09 Mayıs 2018

,

İşçi Hareketi ve “Emperyalist Sosyalizm”


Millet ve sömürge meselesine dikkat çekmek aciliyet arz eden bir konudur, zira sömürgeci ideoloji, işçi sınıfı partileri içerisinde kendisine yol bulmaktadır. Söz konusu gelişme, bir milletin bir başka milleti sömürmesine karşı sınıf mücadelesi yürüten sömürge halklarla dayanışma ve destek noktasında büyük bir beceriksizlik sergilendiğinin ispatıdır.

1858’de Engels buruk bir ifadeyle şunu söylemektedir:

“İngiliz proletaryası pratikte giderek burjuvalaşıyor. Tabii tüm dünyayı sömüren bir millet için bu gayet meşru bir sonuçtur.”[1]

Beş yıl sonra ise Engels şu tespiti yapıyor:

“İngiliz proletaryasındaki devrimci enerji tümüyle buharlaştı, İngiliz proleterler, burjuvazinin hâkimiyetiyle tümden uzlaştığını beyan ettiler.”[2]

Marx da yazdığı iki ayrı mektupta benzer bir sonuca ulaşıyor. 1870’te yazdığı mektupta dile getirdiği biçimiyle, İngiliz işçi, İrlandalı işçilerle dayanışma içerisinde olmak şöyle dursun, kendisini muktedir milletin bir üyesi olarak görüyor.

“[…] Onun İrlandalı işçiye yönelik tavrı, eskiden köleci Amerikan eyaletlerinde zencilere yönelik yoksul beyazların tavrına benziyor.”[3]

Dolayısıyla burada üzerinde durmamız gereken ana mesele, sadece şovenizme ve ırkçılığa kayan ideolojik yönelimdir.

Marx, İngiliz işçilerde İrlandalı işçileri birer “zenci”ymiş görme eğilimini eleştirmekte haklıdır. Bu eğilim sürekli canlı tutulmakta, basın eliyle yoğunlaştırılmakta, kürsülerde ve mizah dergilerinde, hâsılı, yönetici sınıfın elinde bulunan tüm araçlar üzerinden sürekli beslenmektedir.[4]

Bu kampanya köleci eyaletlerde olduğu gibi Britanya’da da başarılı olmuştur. Marx’ın gözlemiyle, bu eyaletlerde mütevazı araçlara sahip beyazlar bile köle sahiplerinin davasını kabullenmiş, çoğunlukla köleliğin Orta Amerika’ya taşınmasına dönük çabalar konusunda gerekli toplumsal zemini sağlamıştır.

Ama hem çelişkiye dair okumadan kaynaklı yanılsamanın mahkûmu olmak hem de sömürünün aşikâr oluşuna dair kanaate sahip olmak artık imkânsızdır. Bu yanılsama, bilhassa genç Engels’in paylaştığı bir yanılsamadır ve “hâkim sınıflarda bulunan, belirli milletlerle alakalı önyargıların proletaryaya yabancı olduğu ile ilgilidir.”

Buna karşın Engels, Kautsky’ye yazdığı 12 Eylül 1882 tarihli mektubunda, ilk başlarda paylaştığı, proletaryanın bu tür önyargılardan azade olacağına dair umutlardan çok farklı bir manzara çizer. Tespitine göre, Londra hükümeti ve hâkim sınıflar, sömürgelerdeki beyaz yerleşimcileri kendi saflarına katma eğilimindedirler:

“Kanada, Güney Afrika Avustralya gibi Avrupalı yerleşimciler tarafından işgal edilmiş olan ülkeler her zaman bağımsız olacaklardır.”

Ama bu, ezilmeye ve sömürülmeye devam eden “yerliler”in yaşadığı topraklar için geçerli bir uygulama değildir. Ne yazık ki bu politikaya İngiliz “işçiler” de destek vermekte, bu işçiler, İngiltere’nin dünya piyasaları ve sömürgeler üzerindeki tekelini büyük bir keyifle arka çıkmakta, sömürgecilikle mücadele etmeye asla niyetlenmemektedir. Beyaz olmayan halklar, ancak sömürgeci yayılma çabalarının cazibesine karşı koyabilen bir işçi sınıfından medet umabilir. Peki bu süreçte somut ne tür bir konum benimsenmelidir?

“Hindistan bir devrim sürecini başlatabilir, muhtemelen de başlatacaktır da. Bunun nedeni, kendi kurtuluş yoluna tesirde bulunmayı bilen bir işçi sınıfının sömürgeci savaşa dâhil olamayacak olmasıdır. Bu savaş, muhtemelen büyük bir yıkıma yol açacaktır. Ama zaten böylesi bir gelişme, her türden devrimin ayrılmaz bir parçasıdır. Bizim için uygun olan, işçi sınıfının Cezayir veya Mısır’da yürütülen savaşa da dâhil olmamayı bilmesidir.”[5]

Batı ile kıyaslandığında sömürgeler veya eski sömürgeler, gelişim sürecinin nispeten daha geri aşamalarındadırlar ve “yarı medeni” kabul edilirler. Gelgelelim medeniyeti veya devrimi ihraç etmeye çalışmak anlamsızdır:

“Muzaffer bir proletarya, süreç içerisinde kendi zaferinin altını oymaksızın başka bir ülkeye lütufta bulunamaz. Elbette lütufta bulunmayan sınıf, her türden savunma savaşına bir biçimde mani olacaktır.”[6]

Bu ikaz, işçi sınıfı saflarında “emperyalist sosyalizm”in yayılmasına mani olamamıştır. Sınıf mücadelesini kötürüm bırakan da bu emperyalist sosyalistlerdir. Lenin, tam da bu sosyalistlerin meydan okumalarına cevap geliştirmektedir.

Domenico Losurdo

[Kaynak: Class Struggle: A Political and Philosophical History, Palgrave Macmillan, 2016, s. 134-135.]

Dipnotlar:
[1] Marx-Engels, Collected Works, 40. Cilt, s. 344.

[2] A.g.e., 41. Cilt, s. 465.

[3] A.g.e., 43. Cilt, s. 473-5.

[4] A.g.e., 43. Cilt, s. 475.

[5] A.g.e., 46. Cilt, s. 322.

[6] A.g.e., 46. Cilt, s. 322-3.

0 Yorum: