Cezayir Savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cezayir Savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2021

, ,

Ahmed Arif ve Cemile


Fransız sömürgesi altında, Cezayir’de bir mahkeme. Cemile Buhayrad, yaralı ve işkence görmüş hâlde, hâkim karşısında.

Karar: Giyotinle idam.

Salonda herkes gözyaşlarına boğulurken, idam cezası verilen 22 yaşındaki orta boylu esmer kadın kahkahalarla gülmeye başlıyor ve herkesi şaşkına çeviren kahkahalarının ardından tarihe geçecek şu sözleri söylüyor: “Bizi öldürmekle Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasını engelleyemeyeceksiniz.”

*  *  *


Ahmed Arif'in Cemile'ye Yazdığı Mektup


Bir adını biliyorum, bir de yaşını… Yüzünü görmedim ya, sen yaşta kız kardeşim var. Mutlak ona benzersin. Başkaca düşünemem. Sen Cezayir’den bir can’sın, ben Türkiye’den. Ayrı suların, ayrı toprakların çocuklarıyız ama kardeşiz.

Ben, bu kahrolası yazıya oturanda, senin idâmın için hazırlıklar yapılıyordur. Karşında Lejyon’dan bir manga… Dünyamızı, hayatı, bir solucan kadar olsun, anlamaktan, sevmekten korkanların mangası. Onlar, hep öyledirler. Silâhı, insan avını zulmü severler. Kim bunlar? Kimlerin soyundan inip gelirler? Aklım duracak… Belli ki ömürlerinde bir sefer olsun, bir çocuk, bir çiçek, bir türkü sevmemişler. Namusla, yürekle, alın akıyla, seven bir kadının koynuna girememişler. Mertlik, can saygısı, dünya sevdası, bir lahza bile yüreklerine konuk olmamış.

Ve hiç utanmadan da İncîl-î Şerif’i kitâb bilirler. Oysa yaptıklarının hiçbir kitapta yeri yok! Onlar ki her iki cihanda da yüzleri kara! Senin o Meryem’den bin daha aziz, bin daha bakir canının değerini ne bilecekler…

Karşında bir manga. Ölüm mangası. Parayla, yalan-dolanla, o murdar korkuyla aldatılmışlar. Bundan ötürü küstah, bundan ötürü zalim… İncecik, tazecik çocuk kolların, arkadan bağlı. Bilirim gözlerini bağlatmazsın sen. Namlular karşısında dimdik ve espas’sız duruşunu hayalliyorum. Kavgandan bir marş, bir mısrâ mı son sözün? Anana kardeşlerine selâm mı yoksa?

On dokuz yaşındasın. Sakın, gençliğime doymadım, deme! Şimdiden ölümsüzsün. Niceleri var ki bin yıl yaşasa, sencileyin bir haysiyet katamaz yaşamaya. Yarının Cezayir’inde, kurtarılmış Cezayir’de, okullarda bebeler, önce senin adını belleyecekler. Sonra dünyayı!.

İnan, seninle birlik, ya da senin yerine, kurşuna dizilmeyi çok isterdim. Ölümüne nispet, yaşamak silik ve anlamsız, Cemile.

[Kaynak: Şeyhmus Diken, Ahmed Arif: Abisi Olmak Halkının, İletişim Yayınları, Nisan 2019, s. 41-43.]

01 Şubat 2018

, ,

Haik



Anlaşılan Cezayirli kadınların yırtılıp atılmış çarşafına psikolojik düzeyde azami dikkat gösteren işgal güçleri esasen kimi sonuçlara ulaşmak derdinde. Orada burada bir kadının çarşafı sembolik düzeyde çıkartılıyor ve o kadın bu sayede “kurtarılıyor.”

Özgür bedenlere ve çıplak yüzlere sahip, belirli bir sınavdan geçmekte olan bu kadınlar, sonrasında Cezayir’deki Avrupalı cemaati içerisinde sağlam para misali dolaşıma sokuluyorlar. Bu kadınların etrafını yeni bir hava kaplıyor. Aşırı heyecana kapılan ve tümüyle ulaştıkları zaferin sarhoşluğunu yaşayan Avrupalılar, bir tür transa geçiyorlar ve yaşanan dönüşümün psikolojik boyutu üzerine yığınla laf üretiyorlar. Avrupa cemaati içerisinde asıl takdir toplayanlar, söz konusu dönüşümü gerçekleştiren failler. Bunlara gıpta ediliyor. Devlet idaresi müşfik yüzünü bu insanlara gösteriyor.

Her bir başarı ardından, yetkililerdeki şu kanaat de bir biçimde güçleniyor: Batı’nın ülkedeki yerli halka nüfuz etmesine asıl destek sunacak unsur, Cezayirli kadınlardır. O zamana dek yasak olan çarşaf sömürgecilerin gözü önünde çıkartıldığında, Cezayir’in etinin her bir parçası gözler önüne seriliyor. Her bir peçe kalktığında, işgalcinin saldırganlığı, dolayısıyla umutları da on misli artıyor. Her yeni bir Cezayirli kadın çarşafını çıkartıp peçesini indirdiğinde, işgalci, Cezayir toplumundaki savunma sistemlerinin dağıldığını, saldırılara açık hâle geldiğini ve onda gedikler açıldığını düşünüyor. Ne vakit bir peçe inse, ne vakit bir kadın beyaz çarşafını [haik] çıkartsa, ne vakit yeni bir yüz, kendisini işgalcinin utanmak bilmez ve sabırsız bakışına açsa, gerçekte Cezayir’in kendisini inkâr edip sömürgecinin tecavüzünü kabul ettiğine dair olumsuz bir izlenim oluşuyor. Cezayir toplumu, çarşaf ve peçeden vazgeçtiğinde, efendinin okuluna girmek istediğini, işgalcinin yönetimi ve himayesi altında kendi alışkanlıklarını değiştirmeye karar verdiğini ortaya koymuş oluyor.

Frantz Fanon

[Kaynak: A Dying Colonialism, Grove Press, 1965, s. 42-43.]