İran Anayasa Devrimi [1905-11] üzerine çalışma yapmış
tarihçilerin ekseriyeti, dönemin “sosyal demokratlar”ının fiiliyatta sosyalizm
istediklerini varsayarlar. Niteliksel açıdan burjuvaziden uzak, toprak ağaları
ve seçkinlerden müteşekkil bir “anayasal” hükümetle yüzleşen tarihçiler,
gerçekte burjuva demokratik devrimin halkçı müdafileridirler.[1] Himmet
Partisi’ne mensup sosyal demokratlar, hattâ kuzeyli Azerî kışkırtıcılar bile,
Rus Azerbaycan’ında sosyalizm istememektedirler. İranlı sosyal demokratlar, Transkafkas
muadillerinin katkısı ile İran’da cengelî hareketini içine alıp, Bakû
Kurultayı’na, oradan İran Gilan Cumhuriyeti’ne [1920-1921] ve ötesine dek
uzanan bir halkçılık geleneği teşkil ederler.
Birinci Doğu Halkları Kurultayı, sözkonusu siyasetin
yeniden tasdiki noktasında önemli bir dönüm noktasıdır. Kurultay, İran
devriminin kaderine dönük farklı fikirlere sahip İran komünist hareketinin iki
tarafının çarpışmasına tanık olur. Çatışma, İran’da devrimin millî mi yoksa
burjuva demokratik mi olacağı ile ilgilidir. Lenin, bu hususta Türkistan
modeline dayanan bir proleter ve askerî devrim önermekte ve böylesi bir
devrimin gerçekleşeceğine inanmaktadır. İran komünist hareketinin iki tarafı
arasındaki ilk ayrışma, 1920’lerin başında Türkistan’da gerçekleşir. Bu
aşamada, yereldeki bolşeviklerin Avrupamerkezciliği galebe çalar.
O günden itibaren esas mesele, 1915 Sonbahar’ında İran
devrim sürecini yeniden başlatıp, Haziran 1920’de kuzey İran’da bir sovyet
cumhuriyeti kuran, anti-emperyalist ve halkçı Gilanlı sosyal-demokratlar, yani
cengelîlerle işbirliği kurup kurmamakla ilgilidir. Solun tüm siyaseti çöker;
Bakû Kurultayı’nda devrim güzergâhı Moskova’nın katkısı, hattâ inisiyatifi ile
değiştirilir. Bir kez daha İran devrimi millîleşir ve burjuva demokratik bir
nitelik arz etmeye başlar, ardından Moskova İran milliyetçiliği ile tekrar
uzlaşır. Gilan’daki devrimin tam kalbinde devrimciler yereldeki güçlerin
hâkimiyetine dönük sovyetlerin saygı gösterdiğine ilişkin kimi ifadelere ve
İran toplumunun içinden geçtiği tarihsel aşamanın komünistlerce
kabullenildiğine tanık olurlar.
Göçmen Proleterler
“[…] Sınır hattının ötesindeki ve yakınındaki
köylerde, kasabalarda, mezarlıklarda ve mezar taşlarında tek bir insanın ismi
görülür. Bunların hepsi kadın isimleri; sanki o kadınların şehri.”
[Zeynelabidin Maragehi, İbrahim
Beyk’in Seyahatnamesi]
“Atlar, kediler ve köpekler dövülüyor, Astrahan’da
polisler İranlıları dövüyorlar. Bunları kendi gözlerimle gördüm.”
[Maksim Gorki, Çocukluğum]
Yüzlerce yıldır İran köylülüğü, hukukun olmadığı
İran’daki hükümet sisteminin bir kurbanıdır. Doğu despotizmi olarak bilinen
böylesi bir hükümet biçimi altında köylü, ekonomik sömürü ve politik zulüm
piramidinin en altındadır. En üretken ama öte yandan da en güçsüz sınıf olan
İran köylülüğü, yereldeki validen toprak ağasının kâhyalarına kadar herkese
rüşvet ve vergi vermek zorundadır. Mal ithalatının doğurduğu korkunç sonuçlarla
birlikte el sanatlarındaki üretimin düşmesine yaygın ve çarpık vergilendirmenin
eşlik ettiği on dokuzuncu yüzyılda durum daha da kötüleşir. İthal mallara dönük
talep ciddî oranda artarken, hammadde talebi azalır. İthalat giderleri pamuk,
afyon ve ipek gibi ihracat ürünleri ile karşılanır. Bu, ne İran’daki üretim
ilişkilerinde ne de sistemde herhangi bir gelişmeye yol açmayan tarımın
ticarîleşmesi ile sonuçlanır. İhracat ürünleri üretiminin etkileri gıda
maddelerinde enflasyona ve çarpık üretime yol açar.
Aynı zamanda el sanatlarındaki çöküş, nüfusun
artmasına karşın piyasadaki emek arzında bir artışa yol açar. Ücretler düşer.
Son tahlilde on dokuzuncu yüzyıl sürecinde emekteki artış, ücretlerdeki azalma
ve artan vergiler, zanaatkârların iş aramak için köyleri terk etmelerine neden
olur. Buna ek olarak on dokuzuncu yüzyıl sonunda kraliyet arazileri
özelleştirilir ve bu da köylülüğün yaşadığı sömürüyü katmerler.
Toprak ağaları kraldan bile daha fazla
kazanmaktadırlar. Köylüler ve zanaatkârlar Hindistan’a, Kuzey Afrika’ya,
Türkiye’ye ve özellikle Rus imparatorluğunun güney bölgelerine, Transkafkasya
ve Orta Asya’ya göç ederler.[2]
İran ekonomisi çökerken Transkafkasya ekonomik
büyümeye tanık olmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde demiryolları
inşa edilir, açılan kuyulardan petrol çıkartılır ve genel anlamda kapitalizm
ciddî bir gelişme kaydeder. Ortaya çıkan işgücü talebini İranlılar karşılarlar.
Büyük ölçüde İran Azerbaycan’ının kuzeybatı bölgesinden gelen İranlı
göçmenlerin sınıf karakteri süreci belirler. İranlı köylüler ve zanaatkârlar,
güney “Rusya”da bile kimi işler bulurlar.[3] İran sermayesini etkileyen diğer
husus da Kafkas ekonomisidir. Bakû’nün yerlisi solcu bir İranlı komünist olan
Mir Cevad Cevadzade’nin (sonrasında Cafer Pişevari’nin) hatıratında belirttiği
üzere, 1917’nin sonunda şehirde elli bin üzerinde İranlı proleter olmayan insan
mevcuttur.[4] Ancak Kafkaslardaki İranlıların büyük bölümünün ücretli işçi
olduğunu bugün itibariyle güvenle söylemek mümkündür. Bu işçiler, Bakû’deki
petrol sanayinde, bakır madenlerinde ve Hazar Denizi civarındaki limanlarda
çalışmaktadırlar. Aralarında kanal kazma işinde çalışanlar da vardır. Ancak
İranlı sanayi işçilerinin sayısı gerçekten de azdır; 1905’teki rakamlara
bakıldığında, güney Rusya’daki İranlıların sayısı beş yüz bini bulmakta[5],
bunların önemli bir bölümü tarımda çalışmaktadır.
Adalet Partisi: Sınıf Bilinçsiz Sınıf
“Eski İran’ın son şahı, büyük İran
cumhuriyetinin kurtarıcı adayı, Ahmed Mirza.”
[Bayrak-i Adalet, 14 Temmuz 1917]
Yirminci yüzyılın başında Rus yetkililerin İranlılara
ait kaydettiği pasaport sayısı bir milyon iki yüz bindir. Bunlar içinde Rus
imparatorluğunu seyahat edenlerin beş yüz bini orada kalır ve iş bulur.
Dolayısıyla İran komünizmi ilk tarihsel tecrübelerini İran bölgesinde değil,
Kafkaslarda ve belli ölçüde de Türkistan’da yaşamıştır.
İranlı sanayi proletaryası sayıca azdır ve politik
açıdan yeterince gelişkin değildir. 1905-07 Rus devrimi öncesi Bakû’deki petrol
sahalarında çalışan İranlı işçilerin sayısı on bindir.[6] 1915’te yerli
işçilerin tutuklanmaları ve savaş nedeniyle zorunlu askere alınmaları ardından
İranlı işçiler toplam işgücünde yaklaşık yüzde otuzluk bir paya sahip
olurlar.[7] İranlılar, başkalarının pek kolayca kabullenemeyeceği koşullarda
çalışmaktadırlar[8], bu da yereldeki işçilerin ekonomik mücadelelerini sabote etmektedir.
İranlı işçiler düşük ücretlere kanidirler. Onlar vasıfsız işçiler kitlesini
meydana getirmektedirler. Bunların sahip oldukları ekonomik özlem, onların
politik gelişmelerinin önündeki aslî engeli teşkil etmektedir. Bu işçilerin
toplaştıkları yerler, Bakû bölgesindeki Sabunçi ve Balakhani’dir.
