18 Şubat 2017

,

Lenin ve Sneevliet

Lenin ve Sneevliet:
Doğu Hint Adaları’nda Sömürge Devrimi Teorisinin Kökenleri


İlkin bu çalışma, Hollanda’nın sömürgesi olan Doğu Hint Adaları’ndaki sömürge devriminin kökenlerini keşfe çıkmakta, ardından da Indisch Sociaal Democratische Vereniging [“Hint Adaları Sosyal Demokrat Birliği”] ile Sarekat Islam [“İslam Birliği”] arasındaki “iç blok” siyasetiyla bağlantılı tecrübenin Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’nin kuruluşuna tanık olunan İkinci Kongre’ye nasıl yol açtığını analize tabi tutmaktadır.

Çalışmada da görüleceği üzere, bu süreçte Hollandalı devrimci Marksist Hendricus Sneevliet çok önemli bir rol oynamıştır. Son olarak da Çin Komünist Partisi’nin kuruluşunun ve tıpkı Sneevliet’in Lenin’in ricası üzerine gerçekleştirdiği ittifaka benzer bir biçimde, yirmilerde partinin Kuomintang [“Çin Milliyetçi Partisi”] ile kurduğu ilk ittifakın hayatî bir rol oynadığı ortaya konulmaktadır.

Sömürge Devrimi: Hollanda Doğu Hint Adaları

Herkesçe bilindiği üzere, Rus Devrimi, Çin’de müteakip süreçte yaşanan olaylar üzerinde muazzam etkilere yol açmış bir gelişmedir. Lenin’in sömürge teorisi, bilhassa Çin nezdinde önemli bir tesire sahip olmuş ve nihayetinde de birleşik cephe stratejisini koşullamıştır. Bu stratejinin Komintern’de 1920 yılında genel öğreti olarak kabul edilmesinden yaklaşık dört yıl, Çin’de Çin Komünist Partisi tarafından uygulanmasından ise altı yıl önce Hollanda Doğu Hint Adaları’nda tatbik edildiği pek bilinen bir husus değildir. Şu bir gerçek ki, Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’nda yaşanan olaylar, modern Çin Devrimi’nin ilerideki yönelimi üzerinde muazzam bir etkiye sahip olmuştur.

Lenin, sömürge devrimi teorisini ilkin Komünist Enternasyonal’in 1920 yazında Petrograd ve Moskova’da yapılan ikinci kongresinde ortaya koymuştur.[1] Lenin, millet ve sömürge meselesi ile ilgili tezlerinde, komünistlerin sömürge ve geri kalmış ülkelerde burjuva demokrasisi ile geçici bir ittifak içine girmesi gerektiğini, ama burjuva demokrasisi ile kesinlikle birleşmemeleri gerektiğini söylemiştir. Ona göre komünistler, rüşeym hâlinde bile olsa, proleter hareketin bağımsızlığını savunmak zorundadırlar.[2] Esasında bu satırlar, Lenin’in genel manada başlıca destekçilerinden biri olduğu o ünlü birleşik cephe stratejisini ifade etmektedir. Lenin’in ve onunla bağlantılı olarak Komintern’in Asya ile meşgul olmasının Dışişleri Komiserliği’nin Çin’le diplomatik ilişkiler kurma konusunda kararlı bir gayret içerisine girmesine denk gelmesi asla bir tesadüf değildir.

Lenin, Asya ile ilgili stratejik programını 1920 yazında sonuçlandırdı. O günlerde Avusturya ve Macaristan’da komünistler pek başarılı değillerken, Almanya’da herhangi bir proleter ayaklanmanın gerçekleşeceğine dair umutlar giderek zayıflamış durumdaydı. Ülke içerisinde durumun giderek kötüleştiği koşullarda, Lenin’in Doğu’ya yüzünü dönmekten başka seçeneği yoktu. Marx’ın öngörüsüne göre, dünya işçileri bilhassa Avrupa’daki en gelişkin sanayiye sahip ülkelerdeki proleter kitlelerin öncülüğünde hareket etmeliydiler. Bolşevik Devrim ise proletarya diktatörlüğünün ilkin geri kalmış, sanayisi asgarî düzeyde olan bir ülkede kurulması gerektiğini ortaya koydu.

Marx’ın sömürge durumundaki Asya’nın Avrupalı işçilerin zaferi ardından özgürleşebileceği konusundaki ısrarı, 1917 sonrası netameli bir konu hâline geldi. Dolayısıyla, Asya’da milliyetçi burjuva demokrasisi ile kurulacak her türden meşru proleter ittifak, Marksist öğretinin de yeniden yorumlanmasını gerekli kılıyordu. Komintern’in Temmuz 1920’de ikinci kongresini toplamak istemesinin sebebi de bu yeni yoruma ihtiyaç duyulmasıydı.

Ancak bu noktada ifade etmek gerekir ki Lenin’in yüzünü Doğu’ya döndüren şey, sadece Avrupa’da devrimin başarısız olması değil, ayrıca Bolşevik Devrim’in de tehlikeye girmesiydi. Bu aşamada öncelikli olan teori değil, devrimci pratikti. Dolayısıyla, sömürge devrimi teorisi ile ilgili olarak yapılanlar, temelde Lenin’in teorik ve stratejik dehasının bir ürünü değildi. Devrimci pratiği kitabî Marksizmin yeniden yorumlanmasına dair ihtiyaç takip etti. Sömürge devrimi teorisi, Asya için gündeme geldi. Bu noktada söz konusu teorinin oluşmasından, yani Komintern’in ikinci kongresinden dört yıl önce Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’nda küçük bir proleter parti, burjuva milliyetçi bir nitelik arz eden bir kitle hareketiyle yan yana geldi.[3]

Rus Devrimi öncesi Lenin, Asya’yla ilgili birkaç makale kaleme almıştı.[4] Bu kısa makalelerde Lenin, esas olarak Çin’e ve Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’na odaklanıyordu. Bölgenin dikkate alınmasının nedeni, 1900 yılında yaşanan Boxer Ayaklanması’ydı. Lenin, Iskra’nın ilk sayısı için “Çin’de Savaş” başlıklı bir makale kaleme aldı.[5] Görünüşe göre, Lenin’i Çin’le ilgili bir yazı yazmaya iten, Çar yanlısı siyaset karşısında duyduğu hoşnutsuzluktu. Lenin, on iki yıl sonra da Çin’le ilgili bir yazı yazdı.[6] Bu sefer Çin’deki yeni geçici cumhurbaşkanı Dr. Sun Yat-sen övülüyordu. Bir yıl sonra ise Lenin, Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazı öncesi Lenin, Hollandalı Marksist W. Van Ravestein’dan bu ülkede kurulan Sarekat Islam [“İslam Birliği”] hakkında bilgi almıştı.[7] Lenin yazıda şunları söylüyordu:

“Devrimci demokratik hareketin yaklaşık kırk milyonluk bir nüfusa sahip olan Hollanda’ya bağlı Doğu Hint Adaları’na ve Cava’ya yayılması önemli bir gelişmedir. İlk olarak demokratik hareket, milliyetçi bir hareketin İslam bayrağı altında toplaştığı Cava’daki kitleler arasında gelişiyor. İkinci olarak, kapitalizm, [II. Dünya Savaşı sonrası Endonezya ismini alan] Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları için bağımsızlık talep eden, ülkeye intibak etmiş Avrupalılardan oluşan yerel bir aydın topluluğunun oluşmasını sağlamıştır. Üçüncü olarak, Cava ve diğer adalardaki oldukça geniş bir kalabalığa ulaşmış Çinli nüfus, devrimci hareketi kendi ülkelerinden buraya taşımıştır. Söz konusu ülkede devrim öncesi dönemin o olağan olayları baş göstermiştir. Şaşırtıcı bir hızda partiler ve sendikalar kurulmaktadır. Hükümet onları yasaklamakta, böylelikle öfkeyi körükleyip hareketin büyüme sürecini hızlandırmaktadır. […] Asya’nın uyanışı ve Avrupa’nın ileri proletaryasının iktidar mücadelesine başlaması, dünya tarihinin bu yüzyıl başında uç veren yeni aşamasının bir sembolüdür.”[8]

Lenin’in bu kadar erken bir dönemde Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’ndaki devrimci hareketin gelişimine ilgi göstermesi gerçekten ilginçtir. Aynı ölçüde önemli olan diğer bir husus da onun Dr. W. Van Ravestein gibi Hollanda Marksist hareketinin liderleriyle temaslar kurmasıdır. Hollandalı yoldaşları, onu Hint Adaları’ndaki gelişmeler hakkında derinlemesine bilgilendirmişlerdir.

Sarekat Islam, 1911’de Orta Cava’daki bir kent olan Surakarta’da Sarekat Dagang Islam [“İslam Ticaret Birliği”] ismiyle kuruldu. Örgüt, amacını yerelde Çinlilerin ticarî çıkarlarıyla rekabet eden batik tüccarlarının çıkarlarını korumak olarak belirledi. Bir yıl sonra örgüt, daha geniş bir hareket hâline geldi. Yereldeki Cavalıların toplumsal gelişimini teşvik etme görevini üstlendi. Birinci kongresinde örgütün yeni lideri Tjokroaminoto, örgütün niteliğini açıklığa kavuşturmak amacıyla Sarekat Islam’ın politik bir parti olmadığını, Hollandalıların sömürgeci hükümetine karşı sadakatsizlik yapmayacaklarını söyledi.[9] Sarekat Islam, çok kısa bir süre içerisinde hesaba katılması gereken bir kitle hareketi hâline geldi. Beş yıl içinde üye sayısı sekiz yüz bine çıktı. Bu gelişmenin en önemli nedenlerinden biri, devletin, Endonezyalıların hayatlarını ekonomik ve toplumsal açıdan geliştirmeyi amaçlayan Ahlak Siyaseti’ydi. Sonuçta bu siyaset, Hollanda idaresinin genişleyip yerellerde siyaset yapma imkânı bulacağı bir düzeye erişmesine yol açtı. Zamanla geleneksel otoriteler kenara itildiler, yereldeki halk genel manada fakirleşti, insanlar, kudret ve ilham kaynağı olarak yeni bir güce yüzünü çevirmeye başladılar.

Sarekat Islam, halka ümit verici bir güç olarak görünüyordu. Her ne kadar hareketin dinî niteliği belli belirsiz olsa da, Celebes ve Borneo’daki bazı insanlar, hareketin kurulmasının “cihad” için atılan ilk adım olduğunu düşünüyorlardı. Sarekat Islam’ın hızla büyümesi karşısında birçok hükümet lideri ve Hint Adaları’ndaki Avrupalı vatandaşları öfkelendirse de Genel Vali Idenburg hareketi yasaklamadı. Ancak hareketin merkezî bir örgüt olarak varolmasına hâlâ izin verilmiyordu.[10] Bu aşamada Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’na Henk Sneevliet isminde, uzun yıllar işçiler arasında örgütleme faaliyetinde bulunmuş genç bir Hollandalı geldi.

Yirmi sekiz yaşında olan bu genç, Hollanda’da en ümit verici siyasetçilerden biri kabul ediliyordu. Sneevliet, kabiliyetli bir hatip, iyi bir hiciv yazarı ve herkesin dikkatini çeken bir örgütçüydü. Çok çalışkan olması, yoldaşlarının kendisini sürekli işe koşturmasına neden oluyordu. Devrimci coşkusu koyu mutaassıp bir kişinin coşkusuna benziyordu. Sanki alnında o günün dünyası üzerinde belirli bir tesirde bulunmak yazılıydı. Tek kusuru inatçılığıydı: Sneevliet, uzlaşma becerisinden yoksun bir kişiydi.[11] Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’na varışını müteakip bir yıl içerisinde bu adam, Endonezya demiryolu işçileri sendikasının [Hollanda Hint Adaları Demiryolu ve Tramvay Personeli Sendikası -VSTP] faaliyetlerine kendisine has o coşkusuyla iştirak etti.[12] Sneevliet, De Volharding [“Sebat”] isimli sendika gazetesinin yayın yönetmenliğini üstlendi, onun liderliğinde VSTP, gayet iyi örgütlenmiş, görece daha radikal bir sendika hâline geldi. O dönemde Hint Adaları, hâlâ bir proleter partiden mahrumdu.

Mayıs 1914’te Sneevliet’in teşebbüsüyle Indische Sociaal Demokratische Vereniging [Hint Adaları Sosyal Demokrat Birliği -ISDV] kuruldu.[13] Bu parti, sonrasında Perserikatan Kommunist di India [“Endonezya Komünist Partisi” -PKI] ismini aldı. ISDV’yi kuranların tek bir politik görüşü yoktu. Reformistler, “bir tür Fabyusçular Derneği talep ediyor, içinde yaşadıkları koşulların henüz sosyalist propaganda için uygun olmadığını söylüyorlardı.”[14] Bu kesim, Ahlâk Siyaseti’ni müdafaa ediyor, Hollanda parlamentosundaki sosyalistlerle sıkı bir ilişki içerisinde olunmayı savunuyordu. ISDV’nin kurucu babalarının ekseriyeti ise farklı bir görüşe sahipti. Bu kesimse, Hint Adaları’ndaki halklara sosyalist ilkeler üzerine kurulu bir propagandayı doğrudan yapmaya dair görevlerine bağlı olduklarını söylüyordu. Sneevliet ve ona bağlı isimler, sömürgeci kapitalizme karşı sınıf mücadelesinin Hint Adaları’ndaki sosyalistlerce verilmesi gerektiğini, böylesi bir mücadelenin Hollanda’daki yoldaşlar aracılığıyla yürütülmesinin gerekmediğini düşünüyorlardı.[15] Sneevliet liderliğindeki radikal çoğunluk muzaffer oldu ve ta işin başında partinin etkili olmasının milliyetçi kitle hareketleriyle kuracağı ittifaka bağlı olduğu kararına vardı. ISDV, Hint Adaları’nda kitlelere ancak bu sayede ulaşacaktı.

Sneevliet’in iddiasına göre, bu yeni siyasetin teorik temeli, Kautsky’nin kaleme aldığı Sosyalizm ve Sömürge Politikası ile İktidara Giden Yol isimli çalışmaları üzerinden İkinci Enternasyonal’in 1907’de Stuttgart’ta toplanan kongresinde yapılan tartışmalara dayanıyordu.[16] Stuttgart’ta sömürge meselesiyle ilgili müzakereler, kongrede teşkil edilen sömürge komisyonu İkinci Enternasyonal’in sömürgeciliğin pratikte desteklenmesi gerektiğine dair bir kararı onaylamasını önerdiğinde hararetli bir tartışma yaşanmıştı:

“Kongre, sosyalist bir rejimde medenileştirici bir etkiye sahip olması muhtemel tüm sömürge siyasetini ilkesel olarak reddetmez, bu siyaseti geçmiş, bugün ve gelecekte her daim karşı çıkılacak bir siyaset olarak görmez.”[17]

Kautsky’nin sosyalistlerin sömürge karşıtı görüşleri lehine tavır aldığı kongrede, hararetli bir tartışmanın ardından, söz konusu siyaset muhafaza edildi.

Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verişi ve İkinci Enternasyonal’in çöküşü genç partinin faaliyetlerini sekteye uğrattı. 1915’te ISDV, Het Vrije Woord [“Özgür Söz”] isminde bir gazete çıkartmaya başladı.[18] Partinin bir burjuva milliyetçi kitle partisiyle ilk ittifakı Insulinde ile gerçekleşti. ISDV’den daha büyük olmasına karşın Insulinde’nin üye sayısı 1917’de 6.000’i aşmıyordu. Insulinde 1907’de Avrasyalı (Hint-Avrupalı), siyaset dışı bir birlik olarak kurulmuştu. Milliyetçiliği Endonezyalı aydın zümreye cazip gelmiş, ancak partinin Avrasyalı özü Endonezyalı kitlelerde çok az ilgi görmüştü.[19] ISDV, bir yıl içerisinde ittifak yapmanın yanlışlığını anladı ve Haziran 1916’daki kongrede ittifakı iptal etmeyi kararlaştırdı. O dönemde aynı zamanda Insulinde üyesi de olan bir kısım ISDV üyesinden bu çifte üyelik durumuna son vermesi istendi.[20] Bu sefer ISDV’li devrimciler, tüm dikkatlerini hızla büyüyen Sarekat Islam’a yönelttiler. Sneevliet’in niyeti, Sarekat Islam’ı sendikalar üzerinden etkilemek, böylelikle örgütü nispeten daha radikal bir yöne yönlendirmekti.[21] ISDV üyeleri, artık VSTP [Demiryolu Sendikası] içerisinde daha fazla faallerdi. Sneevliet’in de ifade ettiği biçimiyle:

“Yoldaşlarımız, sendikaların gelişimini teşvik etmek ve hâlihazırda liderleri Avrupalı olan mevcut sendikaları sınıf bilinçli birer örgüte dönüştürmek için çabalıyorlar. Bu çaba demiryolu sendikasında başarıyı getirdi; sonuçta birçok Avrupalı (kimi Endonezyalı milliyetçilerle birlikte) örgütü terk etti. Yönetim kademesi ağırlıklı olarak Cavalılardan oluşturuldu, 1918’de sendika sekiz bin üyeye sahipti. Bu örneği takip eden diğer memurlar da kendi sendikalarında örgütlendiler. 1919’da demiryolu sendikası bir sendika bürosu kiraladı. Örgütün bugün 15.000 ilâ 20.000 civarında üyesi var. Ayrıca sendika hareketi, şeker fabrikalarındaki kalifiye işçiler arasında da gelişme imkânı buldu.”[22]

Parti, Sneevliet’in yardımcıları Semaun ve Darsono’nun o akıl almaz hızdaki çalışmaları sonucu Sarekat Islam’ın merkezini teşkil eden şuralarına nüfuz etme imkânı buldu.[23] Her ne kadar 1913 yılında Sarekat Islam liderleri, Hollanda karşıtı faaliyetleri öngören fikirlere hâlâ karşı çıkıyor olsalar da, Haziran 1916’daki ilk Ulusal Kongre’sinde Endonezyalıların kendi kendilerini yönetmesine dair bir talep formüle edildi.

ISDV politikalarının önemli bir destek bulmasının nedeni, Sneevliet ve yoldaşlarının faaliyetleri yanı sıra, Birinci Dünya Savaşı’nın Hollanda Doğu Hint Adaları ekonomisine indirdiği ağır darbeydi. Enflasyon ve hızla artan fiyatlardan muzdarip olan ve giderek hoşnutsuzluklarını dile getirmeye başlayan kitleler, Sarekat Islam’ın nispeten daha radikal olan bayrağı altında toplanmaya başladılar. Aslında ISDV’nin etkisi, 1917 yılı itibarıyla Sarekat Islam’ın siyaset dışı kalma yaklaşımından Hollanda Hint Adaları Hükümeti’ne karşı açıktan düşmanlık etmeye doğru evrilmesiyle daha da arttı.[24] İkinci Ulusal Kongre, Marksistlerin zaferine tanık olmuştu, ancak gene de Sarekat Islam içerisindeki kimi burjuva milliyetçi unsurların o gün için birer devrimci olarak adlandırılması pek mümkün değildi.

İki güç arasındaki mücadele Şubat 1923’te bir ayrışmayla sonuçlandı. Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’ndaki hükümet, ISDV’nin giderek artan nüfuzu karşısında alarma geçti. Sneevliet, Mart 1917’de De Indier [“Hintli”] gazetesinde bir makale kaleme aldı ve Rusya’da Çar’ın devrilişini selamladı. Sneevliet, yazısında okurlarına aynısının Endonezya’da da yapılmasını tavsiye ediyordu. İşte bu noktada hükümet, kendisine karşı hızla harekete geçti.[25] Sneevliet’in tutuklanması tümüyle geri tepti. Sonuçta devrimci Marksist olan bu eylem adamı aklandı ve Rus Devrimi ciddi bir popülerlik kazandı.[26] Öte yandan Sneevliet, askerler ve gemiciler arasında sürdürdüğü ajitasyon faaliyeti sonucunda 1918 yılında sınır dışı edildi. Bunun üzerine Sneevliet tekrar Hollanda’ya döndü.[27]

ISDV’nin Endonezya’da ilkin Insulinde, ardından Sarekat Islam ile kurduğu ittifaka ilişkin tecrübe, etkisini sonrasında Çin’deki devrim ve sömürge devrimi teorisi üzerine çalışan Lenin üzerinde ortaya koydu. Birinci ve İkinci Enternasyonal’in sömürge meselesine pek ilgi göstermediği koşullarda Sneevliet, Hint Adaları’na gelmiş, burada küçük bir proleter partinin halka ulaşmak için milliyetçi bir kitle parti ile çalışması gerektiğini anlamıştı. Bu konuyla ilgili olarak Sneevliet lafını hiç esirgemeyen bir isimdi:

“Sarekat Islam, Cava’da gelişmekte olan sendikalar için bize insan temin etmiştir. Sarekat Islam, aynı zamanda bize demiryolu işçilerine, devlet çalışanlarına ve ayrıca özel teşebbüslerde çalışan işçilere ulaşma imkânı sunmuştur. Sarekat Islam’ı Üçüncü Enternasyonal’in üyesi olacak komünist bir örgüte dönüştürmek devrimcilerin görevidir.”[28]

Örgütsel mesele açısından bakıldığında, ittifakların pratikte uyguladıkları ilgili özel üslup, tümüyle Sneevliet’in inisiyatifi ile ilgili de değildi. Kanun, Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’ndaki örgütlerin birer parti olarak teşkil edilmesine izin vermiyordu. Elbette, bu toplumsal, ekonomik ve kültürel çıkarların güdülmesi için kurulmuş muhtelif örgütlerin politik yönelimlere sahip olmadığı anlamına gelmiyordu. Çoğu vakit bir kişi, birden fazla örgüte üye olabiliyordu. ISDV, Insulinde ve sonrasında Sarekat Islam ile ilgili olarak, çifte üyelik siyaseti, sadece ISDV üyelerinin Insulinde ve/veya Sarekat Islam’a üye olabilmelerini değil, ayrıca Sarekat Islam ve Insulinde üyelerinin de kendi örgütlerindeki üyeliklerine son vermeksizin, ISDV’ye katılmaları anlamına geliyordu.

Birinci Dünya Savaşı süresince ekonomik koşulların iyice bozulması, Sarekat Islam’ın hızla ve ani bir biçimde büyümesine neden olur. Bu koşullar sayesinde sömürge devrimi stratejisinin ilk pratik örneği de gerçekleşme imkânı buldu. Daha önce de belirtildiği üzere, Sneevliet’in iddiasına göre, örgütü kendisini Kautsky’nin kaleme aldığı Sosyalizm ve Sömürge Politikası ile İktidara Giden Yol isimli çalışmaları üzerinden İkinci Enternasyonal’in 1907’de Stuttgart’ta toplanan kongresinde yapılan tartışmalara dayandırıyordu.[29] Sneevliet, böylesi bir stratejinin taşıdığı sorunların ve rizikoların gayet net farkındaydı:

“Muhtelif sömürgelerde varolan partiler arasında bir tercih yapmanın pek kolay olmadığını ben de sizin kadar iyi biliyorum. Çoğunlukla hayal kırıklığı yaşayacağımızın bilincindeyim. Birlikte mücadele ettiğimiz insanların bizlere güvenmeyeceğini ben de biliyorum. Ama gene de böylesi bir çalışma gereklidir. […] Güçlü bir gericiliğin hüküm sürdüğü zamanlarda kızıl bayrağı yüksekte tutmak kolay bir iş değildir. Son yıllarda Cava’da Endonezyalı ve Avrupalı sosyalistlerin birçok farklı biçim altında tecrübe ettiği de bundan başka bir şey değildir. […] Sizden farklı olarak ben, geçen yıl kaderin yüzümüze hiç gülmediği kanaatinde değilim. Ayrıca yöneticilerin o çılgına dönmüş tepkisini hareketimizin mevcut değerinin kabullenilmesi olarak görüyorum. Hareketin zayıf noktalarını görmek istemediğimi düşünmüyorum. Ancak çalışmamızın etkisini görmezden gelmek için de bir sebep göremiyorum.”[30]

Endonezya’dan sınır dışı edilmesinden kısa bir süre sonra Sneevliet, bu yeni sömürge stratejisini Moskova’daki Komintern liderleriyle ve Çin’deki tecrübesiz Çin Komünist Partisi’nden genç yoldaşlarla, bilhassa Kuomintang’ın lideri Dr. Sun Yat-sen ile tartıştı.[31]

Komintern’in Kurulması

Komünist Enternasyonal, İkinci Enternasyonal’e rakip olarak, Lenin ve Bolşeviklerce örgütlendi. 4 Mart 1919’da Lenin Komintern’i kurduğunda, Avrupa’daki komünist partilerin sayısı çok azdı. Kurulduğu günden itibaren Komintern, kendisini Avrupa ile birlikte tanımlama eğiliminde oldu. O dönemde Lenin ve yoldaşları, devrimin bir dizi Avrupa ülkesinde eli kulağında olduğuna kesin olarak inanıyorlardı.

Komintern’in birinci kongresi, büyük ölçüde bir propaganda faaliyeti olarak gerçekleştirilmişti. Delegelerin çoğu, temsil ettikleri politik hareketlerce görevlendirilmiş kişiler değildi, hatırı sayılır bir kısmı da zaten o günlerde Rusya’da yaşayan yabancılardı. Birinci kongredeki 34 delegenin sadece dördü Rusya dışından gelmişti. Toplam delegenin yalnızca ikisi, Asya’yı temsilen kongrede hazır bulunmuştu.[32] Delegelerden biri Kore’yi, diğeri de Çin’i temsil ediyordu.

Çin delegesi Liu Shao-chou, kongrede Rusya’daki elli bin üyeye sahip güçlü bir sendika olan Çinli İşçiler Birliği’ni temsilen bulunuyordu.[33] Ancak bu kişinin ne Çin’deki herhangi bir küçük Marksist, anarşist ya da sosyalist çevreyle bir bağlantısı mevcuttu ne de Koumintang’ı temsil ediyordu.[34] Birinci kongrede kısa süre görünmesi sonrası Liu Shao-chou’nun adını bir daha kimse işitmedi.

Asya’ya çok az ilgi gösteren birinci kongrede Asyalı temsilcilerin biri bile Komintern Yürütme Komitesi’ne alınmadı. Zaten kongrenin manifestosu da yüzünün Batı’ya dönük olduğunu açıktan gösteriyordu:

“Sömürgelerin kurtuluşu, ancak onların sanayide çalışan işçi sınıfının kurtuluşu ile kuracağı bağlantı sayesinde mümkündür. […]”[35]

Dışişleri Komiserliği’nin 1919’da Çin’le ilgili aktif bir siyaset ortaya koyması o günler için ilginç bir gelişmeydi. Birinci Karahan Bildirisi[36] Çin’deki Dört Mayıs Vak’ası’nın[37] meydana gelişinden kısa bir süre sonra yayınlandı.[38] Bolşeviklerin hâlihazırda Çin’le resmî diplomatik ilişkiler kurmaya çalıştığı dönemde, Asya’daki toplam durumla ilgili yeni bir strateji geliştiremediklerine tanık olundu.

Berlin ve Münih’teki devrimci atılımların başarısızlığa uğraması, ayrıca Macar Sovyet Cumhuriyeti’nin çökmesi, Dışişleri Komiserliği’nin yüzünü Doğu’ya dönmesine neden oldu. Rusya içinde yaşanan yeni gelişmeler de Bolşevik ideologların Doğu’da devrim imkânlarına dikkat kesilmeye itti.

Bolşeviklerin hâkim oldukları topraklar üzerinde Çinliler, Koreliler, İranlılar, Azerbaycanlılar, Buharalılar, Kırgızlar ve Kalmuklar yaşıyorlardı. Bu halkları devrimin yörüngesine çekmek amacıyla, ilki Kasım 1918, ikincisi Kasım 1919’da olmak üzere iki kongre düzenlendi.

İkinci Tüm Rusya Doğu Halkları Komünist Örgütleri Kongresi, Lenin’in bizzat ilgi gösterdiği bir çalışmaydı. Kongreye sunduğu o önemli raporda Lenin şu tespiti yapıyordu:

“Her bir ülkedeki sosyalist devrim, tek başına kendi burjuvazisine karşı devrimci bir proletaryanın vereceği bir mücadele değil, beynelmilel emperyalizme karşı emperyalizmin ezdiği tüm mazlum sömürgeler ve ülkelerce verilecek bir mücadele olacaktır.”[39]

Lenin, sömürge devrimine ait sorunlara yönelik çözümlerin hiçbir komünist kitapta bulunamayacağını delegelerin aklına sokma konusunda acele ediyordu. Delegelere şunları söyledi:

“Bu sorunu ele alıp çözerken kendi bağımsız tecrübenize dayanacaksınız. […] Uyanmakta olan ve hatta uyanık olması gereken burjuva milliyetçiliğine dayanmak zorunda kalacaksınız. […] Aynı zamanda, her ülkenin emekçi, sömürülen kitlelerine gitmek için gerekli yolu kendi başınıza bulmak ve onlara yegâne kurtuluş umutlarının enternasyonal devrimin zaferine bağlı olduğunu söylemek zorundasınız.” [40]

Lenin’in proletarya ile millî burjuvazi arasında bir ittifak kurulmasına dair önerisi delegeler arasında doğrudan bir itirazla karşılaştı. Kongre kararları, gene de Lenin’in bu özgün stratejisine onay verdi. Kararın üçüncü maddesinde ifade edildiği biçimiyle, partinin ilk planda görevi, Doğu ülkelerinde komünist partiler kurmaktı. İkinci olarak bu partiler, Batı emperyalizmini yıkmak amacıyla söz konusu ülkelerdeki milliyetçi harekete geçici destek vermelilerdi.[41]

Henüz belirsiz ve nispeten özet mahiyetinde olsa da Lenin’in kafasında sömürge devrimi teorisinin ana hatları oluşmaya başlamıştı. 1920 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Troçki’nin başında bulunduğu Kızıl Ordu, Doğu’da bir dizi önemli başarı elde etti. Bakû ve Enzeli, Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş, öte yandan, Azerbaycan Sovyet Hükümeti ve Mirza Küçük Han liderliğindeki sovyet hükümeti kurulmuştu.

1920 yılı itibarıyla Batı’da devrimlerin Bolşevik liderliğin başta umduğundan daha uzun süreceği netlik kazandı. Çin’le kurulan diplomatik ilişkinin hâlâ öncelikli bir konu olduğu dönemde Sovyet Rusya içerisindeki doğulu halklar ile artık Sovyetler’in Doğu’da sınır komşusu olan halklar, Bolşevik liderliğin aklına millet ve sömürge meselesinin çözüme kavuşturulması gerekliliğini kesin olarak yerleştirdi.

Komintern’in İkinci Kongresi

İkinci kongre, Temmuz 1920’de Moskova ve Petrograd’da yapıldı. Bu kongre, ilkine nazaran dünya komünist hareketinden daha fazla temsilciye ev sahipliği yaptı. Avrupa’nın dört önde gelen sosyalist partisi delege gönderdi. 1919’da Komintern, basit manada Lenin’in muhayyilesinin bir ürünü iken, 1920 yılında artık herkesçe hesaba katılmak zorunda kalınacak ölçüde büyümüş bir güçtü.

O dönemde Kızıl Ordu’nun Polonya içlerine kadar ilerlemesi, Lenin’in Avrupa’nın Bolşevik örneği hâlâ takip edebileceğine inanmasını sağladı.[42] İkinci Kongre’deki tartışmalarda millet ve sömürge meselesi çok büyük bir yer tutmadı. İlgili perspektiften bakıldığında, kongrenin ana meseleleri Bolşeviklerin Batı ile meşguliyetini yansıtmaktaydı. Tartışma başlıkları, sendikalar, parlamenterizm, tarım sorunu, sovyetlerin kurulması, komünistlerin Britanya İşçi Partisi’ne katılmaları, Komintern’e giriş koşulları, yürütme komitesinin temsiliyeti ve son olarak da Polonya’ya özel bir atıfta bulunulan dünyanın politik durumu gibi konulardan oluşuyordu.[43]

Millet ve sömürge meselesiyle ilgili olarak Bolşevikler, sömürge devrimi teorisini Asya’daki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde uygulamaktan çok, kendi sınırları dâhilinde mevcut olan ve hayatiyet arz eden milliyet meselesini çözmekle ilgileniyorlardı. İkinci kongrede nihai olarak benimsenen millet ve sömürge meseleleri tezleri, Bolşeviklerin millet meselesiyle meşguliyet tarzlarını yansıtıyordu.[44]

Ne var ki bu tartışmalar ve münazaralar esnasında beklenmedik bir olay yaşandı. Polonya, Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi çok milletli ülkelerin geleceği ve Sovyet Rusya içerisindeki ciddi sayıları bulan millî azınlıklarla ilgili sorunlara dair hararetli bir tartışma yerine delegeler sömürge meselesi üzerine fırtınalı bir tartışma içerisine girdiler. Bu ani değişikliğin Bolşevik liderlikle bir bağlantısı bulunmuyordu. Lenin’den ayrı olarak, Komintern’in hiçbir liderinin Asya’ya dair edeceği pek bir lafı yoktu. Esasında Lenin’in millet ve sömürge meselelerine dair tezleriyle ilk yüzleştiklerinde bu liderler, burjuva milliyetçiliğiyle kurulacak her türden proleter ittifaka sert bir biçimde karşı çıkmışlardı. Bu kişiler, sömürgelerdeki milliyetçi ayaklanmaların devrimci öneminin abartıldığı kanaatindeydiler.[45]

Bolşeviklerdeki vurgu değişikliği, tek başına Lenin’in stratejik dehası ve uzak görüşlülüğü ile ilgili değildi. İkinci kongre, Lenin’in Batı ile meşgul olduğuna tanıklık etmişti. Ama tezlerde onun millet meselesine dönük ilgisinin sürdüğü görülüyordu. Bu konuyla ilgili olarak sorulacak soruya bir cevap vermek için ikinci kongrenin kurduğu Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’ne bakmak gerekiyor.

Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi

Komite, yirmi üyeden oluşuyordu, doğulu veya sömürge ülkeleri bu üyelerin sadece altısı tarafından temsil ediliyordu. Bu delegelerin ikisi, komitenin yürüttüğü müzakerelerde önemli bir rol oynuyordu. Biri, genç bir Hintli olan Manabendra Nath Roy, diğeri de Endonezya temsilcisi G. Maring’di.[46] Roy, Bengal’de ünlü bir Brahma rahibinin oğluydu.

Devrimci harekete erken bir yaşta katılmıştı. Meksika’da komünist bir parti örgütledi, orada Komintern’in ajanı olarak bulunan Michael Borodin ile tanıştı. 1919’da Roy Avrupa’yı dolaştı, 1920’de ikinci kongreye aktif olarak katıldı. O dönemde Roy 23 yaşına yeni girmişti. Işığı hızla parlayan Roy, İngilizlerin elindeki Hindistan’da yaşanan gelişmelere dair bilgi sahibiydi. Diğer Asya uzmanı ise, 1913’ten beri Endonezya’da çalışmalar yürütmüş olan, Hollandalı devrimci Marksist Henk Sneevliet’ten başkası değildi.

Maring, onun Komintern’de kullandığı müstear isimdi. O günlerde otuzlarının ortasında olan Sneevliet, Hint Adaları’ndan 5 Aralık 1918’de kovulup ülkesi Hollanda’ya dönmüştü.[47] Kısa bir süre Hollanda’daki sendika federasyonu Ulusal Emek Sekreterliği Nakliye İşçileri Federasyonu’nda mali işler sorumlusu olarak çalışan Sneevliet, ISDV ve Sarekat Islam’ı temsil etmek üzere Moskova’ya gitti.[48] Kendisi kongre delegeleri arasında Asya’da devrimci sosyalist bir parti kurmuş yegâne kişiydi. Esasında (sonradan Endonezya Komünist Partisi ismini alacak olan) ISDV, Doğu’da kurulan ilk komünist partiydi.

Sneevliet’in sömürge devrimine dair bilgisi sırf teoriye dayanmıyordu, zira o, Hint Adaları’ndaki proletaryanın gücü ve güçsüzlüğü konusunda ilk elden tecrübeye sahip olan ve yaşadığı zorluklar karşısında bir sömürge devrimi stratejisi geliştirmiş bir isimdi. Moskova’ya varışından kısa bir süre sonra Lenin’le tanıştı. Bolşevik lider ve Endonezya’dan gelen bu Marksist, Asya’daki gelişmeleri tartışma amacıyla birkaç kez bir araya geldi.[49] Sneevliet, Doğu Hint Adaları’ndaki gelişmelere dair ayrıntılı bir rapor hazırladı. Raporda, ülkedeki milliyetçi hareketin tarihini tüm teferruatı ile aktardı.[50] Çalışmada bilhassa Sarekat Islam’dan bahsediyordu:

“Sarekat Islam’ın yarattığı kitle hareketi, aydınların kurdukları milliyetçi harekete kıyasla daha önemlidir. İsminin de ifade ettiği biçimiyle bu, dinî ancak esasında yapı itibarıyla esasta ekonomik ve politik bir harekettir. […] Cavalı aydın Tjokroaminoto örgütün lideridir. Kendisi aristokrasiye mensuptur. Bir yıl içerisinde hareket kitle hareketine dönüşmüştür. Esas olarak orta ve doğu Cava’da mevcuttur. Köylüler ve şeker fabrikalarında çalışan, kentlerde yaşayan işçiler kütleler hâlinde harekete katılmışlardır. […] Doğu Adaları’na böylesi bir dönemde gittim ve bu genç örgütün liderleriyle derhal temas kurmaya çalıştım. […] Sarekat Islam’ın hızla gelişme kaydetmesi, Hint Adaları’nda yaşayan Avrupalı sosyalistleri boş boş oturmama veya sadece Hollanda’daki harekete bilgi taşımakla yetinmeme konusunda ikna etti. Mayıs 1914’te farklı görüşlerden birkaç sosyalist bir araya geldi. Devrimci Marksistler ve reformistler, Endonezya Komünist Partisi’nin habercisi olan Endonezya Sosyal Demokrat Birliği’ni kurmaya karar verdiler. […] Hint Adaları’ndaki halkla temas kurma, Insulinde Birliği ve Sarekat Islam liderleri ile bir araya gelme yönünde bir karar alındı. […] Yoldaşlarımız, liderleri Avrupalı olan mevcut sendikaları sınıf bilincine sahip birer örgüte dönüştürmek için çaba sarfettiler. […]1917 ve 1918’de güçlü bir propaganda faaliyeti yürütüldü. […] Sarekat Islam ve Sosyalist Parti, hükümet politikasına karşı ortaklaşa bir kitle eylemi gerçekleştirdi. Kitlelerin epey heyecan duydukları bu eylem ardından Sarekat Islam, ‘şeytanî kapitalizme karşı mücadele’ siyasetini benimsedi ve hatta giderek daha da sosyalistleşti. […] Ekim Devrimi ardından Bolşevik fikirler sosyalist gazetelerde doğal olarak kendilerine yer buldu. […] 1918 tarihli Sosyalist Parti Kongresi partinin yerel halk arasında ne denli etkili olduğunu ispatladı. Devrimci bir program kabul edildi ve Endonezya’nın millî bağımsızlığının ancak sosyalist bir kitle eylemi sayesinde elde edilebileceği tespit edildi. Kitlelerin proletaryanın beynelmilel mücadelesini desteklemesi ancak bu türden eylemlerle mümkündü. Aynı yıl yapılan Sarekat Islam kongresinde de uygulanan güçlü propaganda sayesinde hayırlı kimi sonuçlar alındığına tanık olundu. Hatta Sarekat Islam’ın yürütme komitesine birkaç devrimci sosyalist seçildi.”[51]

Lenin, Sarekat Islam’ın kaydettiği o şaşırtıcı gelişmeyi ta 1913’te fark etmişti.[52] Sneevliet’in Sarekat Islam ile ISDV arasındaki ilişkiye dair raporları Lenin’i epey etkilemiş olmalı. Lenin, kendisine Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’nin başkanlığını önerse de Sneevliet komitenin sekreteri oldu.[53]

Komintern liderleri, kongre oturumları üzerinde sıkı bir kontrol tatbik ediyor, sadece Bolşeviklerin önemli mevkilerde bulunması konusunda özel bir dikkat gösteriyorlardı. Kongrede sorumlu bir mevkide Rus olmayan tecrübeli bir komünistin bulunması istisnaî bir durumdu, hatta nispeten pek kimsenin tanımadığı Endonezya’dan gelen bir delegenin böylesine önemli bir komitenin sekreteri olması nadiren gerçekleşecek bir ihtimaldi. Görünüşe göre Lenin, Sneevliet’in Asya’ya dair tecrübesini epey takdir etmiş, muhtemelen o, tam da bu sebeple ikinci kongrenin yürütme komitesine seçilmişti.[54]

Asya konusunda uzman olan diğer isim, Manabendra Roy ise Sneevliet’in sömürge devrimine dair görüşlerine tümüyle zıt görüşlere sahipti. Roy, görüşlerini Hindistan’daki tecrübesine dayandırıyordu. Komintern’in sadece komünist hareketin kurulmasına ve gelişimine katkı sunması gerektiği görüşündeydi. Böylesi bir parti, sadece geniş kitlelerin örgütlenip sınıfsal çıkarları için dövüşmesini sağlamakla ilgilenmeliydi.[55] Sneevliet’in aksine Roy, millî burjuvaziye hiç güven duymuyordu:

“Hindistan’da milliyetçi hareket 1880’lerde nihai şeklini az çok almaya başladı. Bu gelişme, millî kongrede ifadesini buldu. Gelişim süreci dâhilinde hareket, etkisini öğrenci gençlik ile orta sınıflar arasında artırdı ama milliyetçilerin Hindistan’ın bağımsızlığı için yaptıkları çağrı halk kitleleri arasında hiç yankı bulmadı. Hindistan’daki halk kitleleri, millî bir ruh alevlendirmedi. Halk, sadece ekonomik ve sosyal yapıdaki sorunlarla ilgileniyor.”[56]

Roy’un milliyetçi harekete hiç güvenmemesi, onun Hindistan proletaryasının gücüne dair taşıdığı o abartılı inanç ile ilgiliydi:

“Köylü nüfusunun yüzde sekseni mülklerini yitirmiş, kiralık birer işçi hâline gelmiştir. Bu milyonları bulan kitle sefalet koşullarında yaşamaktadır. […] Bunlar, burjuva milliyetçi sloganlarla ilgilenmemektedirler. Onların ilgisini sadece bir slogan çekebilir: ‘Toprak işleyenin’. […] Kır proletaryası ile kıyaslandığında Hindistan’daki sanayi proletaryası sayıca azdır. Sadece beş milyon civarındadır. Bu işçiler arasında sendika hareketi hızla gelişme kaydetmektedir. […] Hindistan’da güçlü bir komünist parti kurmak için gerekli unsurlar mevcuttur. Ancak geniş kitleler konusunda ülkedeki devrimci hareketin millî kurtuluş hareketi ile müşterek hiçbir yanı bulunmamaktadır.”[57]

Yaptığı sınıf analizinde Roy, kaçınılmaz olarak şu tarz bir sonuca ulaşıyordu: burjuva milliyetçi hareketlerle komünist partiler arasında tek bir ittifak bile kurulmamalıdır. Genç devrimci, daha da ileri giderek, şu tespiti yapıyordu: “Avrupa’da devrimci hareket, tümüyle Doğu’daki devrim güzergâhına bağlıdır.” Son olarak da Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’ndeki yoldaşlarına şunu söylüyordu:

“Tüm enerjimizi Doğu’daki devrimci hareketin gelişimine ve yükseltilmesine harcamamız, ayrıca dünya komünizminin kaderinin komünizmin Doğu’da elde edeceği zafere bağlı olduğuna ilişkin tezi kabul etmemiz gerekmektedir.”[58]

Roy’un yorum ve önerilerinin Sneevliet’in önerilerine ve yaşadığı tecrübelere karşıtlık arz ettikleri açıktı. Çok genç (o günlerde sadece 23 yaşındaydı) ve pek tecrübesi bulunmayan Roy, Hindistan’ı 1915 yılında terk etmişti.[59] Aynı yıl Gandi’nin ülkeye dönmesiyle birlikte Kongre Partisi üst orta sınıf niteliğinden çıkıp milliyetçi bir kitle örgütüne dönüşmeye başladı. Roy, 1920’de Moskova’da konuştuğu vakit bu gelişmelerin maalesef bilincinde değildi. Yıllar sonra Roy şunu iddia etti:

“Lenin […] sömürge meseleleriyle ilgili koşullar konusundaki cehaletinden ötürü özür diler bir noktaya geldi. Bu nedenle, devrimci hareket tarihinde önemli, çığır açıcı bir niteliğe sahip olan bir belgenin hazırlanmasında benim de dâhil olmama ihtiyaç duydu.”[60]

Roy’un geliştirilen sömürge devrimi teorisinde kendisinin sahip olduğu önemi abartmış olmasına pek şaşırmamak gerek. Batılı çok sayıda Asya komünizmi tarihçisi de aynı şey yapmış, bir kısmı Roy’un azgelişmiş ülkeleri için temel bir komünist politika geliştiren isim olduğunu söylemiş, onun Lenin ve Mao ile eşdeğerde olduğunu iddia etmiştir.[61] Bu yorumlar abartılı olmakla kalmaz, ayrıca gerçeğe de aykırıdır. Komintern için geliştirilen sömürge programında asıl önemli rolü Roy değil, Sneevliet oynadı. Roy’un kendisi de bu gerçeği 1964’te şu ifadelerle kabul ediyor:

“Hollandalı [Sneevliet], Doğu Hint Adaları’nda fiilen yaşamış, milliyetçi hareket konusunda ilk elden bilgiye sahip olmuş, bir işçi hareketi ile sosyalist partinin gelişimine aktif bir biçimde katkı sunmuş yegâne Avrupalı komünistti. Emsalsiz tecrübesi ve Marksizme dair derinlikli anlayışı ile Sneevliet, tartışmaya kıymetli katkılar yaptı ve kongredeki tüm delegeler arasında öne çıkan en önemli isim olarak kabul gördü.”[62]

Esasında Lenin, millet ve sömürge meseleleri üzerine tezlerini kongreye sunduğunda görülür ki tezler Roy’un sömürge stratejisinden çok Sneevliet’in stratejisini yansıtıyordu. Her ne kadar Lenin’in tezleri, Bolşeviklerin millet meselesini nasıl ele almaları gerektiği ile ilgili olsa da, tezlerin yedinci maddesinde şu tespite yer veriliyordu:

“Komünist Enternasyonal, sömürgelerde ve geri kalmış ülkelerdeki burjuva demokratlarla geçici bir ittifak kurulmasını ama onlarla birleşilmemesi gerektiğini veya ne kadar gelişmemiş olursa olsun, proletaryanın eylem özgürlüğünü kesin olarak muhafaza etmeyi karara bağlamak zorundadır.”[63]

Endonezya’daki tecrübeyi yansıtan bu madde, milletlerarası komünist hareketin temel öğretisi hâline geldi. Bu karar, ilerideki yıllarda Asya’daki komünist partilerin eylemlerine yön verecekti.

Şüphesiz, sömürge devrimine ilişkin bu yeni teori kitaba uygun bir teori değildi, dolayısıyla, kongrenin genel kurullarında sert bir muhalefetle karşılandı.[64] O dönemde Lenin ve Sneevliet, Roy’un aşırı solcu görüşleriyle uğraşmak zorunda kaldı.

25 Temmuz 1920’de komite, Lenin’in ve bir de Manabendra Roy’un tezlerini tartışmak amacıyla bir araya geldi. Roy, Lenin’in teklifi üzerine, Lenin’in taslak hâlindeki tezlerine dair eleştirel notlarını formüle etti.[65] Komitede yapılan müzakerelerde Roy, Lenin’in tezlerindeki, “Asya ülkelerinde burjuva demokratik kurtuluş hareketlerin komünist partilerce desteklenmesi gerektiği”ne ilişkin on birinci paragrafın silinmesini önerdi.[66] Roy, bu noktada Hindistan’daki sınıf mücadelesiyle ilgili kendi analizini temel alıyordu.[67] İddiasına göre, Hindistan’da Komintern, sürece sadece bir komünist hareket kurarak katkıda bulunmalıydı. Bu türden bir komünist parti, sadece geniş kitlelerin örgütlenmesi ve onların sınıfsal çıkarları için mücadele etmekle meşgul olmalıydı.[68] Lenin, Roy’un bu görüşlerine sert bir biçimde karşı çıktı ve konferans salonunun o dört duvarı arasında şu hususun genç devrimci tarafından net bir biçimde anlaşılmasını sağladı:

“Biz, Rusya’da çarlığa karşı eyleme geçtiklerinde liberallerin kurtuluş hareketini desteklemiştik. Hintli komünistler de burjuva demokratik hareketi kendileriyle birleşmelerine gerek duymaksızın desteklemelidirler. Roy Yoldaş, Batı’nın kaderinin tümüyle Doğulu ülkelerdeki devrimci hareketin gelişimine ve gücüne bağlı olduğunu söyleyerek çok ileri gidiyor. Hindistan’da beş milyon proleter, otuz milyon topraksız köylü olmasına karşın Hintli komünistler henüz bir komünist parti kurabilmiş değiller. Bu gerçek de tek başına gösteriyor ki Roy Yoldaş’ın görüşleri büyük ölçüde temelsiz.”[69]

Komite, Roy’un tezlerinde ciddi düzeltmeler yaptı. Dördüncü maddenin son paragrafı tümüyle silindi. Burada Roy, milliyetçi hareketlere verilecek her türden desteğe yönelik muhalefetini ifade ediyordu:

“Komünist Enternasyonal’in mazlum ülkelerdeki devrimci hareketle ittifakı onun milliyetçilik teorisini desteklediği anlamına gelmemektedir.”[70]

Roy’un tezlerindeki en önemli ve en ciddi yer on birinci tezdi. Görünüşe göre Roy, burada burjuva milliyetçiliğine yönelik o amansız düşmanlığı dâhilinde, Lenin ve Sneevliet’in sömürge devrimi teorisini bombardımana tutuyordu:

“Komünist Enternasyonal, sömürgelerdeki devrimci hareketler için burjuva milliyetçi unsurlar arasında tek bir yardım imkânı ya da destek aramamalıdır. Oralardaki kitle hareketi milliyetçi hareketten bağımsız olarak büyümektedir.”[71]

Tezler dâhilinde bu ilgili bölüm de silindi. Yedinci tezin ilk paragrafının son cümlesi ise artık şöyleydi:

“Sömürgelerde devrime doğru atılmış ilk adım olarak, yabancı kapitalizmini alaşağı ederken burjuva millî devrimci unsurlarla işbirliğine gitmek faydalı olacaktır.”[72]

Şüphesiz bu, Roy Yoldaş’ın tümüyle teslim olmasını ifade etmektedir. Roy’un tezleri üzerinde yapılan bu türden önemli işlemlerin yanı sıra komite, ayrıca onuncu ve on birinci tezi silip üçüncü, dördüncü, yedinci ve sekizinci tezlerde kimi yerlerin üzerini çizerek çalışmasını sonuca bağladı. Onuncu tezde ise millî demokratik burjuvazi ile işçi-köylü kitlelerinin birbirine düşman iki güç olduğu ve asla birlikte çalışamayacakları iddia ediliyordu.[73] Ertesi gün, 26 Temmuz tarihinde Lenin, tüm meselelerde oybirliği ile kabul edilecek raporunu ikinci kongrenin genel kuruluna sunma imkânı buldu.

Genel Kurul Tartışmalarında Lenin, Roy ve Sneevliet

Lenin, delegelerin huzurunda genç Hintliyi küçük düşürmemek için özel bir dikkat gösterdi ve komitede görüş farklılıklarını tartışırken Roy’un ismini ağzına hiç almadı. Esasında Lenin, orada Roy Yoldaş’ın komiteye sunduğu tezlerinin, her ne kadar Hindistan ve diğer İngiliz sömürgeleriyle ilgili de olsa, önemli olduğunu söyledi.[74] Tabiatıyla delegelere dinledikleri Roy’a ait tezlerin gerçekte komite eliyle yeniden yazıldığını söylemekten çekindi. Roy, bizzat delegelere hitap edip tezlerinin düzeltmiş hâlini sunduğu vakit, “komitenin tezlerimde yaptığı belirli değişikliklerin tarafımca kabul edildiğini belirtmek isterim” dedi, ama taktik ve stratejik düzeylerde kimi önemli değişiklikler yapıldığı konusunda dinleyicileri bilgilendirmedi.[75] Komitenin Roy’un düzeltmeye tabi tutulmuş tezlerinin Lenin’in tezleriyle birlikte sunulmasına ilişkin kararı ve Lenin’in Roy’un tezlerinin kendi tezleri kadar önemli olduğunu söylemesi beklenen kimi sonuçlara yol açtı. Roy’un Lenin ve Sneevliet’e yönelik muhalefeti, güneşli, sıcak bir havada yere düşmüş kar gibi eriyip gitti.

Esasında genç Roy, Lenin ve Sneevliet’e karşı gösterdiği muhalefetin zamanla açık bir desteğe dönüşmesi karşısında tanık olduğu pohpohlamaya şüpheyle yaklaşmıştı.[76]

Lenin’in tespitine göre, komitedeki tartışma, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki burjuva demokratik harekete destek verilip verilmeyeceği meselesiyle ilgiliydi. Komintern’in ve komünist partilerin bu türden hareketlere destek verip vermemesi konusunda kimi anlaşmazlıklar yaşandı. O noktada Lenin, gerçekte anlaşmazlığın nispeten küçük bir meseleyle, reformist ve devrimci milliyetçi hareketler arasında bir ayrım yapılmasının gerekli olup olmadığıyla ilgili olduğunu söyledi. Dinleyicilerini, kendilerinin burjuva kurtuluş hareketlerinin ancak bu hareketler gerçekten devrimci olduklarını ispatladıklarında desteklemeyi kararlaştırdıkları konusunda bilgilendirdi. Tam da bu sebeple komite, tezlerde geçen “milliyetçi devrimci” ifadesini “burjuva demokratik” ifadesiyle değiştirmeye karar verdi.[77]

Genelde kabul edildiği üzere, Lenin “Roy’un temel taktikler konusunda verdiği taviz karşısında terminolojide değişiklik yapılması yönündeki kararı kabul etmişti.[78] Bu bakış açısı, 1964’te Roy tarafından şu veya bu biçimde tasdiklenmişti:

“Gelecekteki tecrübe ışığında mevcut teorik meselelerin açıklığa kavuşturulma işleminin askıya alındığı komisyondaki tartışma, Lenin ile benim aramdaki pratik bir farklılığı açığa çıkartmıştır. Ben, esasen sömürgelerdeki millî kurtuluş hareketlerinin desteklenmesine dair Lenin’e ait genel fikri, komünist partilerin örgütlü işçi ve köylülerin baskısı altında hareketin toplumsal niteliğini devrimcileştirmek amacıyla örgütlenmesi gerektiğine ilişkin önerimle birlikte somutlaştırdım. Kanaatimce bu, millî kurtuluş mücadelelerinde sömürge halklarına somutta katkı sunacak yegâne yöntemdi.”[79]

Daha önce de ifade edildiği üzere, Roy aslında Lenin’in ve Sneevliet’in sömürgelerdeki millî kurtuluş hareketlerinin desteklenmesi önerisini hiç “somutladı”. Aksine o, bu fikre tümüyle karşı idi. Aradan geçen kırk yılın ardından o günleri yazarken hafızası kendisini bayağı rahatsız etmiş olmalı. İkinci kongrenin genel kurulunda komitenin yürüttüğü tartışmalara ilişkin raporunda Lenin, reformist ve devrimci milliyetçi hareketler arasında ayrım yapılması konusunda kimin sorumlu olduğunu belirtmiyor. Lenin’in raporlarını yakından inceleyen bir çalışmanın ortaya çıkardığı kadarıyla, Lenin’in komitede ISDV’nin Insulinde ile yaptığı ittifakla ilgili olarak komitede yapılan tartışmaya atıfta bulunmuş olması mümkün:

“O noktada burjuva demokratik hareketler bahsinde, reformist ve devrimci hareketler arasındaki tüm ayrımların silinip silinmeyeceği hususu tartışıldı; öte yandan, son dönemde bu ayrım geri kalmış, sömürge ülkelerde kendisini tümüyle ve net biçimde ortaya koydu. Zira emperyalist burjuvazi, mazlum milletler arasında da reformist hareketi yerleştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. […] Komisyonda bu, tümüyle ispatlanma imkânı buldu ve biz, yegâne doğru şeyin söz konusu gerçeği dikkate almak gerektiği sonucuna vardık.”[80]

İkinci kongreye sunduğu, Endonezya’daki milliyetçi hareketle ilgili raporunda Sneevliet, bu reformist-devrimci ayrımına ilişkin meseleye özel olarak değinmekteydi:

“Insulinde, seçime katılıp iki koltuk elde etti. 1918 Bahar’ında Douwes-Dekker’in geri dönmesi sonrası milliyetçi propaganda bir kez daha nispeten daha devrimci bir ruhla icra edilme imkânına kavuştu. Ayrıca parti de propaganda ve grevci işçilerin destekleri aracılığıyla kitleleri mücadeleye çekmeye çalıştı. Endonezya’daki bu milliyetçiler propaganda araçlarının kullanımına karşı çıktılar, zira onlar, milliyetçi hareketin böylesi bir propagandanın dezavantajlarına maruz kalacağına inanıyorlardı. Bu aşamada yardım alma umuduyla Hollanda Sosyal Demokrat Partisi ve Hint Adaları’ndaki temsilcileriyle temasa geçtiler. Hollandalı reformistler ve onların sömürgedeki uzmanları da Hint Adaları’nın tam bir kapitalist gelişme aşamasından geçmeleriyle ilgili görüşlerini paylaşıyorlardı.”[81]

Sneevliet ve ISDV’nin Insulinde ve Sarekat Islam’dan uzaklaşmasının sebebi, Insulinde içerisindeki söz konusu reformist eğilimlerdi. Öte yandan, Lenin’i reformist ve devrimci milliyetçi hareketler arasında ayrım yapılması hususunda etkileyen bir kişi varsa o da Roy değil, Sneevliet’ti.

Lenin’in raporunun ikinci kısmı, sanayi proletaryasının neredeyse hiç bulunmadığı ülkelerde mevcut olan köylü meselesiyle ilgiliydi. Orada dile getirdiği kadarıyla komite, komünist partilerin geri kalmış ülkelerde ve sömürgelerde köylü şuralarının örgütlenmesini görev bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu noktada komite, kapitalist gelişme aşamasının bu tip ülkelerde baypas edilebileceği sonucuna ulaştı.[82] Elbette tartışmaların bu kısımları, Mao Zedung’un köylü komünizmine yol açacak, önemli ilk adımlar olması sebebiyle de ilginçti. Ancak 1920’de Lenin, köylü şuralarının ancak “en ileri ülkeler”in proletaryasının yardımıyla kurulabileceğini söyledi.[83] Her ne kadar geriye dönüp bakıldığında, tezin bu kısımları hayli ilginç olsa da ikinci kongre, delegelerin çoğu tarafından görmezden gelindi. Masada esas olarak devrimci burjuva milliyetçi hareketin desteklenip desteklenmemesi meselesi tartışılıyordu. Yeni teori, yoğun eleştiriye maruz kaldı. Böylesi bir ortamda insan, eğer Roy önceden yatıştırılmamış olsa, başına neler geleceğini merak ediyor.

Teoriye ilk karşı çıkan, İranlı delege Avetis Sultanzade’ydi. İddiasına göre, millî devrimci hareket sadece “bu hareketin az çok demir aldığı” ülkelerde desteklenmeliydi. Söylediği kadarıyla, burjuva demokrasisinin politik iktidarın ana dayanak noktasını ve temelini teşkil ettiği İran’da bu türden taktiklerin uygulanması, kitleleri karşı-devrimin kucağına itmişti. Roy’un komitede dile getirdiğine benzer bir biçimde, Sultanzade de böylesi durumlarda Komintern’in görevinin saf anlamda komünist olan hareketi kurup desteklemek olduğunu söyledi. Bu türden bir hareket, burjuva demokratik hareketlere karşı olmak zorundaydı. Kendi ifadesiyle, “gerçeklerin başka şekilde değerlendirilmesi elim sonuçlara yol açacak”tı.[84]

Sonra, kongrede belirli bir ağırlığı bulunan İtalyan delegasyonunun önde gelen üyelerinden biri olan Antonio Graziadei söz aldı. Onun önerisiyle Lenin’in tezlerinde bir dizi değişiklik yapıldı, bunlardan biri de on birinci maddeyle ilgiliydi. Graziadei’nin kanaatine göre, burjuva demokratik bir nitelik arz eden millî harekete verilecek destek tercihe bağlı olmalıydı. O tezde geçen “millî devrimci hareket desteklenmelidir” ifadesine “aktif olarak ilgi göstermek amacıyla” ifadesi eklendi. Bunun dışında İtalyan delege, güçlü bir sanayi proletaryasının bulunduğu ülkelerde komünist partinin açık ve tümüyle acımasız bir mücadele başlatması gerektiğini söyledi.[85]

Delegelerin çoğu, tartıştıkları önerilerin içerdikleri anlamların ayırdında değildi. Çinli ve Koreli delegeler, millî devrimci hareketle komünistler arasında kurulması önerilen ittifakı ele alma imkânı bile bulamadılar.[86] İrlandalı delegeler Connolly ve MacAlpine’in ayrıca Türkiye delegesi İsmail Hakkı Paşa’nın yaptığı pek önem taşımayan konuşmaların ardından İtalyan delegasyonunun lideri Serrati kapalı tartışma önerisinde bulundu. Bu teklifi yapma imkânına Fransız delege Guilbeaux’nun desteği sayesinde kavuştu. Ardından diğer bir Avrupa delegesi, Alman Walcher de Serrati’ye arka çıktı.[87] Henüz kimse, devrimci milliyetçilikle ittifak kurulmasına ilişkin öneriyi destek vermemişti, zira Sultanzade ve Graziadei, çekincelerini güçlü bir dille ifade etmişti. Tartışmanın sonuna doğru mesele netleştikçe Serrati, devrimci milliyetçilikle kurulacak her türden ittifaka net bir biçimde karşı çıktı. Tartışmayı erkenden kapatmak amacıyla Serrati, kendisini destekleyen Guilbeauz ve Walcher ile birlikte, söz konusu aşamada oyların ilgili tezler aleyhine döneceğini düşündü. Muhtemelen bu noktada Sneevliet gidişatı anlamış olmalıydı. Bu nedenle, tartışmanın erkenden sona erdirilmesine kesin bir dille karşı çıktı:

“Walcher’in teklifine karşı önemli bir uyarı yapmak zorundayım. Esasında bunun hiçbir anlamı yok. […] Bu noktada ifade etmem gerekir ki Cava temsilcisi hariç tüm sömürgelerden gelen temsilciler konuşma imkânı buldular. Dahası, Cava Britanya’nın sömürgesi olan Hindistan’ın ardından ikinci önemli ülkedir ve burası Marksizmin tecrübe edildiği yegâne yerdir. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu sahneyle ilgili kimi bilgilerin Alman delegesinin epey ilgisini çekeceğini düşünüyorum.”[88]

Esasında Serrati’nin arzusu, Sneevliet’in delegelere hitap etmesine mani olmaktır. Hollanda delegesi Wijnkoop ve Rus delegesi Losovski, kürsüye gelip Sneevliet’i kurtarmak istese de Serrati, tartışmanın sona erdirilip resmî önergenin geçmesi konusunda ısrarcı oldu. Sonrasında yapılan oylamada Serrati/Walcher’in taktiği mağlup oldu. Bu da Sneevliet’e delegelere hitap etme imkânı verdi.

Sneevliet, kongreye akıcı bir biçimde konuştuğu Almanca dilinde seslendi. Kongre kürsüsünden kendi ülkesinin burjuvazisini Endonezya’ya yaptığı zulüm ve zorbalıklarından ötürü suçladı. Konuşması epey ateşliydi. Genelde Hollandalıların sıkıcı insanlar olduklarına inanılır. Sneevliet ise, o nispeten sönük hâliyle, tipik bir Hollandalı’ydı. Süt ürünlerinden istifade etmiş, yer yer pembe ve beyaz bir yüze sahip Sneevliet’in suratı dolunay gibi yusyuvarlaktı. Ama kürsüde tıpkı İspanyol ya da İtalyan anarko-sendikalistleri gibi yoğun bir tutkuyla konuşmuştu:[89]

“Burada size sadece gerçekleri anlatıyorum, zira Komünist Enternasyonal’in bu kongresinde kimi isimlerin bende bıraktığı izlenime göre bazılarınız doğu sorununun o muazzam önemini tam manasıyla anlayabilmiş değil.”[90]

Sneevliet, Endonezya’daki milliyetçi hareketin gelişimini dikkatle aktardı:

“Bir buçuk milyon üyeyi kucaklayan ve işçilerle köylüleri birleştiren kitle hareketi 1912’den beri çok büyük bir hızla ilerleme kaydetmiştir. Sarekat Islam, dinî bir isme sahip olmasına karşın, sınıfsal bir karakter edinmiştir. Eğer bu hareketin o şeytanî kapitalizmle mücadele ettiği ve bu savaşın sadece hükümete değil, ayrıca Cava aristokrasisine karşı da verildiği anlaşılırsa, o vakit Sarekat Islam’la sıkı bağlar kurmanın sosyalist devrimci hareketin bir görevi olduğu anlaşılacaktır. […] Avrupalı sosyalistler, Uzak Doğu’da görevlerini ifa etmeye ve bu burada bir hareketi desteklemeye nihayet karar verdiler ve Sarekat Islam’ın yereldeki şubeleriyle temas kurma konusunda başarılı oldular. Kitle örgütlerindeki insanların önemli bir bölümü bilinç olarak sosyalist değil. Bu insanlar, tam da Roy Yoldaş’ın Britanya sömürgesi Hindistan’ını kafasında canlandırdığı manada, devrimcidirler.”[91]

Sarekat Islam ile ISDV’nin başarılı işbirliğini tarif ederken Sneevliet, Sultanzade ile Graziadei’nin muhalefetine “farazi” diye karşı çıktı. Bu, elbette Roy’un ilk konumuna yönelik de dolaylı bir saldırıydı. Konuşması esnasında İngiliz heyetinin de komitede Lenin ve Sneevliet’e itiraz etmiş olduğu açığa çıktı.[92] Lenin, Roy ve diğer başka bir delege, Lenin/Sneevliet ile Roy’un konumları arasındaki farklılıklara açıktan atıfta bulunmamasına karşın, Roy’un diğer Asyalı delege Sultanzade ve Avrupa grubunun (Graziadei, Serrati, Walcher ve Guilbeaux) desteği ile yaptığı ilk muhalefet, Lenin/Sneevliet’in sonrasında aldığı konumunu ciddi biçimde kuşkulu kıldı. Sneevliet, komitede delegelere Lenin/Roy arasındaki farklılıkların giderildiğini hatırlatmaya tam da bu sebeple mecbur kalmış olmalı. Sneevliet, bu konuyu bir kez daha tam manasıyla açıklığa kavuşturmak için gür bir sesle şunları söyledi:

“Lenin ve Roy yoldaşların tezleri arasında herhangi bir ayrım yapmıyorum. Bu tezler temelde aynıdır. Buradaki güçlük, esas olarak azgelişmiş ülkelerdeki ve sömürgelerdeki sosyalist hareketlerle devrimci milliyetçi hareketler arasında kurulacak ilişkiye dönük doğru tavrın belirlenmesi ile alakalıdır. Gerçekte böylesi bir güçlük söz konusu değildir. Dolayısıyla, devrimci milliyetçi unsurlarla birlikte çalışma gerekliliğine bağlı olarak, eğer biz, dogmatik Marksistler olarak hareket edip bu hareketi inkâr edersek, işimizi yarım yapmış oluruz.” [93]

Üstün gelen, sadece Sneevliet’in o muhteşem hitabeti değildi. O, aynı zamanda kongre delegelerinin tartıştıkları teorik sorunun Endonezya’da pratikte hâlihazırda çözülmüş olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Hollanda delegesi Wijnkoop ise böylesi bir güçlü konumdan, Graziadei’nin önerdiği değişiklikler aleyhine kolaylıkla hamle yapabileceğini söyledi.[94] Elde edilecek sonuçtan kendince emin olan ikinci kongre başkanı Zinovyef ise tezlerin oylanmasını önerdi.[95]

Ancak beklenmedik bir gelişme yaşandı. Tartışmayı iki kez engellemeye çalışan İtalyan heyetinin lideri Serrati, tezlere neden karşı olduğunu izah etti. Tezlere bir dizi zemin üzerinden saldırı gerçekleştirdi. Konuşmasında sadece Lenin ve Roy’un tezlerinde bulunduğunu düşündüğü çelişkilere işaret etmekle kalmadı, ayrıca Batı ülkelerindeki komünist proletaryayı ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya bıraktığını söyledi. Tespitine göre, proletaryanın bilhassa devrim öncesi dönemde her türden sınıfsal tavize karşı sürekli karşı olması gerekiyordu. Serrati, burjuva milliyetçiliğiyle kurulması önerilen ittifakı kesin bir dille mahkûm etti:

“Bu ittifaklar, bilhassa proletaryanın kapitalizme karşı mücadele dâhilinde gerekli gücü kazanmadığı ülkelerde, sadece proletaryanın sınıf bilincinin zayıflamasına yol açar. Tezlerin kapalı oluşu, Komünist Enternasyonal’in faaliyetlerine karşı olan Doğu Avrupa’daki şovenist sahte devrimcilerin ellerinde bir silâh olarak iş görebilir. Bu türden sebeplere bağlı olarak ben çekimser oy kullanmak zorundayım.”[96]

Sneevliet, Serrati’nin tartışmayı kesmesine iki kez mani oldu. Bu sefer Serrati’nin karşısında Wijnkoop ve Zinovyef vardı. Şaşkına dönmüş olan Hollandalı’nın ağzından şu cümle döküldü: “Burada duyduklarınız her şeyin yerli yerinde olduğu anlamına gelmiyor!” Ardından Serrati’nin tezleri “karşı-devrimci” olarak niteleyen sözlerini dikkatle eleştirdi.[97] Serrati ise verdiği o sert cevapta düşüncesinin İtalya’daki politik duruma dayandığını söyledi ve sözlerine şunu ekledi:

“Altı yıldır ülkemde milliyetçi harekete karşı mücadele ediyorum, eğer şimdi böylesi bir karar lehine oy kullanırsam, bu, benim İtalya’daki konumumla burada kullandığım oy arasında bir çelişkiye yol açar.”[98]

Anlaşıldığı kadarıyla Serrati, burada özel olarak faşistlerle kurulması muhtemel bir ittifaka atıfta bulunuyordu. Zinovyef ve Roy’un sesli protestoları ardından Serrati konuyla ilgili duruşunu netleştirdi:

“Benim düşüncem çok basit. Komünist partinin ve proletaryanın belirli durumlarda, belirli koşullarda, belirli güvencelerle birlikte küçük burjuva hareketle birleşebileceğini söylemek yerine ben ‘hayır birleşemez’ diyorum. İşçi sınıfı, toplumsal devrimin çıkarına olacak şekilde küçük burjuva devrimci hareketinden istifade edebilir. Ama o, özellikle geri kalmış ülkelerde burjuvaziyi desteklememelidir. Aksi takdirde, sınıfsal konumunu ve yönelimini yitirme riskiyle yüzleşir.”[99]

Serrati’nin itirazları, Roy’un başta dile getirdiği itirazlara benziyordu. Roy’un Serrati’ye yönelik protestosunu dinlemek zorunda kalan komite üyelerine göre ilgili durum gayet tuhaftı. Sneevliet’in ateşli konuşması ardından kongre başkanı Zinovyef, kendinden emin bir biçimde tezlerin oya sunulması gerektiğini düşündü. Tezler, üç çekimser oya karşılık oybirliğiyle kabul edildi.[100] Serrati ve Graziadei fikrini değiştirmedi.

Sonrasında Lenin’in tezleri sömürge meselesine ilişkin komünist teorinin herkesçe benimsenen temeli hâline geldi. Yoğun muhalefete karşın, yeni sömürge devrimi teorisi, Lenin’in itibarı ve Sneevliet’in Endonezya’daki tecrübeleri sayesinde kongreden geçti. Komintern’in Asya için geliştirdiği yeni programın etkisi Çin’deki gelişmeler üzerinde derhal hissedildi, Moskova’daki tartışmaların yankıları kısa süre içinde Şangay’da duyuldu.

Dov Bing

[Kaynak: New Zealand Journal of Asian Studies, Yıl 11, Sayı 1 (Haziran 2009), s. 153-77.]

Dipnotlar
[1] Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale: Protokol der Verhandlungen vom 19.Juli in Petrograd und vom 23.Juli bis 7 August 1920 in Moskau. Hamburg 1921.

[2] “Preliminary Draft theses on the National and Colonial Question, for the Second Congress of the Communist International”, 5 Haziran 1920. V.I. Lenin, Collected Works, Moskova 1960. Dördüncü genişletilmiş Rusça baskısının çevirisi, Cilt 31, s. 144-51.

[3] Bu tezim şu çalışmamda genel hatlarıyla özetlenmektedir. “Revolution in China: Sneevlietian Strategy”, Mastır Tezi, Auckland Üniversitesi, 1968.

[4] A.g.e., I. Bölüm: “The Leninist Idea of Asia: The Initial Phase”; ve II. Bölüm: “China and the Dutch East Indies”, s. 5-13.

[5] ‘The War in China’, Iskra, Sayı. 1 Aralık 1900, V. I. Lenin, Collected Works içinde, Cilt 4, s. 372-7.

[6] ‘Democracy and Narodism in China’, Nevskaya Svovda, Sayı 17, 15 Temmuz 1912, Collected Works içinde, Cilt 18, s. 163-9.

[7] ‘The Awakening of Asia’, Pravda, Sayı 103, 7 Mayıs 1913, Collected Works içinde, Cilt 19, s. 85, 86. Türkçesi: “Asya’nın Uyanışı”, İştirakî.

[8] A.g.e.

[9] J. Th. P. Blumberger, ‘De Sarekat Islam’, Encyclopaedie van Nederlandsch Oost-Indie, Cilt III.

[10] B. J. Brouwer, De houding van Idenburg en Colijn tegenover de Indonesische beweging, Kampen 1958, s. 46-50.

[11] Biyografik veriler için bkz.: Voor Vrijheid en Socialisme, Yayına Hz.: M. Perthus, Rotterdam 1953.

[12] D. M. G. Koch, Batig Slot: Figuren uit het Oude Indie, Amsterdam, 1960; ve D. M. G. Koch, Verantwoording: Een Halve Eeuw in Indonesie, Bandung, 1956.

[13] Blumberger, De Communistische Beweging in Nederlandsch-indie, Haarlem, 1935, s.2; ve Perthus, Voor Vrihgeid en Socialisme, s. 51.

[14] Niederlandisch-Ost-Indien. Bericht für den Zweiten Kongresz der Kommunistischen Internationale. Die Sozialen Verhaltnisse und die Entwicklung der Revolutionären Bewegung. Berichte zum Zweiten Kongresz der Kommunistische Internationale, Hamburg 1921, s. 391-410. Bing çevirisi ‘Revolution in China’, Ek-D, s. 187.

[15] H. Sneevliet, “Zwerversbrieven”, Het Vrije Woord, Sayı 18, 10 Eylül 1921, s. 1.

[16] H. Sneevliet, “Zwerversbrieven, de Huidige Toestand der Indische Beweging”, Het Vrije Woord, 15 Kasım 1921, s. 7. Het Vrije Woord ‘Socialismus und Kolonialpolitik’i birkaç kez yayımlamıştır.

[17] Internationaler Socialisten-Kongress zu Stuttgart, 18-24 Ağustos 1907, Berlin 1907, s. 112. The International Socialist Congress in Stuttgart, Kalendar dlya vsekh, 7 Ekim 1907, Collected Works içinde, Cilt 13, s. 86, 87.

[18] Het Vrije Woord, 10 Ekim 1915.

[19] P. H. J. Jongmans, De Exorbitante Rechten van den Gouveneur-Generaal in de Praktijk, Amsterdam 1921, s. 130-8. J. Th. P. Blumberger, De Indo-Europeesche Beweging in Nederlandsch-Indies, Haarlem, 1939, s. 35-43.

[20] “Verslag van de derde algemeene vergadering der Ind.Soc.Dem.Ver.”, Het Vrije Woord, 25 Haziran 1916, s. 178.

[21] H. Sneevliet, “Zwerversbrieven”, Het Vrije Woord, Sayı 18, 10 Eylül 1921, s. 1.

[22] Berichte zum Zweiten Kongresz…, s. 391-410. Bkz.: Bing çevirisi, ‘Revolution in China’, Ek D, s. 188.

[23] J. Th. P. Blumberger, De Nationalistische beweging in nederlandsch-Indie, Haarlem 1935, s. 76.

[24] Het Vrije Woord, 1917. Blumberger, De Nationalistische beweging, s. 65-7. Sarekat Islam Congress, 20-27 Ekim 1917, Batavia, 1919.

[25] Barend Coster, “Het haatzaai process te Semarang”, Voor Vrijheid en Socialisme, s. 142-4.

[26] A. Baars, H. Sneevliet, Het process Sneevliet, De Sociaal Democratie in Nederlands Indie, özel baskı, Semarang 1917.

[27] Blumberger, De Communistische Beweging, s. 4-6. Voor Vrijheid en Socialisme…, s. 60.

[28] H. Sneevliet, De Wantoestanden in Indie (Lecture for the Student Socialist Movement, Leiden), De Tribune, 21 Nisan 1920, s. 4.

[29] Bkz.: 16. dipnot.

[30] H. Sneevliet, “Zwerversbrieven V. De Huidige Toestand der Indische beweing”, Het Vrije Woord, 15 Kasım 1921. Signed: Shanghai, Ekim 1921.

[31] 1968’de bu yeni stratejiyi öncüsünün adına atıfla “Şnivlitçi Strateji” olarak nitelemiştim. O günden beri tespit edebildiğim kadarıyla Sneevliet’i o dönemde Endonezya’da eleştirenler ISDV/Sarekat Islam ittifakının oldukça özgül bir tecrübe olduğunu kabul etmektedirler. De Locomotief gazetesinin yayın yönetmenleri, bu ittifakı “komünonasyonalizm” olarak ifade etmişlerdir. H. Sneevliet, “Zwerversbrieven Vi, Communonationalism en uitzetting”, Het Vrije Woord, Sayı 12, 16 Mayıs 1922, s. 1. Endonezya Komünist Partisi’nin 1927’ye dek tanık olduğu yükselişine ilişkin mükemmel ve oldukça kapsamlı bir değerlendirme için bkz.: R. McVey, The Rise of Indonesian Communism, Ithaca: Cornell University Press, 1965.

[32] Vos’moi s’ezd RKP (b). Protokoly, Moskova, 1959, s. 501-04.

[33] N. A. Popov, Oni s nami srzhalis’ za vlast’ sovetov, Leningrad, 1959, s. 180-1.

[34] İddiaya göre, Shao-chou Çin Sosyalist İşçi Partisi’ni temsil etmektedir. Bkz.: Pervyi Kongress Kominterna, Mart 1919 q, Moskova, 1933, s.161. 36 A.g.e., s. 207.

[35] Vos’moi s’ezd RKP (b). Protokoly, Moskova, 1959, s. 501-04.

[36] 25 Temmuz 1919’da Sovyet Dışişleri Bakanı Lev Karahan’ın imzaladığı, Sovyetler’in Rusya’nın Çin üzerinde iddia ettiği tüm haklardan feragat ettiğini açıkladığı bildiri. –çn.

[37] 4 Mayıs 1919’da Pekin’de başlayan, öğrenci hareketinin tetiklediği ve Çin hükümetini Versay Anlaşması’na zayıf bir cevap vermekle eleştiren gösterilerin yapıldığı hareket. –çn.

[38] Sow-Teng Leong, Sino–Soviet Diplomatic Relations, 1917–1926, Canberra: Australian National University Press, 1976, s. 68, 116.

[39] “Address to the All-Russian Congress of Communist Organisations of the Peoples of the East”, 22 Kasım 1919, Lenin, Collected Works içinde, Cilt 30, s. 195.

[40] A.g.e., s. 161-2.

[41] Zhizn Nationalnostei, Sayı 47, 14 Aralık 1919, s. 2.

[42] L. O. Trossard, De Jaurés á Lenine—notes et souvenirs d’un militant, Paris 1930, s. 137.

[43] Der Zweite Kongress der Kommunistischen Internationale, Protokoll der Verhandlungen, Hamburg 1921.

[44] Vtoroi Kongress Kominterna, iiul-august, 1920 q, Moskova 1934, s. 491-5.

[45] A. Reznikov, “Bor’ba V. I. Lenin protive sektantskikh izvrashchnii v natsional’nokolonial’nom voprose”, Kommunist, Moskova, Sayı 5 Mart 1968, s. 40. Bilhassa Preobrejinski ile Çiçerin’in Lenin’in tezlerine yönelik itirazlarına bakınız.

[46] Der Zweite Kongress der Kommunishische Internationale, s. 101.

[47] H. Sneevliet, Mijn uitzetting, vergeefsch verweer tegen de eerste politieke externeering onder de nieuwe koers, özel baskı, Semerang, n.d.

[48] Voor Vrijheid en Socialisme, s. 60.

[49] K. Graftdijk, “Sneevliet’s rijke rode leven, Vrijuit”, Het Vrije Volk, Sayı 6706, 8 Nisan 1967.

[50] Berichte zum zweiten Kongresz der Kommunistische Internationale, s. 391-410.

[51] A.g.e., s. 403-9.

[52] ‘The Awakening of Asia’, Pravda, Sayı 103, 7 Mayıs 1913, Lenin, Collected Works içinde, Cilt 19, s. 85, 86.

[53] Der Zweite Kongresz der Kommunistische Internationale, s. 101. 53 A.g.e., s. 1661.

[54] A.g.e., s. 1661.

[55] Vestnik Vtorogo Kongressa Kommunisticheskogo Internatsionala, Sayı 1, 27 Temmuz 1920, s. 1, 2.

[56] A.g.e., s. 1.

[57] A.g.e., s. 1, 2.

[58] A.g.e., s. 2.

[59] A. K. Hindi, M. N. Roy: The Man who Looked Ahead, Allahabad, 1938, s. 22.

[60] M. N. Roy, Memoirs, Bombay, 1964, s. 346.

[61] R. C. North ve S. J. Eudin, M. N. Roy’s Mission to China, Berkeley, 1962, s. 1.

[62] Roy, Memoirs, s. 381, 382. Roy, Sneevliet’in Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’ne sekreter olarak atanmasının ona verilen önemi yansıtmadığının farkında olmalıdır. Bu hatıratındaki doğru olmayan ifadesini açıklığa kavuşturan bir husustur. Roy kitabında Safarof’un önce kendisini başkanlığa önerdiği iddiasındadır. Belki de Roy Sneevliet’i kendi yerine sekreter olarak önermiştir. Ancak sonuçta gerçek şudur: başkan Lenin, sekreter de Sneevliet’tir.

[63] V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 40, Moskova, 1963, s. 167.

[64] Yakın zamanda Sovyetler’de yapılmış bir değerlendirmenin iddiasına göre, Lenin millet ve sömürge meseleleri üzerine tezlerini hazırlarken Kretinski, Rafes, Preobraejinski, Lapinski, Stalin, Çiçerin gibi Bolşeviklere, hatta Başkırdistan, Kırgızistan ve Türkistan’daki liderlere danışmıştır. Muhtemelen bu iddia, sömürge devrimi ve ÇKP’nin ilk yıllarıyla ilgili olarak Sovyet tarihçilerinin benimsedikleri Ruslaştırma programının bir parçasıdır.

[65] Roy, Memoirs, s. 380-1.

[66] Vestnik Vtorogo Kongressa Kommunisticheskogo Intrenatsionala, Sayı 1., 27 Temmuz 1920, s. 1-2. Bu, komitedeki tartışmalara ilişkin eldeki tek belgedir.

[67] Bkz.: 53, 54, 55 ve 56. dipnotlar.

[68] A.g.e., s. 2.

[69] A.g.e.

[70] A. Reznikov, “V. I. Lenin, o natsional’no-osvoboditel’nom dvizhenii”, Kommunist, Sayı 7, Mayıs 1967, s. 62.

[71] A.g.e., s. 93.

[72] Vtoroy Kongress Kominterna, Moskova 1934, s. 498.

[73] Der Zweite Kongress dre Kommunistische Internationale, s 145-50. Bu oturumlar Roy’un düzeltilmemiş tezlerini içermektedir.

[74] V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 41, s. 241.

[75] A.g.e., s. 145-50.

[76] Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 138-40.

[77] A.g.e., s. 138-40.

[78] Örneğin bkz.: A. S. Whiting, Soviet Policies in China: 1917-1924, New York: Columbia University Press, 1954, s. 55.

[79] Roy, Memoirs, s. 382. Roy hatıratında tezlerin ilk taslak hâline hiç atıfta bulunmaz. Değerlendirmesi, ilk kaynak materyalde edinilebilen kanıtı hiçbir biçimde yansıtmamaktadır.

[80] Dr Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 138-40.

[81] Berichte zum zweiten Kongresz der Kommunistische Internationale, s. 403.

[82] V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 41, s. 246.

[83] A.g.e., s. 246.

[84] Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 167-70.

[85] A.g.e., s. 172-3.

[86] A.g.e., s. 173-6. Lui Shoa-chou (Lau Siyu Tao) 1919’daki Birinci Komintern Kongresi’ne de Çin delegesi olarak katılmıştır. Rusya’daki Çinli İşçiler Birliği’nin başkanıdır ve kendi ülkesindeki gelişmelerle hiçbir teması bulunmamaktadır.

[87] Der Zweite Kongress der Konnumistische Interationale, s. 188.

[88] A.g.e.

[89] Roy, Memoirs, s. 383-4.

[90] Der Zweite Kongress der Konnumistische Interationale, s. 192.

[91] A.g.e., s. 192-3.

[92] A.g.e., s. 193.

[93] A.g.e., s. 194

[94] A.g.e., s. 200-4

[95] A.g.e., s. 216.

[96] A.g.e., s. 216-17.

[97] A.g.e., s. 217.

[98] A.g.e., s. 218.

[99] A.g.e., s. 220-2.

[100] A.g.e., s. 232.

0 Yorum: