Geçen 23 Nisan’da sol bir örgüt (ESP), çocuk bayramını
sosyal medyada paylaşılan bir videoyla kutladı. En “kemalizm eleştirmeni”
örgüt, yaklaşık bir ay sonra da Kaypakkaya’yı andı.
Videoda bir çocuk vardı ve “ona bir hayalin var mı?”
diye soruluyordu. Çocuk “yok” diye cevap veriyordu. Sol örgüt, bu videonun
altına, “hayallerinin olacağı günlerin gelmesi dileğiyle” notunu düşüyordu.
Oysa devrimci olan, “yok” cevabıdır.
Dolayısıyla, o örgütün devrimci olduğu iddiası boştur,
çünkü zaten devrim istemiyordur. İstese, çocuğun cevabını eksik görmez,
eksikliği kendi burjuvalığıyla tamamlamak istemez, o eksikliği
devrimcileştirir, daha doğrusu, hayalin bulunmadığı gerçeklikte bugünün
şartlarına son verecek iradeyi görürdü.
* * *
Bir başka örnek de şu: Orta yaş üstü bir adama
mikrofon uzatılıyor ve “yılbaşında bilet size çıksa ne yaparsınız?” deniliyor,
adam da şu cevabı veriyor: “Bize çıkmaz.”
Devrim imkânı bu netlikte aranmalı, sürekli bilet
satmakta değil.
Kadrolara öğretilense, bu satış ve pazarlama
yöntemleri. Bahsini ettikleri “sosyalizm”se sömürü ve zulümden azade bir hayal.
Devrimci pratik, bu sebeple ihtiyaç hâlini almıyor. Kimse, hayal perdelerine
başka bir gölge düşsün istemiyor.
Sosyalizm, sınıfın ve sınırın ötesi olarak tasavvur
ediliyor. Dolayısıyla, oraya buraya gidiliyor, sınırdan ve sınıftan usanmış
özel kişiler bir mekâna toplanmaya çalışılıyor ve bu özel kişilere genele,
avama küfretmek öğretiliyor.
Her örgüt, bu noktada “avama en uzak kim, en özel kim”
yarışına girişiyor. HDP, bu duruma son verecek imkânları bünyesinde barındırsa
da pratikte verili gerçeği beslemekten başka bir işe yaramıyor.
* * *
Küçük burjuva, ya emek-sermaye çelişkisini, ikisini
yakınlaştırıp uzlaştırarak çözme ya da çelişkinin tortusunu, pisliğini, suyun
akışı (ilerleme) adına, temizleme görevini üstleniyor. Görevler arasındaki
rekabetin bir önemi yok.
Uzlaştırma veya tortuyu temizleme işi, bugüne vurmayı
gereksiz kılıyor. Kadrolar, bu işe göre kalıba dökülüyorlar.
Bir kahvede veya kafede rastladığınız bir kadro, hemen
kalıba dökülmüş bir toplum ve tarih bilgisine ait bir avuç cümleyi sizin
önünüze döküveriyor. Topluma ve tarihe hükmettiği hissini vermeye dönük bu
çaba, toplumu bölen, tarihi kesen güçleri ve dinamikleri çöpe atıyor. Tarih
kurgusunu devlet; toplum kurgusunu burjuvazi veriyor.
Sonuçta sosyalizm diye tasvir edilen şey, bu kurguya
göre anlam kazanıyor. Buradan da nahif bir tutumla, devletten veya burjuvaziden
sosyalist olması isteniyor. Burada kişi, kendisinin sosyalist olma yolunu
öneriyor karşısındakine.
* * *
Yalçın Küçük, Muharrem İnce gibi kimi isimlerin
“Fethullahçı” olduğunu söylediği yutub videosunda Hüseyin Gülerce’nin yazısını
kaynak alıyor. Gülerce’nin yazısında geçen “Kılıçdaroğlu beyaz Türklere uzak
bir isim” sözünü okuduktan sonra Yalçın Küçük, programı sunan kişiye dönüp “bak
görüyor musun, Kılıçdaroğlu bize uzakmış” diyor.
Bir sosyalist, ne vakittir kendisini “beyaz Türk”
kabul ediyor? Buradan, aslında Küçük gibi isimlerin bir görev dâhilinde kalem
oynattığını, yerdikleri isim ve çevreleri yüceltmeye çalıştığını anlıyoruz.
Hatta muhtemelen Küçük, Fatih kitabını Fatih’i tarihinin parçası kabul
etmeyen Kaypakkaya’ya inat yazmış olmalı.
Ama bugün hem “Kaypakkaya, ezilenlerin politik
devrimciliğinin ilk koşulunun egemenlerin şu ya da bu kanadından bağımsızlaşmak
olduğunu vurguladı” deniliyor, hem de yıllardır egemenlerin bir kanadına açık
destek sunuluyor, hatta ezilenlere bu “politika” salık veriliyor. Küçük
burjuva, işini yapıyor.
* * *
Sosyalizmi ve devrimi hayal olarak görenlerin bu
uğurda gerçek bir mücadele yürütmesi mümkün değil. Hayal âlemiyle bilgi dünyası
arasındaki ayrım silikleşiyor. Buradan da sosyalizm, maddiyat adına, efendilerin
gölgesine çekiliyor.
Çulhaoğlu, yandaki tweet’ini Kılıçdaroğlu’nun adalet
yürüyüşü esnasında atıyor. Şimdi de öğrencisini HDP’ye vekil yapıyor.
Kullandığı cümlelerden anlaşıldığı kadarıyla o, sınıfı dar görüyor.
“Sıkıştırmak” fiilini kullandığına göre Çulhaoğlu, büyük ihtimalle sınıfı küçük
bir market poşeti olarak görüyor.
* * *
Ne Yapmalı, önemli
bir müdahale, çentik. “Daralıyorum, sıkılıyorum” deyip duran küçük burjuvaların
o “dar” müdahaleyi idrak edebilmeleri mümkün değil. Kısa vadede dar görünen
müdahale, geniş bir zamana ve mekâna açabiliyor özneyi. Ama kendisini zamansız
ve mekânsız gören yüce öznenin böylesi darlaştırıcı pratiklere meyletmesi asla
mümkün değil.
Sınıfın kendisi, sınıf dışı ve sınırötesi görülüyor;
havada asılı, kendinden menkul kabul ediliyor. Böylelikle efendilerin sınıfı
ezilenlerden uzak tutma siyasetine katkı sunuluyor. Salt ezileni görmek işçi;
salt işçiyi görmek ise ezilen düşmanlığı. Lenin, çentiği buraya atıyor.
* * *
Sonuçta yüz yıldır varolan tüm sol örgütler, belirli
gerilimlerin ve çentiklerin karşılığı. “TKP” diyerek, tüm tarihi; “TİP” diyerek
tüm toplumu kendi algısından yana düzleme girişimi, politik bir faaliyet değil.
Hayaller için mücadele etmek, hayalleri zihinde
yaşatmayı, onları canlı tutmayı değil, somut maddi gerçeklikte somut maddi bir
güç olabilme çabası içine girmeyi gerekli kılar. Gerisi devrimci politikanın
değil, edebiyatın konusudur.
Eren Balkır
10 Temmuz 2018
0 Yorum:
Yorum Gönder