Mısırlılar bugün iki ilaha tapıyorlar, hayatın
yaratıcısı olarak Allah’a ve o hayatı örgütleyen olarak Devlet’e. Her ikisi
çoğunlukla firavun formunda bir araya gelir, sonrasında ayrışır ama ortak
plasentası sıkı sıkıya birbirine yapışık durur. Devlet, Nil’in akışının
örgütlenmesine ve muhafaza edilmesine muhtaçtır. Her şeyden önce Mısır “Nil’in
sunduğu bir armağandır.”
Mısırlılar 30 Haziran 2013’te, seksen yıldır devletin
dışında kalmışların devletin bağrının nasıl terk edileceğinin öngörülemeyecek
bir macera olabileceğini keşfettiler. Kurumlardaki yozlaşma ve tiranlığa karşın
devlete geri dönmek, ne yapacağı bilinmeyen kalabalıkların peşinden
sürüklenmekten daha güvenli ve muteber.
2011’in başında Müslüman Kardeşler’in çıktığı zirveden
inmesi ve iki buçuk yıl sonra dipsiz bir uçuruma sürüklenmesi ancak yetersizlik
ve kırılganlıkla ilgili olabilir. Onun imajını lekeleyen medyadan ya da ona
karşı yürütülen savaşın Katar dışında tüm Körfez ülkelerince finanse
edilmesinden söz etmek, konuyla ilgili yorumlara pek bir şey katmıyor. Her
şeyin ötesinde İhvan’ın ikna edici bir seçenek sunamaması, depreme benzer bir
etkiye yol açan yıkılışının arkasındaki ana neden. İhvan, neredeyse batının önemli
bir yardımcısı hâline gelmişti. Mebzul miktarda kadroya sahipti ama bu kadrolar
nitelik açısından zayıftı. Hareket sakallı bir kapitalist olmak dışında bir şey
sunmadı ve belirli bir sosyoekonomik model üretemedi. İhvan kolektif bir
diriliş projesi geliştiremedi.
Bu nedenle ordu yol ayrımına dek bu ülkelerle birlikte
yürümeye mecbur. İhvan, karşı-devrimci rejimlerin verili sınırları içinde,
geniş ve güvenli bir biçimde finanse edilmiş bir örgüt inşa etmek için kırk
yılını harcadı. Hareket, Mısır’ın Temmuz Devrimi’ndeki imajını kolektif bilince
kazıma noktasında muazzam bir katkı sundu. Bu da onun Hüsnü Mübarek’in yerini
almaya hazır iktidar olduğunu teyit etti. Sonra iktidarı aldı: Mübarek devrildi
ve İhvan iktidar için hazırdı. Bu süreç, Washington’un Sünni cihadcılık,
İran-Şia ve Arap milliyetçiliğine karşı bir panzehir olarak İhvan’ı
güçlendirmeye ilişkin yaklaşımı ile perçinlendi. İhvan, İsrail ile “Amerikalı”
bir aracılığın birlikte ilerlemesi için en uygun unsurdu.
Washington, İhvan’ın dışarıdan görülen imajının
içeriyi pek yansıtmadığının farkında değildi. 2013 başında bu farklılığı
hissetmeye başladı ve İhvan’la mücadeleye girişti. Bütün olarak toplum devleti
bekleyemezdi, bu nedenle 30 Haziran’da kitleler hâlinde alanlara döküldü.
O tarihten beri ufukta şu türden ilginç bir manzara
beliriyor: sokak Nasırcılaşacak, seçkinlerse giderek daha fazla Sedatçılaşacak.
Bunlar, baki kalması imkânsız olan, tuhaf bir karışım meydana getirdiler. Her
ikisinin arasında duran ordu ise oturup bekliyor ve seçeneklerini görerek,
“kavga”nın taraflarından birini seçmekten kaçınıyor. Özelde bunun nedeni, Mısır
ekonomisinin şarampolün dibine yuvarlanmak üzere olması. Sina’da güvenlik delik
deşik, burası neredeyse Mısır’ın Kandahar’ı olmak üzere, batıdaki sınırları
boyunca eli silâhlı insanlara sıkça rastlanıyor. İhvan sokaklara dağılıyor ve
silâha sarılıyor.
Ordu, İhvan ile birlikte var olmaya dair umut besleyen
ABD’nin senaryosundan sapmış durumda ve bölgede taktiksel müttefikler buluyor.
Bunlar, İhvan’ın merkezî bir Arap ülkesindeki hâkimiyetini varoluşsal tehdit
olarak görenler, özellikle Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve
Kuveyt’teki yöneticiler. Bu ülkeler, Mısır’ın batmasını ya da çıkmasını değil,
sadece suyun yüzünde kalmasını istiyorlar. Batması ya da çıkması bu ülkeler
için tehlike demek. Bu nedenle ordu yol ayrımına kadar onlarla birlikte yürüyecek.
Anayasaya evet diyerek İhvan tümüyle mağlup edilmiş
oldu. İhvan’ın mağlubiyeti apaçık çağrıya karşın pek güvenli bir durum değil,
ancak toplumun bunu dile dökmesi ve İhvan’ı önceki on yıllardaki duruma gerisin
geri itmesiyle İhvan belli ölçüde aşağılanmış oldu.
Abdülfettah Sisi’nin cumhurbaşkanı olmasıyla ekonomin
yarısını kontrol eden ve şiddet üzerindeki tekelini uygulamaya sokan askerî
seçkinler cihadçıların tehdidi altında. Bugün İhvan üyelerine silâhlanma
çağrısı yapıyor. Ülke zor bir dizi tercihle karşı karşıya: Enflasyon yüzde kaça
çıkacak? Silâhlanan insanlarla ne yapılacak? Bölgeyi kuşatan sarsıntı içinde
Mısır’ın konumu nedir? Uluslararası planda kime bağlanılacak ve kaderimizle
nasıl yüzleşeceğiz?
Nasırcı-Sedatçı ittifak dağılacak. Sorulması gereken
soru şu: bundan kim istifade edecek? Mantığa göre, Mısır’ın geniş dokunulmazlık
alanına güvenle girmesi ancak modern bir Nasırcılık üzerinden mümkün. Ancak
bağımlılık politikasına dair çıkarların kalıntıları bu eğilime sonuna kadar
direnecekmiş gibi görünüyor.
Cevap Sisi’de.
Kemal Halef Tevil
0 Yorum:
Yorum Gönder