04 Şubat 2014

,

Niştiman


Basitçe ifade etmek gerekirse, Niştiman “anavatan” anlamına geliyor. Ancak bir Kürd müzik grubu bu ismi hiç almamış. Yani en azından şimdiye dek.

Hakikatin dile dökülmesi şart… Kürdistan müziği, olduğu hâliyle, hiç bu şekilde anılmamıştır denilebilir. Evet, Türkiye Kürdistan’ının müziğini zaten biliyoruz. Tıpkı Irak ve İran Kürdlerinin müziğini ve Suriye Kürdlerinin müziğini bildiğimiz gibi. Hepsi dört ülkeye bölünmüş Kürd halkının mevcut coğrafyasından ilham alan sentaktik varyasyonlara sahip.

Niştiman, bu nedenle eşsiz bir macera: muhtelif milliyetlerden müzisyenler, Kürd halkının müziği, dili ve kültürü etrafında toplaşıyorlar. Gayet öncü ve cüretkâr bir müzikal macera bu. Politikanın kanunları, tarihin dayattığı alışkanlıklar ve kültürel gezilere ait rutinler bugüne dek her daim Kürdleri bölüp ayrıştırmış. Bu ayrıştırma, festival programları ve kayıt odalarının raflarında disklerin nasıl dizildiğinden ibaret.

Ama gene de eğer müzikten bahsediyorsak, Kürdistan diye bir şey var. İlk olarak dört ülkeye saçılmış on dört milyon insan olarak var; bu dört ülke, farklı politik rejimlere ve özgül tarihsel durumlara sahip. Buna karşın ortak değerlerin her zaman tekil özelliklere galebe çaldığı muazzam bir müzikal miras ve tek bir dil var ortada. Her şeyin ötesinde Kürd halkı müziğe tutkulu.

Kolektif şenlikler ya da özel kutlamalarda, takvime uygun olarak yapılan törenler gibi (Yeni Yıl, Newroz ile başlayan) kimi ekstra özel koşullarda insanlar şarkı söylüyorlar, müzik yapıyorlar ve dans ediyorlar. Kürdlerde ne bir blues ne de fadonun melankolisi var. Ortak bir hazzı paylaşan ya da saf şenlikli kimi ifadelere sahip Kürd müziği, parlak, hayat dolu, mutlu, neşeli, sevinçli olmaya arzulu.

Niştiman, çoğunlukla Avrupa’da ya da Ortadoğu’da kendi halkının deyişlerinden farklı deyişler keşfetmiş İran, Türkiye ve Iraklı Kürd müzisyenleri bir araya getiriyor. Perküsyoncu Hüseyin Zahavi grubu bir araya getiren kişi; şarkıcı, tambur ve kemençe ustası Sohrab Purnazeri’den grup için özgün bir repertuar oluşturmasını rica etmiş sonrasında.

Kendi kişisel kökleri kadar açık fikirliliklerinin damgasını taşıyan özgeçmişlere sahip müzisyenler, bu kompozisyonlar etrafında halka oluşturmuşlar. Hüseyin Zahavi şu açıklamayı yapıyor: “Ülkelerimizin tüm müziklerini biliyoruz ama doğalında geleneksel köy müzisyenlerinde olmayan bir teknik ve virtüözlüğü de geliştirmiş bulunuyoruz.” Bizler hem Batı hem de diğer Doğu kültürlerine alabildiğine açık olan bir kuşağa mensubuz. CD’ler ve ardından internet sayesinde, bizler sınırları olmayan müzisyenler hâline geldik.”

Çalışmanın başlaması üzerine, Kürdistan müziklerinin birliğini ve çeşitliliğini anmak amacıyla şarkıcı Meryem İbrahimpur, şarkıcı ve ud ustası Goran Kâmil, zurna, balaban ve duduk ustası Ertan Tekin, ayrıca Senegal perküsyonları çalan Fransız Robin Vassy ve kontrbas ustası Leїla Renault gruba davet ediliyor.

Grup üyeleri, birlikte, üsluptan üsluba geçen kompozisyonlar üzerinde çalışmaya başlıyorlar, burada tabii ki vokal tekniği, armonik renkler, parçaların yapıları, genel ifadede değişiklikler dikte eden yegâne değişken, müziğin kökensel olarak dayandığı bölge değil.

Sohrab Purnazeri şu notu düşüyor: “Coğrafya ve tarih Kürdleri bölmüş ama Kürdler aynı zamanda farklı tatlara ve tercihlere sahip büyük bir millet. Tüm bu üslupların ortak kökü enerji, dinamizm, ruh ve dürtüyü ifade ediyor. Biz farklılıklara rağmen, bu kökle aramızda her zaman belirli bir bağlantı buluyoruz.”

Böylelikle albümde köy hayatının basitliğini anımsatan dans ezgilerini ya da Sufi tarikat üyelerinin arınma ayinlerinin derûnuna dalan tambur müziğini işitiyoruz. Hem geleneksel unsurları hem de yirmi birinci yüzyılın getirip bıraktığı sesleri içeren bir evlilik törenine rastlıyoruz. “Bu müzik otuz yıl önce bu şekilde çalınamazdı” diyor Hüseyin Zahavi. “Yeni nesil, gelenekten tek bir şey çıkartmadan, bugün ona bir şeyler ekledi.”

Niştiman müzisyenleri demez bunu ama gerçeğe de karşı koymak mümkün değil: bu müzisyenlerin yaklaşımı tarihsel önemi haiz. On yıl önce Kürd müziği çalmak Türkiye’nin birçok kentinde yasaktı. Dahası bu müzik, milliyetçi grupların kullandığı politik bir araç hâline gelir ve müzik çoğunlukla kesilirdi. Kürdler, kendi müziklerini çalma hürriyetini ellerine alırken, Niştiman da bu müziğin öz değerlerine geri dönme görevini üstleniyor. Grubun müzik direktörünün tespitiyle, “Kürd müziği milliyete, dine ya da tarihe değil, insana dayanıyor. Bu müzik milliyetçilikten önce de var olan, gündelik hayata ait bir müzik.”

Ayrıca bu, dünyaya açılmayı da tümüyle dikkate alan bir müzik. Caza has kontrbas enstrümanının kullanımı, bu enstrüman olmadığında müziğin düşük frekanslardan mahrum kalacağına dair müzikal ihtiyaçlar üzerinden izah edilebilir. Kara Afrika’nın perküsyonları, bu perküsyonların kullanıldıkları eserlerde sahip oldukları tekil özellikleri üzerinden, paradoksal bir hoşluk katıyor ve albümde bir Avrupalı tarafından çalınan bu enstrümanlar kendi renklerini ve dokularını öne çıkartıyorlar.

Ancak bugünün müzisyenleri artık en iyi hâliyle başkente göç etmiş birer köylü üstad değiller. Niştiman’daki yedi virtüöz, muhtelif müzikal maceralarda birlikte çok sayıda çalışmaya imza atmış. Onlar, hem tüm Kürdlerde ortak olan arka planı teşkil eden eserleri hem de başka yerlerden edindikleri farklı gelenekleri ve pratikleri nasıl çalacaklarını mükemmelen biliyorlar. Ayrıca müzisyenler, hem kayıt endüstrisi hem de Batı'daki konser turnelerince hâlihazırda göz ardı edilen Kürdistan müziğindeki şaşırtıcı müzikal çeşitliliğin ancak belki de sadece onda birini ele alabildiklerinin de farkındalar.

Şimdi, Niştiman, hem günümüze ait hem de derin köklere sahip bir vizyon dâhilinde, bu halkı ve kültürünü dünya müziğinin geniş arenasına ansızın çıkartmış oluyor.

Coğrafyanın Kürd halkına kötü davrandığını söylemek mümkün mü? Eğer öyleyse, Kürd müziği bugün coğrafyadan intikamını alıyor demektir.

Bertrand Dicale

0 Yorum: