07 Eylül 2019

, ,

Engels’ten Richard Fischer’e Mektup

8 Mart 1895
Londra 41 Regent’s Park Road, N. W.

Sevgili Fischer,
Alıntıladığın örneklerin yarısında itiraz edilebilir bir yan görmeme karşın, o önemli itirazlarını mümkün olduğu ölçüde dikkate almaya çalıştım.[1] 
Her şeyden önce senin tüm kalbin ve ruhunla legaliteyi mutlaklaştırma fikrine destek sunma niyetinde olduğunu asla söyleyemem. Senin, her koşulda, legalitenin reklâmını yapanların çiğnediği kanunlara karşı tatbik edilecek bir legallik siyasetine, yani sağ yanağına tokat atana sol yanağını dönme fikrine destek sunduğunu kesinlikle iddia edemem. 
Doğrudur, partinin yayın organı olarak Vorwärts, kimi vakit enerjisini, bir dönem yaptığı gibi, devrimi redde tabi tutmaya harcamaktadır ki muhtemelen kısa bir süre içerisinde bu tavrı yeniden geliştirecek, benzer bir fikri tekrar savunacaktır. Fakat benim bu durumu bir ölçüt olarak görmem kesinlikle mümkün değil.
Benim kanaatime göre, güç kullanma meselesinden tümüyle imtina edilmesi fikrini savunmanın kimseye kazandıracağı bir şey olamaz. Bu fikri savunmanız durumunda kimse size inanmaz, ayrıca hiçbir ülkede herhangi bir parti, ileri gidip de mevcut illegal hâle eldeki silâhın gücüyle karşı koyma hakkını kaybedecek noktaya asla gelemez.
Fransız, İngiliz, İsviçreli, Avusturyalı, İtalyan vs. Herhangi bir yabancının çalışmalarımı okuduğu gerçeğini tabii ki dikkate almalıyım ama ayrıca kendimi onların gözünde küçük düşüremem de.
Bu nedenle aşağıdaki hususlarla ilgili olarak yaptığın değişiklikleri kabul ettiğimi buradan sana bildirmek isterim:
1. 9. Hata, “kitleler” ifadesini yinelemek lazım. Cümlenin son hâli şöyle olmalı: “Onlar neye destek verdiklerini anlamak zorundalardı.” a—2. Sonraki paragraf: savaşa girmeyle ilgili tüm cümle silinmiş; senin önerin bir yanlışı içeriyor. “savaşa girme” sloganını Fransızlar, İtalyanlar vs. her gün kullanırlar ve bunu ciddi bir amaç için kullanmazlar. —3. 10. Hata: “Sosyal demokrat hareketin bugün yaşadığı yıkımın sebebi…” ifadesinde “bugün” kelimesini değiştirmek istiyorsun. Böylelikle bugünde olanı kalıcı kılmaya, görece olanı mutlak hâle getirmeye, belirlediğin taktikleri geçerliymiş gibi göstermeye çalışıyorsun. Bunu bana ancak aptallaştığım, aklımı yitirdiğim vakit yutturabilirsin. Bu nedenle burada kullanılan terimler arasındaki çelişkiye bakmaksızın şunu söylüyorum: “Sosyal demokrat hareketin alabildiğine faydasına olan yıkımı, şimdilerde onun hukuka boyun eğmesi ile alakalıdır.”
Bismarck’ın geliştirdiği, anayasayı ihlal eden 1866 tarihli usule yönelik bahiste neden tehlikeli bir yan bulmamışsın, hiç anlamıyorum. Burada eğer bir adam karalama safsatası, mantıksal safsata var ise meselenin tam da bu olduğunu söylemeliyim. Gene de sen ne istersen o olsun.
Ne yapayım, elimden gelen bu. Tartışma süresince yaşadığın sıkıntıdan seni kurtarmak için her şeyi yaptım. Ama gene de hukuka boyun eğme denilen bakış açısına bağlı kalmanın kendisinin ahlakî değil hukukî bir mesele olduğunu birilerinin sana söylemesi lazım. Bir vakitler kendisi de kurşun yemiş olan Boguslawski, bu meseleyi sana gayet güzel ispatlamış idi. İktidardakiler, hukuku ayaklar altına aldığında legalite tüm hükmünü yitirir. Ama senin gibi insanlar, üçünüz beşiniz, güçsüz olduğunuz için bir araya gelip hasımların isteklerine karşı koyamıyorsunuz ve o istekleri yerine getirmek zorunda kalıyorsunuz, hukuka boyun eğme yükümlülüğünü ahlakî bir yükümlülük olarak kabul ediyorsunuz, tüm koşullarda o hukuka bağlı kalıyorsunuz ve iktidardakilere şunları söyleyemiyorsunuz: “İktidarda olan sizlersiniz, sizsiniz kanunları yapan, madem onları ihlal eden bizleriz, bizimle o kanunlar uyarınca uğraşabilirsiniz, bizse bu duruma tahammül göstermeye mecburuz, elimizden daha fazlası gelmez. Esasen bizim başka bir yükümlülüğümüz, başka bir hakkımız yok.”
Katolikler, Mayıs Kanunları[2] karşısında tam da bu tavrı gösterdiler. Aynı şekilde Meissen’deki eski Lutherciler ve o tüm gazetelerde karşımıza çıkan Mennocu asker de bunu yaptı.[3] Burada temel alınan bakış açısı şuydu: ihanet zinciri tutulmamalıdır. Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun Tasarısı[4] her hâlükârda lanetli bir şeydir. Bu türden bir kanunun, bırakalım uygulamaya konmasını, formüle edilmesi bile mümkün değildir. Gerekli güce sahip olan ağalar beyler, senin gibilerin ağzını bağlamayı bilecek, her durumda sizi canınızdan bezdirecektir.
Ama eğer senin niyetin, hükümetteki bu ağaların beylerin bizim kendimize hayrımız olmadığını, hadi diyelim böylesi bir gayret var, orduyu yeterince örgütleyemediğimiz için bizim günümüzün gelmesini bekleme muradında olduğumuzu görmelerini sağlamaksa, o vakit yayın organlarınızda neden partinin zaferleriyle ilgili bitmek bilmeyen palavralara, gelişmeler kaydedildiğine dair yalanlara yer veriyorsunuz? Bu ağalar beyler gibi biz de biliyoruz ki zafer, aslında uzanıp kopartılabileceğimiz olgun bir meyve. Buna karşın son dönemde elimizi kolumuzu bağlayan hiçbir şey yaşanmamışken herkes enselenmekten korkuyor, maalesef herkes her şeyi biliyor. Söylediğimiz hiçbir şey bu gerçeği değiştiremez. O ağalar beyler de bizim gibi her şeyin farkında. Onlar, aynı zamanda iktidara geldiğimizde onu o ağalar beyler için değil kendimiz için kullanacağımızı de gayet iyi biliyorlar.
Bu sebeple, eğer ön oturumda bir kez daha genel bir tartışma yaşanırsa, aklında bulunsun, Boguslawski gibi direnme hakkını hayırlı bir şey olarak destekle ve seni dinleyenlerin de ister Fransız ister İtalyan ister İspanyol ister Macar isterse İngiliz olsun eski devrimcilerden oluştuğunu, zamanın gene geleceğini, bu süreyi kimsenin bilemeyeceğini unutma. Ayrıca şunu bil ki partinin defteri, İsviçre’nin Wyden kentinde programından “legal” kelimesini çıkarttığında dürülmüştü[5]. Bu noktada güç kullanma tehdidi savuran Avusturyalılara bakabilirsin. Oy kullanma hakkı ancak bu sayede gündeme gelmişti. Güç kullanma tehdidi ise hiç bu kadar sade ve yalın olmamıştı![6] Bir de şu Anti-Sosyalist Kanun döneminde yaptığın kanundışı eylemler aklına gelsin.[7] Bu kanun da sana zorla kabul ettirilmişti. Legalite, uzun süredir senin kitabına belirli bir yere kadar uyuyor, oysa “ne pahasına olursa olsun legalite” denemez, hatta bir konuşmada bile böylesi bir laf edilmez!
Saygılarımla
Friedrich Engels
Marx’ın 1848-1850 Arası Dönemde Fransa’da Sınıf Mücadeleleri isimli çalışmasına dipnotları koymak için artık çok geç (birçoğu zaten metinde mevcut), sayfalar çoktan oluşturuldu bile.
Prova baskılar buradan Hamburg’a gönderildi.
[Mektup, ilkin Almanca olarak, el yazısından oluşan nüshasıyla şurada yayımlandı: the International Review of Social History, Cilt. XII, 2. Bölüm, Amsterdam. İngilizcesine ise ilk kez bu çalışmada yer verildi. Marx & Engels, Collected Works, Cilt 50, Letters (1892-1985), Lawrence & Wishart Electric Book, 2010, s. 457-459.]
Dipnotlar
[1] 6 Mart 1895 günü Engels, Alman Sosyal Demokrat Partisi Yönetici Sekreteri Richard Fischer’den bir mektup alır. Fischer mektubunda Engels’ten Marx’ın 1848-1850 Arası Dönemde Fransa’da Sınıf Mücadeleleri isimli çalışmasına 1895’te yazdığı önsözün taslağındaki devrimci dili biraz yumuşatmasını ister. Fischer’i asıl ürküten, tartışma konularının partinin düşmanlarınca avantaja çevrilme ihtimalidir. Ona göre bu sayede hükümet, Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun Tasarısı’nı dayatma imkânı bulacak, bu süreç daha da hızlı bir şekilde işleyecektir.
Partinin yürütme kurulunun ricasını yerine getirmek zorunda kalan Engels, metinde bazı değişiklikler yapmayı kabul eder ve proletaryanın burjuvaziye karşı vermek zorunda olduğu silâhlı mücadeleye dair tespitleri içeren bölümler türünden kimi pasajları metinden çıkartır. Engels, sonrasında ilgili bölümlerin metinden çıkartılmasının bir sonucu olarak giriş çalışmasına ait özgün metnin bir miktar “zayi” olduğunu kabul etmiştir.
[2] Mayıs Kanunları, Bismarck’ın Mayıs 1873’te kabul ettiği dört kanunu ifade etmektedir. Bu kanunlar, devletin Katolik Kilisesi’nin faaliyetleri üzerinde sıkı bir kontrole sahip olmasını mümkün kılmışlardır. Kanunlar, esasen Kültürkampf (Kültür Savaşı) siyasetinin zirvesini ifade etmektedir.
[3] Mennocular, Anabaptistlerin 1530-1540 arası dönemde Friesland’da kurdukları evanjelik Protestan tarikatın mensuplarını ifade eder. Tarikat, 1524-26’daki Köylüler Savaşı’nın ve 1534-35’te Münster Komünü’nün yaşadığı yenilgi ardından devrimci arzu ve niyetlerini terk etmiştir. Kurucusu olan Menno Simons’un adını almış olan tarikatın üyeleri, yemin etmeye, çocuk vaftizine, askerliğe ve kamu hizmetlerinden yararlanması fikrine karşıdırlar. Tarikat üyeleri sade giyinip sade yaşarlar.
[4] Engels, burada Ceza Kanunu’na, Askerî Ceza Kanunu’na ve Basın Kanunu’na yapılan ekler ve bu kanunlarda yapılan değişikliklere ilişkin taslağa atıfta bulunmaktadır (Der Entwurf eines Gesetzes, betreffend Änderungen und Ergänzungen des Strafgesetzbuchs, des Militärstrafgesetzbuchs und des Gesetzes über die Presse). Taslak, kısaca Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun Tasarısı (Umsturzvollage) olarak bilinmektedir. Tasarı, cezayı gerektirecek bir eylem içerisine girilmemiş olsa dahi mevcut devlet sisteminin yıkılmasına yönelik her türden niyeti sert bir şekilde cezalandırmayı öngörmekte, ayrıca dine, krallığa, evlilik müessesine ve mülkiyete yönelik müdahalelere, saldırılara alan açmaktadır. Hükümet, kanun taslağını Aralık 1894’te mecliste tartışmaya açmış, gelgelelim Almanya’daki yasama organının üst düzey isimleri taslağı Mayıs 1895’te geri çevirmişlerdir.
[5] Almanya Sosyalist İşçi Partisi, Ağustos 1890’da İsviçre’nin Wyden kentinde bir kongre tertipledi. Bu, Alman sosyal demokratların 1878’deki Anti-Sosyalist Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirdiği ilk illegal kongre idi. Kongre, tüm legal mücadele araçlarını redde tabi tutan, bireysel terörü savunan ve parti liderlerine karşı açıktan kampanya başlatmış olan Johann Most ve Wilhelm Hasselmann’ın anarşist duruşunu eleştirdi ve bu isimleri partiden kovdu.
Ayrıca kongre, parti hedeflerine tüm legal araçlarla ulaşmak için çalışmakta olduğundan, 1875 tarihli Gotha Programı’nın II. Bölüm’ünde bulunan ifadedeki “legal” kelimesinin çıkartılmasına karar verdi. Kongre, bir yandan da Der Sozialdemokrat’ın partinin resmi yayın organı olarak sahip olduğu statüyü onayladı.
[6] Engels’e 20 Şubat 1895’te yazdığı mektupta G. Plehanof, Çar II. Nikola’yı “Kışlık Saray’ın genç aptalı” olarak tarif eder. Plehanof’a göre çar, “29 Ocak 1895’te yaptığı konuşma ile devrimci partiye büyük hizmetlerde bulunmuştur.”
[7] Bismarck’ın hükümete sunduğu Anti-Sosyalist Kanun (Sosyalistlere Karşı Olağanüstü Kanun), mecliste 21 Ekim 1878’de büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir. Amacı, sosyalist hareketle ve işçi hareketiyle mücadele etmektir. Kanun, tüm partileri ve işçi örgütlerini yasaklamış, işçilerin çıkarttığı gazete ve dergileri kapatmış, sosyalist eserlere el konulmasını sağlamış, sosyal demokratların baskı ve zulüm görmelerine neden olmuştur. Tüm bu gelişmelere karşın Sosyal Demokrat Parti, anayasa uyarınca meclisteki grubunu korumuştur. Marx ve Engels’in yardımıyla parti, saflarında gelişen reformist ve anarşist eğilimlerin üstesinden gelmeyi bilmiş, legal ve illegal çalışma yöntemlerini başarıyla harmanlamak suretiyle kitle tabanını genişletmiştir. İşçi hareketinin kitlesel basıncı ile kanun 1 Ekim 1890’da yürürlükten kaldırılmıştır. Engels’in kanuna dair değerlendirmesi için “Bismarck ve Alman İşçi Partisi” başlıklı makalesine bakılabilir (Cilt. 24, s. 407-09).

0 Yorum: