Bugün
itibarıyla solun gözünde Nuriye ve Semih’in Enis Berberoğlu kadar değerinin
olmadığı anlaşılmıştır. Tepede dolaşan, oradaki putlara tapan, siyaseti
aşağının öfkesinden kaçıran herkes, Berberoğlu yürüyüşüne koşmuştur. Nuriye ve Semih
için kıllarını kıpırdatmayanlar, “terörle mücadele” kapsamında dağın başına
masa kurmuş bir gazeteci için sokağa dökülme derdine düşmüşlerdir. Bugün tabii
ki değerli olan, “Ölüme tapan bir örgütün emirlerini yerine getiren kuklalar”
dedikleri isimler değil, terörle mücadele gazetecisidir.
Doğaldır,
özellikle üç-beş yıldır solun başbuğu, Kılıçdaroğlu’dur. O, dağdaki demiri
eritip solu kurtuluşa götürecek mi, göreceğiz. Asıl mesele ise bu son adalet
yürüyüşü hamlesinin CHP’nin iç krizi ile alakalı olmasıdır. Sonuçta düzene
bağlananlar, düzenden kopuş dinamiklerini küçümsemek durumundadırlar.
Fethullahçılık, Asena mı, Kılıçdaroğlu Börteçine mi, hep birlikte anlayacağız.
* * *
Üç-beş
değil aslında belki de yetmiş-seksen yıldır solun öncüsü, CHP’dir.
TKP’nin
iç kavgasına nedense müdahil olan TÖP çevresi, bugün “biz Şefik Hüsnücüyüz”
lafını bu bağlamda, bu öncülüğe bağlılığı üzerinden ediyor.[1] Çünkü Doktorcu
olmak, artık arkaik ve gericidir. Kopuş denemeleri, tarihsel bir sapmadır,
bugünün yeknesaklığında hükümsüz kılınmalıdırlar. Yoldan ayrılanları kurt kapmıştır.
Hatta
herkes, artık “Yiğidim Aslanım” şarkısını gözyaşları içerisinde Anıtkabir’e
dönerek söylüyor, böylece laik dinî ayinini ifa ediyor. Herkesin dini vardır.
“Yiğidim
Aslanım” şiiri Bedri Rahmi’ye aittir ve Nâzım için yazılmıştır. Şair, 15-16
Haziran’daki işçi ayaklanmasında fabrikasında mahsur kalmış Vitali Hakko’yu
işçilerin elinden kurtarandır. Bugün artık şiiri ve bestesi Uğur Mumcu ve
Atatürk için mırıldanılmaktadır. Sonuçta herkes, patronu işçilerin elinden
kurtarmaya ant içmiştir. Çünkü patron ilerici, işçi gericidir. Sol, işçiye,
halka, yoksula karşı “sorumluluklar”ından kurtulma imkânına kavuşmuştur. CHP’ye
bu sebeple âşıktır.
* * *
“CHP tabanı, tavanından
bağımsız bir şekilde Türk toplumunun en aydın, en ilerici ve en devrimci
kesimidir. CHP tabanı, eksiğiyle gediğiyle, Türkiye'nin aydınlanma mirasını ve
devrimci dinamizmini bünyesinde barındırır. Sosyalizm adına güçlü bir dinamik
ortaya çıkacaksa, bunun temel bileşeni CHP tabanı olacak.”
Bu
sözler, bir Sosyal Demokrasi Vakfı üyesine aittir. Asıl mesele, en komünist, en
devrimci, en öncü geçinenlerin de aynı cümleleri kuruyor olmasıdır.
Yukarıdaki
cümlelerin sahibi olan yazar, bu lafın öncesinde emek-sermaye çelişkisinden
bile söz ediyor. Ve bu sözler, etnisite, kimlik ve mezhebe edilen politik
küfürlerle birlikte dillendiriliyor. Çünkü aslında bu kişi emeğin safında
değildir, sadece egemenlerin siyaset alanından bu tür çapakları temizlemek
derdindedir.
Asıl
temizlikse, emek-sermaye çelişkisinin yol açtığı pürüzlerle ilgilidir. Yani
emekten, ezilenden yana kudret biriktirme, hat açma ve devrim gibi bir derdi
yoktur onun. Bu temizlik siyaseti, Şefik Hüsnü ile Aybar’dan bugüne dek uzanır
ve her zaman CHP’ye bağlanır. Asıl dert, işret sofralarını dilencilerin,
evsizlerin, yoksulların rahatsız etmemesidir. Bu siyasetin ufku bu kadardır.
CHP, sosyalist hareket içerisindeki ajanlarıyla birlikte ilerler. Bunu devlet
de sermaye de iyi bilir.
* * *
Yukarıdaki
resimde, 2000’deki ölüm orucu sürecine uzanan direniş dâhilinde,
hapishanelerdeki saldırıya karşı koyarken devlet güçlerince kolu kopartılan
biri vardır. Sonrasında kendisini “19 Aralık gazisi” olarak reklâm etmesinin
bir önemi yoktur.
Saçılık’ın
yanındaki kişi, o saldırının gerçekleştiği günlerde saldırının ardındaki
partinin üyelerinden biridir. Bağlanma ve teslimiyet, budur.
Benzer
bir durum, birçok Sivas Katliamı anmasında eli öpülen, selam durulan Kamer Genç
için de geçerlidir. O katliamın yapıldığı dönemde Genç, Çiller’in
partisindedir. Sosyalist hareket, CHP ajanlarıyla ilerler. Bunu devlet de
sermaye de iyi bilir!
Çünkü
bugün safça “CHP’nin bütün kurumlardan kovulduğuna” inanılmaktadır. Bu tespitin
sahibi Teori ve Politika’nın onca Kaypakkaya güzellemesi, onca
aydınlanma eleştirisi, dönüp dolaşıp CHP’ye bağlanmıştır. Önce Marksizm,
Kemalizm mertebesine çıkartılmaya çalışılmış, sonra da “o kadar uğraştık, çıkmıyor
işte, Kemalizmle idare edin” denilmiştir.
“CHP’nin
bütün kurumlardan kovulduğu”na dair sözü sarf eden, doğrudan ya da dolaylı
olarak orduya hizmet ediyordur. “Bütün kurumlar” dediğine göre, Mustafa Kemal’in
“komünist hareketi ona bağlayın” dediği orduyu da kastetmektedir. Bu sözlerin
sahibi, mesajını vereceği yeri iyi bilmektedir. Postalı giymiştir, egemenlerin
siyasetine insan devşirmektedir. Kişisel ömür putlaştırılmış, herkesin ait
olduğu kavgalı hayat, geri plana atılmıştır. Nedense ve nasıl oluyorsa bütün
kurumlardan şutlanmış olan CHP’ye gene o kurumlardan bilgi yağmaktadır.
Bu
tür zihinlerde baş çelişki-tali çelişki ayrımı, yerini baş yanılsama-tali
yanılsama ayrımına bırakmıştır. Devrim hayal, burjuva demokratlık gerçektir;
ilki Parisli, ikincisi Muşludur.
* * *
Bugün
birileri, sosyal medyada Can Dündar’ın iki yıl önce kaleme aldığı, “Sabredin 40
Gün Sonra Gidiyorlar” başlıklı yazısını paylaşmıştır. Asıl hayalcilik,
devrimcilik değil, Dündar ve Kılıçdaroğlu gibi celeplerin salladığı sopaya
güvenip peşlerine takılmaktadır.
Kavgalı
hayatın çileli halkı, koyun olarak görülmektedir. Ondaki irade tehlikelidir,
törpülenmelidir. Son hamle, bunun içindir. Yeniden kursakta kalacak hevesin
adıdır. Uğranılacak sükut-u hayalin karşılığıdır. Yiğitler, aslanlar burada
yanılmaktadır.
Çünkü
o sopa, koyun görülen halk için sallanmaktadır ve bir yönüyle içe dönüktür.
Yani CHP, kendi iç krizini Berberoğlu ve Fethullah yürüyüşüyle aşma derdindedir
ve ne kadar kitleselleşirse o ölçüde mevkiini koruyacaktır. Hayalcilik, bu
partiden demokrasi mücadelesi ve devrim beklemektedir. Kendi düştükleri kuyunun
ağzından gördüklerini dünya zannedenler, nefslerini ilahlaştırmaya
mecburdurlar. Aza, öze değil, kendisi gibi yüce olana bakılmaktadır.
Kılıçdaroğlu
yürüyüşüne koşan SEP gibi yapıların[2] son günlerde neden Kürt hareketi
eleştirileri kaleme aldıkları artık anlaşılmıştır. 7 Haziran günü limandan
ayrılan Nuh’un gemisine binenler, kısa sürede gemiyi terk etmişlerdir. O
yazılar, yeni yönelimin diyetidirler. Bunlar, doksanlarda Kürtler solla ittifak
yaptığında, “Oylar CHP’ye” diyen DSİP’tir, bugün de dillerinden bundan başka
politik bir cümle dökülememektedir.
* * *
Faşizm
düzler. Düzlenmiş olmak, eşitlikçi ideolojiye bağlı olanları öne fırlatır.
Devrimci politika ise saflaşmak, hat çekmek, ayrım yapmak, çentik atmaktır. Bu
irade, düzlenmiş olanı ayrımsız, çentiksiz, nimet olarak görenlere zararlı
görünür. Egemenlerin siyaseti içinde çekilen silik çizgileri devrimci
zannedenlerin yanılsaması buradadır.
Bugün
CHP, AKP’nin de parçası olduğu devlet kurgusuna aykırı hiçbir şey yapamaz. O
devlete karşı güç biriktirmek zorunda olanların bir kuyruğa bağlanmaları,
verili dönüşüm momentinin hayrınadır. Yenikapı’nın parçası olan siyasi yapıdan
devrim yolunu çizmesini beklemek, asıl hayalcilik budur.
CHP,
bir komünizmle mücadele yöntemidir. 1974’te Bülent Ecevit, meclisteki
konuşmasında Adalet Partisi sıralarına dönüp, “sizin komünizmle mücadele
yönteminizi denedik, sıra bizimkinde” der. Bu söz, birkaç ay sonra çıkartılacak
olan genel afla ilgili olarak edilmektedir. Rahşan Affı da bu dizgenin
parçasıdır. İki affın özgür kıldıkları isimlerden özgürlük mücadelesi vermesi
beklenemez. İki afla çıkan şeflerin kurdukları örgütler sorgulanmalıdır.
Turan
İtil de diğer bir parçadır.[3] Mahkûmlar arasında devlet adına psikolojik
incelemeler yapan bu zat, “teröristler idealist, ancak bağlı oldukları gruplar
değil” demektedir. Ülküye ve davaya bağlılık, yukarı çıktıkça zayıflamaktadır.
Aydın
Çubukçu’nun onca sınıftan, diyalektikten dem vurduktan sonra, Londra’daki
saldırı sonrası büyük harflerle HAYAT’tan bahsetmesinin sebebini burada aramak
gerekir.[4] Hayat ve yaşamak, İngiliz emperyalizmini ifade eder.
Aydın
Çubukçu bu sebeple yazısında, Batılı egemenlerin, terör uzmanlarının ağzıyla
konuşmakta, terör listesinden, İslam’ın doğası gereği “terörist” olduğunu
söylemektedir.
Özünde
demek ki emek-sermaye çelişkisinden dem vuranların belirli bir kısmı, bu
çelişkiyi bünyelerinde aştıklarına inanırlar ve bu çapağı temizleme vaadinde
bulunurlar. Liberal ve sosyal demokrat siyaset, buradan neşvünema bulur.
“Tek
kelimeyle HAYATA; kendi dışında akıp giden ve bir türlü içine girmeye cesaret
edemediği, cesaret etse fırsat ve imkân bulamadığı hayata!” yönelik öfke ve
düşmanlığa öfke ve düşmanlık beslemeleri, bu siyasi sapmayla alakalıdır.
* * *
Her
birimizin yaşadığı, ömürdür; ait olduğumuz hakikatse, hayat. Hayatı kendi
kişisel ömrüne kapatanlar, sınıfsal-politik varlıklarını da iptal etmek
zorundadırlar. Bugün sol örgütlerin bir kısmının tabeladan ibaret olduklarını,
CHP’ye iltihak ederek ortaya koymalarının nedeni buradadır. “Baş düşmanın
burjuva demokrasisi lehine gerilemesi evladır” denilmesinin sebebi de
buradadır. Herkes, yuvasına dönmüştür.
Devrim
“taktik menzil” değil, bugünde, bugündeki güçlerle ilerleyen bir güçtür,
ölçüdür, mizandır. Devrimcilik, (Teori ve Politika şahsında görüldüğü
üzere) Mahir’i ittifak dâhilinde Kemalistlere ettiği laflar ve 9 Mart
değerlendirmeleri yüzünden “Kemalist” olarak yaftalamak, sonra da darbeyi
savunmak, burjuva kliklerinden birinin kuyruğuna yapışmak değildir.
Hayatın
kişisel ömür lehine düzlendiği koşullar, bazı solcuların Nuriye ve Semih için
içişleri bakanının ettiği lafları dile dolamasına neden olmaktadır. Bu laflar,
eyleme verilen desteği kırmıştır. Demek ki aynı lafları edenler, devletin
saldırısının parçasıdırlar. Bu solcular, hâllerinden ve direnişin geldiği
noktadan memnundurlar.
Dolayısıyla
Aydın Çubukçu’nun IŞİD yazısı, bir yönüyle sola yöneliktir. Hayata girmek,
yaşamayı bilmek, özgür bireyler olmak, emirler bu yöndedir. O, ölüm orucu
günlerinde “ben en iyi eserlerimi hücrede verdim” diyendir. Eser vermek
kıymetlidir, ölüme yatmak, zaten ölmeyi haketmenin, kıymetsizliğin öteki
adıdır.
Sosyalist sol,
en azından geride bıraktığı miras karşısında utanmayı bilmelidir. Kitlesini
CHP’ye taşeron kılanın, milis kuvvet hâlinde ona örgütleyenin, varsa, yüzü
kızarmalıdır.
Marx’ın
dediği gibi, “Utanmak devrimcidir.”
Eren Balkır
16 Haziran 2017
Dipnotlar:
[1] “TKP Tartışmalarına Dair”, 11 Haziran 2017, TÖ.
[2]
V. U. Arslan, “Yapma Be Sırrı Süreyya”, 14 Haziran 2017, SG.
[3]
Eren Balkır, “Artık Gerçek”, 9 Haziran 2017, İştirakî.
[4]
Aydın Çubukçu, “This is for Allah”, 11 Haziran 2017, Evrensel.
0 Yorum:
Yorum Gönder