07 Temmuz 2009

, ,

Sevgili Yoldaşa

Aşağıdaki metin, Stalin’in 5 Mart 1953’teki vefatı üzerine Paul Robeson tarafından kaleme alınmıştır. Nisan 1953’te New World Review’de yayımlanmış, Philip Foner’ın editörlüğünde hazırlanan Paul Robeson Speaks [“Paul Robeson Konuşuyor”] içinde (s. 347-349.) yer verilmiştir.

* * *

Halkın insanî tecrübeye ilişkin hikâyelerinden, şiirlerinden ve şarkılarından daha zengin bir bellek yoktur. Birçoklarında kahramanlar, her daim, görece daha geniş ve kucaklayıcı boyutlarda, tam manada tanınabilir insanlardır. Aynı durum Rus, Çin ve Afrika folkloru için de geçerlidir.

1937’de, yüksek beklentiler içinde, sayısız işçi, sanatçı, genç, civar kasabalardan çiftçiler Bolşoy Tiyatro Binası’nı doldurdular. Yüksek bir kabiliyetle yüklü Tamara Hanım’ın yönetimindeki Özbek Millî Tiyatrosu’nun performansını bekliyorlardı. Eski ve modern her türden enstrümanı içeren orkestra, oldukça genişti. Köklerini eski ve gururlu bir medeniyetten alan, Musorski, Çaykovski, Prokofyev, Şostokoviç, Krenikov ve Gliere gibi isimlerle harmanlanmış zengin müzik kültürünü beklemek, hayli heyecan vericiydi.

Birden herkes ayağa kalktı ve sevinçli ifadelerle alkışlayıp gülümsemeye başladı. Çocuklar el sallıyorlardı.

Sağdaki locada gülümseyen ve alkışlayan seyircilerle birlikte sahnedeki sanatçılar da büyük Stalin’in karşısında ayağa kalktılar.

O güne dair yanaklardan sessizce süzülen gözyaşlarını anımsıyorum. Ben de gülümsemeyle el salladım. Karşımızda herkesi sevgiyle kucaklayan bir adam duruyordu. O sıcak şefkat ve güven hissini asla unutamam. İşte o bilge ve iyi insan, karşımızda duruyordu. Dünya, özellikle sosyalist dünya, onun her gün hükmünü yürüten rehberliğine tanık olmanın şansını yaşıyordu. Oğlum Pauli’yi bu dünya liderine, kendi liderine, el sallaması için havaya kaldırdım. Küçük Paul, Sovyet topraklarında, Moskova’da okula gidiyordu.

Orkestranın o muhteşem performansı başladı, her kıvrımında yeni tatlar bırakarak damaklarımıza, birlikte ya da solo, vokal ya da orkestral olarak, klasik müzik ve halk dansları, şaşırtıcı bir özgünlükte önümüzde akıp gidiyordu. Birkaç yıl önce, mesela 1900’de ya da 1915’te, bu insanların yarı serf olduklarına, kültürel ifade özgürlüklerinin ellerinden alındıklarına, zengin miraslarının Çar’ın çizmeleri altında ezildiğine inanmak mümkün müydü?

Burada sanat ve kültür, biçimde millî, içerikte sosyalist. Buradaki halkı Asya kabile halkı ile Batı ile Doğu Afrika’nın Yoruba ya da Basuto’su ile kıyaslamak mümkün, ancak şimdi bu insanların hayatları, Lenin ve Stalin’in rehberliğinde kemâle eren yirmi yıllık bir sosyalist yol dâhilinde, çiçekler açıyor. Millî azınlıkların ve onların büyük Ruslarla ilişkilerinin tüm gelişim alanında Stalin oldukça belirleyici bir rol oynadı, oynamaya da devam ediyor.

Sonrasında ben de yollara düşüp o gerici denen halkların ne durumda olduklarını, neler yaşadıklarını kendi gözlerimle gördüm. Batı’da (İngiltere, Belçika, Portekiz, Hollanda) Afrikalılar, Yerliler (Doğu ve Batı), birçok Asya halkı yüzlerce yıl gerici addedildi, ancak artık belki de bu sözde “koloniler” modern toplumun birer parçası olacaklar.

Bugün itibarıyla Sovyetler Birliği’nde Yakutlar, Nenetler, Kırgızlar ve Tacikler saygılı bir konuma sahipler, sosyalist vatanda inanılmaz bir hızla ilerleme kaydediyorlar. ABD’de sürekli işitilen o boş ve renkli vaatlere yer yok burada, sadece eylem var. Mesela Özbekistan çöllerinde artık pamuk çiçekleri açıyor. Tuskegee’de Carver yönetimi altında eğitim alan eski bir dostum Bay Golden, burada pamuk üretiminde önemli bir rol oynuyor. 1949’da kızını gördüm, üniversite mezunu olan bu genç hanım, Sovyet vatandaşı olmaktan gururla söz ediyor.

Bugün Kore’de, Güney Asya’da, Latin Amerika’da ve Batı Hint Adaları’nda, Ortadoğu’da ve Afrika’da hürriyet için yanıp tutuşan on milyonlarca mazlum insan yaşıyor. Zafere dek dinmeyecek bir cesaret, fedakârlık ve kararlılıktır bu!

Onların karşısında sözde özgür Batı’nın birleşik güçleri duruyor ve başlarında da açgözlü, kâr için çıldıran, savaşa odaklanmış sanayicileri ve finans baronları ile Amerika. “Amerikan yüzyılı” yanılsaması, medeniyetlerinin söndüğü, artık halkların yüzyılında yaşadığımız ve Avrupa’nın doğusunda ve tüm dünyada yıldızımızın tüm parlaklığı ile ışıldadığı gerçeğine karşı gözlerini kör etmiş. Sömürge halkları, bugün yüzlerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’ne çevirmiş. Onlar, büyük Stalin liderliğinde yeni bir hayata kavuştukları gerçeğini görüyorlar. Onlar, Sovyetler Birliği’nin sunduğu emsalin katkısı ve rehberliğinde, Mao Zedung liderliğindeki yeni Çin’in o güçlü iktidarına yeni, hakikî ve giderek genişleyen bir sosyalist hayat tarzı kattığını idrak ediyorlar. Vaktiyle yarı sömürge Doğu Avrupa milletlerinin, insanların kendi kaderlerine biçim verdiği ve halk iktidarına dayanan yeni Halk Demokrasileri inşa ettiklerini de gördüler. Bu ilerlemenin önemli bir bölümü, Josef Stalin’in teori ve pratikte ortaya koyduğu o muhteşem liderlikten kaynaklanıyor.

Halklar, ona ilişkin tüm övgülerini ve hikâyelerini şarkılarla ifade ettiler, ediyorlar. Slava, slava, slava, Stalin! [“Şükürler olsun sana Stalin!”] Tüm ülkelerde ismin onurlandırılacak ve sevilecek.

Modern hayatın tüm yüzeylerinde Stalin’in etkisi alabildiğine derin ve geniş. Basit bir dille kaleme alınmış, ancak kavrayış açısından yetkin ve kapsamlı yazıları dünya toplumumuza dair bilime değeri ölçülemez önemli katkılar sundu. İnsanlığın en zengin bugününü ve geleceğini biçimlendiren Marx, Engels, Lenin ve Stalin’den hürmetle söz etmek gerek bu yönüyle.

Evet, o derin insaniyeti, bilgece anlayışı aracılığıyla Stalin, oldukça zengin ve abidevî bir miras bıraktı geriye. En önemlisi de o, bugünün ve geleceğin mücadelelerine yön verdi. Barışa, dostane işbirliğine, bilimsel ve kültürel katkıların karşılıklı değiş tokuşuna ve savaşla yıkımın sonuna işaret etti. O büyük şefkat ve irfanıyla, giderek artan bolluk ve barış için sürekli ve sabırla çalıştı. Ama maalesef on milyonlarca insanı kederli bir dert içinde bırakıp gitti.

Onun da çok iyi bildiği gibi, mücadele devam ediyor. Onun ortaya koyduğu yüce emsalden ilham alarak, başlarımızı sakince, ama gururla yukarı kaldıralım, herkes için zengin ve yaşamaya değer bir hayat adına ve barış yolunda verilen mücadelede ileri doğru yürüyelim.

İlerici söz yazarımız Lewis Allan’ın o çok güzel sözleriyle:

Sevgili Yoldaşımadır şu kutsal yemin
Sürecek kavga, kavgamız vermekte olduğumuz
Rahat uyu Sevgili Yoldaş, işimiz daha yeni başladı
Sürecek kavga, biz kazanana dek.

Paul Robeson
Nisan 1953
Kaynak

[Paul LeRoy Bustill Robeson (9 Nisan 1898 - 23 Ocak 1976) Afrikalı-Amerikalı aktör, atlet, yazar, hatip, avukat ve şarkıcı. Sosyal adalet gibi konularda kimi eylemlerde bulundu. İnsan hakları hareketinde en önde faaliyet yürütmüş olan Robeson, aynı zamanda emek ve barış hareketlerinde de rol oynadı.]

0 Yorum: