22 Eylül 2018

,

Kendine Masal Anlatmamak


Seksen öncesine dair inisiyatif ve meşruiyet edebiyatı, o kuşağın kendi özel mekânlarında sık sık yinelediği bir efsane. Solun yetmişlerde belirli bir inisiyatife ve meşruiyete sahip olduğu, tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen bir masal ve bu masal bugün, daha çok, gençleri çekmek için anlatılıyor. Özne, bu masal üzerinden inşa ediliyor ve o, süreç içerisinde gerçekle bağını yitiriyor.

Yetmişlerde sol güçlü olsaydı, bir bileşeni elindeki sendikaları, bir başkası halk komitelerini CHP’ye devretmezdi. O bileşenler, seksenlerin, doksanların ve 2000’in ilk on yılının sonunda ölen-biten CHP’yi yeniden diriltmezdi. Dolayısıyla, bugün o özel öznelerin etrafına döşedikleri dev aynalarına pek inanmamak gerekiyor. Esasında sendikalar da halk komiteleri de gerçek sahibini iade edildi, bu görülmeli.

* * *

Özel mekânlara, özel hayata çekildiği ölçüde devrim, sosyalizm vs. özelleşiyor. Özel insanların özel pratiği olarak tekrar tekrar yeniden formüle ediliyor. Yarış, bu özel oluşla alakalı. Bugün Kadıköy'ün dünyanın en havalı semtlerinden biri oluşuna dair haberler, bu yüzden yapılıyor.

Özel hayata çekilenler, devrimi ve sosyalizmi yeryüzünden kaçırıyorlar, onları göğe çıkartıyorlar. “Seksen öncesi” tabiri, kimi Müslümanların Asrı Saadet’ini andırıyor biraz da. Devrimci-sosyalist kavga özelleştiriliyor ki ulaşılmaz, olmaz bir şey hâline gelsin. Herkes, o özel bireye mecbur olsun. İstenilen bu.

Her dönemde birileri çıkıyor, bu özelleştirme girişimine düşünsel kılıflar buluyor. Saf, temiz, arınık devrim ve sosyalizm masalları anlatılıyor.

* * *

Dinî ve millî anlamda karışık bir coğrafyanın, Hindistan’ın bir evladı olarak Vijay Prashad, bu türden bir eğilime sahip.[1] O da disipline vurgu yapıyor. Özel ve ayrıksı yönünün disiplinlilik olduğunu söylüyor. Sadece dinî ve milli gerilimlerin, çelişkilerin kirinden kurtulmak isteyenlere seslenebiliyor. Din ve millet, bugünde varolmak denilen kutsiyetin önünde diz çöktürülmek isteniyor. Kitlelerin bu iki kanaldan ortaya koyduğu direnç, bugünde yaşamak, varolmak için dağıtılıyor. O direnç, gerekli mevzilere örgütlenemiyor, mevziler o dirençte örülemiyor.

Din ve millet ile alakalı tespitlerin üzerine “Marksistler olması gerekenden değil, olandan hareket ederler” diyen Lenin’in gölgesi asla düşmüyor. Saf, özel, homojen, kendi iç disiplinine, uyumuna sahip mesihî bir yapı, ancak mason locaları örgütleyebiliyor. Mason locaları da meslek ideolojilerinin dışına çıkamıyor.

Bu localar öğrenciye, Kürd’e, köylüye, kadına, işçiye kendi penceresinden bakabiliyor. Zararlı görüyorsa, onlara kendi localarını kurmayı öğütleyebiliyor. Localardan taraf olma, kitlelerle gerekli müdahaleyi gerçekleştirme becerisini haiz bir örgütler kolektifi olarak parti asla neşet etmiyor. Parti denilen kuvve, locaların fiiline rağmen, yerin altında birikiyor.

Sadece saf, ak, temiz olana kilitlenmiş bir loca, tarihe ve topluma buradan bakıyor. Onun yasalarını bile o yasalardan ari, münezzeh olmak için öğreniyor. Düzeni değiştirmekten bahsediyor, ama kendisi hiç değişmiyor.

Böylesi bir loca, teorik-ideolojik faaliyetini sadece kendi benzerlerine yönelik olarak gerçekleştiriyor. Birbirlerinden rol ve adam çalmak için çabalıyor, buna da siyaset diyor. Kürd ise sadece pişmiş armut olarak görüldüğü için önemseniyor, bir de verili küçük burjuvanın özel hayatını biraz olsun rahatlatacak dinamik olarak değerlendirildiğinden. Kürd, biraz senaryoya aykırı davranınca, çıkındaki küfürler bir bir savrulmaya başlanıyor. Onda kuvvenin fiile geçişinden ürkülüyor.

* * *

Bugün AKP’ye sırf İslam’a küfretme imkânı sunduğu için saldırılıyor. Buna da “devrimci mücadele” deniliyor. Bir yığın çelişki var ve bunları tek bir cümlede ifade ettiğimizde yol açılacak zannediliyor. Çelişkileri “silâh”la kendi varlığında sadeleştirmek isteyenle, “teori-fikir” ile bu işi yapmak isteyen arasında teorik manada bir fark bulunmuyor.

Saf, temiz olmak, millete “çelişkiler bende çözülüyor” yalanını söylemeyi gerekli kılıyor. Mazlumlar-sömürülenler, devlet ve burjuvazi eliyle kendi varlıklarından dolayı çelişkilerin varolduğuna zorla ikna ediliyorlar. Yapılması gereken, onların içinden özel, dişimize uygun bireyleri belirli mevkilere getirmek değil, o çelişkileri örgütleyip, kitleleri mevzilere çekmek, mevzileri o çelişkilerin düşman aleyhine evrildiği momentlerde örmek.

Ama çelişkilerden arınmış gibi yapan öznenin bunu gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Misal, 2013 yazında Mustafa Koç için taziye yayınlamak bir anlam ifade edebilirdi, ama bugün onun imal ettiği zırhlı araçlar Sur’da, Cizre’de dolanırken, bu taziye, burjuvazinin başını sağlıklı kılmaktır. Saçlarından tutup bataklıktan çıkacağını sananlar, bu duruma mesafe alabilirler. Ama bu mesafe, daha da tehlikelidir.

* * *

HDP’yle alakalı tartışmalar üzerinden kimi yapılar, yan çizme, mesuliyet almadan, hesap vermeden ona verdiği desteğin kirinden arınma taklaları atıyor. Gene saf, temiz, arınık olana işaret ediliyor. Her darbede kitlelere bu yönde yalanlar söyleniyor.

Geçmiş, bugün ve gelecek, ayrı ayrı ve bütün olarak, bu saf, temiz öznenin etrafında tavaf ettiriliyor. Her seferinde sıfırdan, baştan başladıklarını söyleyenler çıkıyor. Kimse, tarihsel diyalektiğe, toplumsal maddeye örgütlenmeyi dert edinmiyor.

Eren Balkır
22 Eylül 2018

0 Yorum: