03 Temmuz 2013

,

Kahireli Yoldaşlar


Taksim’den Tahrir’e, Bulgaristan’dan Brezilya’ya yalnızca küçük bir elit tabakaya fayda sağlayan baskıcı devlet yapılarına karşı aynı mücadeleyi veriyoruz

Mısır’daki eylemci kolektif “Kahireli Yoldaşlar”dan açık mektup:

Mücadelemizin safında olan sizlere,

30 Haziran, bize göre 25 ve 28 Ocak 2011’de başlayan sürecin üzerine bina olunan isyanın yeni bir aşamasını işaretleyecektir. Bu kez, aynı ekonomik sömürü, polis şiddeti, işkence ve ölüm biçimlerini daha da fazla olmak üzere ülkeye taşıyan Müslüman Kardeşler’in saltanatına karşı isyan ediyoruz.

Onurlu ve âdil bir geçime dair hiçbir belirtinin olmaması bir yana, doğru dürüst bir hayat sürmek de mümkün olmadığından, “demokrasi”nin gelişinden bahsetmek hiç anlamlı değildir. Bir seçim süreciyle elde edilen meşruluk iddialarının Mısır’daki mücadelelerimizin sürdürdüğü gerçeklikle alâkası yoktur, zira çehresini değiştiren fakat aynı bastırma, kemer sıkma ve polis vahşeti mantığını sürdüren baskıcı bir rejimin devamıyla karşı karşıyayız. Yetkililer halka hesap vermezliklerini hâlâ sürdürüyorlar ve iktidar makamları kişisel iktidar ve servetin arttırılması için birer fırsata dönüştürülüyor.

30 Haziran, Devrim’in çığlığını yeniliyor: “Halk Bu Sistemin Yıkılmasını İstiyor.” Ne Müslüman Kardeşler’in aşağılık otoriterizmi ve ahbap çavuş kapitalizmini, ne siyasî ve ekonomik yaşam üzerinde sıkı denetimi sürdüren askerî bir aygıt, ne de Mübarek döneminin eski yapıları tarafından idare edilen bir gelecek amaçlıyoruz. 30 Haziran’da sokaklara çıkacak protestocu topluluklar bu çağrı etrafında birleşmese de, bu çağrı bizimdir -bizim bakış açımız bu olmalı, çünkü geçmişin kanlı dönemlerine geri dönüşü kabul etmeyeceğiz.

İletişim ağlarımız hâlen zayıf olmasına rağmen, özellikle Türkiye ve Brezilya’daki son ayaklanmalardan umut ve ilham alıyoruz. Her birimiz farklı siyasî ve ekonomik gerçekliklerden doğduk, fakat hepimiz, halkın yararına görüşlerden yoksun oldukları arzularını devam ettiren dar çevreler tarafından yönetildik. 2003’de Brezilya’nın Bahia şehrinde kurulan yatay Ücretsiz Ulaşım Hareketi’nin örgütlenmesinden ve Türkiye’nin dört bir yanına yayılan halk meclislerinden ilham alıyoruz.

Mısır’da yerleşik bir neoliberalizm mantığı halkı ezerken, Müslüman Kardeşler sürece yalnızca dinsel bir kisve katıyor. Türkiye’de saldırgan bir özel sektör büyüme stratejisi aynı şekilde otoriter bir yönetime dönüştürülüyor, muhalefeti ve alternatifleri düşünmeye dönük her türlü girişimi bastırmak için polisi vahşetine dayalı aynı mantık söz konusu. Brezilya’da devrimci bir meşruluğa yaslanan hükümet, fark gözetmeden, halkı ve doğayı sömürme konusunda aynı kapitalist düzenle ortak hareket ederken, kendi geçmişinin yalnızca bu politikalar üzerinde bir maske olarak kullanıldığını kanıtlamıştır.

Yakın zamandaki bu mücadeleler Kürtler ile Latin Amerika’nın yerli halklarının çok daha eski kesintisiz mücadelelerine dâhil oluyor. On yıllardır Türk ve Brezilya hükümetleri bu hareketlerin yaşam mücadelesini yok etmeye çalıştı ama başarısız oldu. Onların devlet baskısına direnişi, Türkiye ve Brezilya’nın dört bir yanına yayılan yeni protesto dalgasının müjdecisiydi. Birbirimizin mücadelesindeki derinliği fark etmenin ve isyan biçimlerini yeni uzamlara, mahallelere ve topluluklara yaymanın yollarını bulmanın acil olduğunu düşünüyoruz.

Mücadelelerimiz ulus devletlerin küresel rejimine karşı çıkma potansiyelini paylaşıyor. Devlet, refah döneminde olduğu gibi krizde de, (Mısır’da Mübarek, Askerî Cunta ya da Müslüman Kardeşler yönetiminde) iktidardakilerin servetini ve imtiyazını koruyup genişletmek için mülksüzleştirmeye ve haklardan yoksun bırakmaya devam ediyor.

Hiçbirimizin mücadelesi bir başına, ayrıksı değil. Bahreyn’den, Brezilya, Bosna, Şili, Suriye, Türkiye, Kürdistan, Tunus, Sudan, Batı Sahra ve Mısır’a kadar ortak düşmanlarla karşı karşıyayız. Liste uzayıp gidiyor. Bizi her yerde eşkıya, vandal, çapulcu ve terörist olarak adlandırıyorlar. Ekonomik sömürü, çıplak polis şiddeti ya da gayri meşru bir hukukî sistemden daha fazlasıyla savaşıyoruz. Uğrunda mücadele ettiğimiz şey basitçe haklar ve yurttaşlık reformu değildir.

Küresel güçlerin gündelik hayatlarımız üzerinde egemenliklerini muhafaza etmesini ve yerel bir elitin hayatlarımızdan çıkar sağlamasını sağlayan merkezî bir baskı aracı olan ulus devlete karşı çıkıyoruz. Her ikisi de, mermiler ile televizyon yayınları arasında gidip gelen her şeyle birlikte, ahenk içerisinde çalışıyor. Farklı mücadelelerimizi birleştirmeyi ya da eşitlemeyi savunmuyoruz, fakat mücadele etmemiz, parçalamamız ve devirmemiz gereken aynı otorite ve iktidar yapısıdır. Birlikte mücadelemiz daha güçlüdür.

Bu sistemin yıkılmasını istiyoruz.

Kahireli Yoldaşlar

0 Yorum: