24 Şubat 2014

,

Ukrayna’da İç Çatışma


Emperyalistler Arası Rekabet ve Ukrayna’da İç Çatışma


Kargaşa, gökyüzünden yere düşen bir şey midir? Kesinlikle hayır. Ukrayna’da bugün yaşanan ve yüzden fazla insanın ölümüne neden olan kargaşa, diğer her türden politik olgu gibi, açıktan yaşanan bir mücadeleye dönüşmüş olan ekonomik, toplumsal ve politik etmenlerin bir sonucudur. Analiz noktasında esas olarak ele alınması gereken husus, hem Şangay İşbirliği Örgütü ile müttefik Rus burjuvazisi hem de AB ile müttefik (ayrıca diğer avroamerikan güçlerce desteklenen) Alman burjuvazisinin elindeki ekonomik hâkimiyeti içeren sınıfsal ittifaklardır.

Ukrayna’da tanık olduğumuz protesto gösterileri ve isyanları, Rus hükümetinin önerdiği 15 milyar dolarlık yardım paketinin Yanukoviç hükümetince kabul edilmesi ve sonrasında Avrupa Birliği’nin önerdiği Birlik Anlaşması’nın başarısız olması tetikledi. Önerilen bu anlaşma, Ukrayna’ya tasarruf tedbirlerinin alınmasını emreden krediler dayatmaktaydı ve bir dizi güvenlik politikası ile ülkenin askerî stratejisinin NATO’ya teslim edilmesine dair hükümleri içeriyordu. Birlik anlaşması ticareti serbestleştirecek, yedi yıl içerisinde Ukrayna’nın ihracat mallarına getirdiği ithalat vergilerini düşürecek, on yıl içinde de ülkenin ithalat vergilerini AB kaynaklı ihracat malları için sıfıra çekecekti. Bu ticarî serbestleşme, ülkenin batı kesiminde bulunan büyük ve küçük burjuvaziye yığınla fırsat sunacaktı, dolayısıyla bugün, ülkenin batı kesimi süregiden protestoların coğrafî güç merkezini teşkil ediyor. Doğu kesiminde ise burjuvazi Rusya Federasyonu ile ilişkisini hayatî kabul ediyor, Rusya ve Ukrayna arasındaki işbirliği üzerinden yüksek oranlarda ithal edilen Rus gazına tabi sınaî işletmeler ve Rus boru hattı şebekesi ülke ekonomisi bağlamında doğu kesimiyle bağlantılı durumda.

Buna göre Yanukoviç hükümetini destekleyenler, ülkenin Rusça konuşan doğu kesiminde ikamet ederlerken, muhalifler çoğunlukla Ukraynaca konuşan batı kesimindeler. Yanukoviç hükümeti, 1991 sonrası sovyetin elindeki devlet mülklerinin özelleştirilmesi üzerinden zenginleşmiş oligark kapitalistlerin ŞİÖ ile müttefik kesimin politik iradesini; muhaliflerse, aynı oligarşinin AB ile müttefik kesiminin politik iradesini dile getiriyor.

Kâr peşinde koşan bu emperyalistler arası jeopolitik mücadele, sahada halklar arasında yaşanan çatışmaya dönüşüyor. Lviv’de, Ukrayna’nın batı bölgesinde, Petro Kolodiy’in başkan olduğu Halk Meclisi, yani bölge meclisinin yürütme organı, milletvekillerinden, Meydan’daki özsavunma güçlerinin temsilcilerinden, halktan isimlerden ve bilim insanlarından oluşuyor. Bölgenin kaderini eline alacağından ve idarî kontrolü tesis etmekten bahsediyor. Bu karar, Lviv’in merkezindeki savcılık binasının protestocularca ele geçirilmesi sonrası alınmış, göstericiler polisi teslim olmaya zorlamışlar. Halk Meclisi’nin ifadesiyle, “Rejim halka karşı faal bir askerî eylem başlattı […] Kyiv’de düzinelerce insan öldürüldü, yüzlercesi yaralandı […] Toplumun iradesini gerçekleştirmek için Lviv bölge meclisi yürütme komitesi olarak Halk Meclisi bölgenin ve yurttaşların tüm sorumluluğunu üstleniyor.”

Bölgedeki tüm idarî kurumların kontrolünü elinde bulunduran yürütme komitesi, devlet memurlarına ve yurttaşlara Kolodiy tarafından imzalanan kararları ve talimatları yerine getirme çağrısı yaptı ve asayişin korunmasına ilişkin rolünü yeniden hatırlattı. Komite ayrıca eylemcilerini Kiev’e gönderme, Meydan’daki eylemcilere ihtiyaç duydukları her şeyi temin etme niyetinde olduğunu bildirdi. Yereldeki medya kaynaklarına göre, kamu binalarına dönük saldırılar giderek yayılıyor, hâlihazırda Hmelnitski, İvano-Frankivsk, Uzhorod ve Ternopil şehirlerinde bu tip saldırılara tanık olunuyor. Muhalefet, vali Oleh Salo’yu Ocak’ta görevden indirmişti. O günden beri muhalefet Lviv bölgesinin kontrolünü elinde bulunduruyor ancak bu durum şimdilerde açık biçimde ilân ediliyor.

Ukrayna güvenlik hizmetleri, protestocuların bin beş yüz ateşli silâhı ve yüz bin mermiyi ele geçirdiğini söylüyor. Güvenlik Hizmetleri başkanı Aleksandr Yakimenko, ülkedeki olaylara “giderek artan şiddetin ve aşırı uçtaki gruplarca ateşli silâhların yoğun biçimde kullanılmasının” damga vurduğunu ifade ediyor. “Ülkenin birçok kısmında devlet görevlileri, askerî tesisler ve cephanelikler ele geçirildi. Adliye binaları yakılıyor, vandallar özel mülklere zarar veriyor ve barışçıl sivilleri öldürüyor.” Güvenlik Hizmetleri’nin tespitiyle, “kundaklama, cinayet, adam kaçırma ve halkı terörize etme gibi yöntemlerin bilinçli ve amaçlı bir biçimde kullanılması”na karşı Güvenlik Hizmetleri ve Ukrayna Terörizmle Mücadele Merkezi terörizmle mücadele operasyonlarına başlayacağını duyurdu ama bu karar parlamento tarafından veto edildi. Silâhlı yaralanma sebebiyle hastanelik olanlar arasında hem polisler hem de asiler var. Salı günkü çatışmalardan alınan görüntülere göre, maskeli asiler silâh kullanıyor ve kamyonlarla polis kordonunu yarmaya çalışıyor.

Bu konjonktürde ordunun, devletin esas baskı aygıtının ne yapacağını anlamak hayatî önemde. Güçler dengesi uyarınca ordu büyük ihtimalle gösterileri ezmek için Yanukoviç’ten yana saf tutacak. Görece daha zayıf bir senaryoya göre ise ordu yönetime el koyacak. Darbe ihtimali epey düşük, zira hükümet demokratik yollardan seçilmiş ve demokratik sürecin herhangi bir vakit kesintiye uğrayacağına dair belirgin bir işaret yok ortada; ordunun cumhurbaşkanını devirmek için müdahalede bulunması ve bir sonraki seçimlere sadece bir yıl varken darbe yapılması pek zekice olmayacaktır. Dahası Yanukoviç kısa süre önce ordunun başındaki ismi görevden aldı ve sivil hükümetin askerî aygıt üzerinde daha güçlü bir kontrole sahip olmasını sağladı. Bugün Yanukoviç hükümetteki hâkim isim. Muhalefetse birlikten yoksun, bu nedenle askerî baskıdan politik bir güç olarak çıkması mümkün değil.

Şimdiye dek AB ve ABD Yanukoviç’i tavizde bulunmaya zorladı: Yanukoviç tutuklulara yardım etti, gösteri düzenlemeyi kısıtlayan kanunları anayasadan çıkarttı, hükümetinin önemli bir bölümünü görevden aldı ve muhalefet liderlerine üst düzey görevler teklif etti, tüm bunlara rağmen bugün gösteriler hâlâ sürüyor. AB ve ABD hizbinin çıkarları, Yanukoviç’in ve muhalefetin uzlaşmasını talep ediyor ancak Rusya bu politik hegemonya kavgasında batıya meydan okuyacak ölçüde güçlü. Rus hükümeti para diplomasisini devreye sokmuş, Ukrayna ve AB arasındaki birlik anlaşmasını geçersiz kılmak için ülkeye 15 milyar dolarlık yardım paketi teklif etmişti, ancak bugün durumun sakinleşmesini beklemeyi tercih ediyor. Son hamlesinde Rusya, yardım paketi içinden 2 milyar dolarlık bir dilimi vermeyi vadetti ancak Yanukoviç’in Kiev merkezini göstericilere kaybetmesi ardından, bu yardımı durdurdu.

Atlantik’in diğer tarafında başkan Obama ise şunları söylüyor: “Hedefimiz, Ukrayna halkının kendi geleceği ile ilgili kararları kendisinin vermesini sağlamaktır […] Bay Putin, bu konuların çoğunda farklı bir görüşe sahip ve ben bu durumun pek de sır olmadığından eminim.” Bu açıklama Edward Said’in sözlerini getiriyor akla: “Oysa her imparatorluk, kendisine ve dünyaya kendisinin diğer tüm imparatorluklardan farklı olduğunu, görevinin yağmalamak ve kontrol etmek değil, eğitmek ve özgürleştirmek olduğunu söyler.”

Obama ve emperyalist meslektaşlarının kimlerle dayanışma içerisinde olduğunu görmek gerçekten ilginç: bugün ABD, Avrupa yanlısı olarak başlamış ve zaman içerisinde aşırı sağcı grupların ele geçirdiği protestolarla dayanışma içinde. Aşırı sağcı gruplar arasında Svoboda (Hürriyet) Partisi yandaşları da var. Partinin lideri Oleh Tyahnibok, Yanukoviç hükümetini “Moskovacı-Yahudi mafyası” olarak tanımlıyor. Nazi örgütü Ukrayna Halkının Özsavunma Örgütü (UNA-UNSO) üyeleri ise 2006’da, Estonya’da bulunan NATO kontrolündeki terörist kamplarda eğitiliyorlardı. Aşırı sağcıların varlığı Financial Times gibi burjuva kaynaklarca bile göz ardı edilemiyor. Gazete, Sağ Sektör isimli militarize protesto grubunun varlığını kabul ediyor. Bu grup, ülke genelinde aşırı sağcı örgütlerin destekçilerinden oluşuyor.

Avroamerikan güçler bloku bugün Yanukoviç üzerindeki baskıyı artırmak için paramiliter faşist grupları destekliyor, Angela Merkel Yanukoviç’e karşı tedbirler alınması fikrine dönük desteğini açıktan ifade ediyor. Avroamerikan güçler blokunun ne istediği açık: Ukrayna’yı Rusya’dan uzaklaştıracak, onu AB’ye yakınlaştıracak, değerlerin emekçi sınıflardan alınıp Sovyet dönemi sonrası oluşan oligark kapitalizmine devredilmesine dönük tedbirleri dayatacak herhangi bir rejim. AB’nin kafasındaki planları Birlik Anlaşması teklifinin bizatihi kendisinden de okumak mümkün. Ukrayna’daki avroamerikanlarla müttefik olan ve batılı güçlerin ülkedeki hâkimiyetini artıran, Kliçko, Yatsenyuk ve Tyahnibok liderliğindeki muhalefet bu gayeyi paylaşıyor. Kullandığı tüm retoriğe rağmen halk Obama’nın umurunda değil, o sadece boru hatlarının derdinde. Merkel de aynı şekilde halkı umursamıyor, o sadece Gürcistan ve Moldova gibi ülkeleri AB sahasına çekmek için Ukrayna’yı bir sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyor.

Obama yönetiminde stratejik haberleşme için ulusal güvenlik danışmanlığı yapan Ben Rhodes meseleyi açık biçimde dile getiriyor: “Bizim için de Ukrayna’nın ileride Atlantik topluluğunun bir parçası olacağı açık bir husus, Ukrayna’nın Avrupa ve Transatlantik topluluğuna yönelmesi ABD’nin dış politikasının önemli bir önceliği.” Almanya muhalefetle sıkı politik bağlara sahip; bu haftanın başında Kliçko ve Yatsenyuk, muhalefetin iki önemli ismi, Berlin’e gidip Angela Merkel ve Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier’le görüştü.

“Emperyalizmin karakteristik özelliği öncelikle sadece tarım bölgelerini değil, ayrıca görece en gelişmiş endüstri bölgelerini kendisine katmaktır (Almanya’nın Belçika’ya yönelik iştahı; Fransa’nın Lorraine’e yönelik iştahı), bunun nedeni, (1) dünyanın hâlihazırda parçalanmış oluşunun emperyalistleri her türden bölgeye ulaşmak için dünyanın yeniden bölünmesine dair bir tahayyüle zorlaması ve (2) emperyalizmin temel özelliğinin hegemonya, yani hasmını zayıflatıp onun hegemonyasını azaltan, doğrudan bir tarzda değilse bile, bölgenin fethi için verilen mücadelede bir dizi büyük güç arasında cereyan eden bir rekabet oluşudur.” [Vladimir Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması]

Klaas Velija

0 Yorum: