22 Eylül 2013

,

Yoldaşlığın Kıyamı


Komünist, kendisine insan örgütlemez. Örgütlenmesi gereken, harekettir, dinamiklerdir, devrime uzanan yollardır. O harekette, dinamiklerde ve devrim yolunda burjuva bir tasarım olarak “insan”a yer yoktur.

Komünistin kilitleneceği yer, kendisini sevebilecek, kendisine saygı duyabilecek bireyler değil, kimi zaman kendisine rağmen gelişen hareketler, dinamikler ve yollardır. Kendisini kuracaksa, oralardan kurar.

“Emek en yüce değerdir” şiarı, küçük burjuva solculuğun ve Marksizm öncesi sosyalizmin ruhudur. Bu ruh komünist hareketi ruhsuzlaştırır, ruhunu mevcut bedene düşman eder. Dolayısıyla, mevcut toplumsal ilişkiler, tarihsel pratikten kaçırılırlar. Tarihsel birikim, mevcut toplumsal putların önünde diz çöktürülür. Küçük burjuva solculuk, “Kâbe’nin içindeki putları kıran Muhammedî irade” olarak Marksizme yönelik derin bir sınıfsal kinle hareket eder. Bu solculuk, intikamını, “Emevîlik gibi”, Marksizmi ve komünist hareketi putların dinine dönüştürmek suretiyle alır. Bu dinin Allah’ı yoktur.

Devrime uzanan yollar, ancak belirli politik kavşaklarda görülebilir. Kavşaklar, yolların ayrıştığı ve birleştiği momentlerdir. Komünistin görevi, kavşağın bizatihi kendisi olmak değil, orada eylemektir.

Andre Malraux’nun Umut isimli romanında geçen anarşist-komünist muhabbeti uyarıcıdır: komünist, anarşiste, “siz hep bir şey olmak istiyorsunuz, biz ise bir şey yapmak istiyoruz” der. Yapmayı oluşta dondurup yapmanın ruhunu çalanlar, anarşist temrinlere sarılmak zorundadırlar. Yapmayı oluşta dondurmak, oluşun yapma tarafından dağıtılmaması içindir. Oluşun bütünlüğü bozulmasın diye, yapmak, kapı dışarı edilir.

Anarşist açısından devlet, bir pratik olarak oluşa halel getirdiğinden düşmandır sadece. Komünist içinse devlet, politik sınırlılığı dâhilinde bir süre yapmaya tabi kılınacak bir araçtır. Salt kendisine insan örgütleyenin bu gerçeği anlaması mümkün değildir.

Komünist için yapmak, asla teorisiz değildir. Lenin’in narodnikler için dile getirdiği gibi, “ahmaklar teorinin de bir eylem olduğunu” asla anlamamaktadırlar. Çünkü yapmak, ortaya aklını ve yüreğini koymaktır, dolayısıyla o aklın ve yüreğin de öznenin öncesiz-sonrasız bir yapma pratiği üzerinden dönüştürülmesi gerekir. Akıl ve yürek, kişisel sınırları tanımaz, tanımamalıdır.

“Emek en yüce değerdir” sözü, küçük burjuva siyasetinde, bireyin her türlü pratiğine her şekilde saygı duyulması olarak karşılığını bulmaktadır. Saygı, özünde korkudur ve burada korkulan şey, birey tanrısının sunağına kurban edilmektir. Komünist, o sunağı parçalamak zorundadır. Küçük burjuva siyaseti, sadece kendisinin baş ve son olduğu ürünleri tanır. Komünist için aslolan, o baş ve son arasındaki pratiktir.

Bireyin sözüne ve eylemine saygı duymak, komünistin işi değildir. O kendisine arkadaş kurmaz, yoldaş oluşturur. Yoldaşlıksa pratik eylemlilikle mümkündür. Bu pratik eylemliliğin teorik-düşünsel bir boyutu olmak zorundadır. Aynı şeyleri düşünmek değil, aynı yolda düşünsel olarak eylemek, eylemli olarak düşünmek; esas olan budur.

Dert, bireyliğine saygı duyulmasını isteyenlerden bir arkadaşlık kulübü kurmak olamaz. Mesele, hareketten, dinamiklerden ve devrime uzanan yollardan yoldaşlık oluşturmaktır. Dolayısıyla, komünistin her daim kişide yansıyan bir hareket, dinamik ve yol görmesi gerekir. Kişiyle kişisel muhabbet kurmak, komünist politikanın derdi olamaz.

Politika kıyam etmek, ayağa kalmaktır. Arkadaşlık kulübü, her ayağa kalkışta dağılacağından korkar. Dolayısıyla, politikaya asla izin vermez. Ait olunan hareket, dinamik ve yol, kişiye ayağa kalkma emrini verir. Bu emir duyulur duyulmaz, eski arkadaşlık ilişkileri doğalında parçalanır ve tepki gösterir. Ayağa kalkana “otur, icat çıkarma” denilir. Burada eşitlikçi tutum, özgürleştirici pratiği ezer. Ana mesele, kişinin özgüllüğünün ve özgürlüğünün tehlikeye girmesidir. Tersten, özgürlükçü tutum, eşitleyici pratiği ezecektir. Arkadaş kulübü ile yoldaşlık komünü tehlikelidir. Dışarıya ve ileriye dönük her türlü hareketi susturmak zorundadır.

Arkadaşlık ile yoldaşlık arasında geriye dönüşsüz, kalıcı bir ayrım çekmek zorunludur. Arkadaşlığın politik kıyam dâhilinde parçalanması, dağılması, yoldaşlığın yolunu açacaktır. Yoldaşlık komününün panzehri, gene arkadaşlık ilişkilerindedir. Arkadaşlık kulübünün panzehri ise yoldaşlaşmadır.

Hareketin geriye düştüğü noktada yoldaşlık ilişkileri, eskinin arkadaşlık ilişkilerine doğru geri çekilecektir. Dolayısıyla, arkadaşlık kulübü, örgüt ya da parti zannedilecektir. Bu yanılsama, politikanın ölümünü ifade eder.

Haziran direnişinde yoldaşlık, forumlarda arkadaşlık hâkimdir. İlkinde eski örgütler mevcut değildir, ikincisininse ruhudurlar. Herkes, forumların kendisinde bedenlenmesini ummaktadır. Oysa arkadaşlık kulübü olmak, yenilgi ve tasfiyedir. Örgütler, şu veya bu düzeyde barındırdığı yoldaşlaşma imkânlarını ve kendi içindeki yoldaşlık ilişkilerini forumlar üzerinden yitireceklerdir.

Yoldaşlıktan arkadaşlığa doğru geri çekilmenin nedeni, aidiyet ilişkilerinin mülkiyet ilişkilerine yenilmesidir. Mülkiyet, arkayı sağlama almakla; aidiyet, öne doğru çıkmanın gerekliliği ile ilgilidir. Sırtını sağlama aldıklarını düşünenlerin öne çıkma derdi yoktur. Öne çıkan, gücünü aidiyetten alır.

Aidiyet, başkalarıyla yola çıkma iradesidir. Bu irade, istek yoksa, geriye çekilip eldeki mülke teslim olmak kaçınılmazdır. Arkadaşlık, tam da bu noktada kutsallaşır. Her şey mülke indirgenir. Yeni politik süreçte buluştuğu yoldaşlarını küçümseyip eski mahallesindeki arkadaşlarını özleyen kişi, artık apolitiktir. Bu apolitizm, politik mücadeleyi köreltir. Örgütünü mülk olarak gören kişinin, örgütünü arkadaşlık kulübüne çevirmesi kaçınılmazdır. Örgütlenme, artık sadece sosyalleşme pratiğidir.

İleri fırlayan kişi için ayrıldığı örgütteki eski yoldaşları aslında eski arkadaşlardır. Hâlâ eski örgüt içi ilişkilerini arayan bir kişi için bu ilişkiler, güvenli bir kovuktan başka bir şey değildir. Tam da bu noktada, “emek en yüce değerdir” lafı gündeme gelir. Çünkü arkadaşlık için ve onun içinde ortaya konulan pratik, kutsallaştırılmak zorundadır. Yapılan işler arkadaşlığın emrindedir. İş pratiği, arkadaşlığın hizmetkârıdır sadece. İşin ve eylemin özgürleştirilmesi için arkadaşlık kulüplerinin dinamitlenmesi zorunludur.

İşçi sınıfı geriye, proletarya ileriye dönüktür. İlki, meslekî birlikteliğini yüceltmek, ikincisi devrim yolunu açmak zorundadır. Kendi arkadaşlık ilişkilerindeki romantizmi işçilerde ya da ezilenlerde bulanlar, bu romantizmi ilgili kesimlere yansıtanlar, hem işçilerin ve ezilenlerin öne fırlamasına, yol açmasına mani olurlar hem de açılan yolu tıkarlar. İşçicilik ve ezilencilik, arkadaşlık kulüplerinin ana programı ve tüzüğüdür.

Sözün ve eylemin kendi bireyliğinde bütünlenmesi meselesi de buradadır. Bu iddiadaki kişi, kendisine benzer arkadaşlar arıyordur sadece. Ezilenler ve işçiler için bu kişilerin ve arkadaş kulüplerinin ürettiği sözün ve eylemin hiçbir kıymeti yoktur. Onlar, sürekli ve kesintili bir hareket içinde olduklarından, söz konusu kişilerin ve kulüplerin pratiğini sürekli ve kesintili olarak kusarlar.

Notre Dame’ın Kamburu’nda ezilenler, önce kendilerine yardım eden ezilenci küçük burjuvaları idam ederler. Çünkü ezilenciler, kendi varlıklarının sürekliliği ve kesintisizliği için ezilme ilişkilerinin sürmesine hizmet etmektedirler. Ezilme ilişkilerinin sona erdiği bir ânda ezilenler, o küçük burjuvaların kellesini kesmek zorundadırlar. Ama bu hikâye, idamdan korkup saklanmak için ezilenlerin içine karışmayı öğütleyen küçük burjuvaları haklı çıkartmaz. Proleter irade, Ekim Devrimi sonrası yaşandığı gibi, saklanmak için dilenci kılığına giren burjuvaları gene de bulmayı bilecektir.

Küçük burjuvazinin ürettiği söz ve eylem, her daim, Marksizm öncesi sosyalizmlerin ruhunu taşır. Bu sosyalizan eğilimler, ya eski burjuva devrimlerin korunmasını ya da bir devrimin bir daha olmamasını talep ederler. Belirli bir devrimi değil, genel anlamda devrimi ilerletmek için, devrimin de ileri çıkması gerekir. Devrim, lafla yürüyecek bir gemi asla değildir. Ama gene de teoride “devrim”in devrimcileştirilmesi gerekir. Marksizm, tam da buradadır.

Esasta ilericilik-gericilik tartışması, zamansal sıralamaya yönelik olarak yürütülmektedir. Temel mesele, düşmana doğru hamle yapmaktır; hamlenin ilerici ya da gerici olduğuna ilişkin tartışma, küçük burjuvaların tartışmasıdır. Çünkü onlar, esasta, meslekî varlıkları ekseninde oluşmuş arkadaşlık kulüplerinin dağılmasını asla istemezler. İlerinin ve gerinin ölçüsü, söz konusu kulüptür.

Komünistin görevi, kendi öznel varlığına eş dostlar arayıp bulmak değildir. Öznelliğinin karşılığı olan örgütler arkadaş kulüplerine dönüşmüşse, onları parçalamayı bilmelidir.

Komünist Manifesto, “insanlığın kardeşliği” yalanını terk edip proleter davanın kıyam etmesidir. Bu dava, arkadaşlarla değil, yoldaşlarla ilerler. Yoldaşlık, arkadaşlığın aksine, mevcut ilişkileri eleştirmeyi gerektirir. Arkadaşlıksa, “her şey böyle iyi” hissidir.

Komünist pratiği, ânın sonsuzluğuna, oradaki senkrona ve ahengine kapatmak tehlikelidir. Bu kapanmayı istemek, komünist pratiği, sonlu, senkronsuz ve ahenksiz olan politikadan uzaklaştıracaktır. Politika, tam da arkadaşlık kulübünü bozabileceği için sevilmez. Ânın sonsuzluğu, senkron ve ahenk, küçük burjuva bireyin hülyasıdır, çöldeki vahasıdır.

Komünistin kendisine insan örgütlemesi, insanî pratiğin o kendi’yi dönüştürmesine mani olacaktır. Oysa komünist, örgütleyenin örgütlendiğini bilmek zorundadır. Eksikli olduğunun bilincindedir. “Aşk örgütlenmektir” (Ece Ayhan) sözünün düşündürtmesi gereken budur. Eksikliğimizi sevmek değil, sevmeyi eksiklikte kurmaktır mesele.

Arkadaşlık, politik düzlemde, bir geri çekilme biçimidir. Arkadaşlığın temel koşulu, sırta, geriye dair gelişmelerin mevcut ilişkileri parçalamasına mani olmaktır. O, geçmişin iradesine karşı bir önlemdir. Vicdan azabının sonlandırılmasıdır. İnsanî ilişkileri önceleyen dinamiklerin, hareketlerin öldürülmesi, yolların kesilmesidir. Arkadaşlığın yoldaşlığa sıçraması, diriliştir.

Dinamiklerin, hareketlerin ve yolların yıkıcılığını örgütlemekse, yoldaşlıktır. Nefes alacağımız yer, orasıdır. Zaman ve mekân, tam da orada dönüşür, özgürleşir. Aynı yerde ve günde bir arada olmak, hükmünü yitirir. Yoldaşın, yolun neresinde olduğunu ve onu ne kadar süre yürüdüğünü bilmemize, bilerek kendimize kapatmamıza artık gerek yoktur. Sırtı, arkayı sağlama alma zorunluluğu, anbean, arkadaşların kontrol edilmesini gerekli kılar. Nerede başladığını ve nerede biteceğini öznel varlığımızla bilemediğimiz yolda yoldaş olmak, bize hep eksikliğimizi anımsatır. Tam da bu nedenle yoldaşlar bulunur. Eksikliğimiz devrimcileştirilmelidir.

Her şeyiyle, sözüyle ve eylemiyle, bütünlüklü bir özne olduğunu satmak, arkadaşlık kulüpleri için zorunludur. Böylesi bir pazarlama işlemi, malın ruhsuzluğu ile ilgilidir. Ruhsuzluk, doğal olarak, pazarlığı en düşüğe çekmek zorundadır. Yani “söz ve eylemi ben kendi varlığımda birleştirdim, ama bu koşullarda da ancak bu kadarı olabiliyor, ne yapayım” denilecektir. Epistemolojiyi ve ontolojiyi, teoriyle pratiği kendi bedeninde bütünlediğini iddia eden özne, dinamiklerin, hareketin ve yolun ilerlemesine her zaman engel olacaktır. Böylesi bir özne, aslında gerilemenin somutlanmasından başka bir şey değildir.

Bireyin kariyer basamaklarındaki ilerlemesi, politika için önemsizdir. Bir kişinin örgüt içinde yükselmesi, değersizdir. Bir örgütün kitle içinde başarılar elde etmesi, nafiledir. Arkadaş ilişkileri, yoldaşlaşma imkânlarını öldürmek için mutlaklaştırılır. Yoldaşlık ezicidir, tahakkümcüdür, otoriterdir, baskıcıdır, çünkü tam da arkadaşlığı tehdit etmektedir. Tehdit altında olan, düzenin mevcut hâlidir aslında. Sömürü ve zulüm üzerine kurulu düzen, kendisini bu yatay ilişkilerde koruma altına almaktadır.

Komünistin ortalıkta tanrıymış gibi dolaşması, cenneti fiilî olarak kurması, mevcut cehennemde süren mücadeleleri tasfiye edecektir. Komünistin kim olduğu değil, ne olduğuna dair fikrî bir kavgası olması gerekir. Onun kim’liği üzerinden kendisini sevenlere değil, ne’liği üzerinden kendisiyle kavga eden yoldaşlara ihtiyacı vardır.

Küçük burjuva, sadece kendi kim’liğini ve kendi iradesini tanır, önemser. Gerisi yok hükmündedir. Sadece kendi yaptıklarını kıymetli bulur. Kendisi olmaksızın gerçekleşenlere kör bakar. Kendi kim’liğini önemsemesinin nedeni, sevilmek istemesidir. Kimseyi sevmeyen, sevilmeye kadir ve şayan tek kişinin sadece kendisi olmasını istiyordur. Sevmek uzlaşmaktır, teslimiyettir.

Komünistin saygıyla ve sevgiyle işi olamaz. Onun kitlelerden böylesi bir talebi yoktur. İşi, dinamikleri, hareketleri ve yolları devrime doğru kolektivize etmektir. İşin kendisini, onun alt boyutu olan emeğe kapatmaz, boğmaz. Gerekirse, tüm yapılanı yıkar, yola devam eder. O, devrim yolunun pratik iradesidir.

Eren Balkır
22 Eylül 2013

0 Yorum: