultusunda protestoların meydana gelmesine yol açan temel meselelerle ilgilenmekten azadeydi. Bu meseleler arasında Şiilere;

a) meslek ve konut edindirme ve eğitim sağlama gibi konularda kurumsal olarak,

b) hükümette ve güvenlik kurumlarında güçlü bir mevki elde etmelerinin önlenmesi, seçim bölgelerinde mezhep tabanlı türlü dalaverenin çevrilmesi ve Bahreyn’in demografik yapısının yabancılara vatandaşlık verilmesi - oy hakkının diğer ülkelerin Sünni vatandaşlarını kapsayacak biçimde genişletilmesi uygulamaları yoluyla maniple edilmesi gibi yöntemlerle sistemli bir biçimde siyasi olarak ayrımcılık uygulanması gibi konular da var. Bütün bunlar Suudi ve batılı liderlerin korku yayıcı uyarılarında işaret edilen ilkel türde değil, Bahreyn oligarşisinin siyasî çıkarları uyarınca meydana getirilmiş bir mezhepçiliğin varlığı anlamına geliyor.

Bu raporun Şubat ve Mart ayları arasında yaşanan ölüm ve işkence olaylarında 20 düşük rütbeli subayın rolüne odaklanması muhalefeti tatmin edeceğe benzemiyor. Suçu birkaç “çürük elma”ya yükleme girişimi iki karşı ucun anlatımları arasındaki büyük boşluğu da ortaya seriyor.

Bahreyn’deki olaylarda İran’ın dahli olduğu iddiaları ise BBSK’nin raporuyla bile çelişiyor. Bu da kralın hala dikkatleri başka yöne çekme taktiklerine bel bağladığını gösteriyor.

Bölgenin jeopolitiği ve Bahreyn’in bağımlı statüsü dikkate alındığında iktidarın ayak oyunlarının sadece kral sarayına bakarak izah edilemeyeceği anlaşılıyor. Daha ziyade Bahreyn’in ülkeye askerî, ekonomik ve diplomatik destek sağlayan uzak-yakın hamilerine bakmak gerekiyor. Meşruiyet son tahlilde silâhla -bu silâh, ister ülkenin Suudi komşularınca tehditkâr bir edayla muhalefete doğru sallanıyor olsun, ister İngilizlerden satın alınmış olsun, isterse de bir Amerikan savaş gemisinin tepesine yerleştirilmiş olsun- sağlanıyor.

Corinna Mullin
Azade Şahşahani
6 Aralık 2011
Kaynak

0 Yorum: