Türk devleti, milliyetçiliği Batı’da Arnavut, Elen
doğuda Ermeni’den öğrenen asker ve bürokratların yedek Yahudi devleti olarak
kurdukları bir yapıdır. Burada söz, yetki ve karar kudreti Batı Anadolu’nun
batılılarla çıkar ilişkilerine sahip olan tefeci-bezirgân kesimindedir.
Sonrasında ise, en fazla, bu kesimle bir pazar ve kudret kavgası verilebilmiş,
bu kavgada hep kurucu iradenin sözü, yetkisi ve kararı tayin edici olmuştur.
Menderes-Özal-Tayyip çizgisi ise bu ortadaki rant mekanizmasına Osmanlı’da
güçlendirilen ve bugüne gelen, İsrailiyyat’tan beslenmiş bir tasavvufî
geleneğin belirlediği tarikatların ve cemaatlerin ortak olmasını ifade eder.
Eni sonu tağut rejiminin bir kalesi, kamalı, cephaneliği ve mevzii olarak
devlet olduğu gibi orta yerde durmakta, ona hiç dokunulmamakta, pay isteyenler
efendilerin kudretine ortak olmak istedikleri için pay talep etmektedirler. Ama
efendilerin sömürü ve zulmü tüm çıplaklığı ile uygulanmaya devam etmektedir.
2
Bugün Gaziantep saldırısı üzerinden bu ilin
milletvekili Şamil Tayyar, “saldırı Şam’daki bombalı saldırının intikamıdır”
diyerek, kendi devletinin Şam’daki saldırının suç ortağı olduğunu ikrar
etmiştir. Şamil Tayyar, öte yandan ilin emniyet müdürünün ayağını kaydırmak
adına açıklamalarda bulunmakta, “bu adam bizi, işadamlarını ve bürokratları
dinleyeceğine, teröristleri takip etmeliydi” diye hedef göstermektedir. Bu
cümleden birkaç dakika önce de Ak Parti’nin bürokrat vesayetini kırdığından
bahsetmektedir. "Feveylün lil musallin" denilebilecek bu bürokrat ve
eşraf, İslamî sosa batırılmış cumhuriyet kadrolarıdır. Müslüman hareket, Tayyar
gibiler nezdinde, kendisine onca yıl zulmeden devlet ve tağutî rejim karşısında
diz çöktürülmüştür.
3
Antep saldırısı, savaşın bu tağut rejiminin bir
kalesi olarak devlete ve devlet ile halk arasındaki bağa yönelik
gerçekleştirilmiş gibi görünmektedir. Kürtaj üzerinden, “bu ülkede her şeyden
ben sorumluyum, her şey benden sorulur” diyen Tayyip, dolayısıyla, saldırının
birinci dereceden muhatabı ve suç ortağı olmalıdır. Ülkenin çeşitli illerinin
cami avlularına taşınan asker cenazeleri Ak Parti ve onun korumalığında olan
devletin tağutî gerçekliğinin birer eseridir. Öfkenin kılıcı oraya doğru
bileylenmelidir.
4
Devlet, batı karargahlarında geliştirilen
kontrgerilla talimnamelerini Kur’an misali hatmederek hareket etmekte, işin
propaganda ve ajitasyon kısmını boş geçmemektedir. Yukarıdan aşağı zalimane bir
içerik ve biçimle tüm tarihsel-toplumsal değerler, algı, bilgi ve iman
yeniden teşkil edilmekte, kurulmakta ve an be an halka dayatılmaktadır. Devlet, her zamanki gibi boşluk, kırılma, sekme, yanlış, zaaf vb. tanımamakta,
gerçekliği insanlara bu şekilde takdim etmeye çalışmaktadır. Devletin bu
gayreti, nihayetinde, halktaki irade kırılmasına denk düşer ya da bu iradenin
kırılması içindir.
5
“Şehid”, propagandatif düzeyde bu tağutî rejim
tarafından en fazla istismar edilen kavramdır. Devlet, söz konusu kontrgerilla
talimnameleri uyarınca, geçmişte korucu ordusu teşkil etmiş, uzun süre onları
şehid olarak saymamış, maaş bağlamamıştır. Ama bugün görüyoruz ki bir yaşındaki
bir bebeğin vefatı dahi “şehadete erdi” sözü ile karşılanmaktadır. Şehadet,
Allah’ın birliğine tanıklık etmekse, demek ki burada Allah olarak görülen,
devletin ta kendisidir. Bu iman, yukarıdan aşağı doğru kurulmuş bu İslam algısı,
esas olarak mal-mülk derekesinde halkta mevcut olan korkuya dayanmaktadır.
6
Kimi ilahiyatçılar, Alâk Suresi’ndeki “insan […]
azar” ifadesini bugünün koşullarına uygun olarak yorumlamakta ve “burada
müşrikler kastedilmektedir” deyip, bugün mal-mülk üzere azgınlık edenleri
temize çıkartmaktadırlar. Özü itibarıyla bu mal-mülk düşkünlüğü Tayyip’in
ağzında şu şekle bürünmektedir: “Suriye’de bizim bir kalemiz, toprağımız var,
oraya yönelik saldırı olursa, bize saldırılmış sayarız, biz NATO üyesi
olduğumuza göre, bu saldırı, aynı zamanda NATO’ya yapılmış olacaktır.” Bu “NATO
İslam’ı”, halkın hücrelerine ellerindeki üç kuruşluk malı muhafaza etme derdi
üzerinden yedirilmektedir.
7
Antep saldırısı üzerinden yapılan tüm açıklamalar, devleti birlemek amaçlıdır. İskenderun’daki asker cenazesinde ölen askerin eşi,
“niye oraya gönderiyorlar ki, bunun hesabını versinler” diye ağlamaktadır. Bu
gözyaşı, tağutî rejimin kibri ve öfkesi karşısında buhar edilmektedir. Halkın
acısı ve çilesi üzerinden rejimin kaleleri pekiştirilmek istenmektedir.
8
Tayyip, kendi merhume teyzesinin cenazesini bile
siyasî bir şova, mitinge dönüştürebilmektedir. Düne kadar mehepelilere laf
söyleyen bu zat, verili durum itibarıyla, camileri kışlaya, nihayet,
çevirmiştir. Bu dönüştürme işlemi, genelkurmayla imzalanan protokolün bir
karşılığıdır.
9
Mehepe, milliyetçiliği “update” edip
küreselleşmenin nimetlerinden faydalanma eksenine kaydığına göre, sağ siyasetin
tekâmülü tamamlanmıştır.
10
Haksöz ekibi, Suriye’de öldürülen Türk Müslümanlar
için Hacı Bayram Camii’nde cenaze namazına duracak. Şehadet, Allah’ın birliğine
tanıklık etmekse, burada birlenen “Allah”, mecazî olarak, Türkiye devleti ve
onun küresel bağlarıdır. Birlik buradadır. Dağılma ve ayrışma hâlinde halka
kendisinin elindeki malı mülkü kaybedeceği korkusu salınmaktadır.
11
Bin yıldır “el kârda, gönül yarda” diyen tasavvufî
İslam, örnek olarak, bir kanalda yayın yapan Sadık Yalsızuçanlar nezdinde,
bugüne “update” edilmektedir. “Kalvinist, Protestan takısına ihtiyaç yok, bu
zihniyet, bizde bin yıldır vardı zaten” denilmektedir. Bu tip yayınlar eşliğinde
İslam algısı ve bilgisi, Tayyibî-tağutî rejimin güncel ideolojik ihtiyaçlarına
göre ayarlanmaktadır.
12
Mısır cumhurbaşkanı, gençlere "sokakları
temizleyin" talimatı vermektedir. Temizlenen, devrim ve izleridir. Haber
kanalları, Antep’teki saldırı ardından belediyenin hummalı bir çalışma ile
saldırının izlerini temizlediğini, olağan huzurlu ortamın yeniden tesis
edildiğini söylemektedir. Silinen izler devletin günahlarıdır.
13
Ortadoğu’da genel olarak devrimlerin tüm izleriyle
birlikte silindiği söylenebilir. Mesele, tek başına petrol ve gaz akışı,
güvenliği meselesi değildir. Halkların iradeleri kırılmaktadır. Silme işlemi,
bir daha devrim olmasın, akış bozulmasın, düzen sarsılmasın, pazarlar ve banka
transferleri ve bilcümle petrodolar çantalarının geleceği güvence altına
alınsın diyedir.
14
Tağutî rejimlere karşı mücadelenin amacı, halk
cisminde Allah’ın, Allah’ın isminde halkın iradesini hâkim kılmaktır.
15
Rantiye, siyasiye ve ilmiye açısından bugün tüm
tarikatlar, istisnasız, devlet denilen tağutî rejimin cumhuriyetle birlikte
yeniden kurgulanmış bileşenleridirler. Menzil Tarikatı’nın geçmişte Özal ile
bugün de BBP ve oradan batı istihbarat odakları ile ilişkisi, bilinen bir
gerçekliktir. Devletle kurulan ilişkilerin ekonomik ve sosyal anlamda
kullanılması sonucu tarikatlar, zulüm ve sömürü gerçeğinde, devletin birer
payandasına dönüşmüşlerdir. Bugün Şerif Mardin tıyneti ile tarikatlara
sosyolojik güzellemeler yapmanın vakti değildir.
16
Son dönemdeki İslamcılık tartışmalarında Müslüman
ahaliye yeni dönemin gereğince, kaba anlamda, ayar çekilmektedir. “İslamcılık
bizi kuruttu” diyen de, bir tür İslamcılık savunusu yapan da aşağı yukarı aynı
şeyi söylemekte ve aynı yerde durmaktadır. Misal, TV’deki tartışmada Abdülaziz
Tantik ve Hamza Türkmen, onca küfrettikleri aydınlanma ve modernizm içinde
durarak, bir tür “İnsan” kavramsallığı ile düşünüp, İslamî kurgularını bu
kavramsallık etrafında tavaf ettirmektedirler. Kimse, “ne insanı, kul değil
miydik biz?” diye sormamakta, esas olarak batılıların tayin ettikleri ölçülere
göre İslamcı ya da Müslüman olacaklarına ilişkin gizli bir söz vermektedirler.
Aynı şekilde, Hamza Türkmen’in “sol kızıla vs.’ye, bir başkası başka bir şeye
tapar, biz de Allah’a tapıyoruz” diyerek Allah’ı basit dünyevî bir olgu olarak
anladığını ikrar etmekte, Allah’ı O’nun yarattıkları ile eşitlemekte, ideolojik
yarış içerisinde, kâfirin sözü karşısında diz çökmekte, bu açıdan kendi
İslamcılığının da bu dünyanın gereklerine göre eğilip büküleceğini vaat etmiş
olmaktadır. Menderes’ten bugüne tüm örtülü ödenekler bu kişiliklere tahsis
edilmiş bir nevi “cülus bahşişi”dir.
17
Kanaatimizce, son dönemde yaşanan olaylar
karşısında Müslümanların devlete dönüp söyleyecekleri şu söz tek hakiki cevap
niteliğindedir: “Bizi kendi işlediğin suça ve günahlara ortak etme!”
18
Yanma, pervaneler gibi aşk
ateşinde tutuşma ayı olan Ramazan’da ve kutlanan bayramda tek hakiki hediyeyi
ise üzerlerine bomba yağdıran askerlerin dereye uçmuş yaralı bedenlerine
sarılan Roboskî halkı vermiştir.
Eren Balkır
22 Ağustos 2012
0 Yorum:
Yorum Gönder