O günlerde Bakû, işçilerin etnik kökenleri temelinde
derinden parçalanmış durumdadır. O yılların Bakû’sü üzerine yapılan çalışmalara
öncülük eden Ronald G. Suny’nin de belirttiği üzere, şehirdeki genel eğilim,
milliyetin işçi sınıfındaki statü farklılaşmalarında rol sahip olmasıdır.
Milliyetler üzerinden oluşan düşmanlıklar, sosyal demokratların arzuladıkları
birleşmeden çok işçi sınıfı arasında gerilimlere ve dağılmalara yol açan
toplumsal ve ekonomik karşıtlıkları perçinler.[9]
Diğer önemli bir husus da yereldeki Azerîlerin yanında
İranlıların en pasif işçiler olmalarıdır. Menşevik devrimci Eva Broido,
1904-05’teki İranlı işçilerin içinde yaşadıkları koşulları şu şekilde tarif
eder:
“Önümüzdeki
en temel güçlük, İranlıların beş parasız olduklarını güçbelâ fark ediyor
olmaları gerçeğidir. İranlılar, Bakû için bile son derece sağlıksız olan,
petrol sahalarının ortasındaki barakalarda ikamet ediyorlar. Sürekli bir
aradalar ve dış dünyadan tümüyle tecrit edilmiş hâlde yaşıyorlar. İranlıların
ekseriyeti ailelerini geride bırakmış, iş aramak için Bakû’ye gelmiş ve eve
dönmek için hasretle yanıp tutuşuyor. Genizlerinden gelen sesleriyle bitmek
tükenmek bilmeyen tekdüze ve nostaljik ağıtlar söyleyerek petrol kuyularındaki
telâşsız işlerine eşlik ediyor ya da boş saatlerini geçiriyor. Söyledikleri
şarkı, yaşadıkları o zor ve keyifsiz hayatı, ayrıca uzak vatanlarına duydukları
hasretle Doğu’nun inatçı mistisizmini yansıtıyor gibi.”[10]
Suny’nin varsayımına göre Bakû’de Müslümanlar, sahip
oldukları köylü arka planları sebebiyle en az politik ve en az devrimci olan
kesimdir. Buna karşın onlar, diğer işçilerin yürüttükleri genel grevlere kitle
hâlinde katılırlar. 1904’te gerçekleştirilen Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi
(RSDİP) ikinci kongresinde partinin Bakû komitesi ile işbirliğine giden, büyük
çoğunluğu Azerbaycanlı olan Himmet (“İrade”) adında bir grup oluşturulur.
Himmet, milliyet ya da etnisite temelinde değil, ancak bölgesel temelde parti
kolu oluşturabileceğini söyleyen bolşeviklerin altın kuralına istisna teşkil
eden bir örgütlenmedir.
Himmet’i kuran Azerî aydınların RSDİP (Bolşevik) ile
bağları mevcuttur. Bu aydınlar aynı isimle bir gazete yayımlarlar ve gazetenin
ilk sayısından itibaren İranlılar arasında sosyal demokrat örgütler kurmayı
amaçlayan ajitasyon çalışması yapmaya başlarlar.[11] Ancak Himmet liderlerinin
belli bir bölümünün bolşevik olmaması sebebiyle, örgüt RSDİP(B)’den kısmen
özerktir. Bütün olarak Himmet’in özerkliği, Azerî ve İranlı işçilerin
azgelişmiş sınıf bilinci ile ilgilidir. 1905’te gruba RSDİP(B)’den iki isim katılır
ve bu kişiler sonradan partide kilit bir konuma yükselirler: Neriman Necefoğlu
Nerimanov ve Meşhedi Azizbeyoğlu Azizbekov. RSDİP(B)’nin etkisi aynı zamanda
Himmet’in üyesi olan partililerce sağlanır. Daha üst seviyede ise ikili
arasındaki teması sağlayan, önde gelen bir bolşevik sima olan P. A. Çaparidze
ve muhtemelen de Joseph Stalin’dir. Rusya’da 1905-07 devriminin patlak
vermesiyle Himmet çar rejimi tarafından bastırılır. İlgili dönemin ardından
Transkafkasya’da geriye çok az insan kalır.[12]
Parti, Şubat Devrimi’nin zaferini takiben, Nisan
1917’de yeniden dirilir. Neriman Nerimanov liderliği üstlenir, partinin üst
konumlarına Azizbekov, D. Bünyatzade, S. İsrafilbekov ve A. Sultanov gibi
tanıdık devrimciler getirilir.[13] Aynı dönemde Esadullah Gaffarzade
liderliğinde İran’da başka bir politik parti kurulur. Bakû politikasının genel
bağlamı dâhilinde şehirdeki işçiler arasındaki etnik parçalılık, kurumsal
farklılaşma ve Adalet Partisi ismindeki bu partinin İran’daki faaliyeti
tarafından perçinlenir. Dönem, parti kuruluşu için elverişlidir. Ancak bir
göçmen cemaati olarak İranlıların parti ile birlikte taze bir güç buldukları
pek de iddia edilemez. Aksine Rus imparatorluğundaki devrimci gelişmeler onları
görece daha fazla etkiler. İranlıların politik bilinci hâlâ yeterli ölçüde
gelişkin değildir.
1917 Mayıs’ına kurulan parti, aynı yılın Haziran’ında,
Azerî dilinde Adalet Bayrağı isminde bir gazete çıkarmaya başlar.
Haziran-Eylül arası dönemde beş sayı çıkartılır. Gazete Rus Geçici Hükümeti’ni
İranlılara takdim eder ve üyelerinin fotoğraflarını yayımlar. Ancak öte yandan
Lenin’in iktidarın alınması gerektiğini söylediği Nisan Tezleri gazete
tarafından görmezden gelinir. Gazete, ayrıca Kafkas halklarının millî kahramanı
Şeyh Şamil’i de göklere çıkartır. Sonrasında gazete, Ahmet Şah’ı gelecekteki
İran cumhuriyetinin lideri olarak önerir.
Adalet Partisi’nin en dikkat çeken yönü, halkçılıktır.
Adalet Bayrağı, Tahran’daki Cuma İmamı’na övgüler düzer ve İslâm’ın
sosyal demokrasi için en iyi arka planı temin ettiğini iddia eder. Parti
kuruluşunu Kur’an ayetleri ile ilân eder ve ilahi vahye dayandığını söyler.
Ancak Adalet’in halkçılığındaki tek yön de bu değildir. 1917’nin sonunda parti
İran’daki panislamist partiyi içine alır ve ardından 1919’da İran’daki “sosyal
demokrat” yığınları örgütlemek için kurulmuş olan Demokrat Parti’nin Bakû kolu
partiye katılır.
Toprak meselesi ile ilgili bir dizi tartışmada Adalet
Partililer hem İran’daki hem de Rusya’daki kararlara dönük ilgilerini ifade
ederler. Adalet Bayrağı’nın iddiasına göre İslam zulmün uzlaşmaz
düşmanıdır, bu nedenle İslamî öğretilerin gölgesi ve İran halkının geçmişe ait
fikirlerinde İranlılar için sosyal demokratik topluma dair uygun bir arka plan
mevcuttur.[14] Adalet Partisi’ne göre sosyal demokrat bir parti, işçilerin,
köylülerin ve küçük burjuvazinin çıkarlarını savunmalıdır.[15]
Bakû’de bolşevik iktidar Nisan 1918’e dek kurulmaz.
Ekim Devrimi patlak verince Bakûlü bolşevikler hâlâ iktidarı ele geçirmekle
meşguldürler. Her ne kadar politik alana hâkimler ve şehir sovyetinin
liderliğini ellerinde tutuyorlarsa da bolşevikler politik iktidarı henüz tam
anlamıyla ele geçirebilmiş değildirler. Sovyette farklı politik partiler
mevcuttur ve bunlar birbirinden farklı çıkarları temsil etmektedirler; sovyetin
hem şehirdeki Duma’da hem de Halk Örgütleri Yürütme Komitesi’nde düşmanları
vardır. Bolşevik devriminin ardından politik güçler arası diziliş ve genel
eğilim değişince komünistler, Ermeni ve Azerî milliyetçileriyle iktidarı
paylaşmak ve bu hususta onlarla rekabet içine girmek zorunda kalırlar. Zamanla
ortaya yeni politik güçler çıkar.
Bakû’de Adalet Partisi, düşük katılımlı bir dizi
miting düzenler ve çoğunlukla İran konsolosluğu ile bir dizi ciddî çatışma
içine girer. Zira Tahran hükümeti, partinin lideri Gaffarzade’nin
faaliyetlerinden haberdardır. Ancak bütüne bakıldığında ilgili dönemde hem
Adalet’in hem de Himmet’in faaliyetlerini şehirdeki RSDİP(B)’nin şemsiyesi
altında, gizli olarak sürdürebildiği görülmektedir. Mart ve Kasım 1917
arasındaki dönem boyunca Himmet, kısmen sağda bir konum alır. Adalet
Partisi’nin ve İranlı işçilerin azgelişmişliği dikkate alındığında
bolşeviklerle kurulan bağlantının hata olmadığı görülmelidir.
Adalet Bayrağı’nın
üçüncü sayısından itibaren parti, kendisini İran Sosyal-Demokrat İşçi Partisi
(Adalet) olarak takdim eder; gazete ilk sayfasında, hem Azerîce hem de Rusça
olarak, “tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!” şiarına yer verir. Öte yandan,
özellikle Mart 1918 sonundaki Bakû iç savaşı süresince gösterdiği eylemsizlik
dikkate alındığında, Adalet Partisi’nin sahip olduğu özerkliğin keyfini
çıkarttığı söylenebilir.
1918 Şubat’ının sonunda Bakû sovyet güçleri ile şehrin
dışındaki Lenkoran’da konuşlanmış Müslüman milliyetçiler arasında çatışma
yaşanır. Çatışmanın kaçınılmaz olarak Bakû’nün dışına yayılacağı açıktır. İlk
kıvılcım, 30 Mart’ta Sovyet güçlerinin Müslüman Bölüğü’nü silâhsızlandırma
gayreti ve sözkonusu bölüğün silâhsızlanmaya itiraz etmesi ile çakılır. Coşkusu
had safhada olan Müslümanlar, sovyet birliklerine ara sıra ateş açarlar.
Bolşevikler cevap olarak örgütlenip savaşa girerler. Sürpriz bir hareketle Ermeni
milliyetçiler son ânda sovyet birliklerine katılmaya karar verirler. Bu karar
pek de beklenmeyen bir şey değildir, zira Müslümanlar savaştan muzaffer
çıktıkları takdirde, millî husumete binaen, savaş sonunda çanların Ermeniler
için çalacağı kesindir. Savaş 31 Mart sabahında başlar. Müslümanlar geri
püskürtülürler, Taşnaklar milliyetçi bir kindarlıkla intikam almaya başlarlar.
Nihayetinde Bakû’deki iç savaşın millî niteliği tüm çıplaklığı ile su yüzüne
çıkar. Tarihte “Mart Günleri” olarak bilinen savaş süresince İranlı işçiler
edilgen bir tavır takınırlar. Katliamın bitmesini beklerler ve sahip oldukları
Müslüman politik partisi kimliği ile savaşta taraf olamayacaklarını anlarlar.
İranlılardaki edilgenliğin nedeninin bolşeviklerin talimatı olması imkânsızdır,
zira Himmet savaşa doğrudan dâhil olmuştur.
“Mart Günleri”nin ardından bolşevikler iktidara
gelirler ve Nisan 1918’de ünlü Bakû Komünü’nü kurarlar. Bakû’deki Müslüman
milliyetçi parti Musavat (Eşitlik) şehirden kovulur ve mülteci olarak Gence’ye
(Elizavetpol) yerleşir. Sonrasında Bakû Sovyeti’ndeki Müslümanların yegâne sesi
Müslüman Sosyalist Büro olur. Büro, Adalet, Himmet ve Ruhullah Ahundzade
liderliğindeki Müslüman Sol Sosyal Demokrat bir örgüt olan Akıncı’dan medya
gelir.[16]
Kısa bir süre sonra Komün iki cephede krizle yüzleşir.
Haziran sonunda Osmanlı ordusu Transkafkasya’ya doğru harekete geçmiştir.
İkinci sorun ise Sovyet iktidarını genişleme gayreti için bolşeviklere muhtaç
kılan o dayanılmaz koşullardır. İlgili dönemde Bakû, iki ayrı cephede, hem
şehir içinde karşı devrimci güçlere hem de dış güce karşı savaşmaktadır. Aynı
zamanda iki yabancı güç, Britanya ve Almanya, şehrin kontrolü için rekabet
hâlindedir. Türklerin de arzusu Bakû’yü almaktır. İngilizler Bakû’ye girmek için
kuzey İran’daki Gilan şehrinde uygun bekleyip fırsat kollamaktadırlar.
Bolşevikler, kuşatma altındaki Bakû’ye Britanya güçlerini davet etmeme
noktasında kararlıdırlar, ancak kaçınılmaz olarak yenilirler ve sovyetteki
konumlarından istifa ederler.[17]
Osmanlılar 15 Eylül 1918’de Bakû’yü esir alırlar ve
Azerî dostları Ermenilerden intikamlarını alıp “Mart Günleri”ni telâfi ederler.
Söylenenlere göre birçok Adalet Partili de bu saldırılarda hayatlarını
yitirir.[18]
Adalet Partisi: Yerelcilik ve Enternasyonalizm
Arasındaki Yüzey
Osmanlıların Bakû işgali oldukça kısa sürer.
Osmanlılar şehri terk edince geride bir milliyetçi hükümet de kalmaz. Türklerin
hâlihazırda şehri kuşatma aşamasında olduğu dönemde büyük bölümü Musavat
Partisi üyelerinden oluşan Azerî milliyetçileri bir araya gelerek, sovyetlere
karşı mücadele etmek için “İslâm Ordusu” kurarlar. Şehirde Musavatçı “Müslüman
Millî Konseyi”, Türklerin yüreklendirmesi ve onayı ile Azerbaycan
Cumhuriyeti’ni kurar. Türkler şehri terk ettiklerinde Britanya, bir dizi
önemsiz eleştirinin ardından, Azerîlerin cumhuriyetinin sınırlı bir kudret
sahibi ve katı biçimde kontrol altında olmasının kendileri için avantajlı
olacağını anlar. Britanya 17 Kasım 1918’de Bakû’ye girer ve Türklerden boşalan
yerlere yerleşir. Azerbaycanlı milliyetçiler ve onların lideri Fatih Ali Han
Khoiski Britanya’yı sıcak karşılar. Diğer sol sosyalistlerle birlikte kargaşa
hâlindeki Adalet Partililer, yarı legal politik faaliyet yöntemlerini
kabullenmek durumunda kalırlar. Ancak bolşevikler ve ötekiler “Bakû Komitesi”ni
hızla örgütlemeyi becerirler. Bu aşamada Bakû şehrindeki işgücünün yarısını
teşkil eden, geçmişte fazla temsil edilmemiş ve hattâ o güne dek görmezden
gelinmiş olan Müslüman işçiler arasında tutamak noktaları bulmak gayesi ile
daha fazla gayret sarfederler. Bu görev, bolşeviklerin müttefikleri olan Adalet
Partisi’ne ve Himmet’e verilir.[19] 1919’un başında Bakû’deki bolşevik
örgütlerin üye sayısı üç bini bulmaktadır ve bunların üçte ikisi işçidir.[20]
O günden itibaren Anastas Mikoyan liderliğindeki
Bakûlü Rus bolşevikleri, Himmet ve Adalet Partisi’nin eskisi gibi bir özerk
konuma sahip oluşlarına izin verme fikrini terse çevirmeyi düşünmeye başlarlar.
Buradaki vurgu, Bakû’deki farklı milliyetleri birbirine bağlayan Müslümanlar
arasındaki çalışmayla ilgilidir. Bu noktada bolşeviklerin şehirdeki komünist
siyasete hükmetme ve yereldeki devrimcileri arkaplana atma gayreti içine
girmeleri kaçınılmazmış gibi görünmektedir. Ancak asıl mesele bu değildir. Esas
korkuyu Himmet ve Adalet yaşamaktadır.
İlk planda Mikoyan, Himmet Partisi’ndeki ayrışmayı
körükler. Ayrışma, Temmuz 1919’da gerçekleşir. Azerî tarihçi Dzh. B. Guliyev’e
göre Adalet Partisi’ne dokunulmaz. Guliyev’in de tespit ettiği üzere, Bakû
Komitesi bu İranlı gruba görece daha az saygı duymaktadır, zira parti çok az
sınıf bilincine sahiptir ve örgütsel açıdan zayıftır.[21] Adalet Partisi birçok
hücresini Himmet ile paylaşmış, nihayetinde Merkez Komite’nin liderliği Himmet
lideri Bünyatzade’nin eline geçmiştir. Mikoyan’ın gayretleri tüm sol politik
güçlerin birliğini amaçlamaktadır ve bu doğrultuda o, sözkonusu güçlerin
milliyetçi yönlerine kimi tavizler vermek zorunda kalır. Bir yandan Bakû
Komitesi’ndeki arkadaşlarının oybirliği ile kendisine yönelik desteğini
muhafaza etmeye çalışırken bir yandan da Tiflis’i karşısına alıp yereldeki
partinin “Kafkasya sovyetinden Azerbaycan sovyetine” şiarını değiştirir ve
Tiflis Kavkraikom’unu (Kavkazkii-Krayevoyo-Komitet, Kafkas Bölge
Komitesi) ayaklar altına alır.[22] Azerbaycanlı komünistler, Himmet üyeleri,
bir Transkafkas federasyonunun kendi toplumlarındaki politikada sahip oldukları
rollerinin azalması gerektiğine inanmalıdırlar. Adalet Partisi ilgili meselede
Himmet’i destekler görünür. Mikoyan, Bakû’deki tüm solu merkezîleştirip
birleştirdiği takdirde bu gelişmenin Transkafkasya’nın birliği pahasına
gerçekleşmesi gerektiğine, en azından bir süreliğine, inanır.
Kavkraikom Gürcü bolşeviklerin hükmü altındadır,
Mikoyan onlarla girdiği tartışmada yenilir. Bu nedenle Transkafkasya
Komiserliği merkezinin bulunduğu Moskova ve Astrakhan ile doğrudan bağlantı
kurar. Ancak davasını gütmezden önce Mikoyan, Azerbaycan’da örgütsel özerkliğe
muhtaç olan Himmetçilerle görüşmek zorunda kalır. Merkezle ve yereldeki
komünistlerle de ilişki kurar. Mayıs 1919’un başında tek Azerbaycan Komünist
Partisi fikrini ortaya atar.[23]
Mikoyan, Bakû’deki komünist liderin gayretleri aynı
zamanda bölgedeki iktidarı ele geçirme yönünde yürütülen hazırlıkların bir
parçasıdır. Lenin’e yazdığı bir mektupta partili işçilerin, özellikle
Müslümanların gönderilmesini ve parti yazınının Rusça, Ermenice ve Azerice
olmasını hususiyetle talep eder.[24]
27-28 Mayıs’ta Kavkraikom, Sergo Orjonikidze
liderliğinde bir toplantı yapar, Orjonikidze toplantıda Mikoyan’ın
argümanındaki sağlamlık karşısında ikna olarak bağımsız Gürcü ve Ermeni
cumhuriyetleri için yeşil ışık yakar. Orjonikidze, bölgede silâhlı bir
ayaklanma önerisi ile ilgili olarak Moskova’daki Merkezî Komite’yi de
bilgilendirir. Toplantı, sovyet federalizmi temelinde üç cumhuriyetin Rus
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Federasyonu ile birleşmesi yönünde bir karar
alır.
Her hâlükarda Mikoyan, tam olmasa da, umduğunu
bulmuştur. Temmuz 1919’da Himmet özerk Azerbaycan Komünist Partisi olarak kabul
görürse de sınırlı bölgesel yetkilere sahip olacaktır. Azerbaycan ise sözüm ona
bağımsız bir sovyet cumhuriyeti olarak tanınır.[25]
Kavkraikom, Bakû’nün kendi yetki alanından çıkmasına
istemez, zira şehrin özerk durumunun diğer milliyetlere de örnek teşkil
edeceğinden kaygılanılmaktadır. Ayrıca Himmet ve Adalet de tatmin edici bir
konumda değildir. Himmet esas olarak Azerîler üzerinde yükselmek niyetindedir;
Adalet’ten istenen ise İranlı göçmenler örgütü olarak kalmasıdır. İsimlerini
Rus Komünist Partisi (Bolşevik) olarak değiştiren Bakûlü bolşevikler tüm diğer
milliyetleri kabullenir. Adalet Himmet’in konumunu, ondaki Müslüman
dayanışmasını destekler, ancak asıl önemli mesele aralarındaki örgütsel
yakınlık ve Himmet’in Adalet liderliği üzerindeki etkisidir. Ekim sonunda her
iki örgüt de bolşeviklerin tertiplediği toplantıya katılmayı reddeder.
Sözkonusu toplantıda ayaklanma planları yapılacaktır.[26]
Ancak henüz Mart 1919’da, Bakû’deki sol politik
örgütle konferansının ardından Adalet liderliği Himmet’çilerin eline geçer.
Sonrasında Adalet, “İran Komünist Partisi (Adalet) ismi altında, RKP(B) ve
Himmet ile birlikte bir dizi bildiri yayımlar. Ayrıca parti, Himmet gibi,
bolşeviklerin programını kabul eder.
Kasım’da Müslüman örgütleri Bakû Komitesi tarafından
çağrısı yapılmış, RKP(B) ile birleşmeyi tartışacak olan konferansı boykot
ederler. Tadeusz Sviyetoçovski’nin varsayımına göre, “bu, Azerbaycanlı
komünistlerin partilerinin millî kimliğini savunma çabalarının en üst
noktasıdır.” Yazar ek olarak bolşeviklerin bu aşamada yerel güçlere
aldırmadığını, Himmet ve Adalet taraftarlarını tek tek örgütlediğini
söyler.[27] Ardından Moskova, Ocak 1920’de, tüm milliyetler için Azerbaycan’da
tek parti olması kararını alır. “Himmet” ismi bölgesel ve millî koşulları ifade
edecek biçimde “Azerbaycanlı” ismi ile değiştirilir.[28] İhtilaf, Şubat
1920’deki Azerbaycan Komünist Partisi kuruluş kongresine dek sürer.
Alabildiğine güçlü olan birleşmeye dönük direnç,
Himmet ve Adalet liderliği arasında hüküm sürmektedir. Birleşme sanıldığından
daha kolay gerçekleşir. Güliyev’e göre, bu grupların örgütsel çalışmaları
berbat bir durumdadır. Adalet hücreleri bu süre zarfında hiçbir miting
düzenleyemezler, hattâ üye kaybına uğrarlar.[29] İddiaya göre, Adalet’in
Azerbaycan’da bağımsız İran komünist partisi olarak korunması fikri partinin
Himmet’e destek olması sebebiyle, 1919 sonunda, terk edilir.[30] Oysa bu iddia
gerçeği gözden kaçırmaktadır; esasında Adalet İranlı olmaktan çok Azerbaycanlı
ve Rus’tur. 1920’ye dek, üç yıllık tarihinde parti İran ile doğru düzgün bir
ilişki kuramamıştır.
Aralık 1919’da, RKP(B) konferansında, Sovyet
bölgesindeki tüm millî örgütlerin dağıtılmasına ve bölgesel altbölümleri
düzeyinde komünist parti ile birleştirilmesine karar verilir. Ancak Azerîler ve
İranlılar için sorun, 11 Şubat 1920’de toplanan Azerbaycan Komünist Partisi
kuruluş kongresine dek çözülmeden kalır. Kongrede Adalet ve Himmet
temsilcilerinin sayısı oldukça fazladır. Adalet’in, Himmet’in ve RKP(B)’nin
Bakû’den otuzar temsilcisi vardır. Diğer altmış delege, bölgelerdeki Himmet
yanlısı komünist örgütlerden gelmektedir. Bu sayede Himmetçilerden ve Adaletçilerden
oluşan çoğunluk, konferansın sonuçlarını belirleme imkânı bulur. 1919’daki
tartışmalar yeniden su yüzüne çıkar.
Transkafkasya’da üç ayrı görüş ağır basmaktadır. İlki,
Azerbaycan Komünist Partisi’nin sadece yereldeki Azerî komünistlerden oluşması
yönündedir. Bu, ağırlıkla Himmetçilerin argümanıdır. İkinci görüşün sahibi
Mikoyan ve destekçilerine göre Azerbaycan’daki tüm komünistler birleşmeli ve
bölgesel temelde bir komünist parti kurmalıdırlar. Tiflis merkezli
Kavkraikom’un ortaya attığı üçüncü görüş ise diğer iki görüşe ve esas olarak
Azerbaycanlı bir partinin kurulmasına kökten itiraz eder.[31]
Ancak yereldeki dinamiklerin kongrede ezici çoğunluğa
sahip olması, onların Rus bolşeviklerinin Bakû’deki siyasete hükmetme
niyetlerinin olmadığı güvencesini vermelerini sağlar. Nihayetinde kongre, tüm
sol politik örgütlerin Azerbaycan Komünist Partisi (Bolşevik) bayrağı altında
birleşmesi yönünde bir karar çıkartır. Bu sonuç üzerine Himmet, Adalet ve
RKP(B) birleşir. Ayrıca kongre, Himmet ve Adalet komitelerinin dağıtılmasını da
kararlaştırır, ancak birleşik bir Bakû Komitesi oluşturulana dek bu komitelerin
çalışmalarına devam etmelerine izin verilir.[32]
Adalet’in Bakû’deki hikâyesinde ikinci aşama, temelde
radikalleşme ve proleterleşme ile ilgilidir. Ancak daha da önemlisi, bu
süreçte, yerelde egemen olma fikri İranlı komünistlerin aklına bir biçimde
yerleşir. İran devrimi sahnesine çıkmaları az çok kimi önemli sonuçlar doğurur
ve bu adım onların Gilan’daki İranlı devrimcileri anlamalarına yardım eder. Ama
esas mesele bu değildir. Bakû Kurultayı’na dek Gilan’daki komünist siyasete
ilham veren, aslolarak Türkistan deneyimidir.
İran’ın Devrimci Partisi: İlk Çarpışma
“İyi bir pratik işçi ama teorik
açıdan zayıf.”
[Haydar Han ile ilgili olarak Avenir
Avisalumoviç Hanukayev]
“Esasında babası Müslüman ama
talihsizlik şu ki annesi Ermeni.”
[Sultanzade ile ilgili olarak Mihail
Pavloviç (Veltman)]
İran işçi sınıfını temsil ettiğini iddia eden ve onu
harekete geçirmeyi amaçlayan tek parti Adalet Partisi değildir. Bugüne dek
politik savaş alanlarının moloz yığınları altında kalmış başka bir radikal
politik parti daha mevcuttur: bu partinin lideri, tarihe Ekim Devrimi kahramanı
olarak geçen Haydar Tariverdiyev’dir (bilinen ismiyle Haydar Han Emmioğlu).
Sovyet ve Sovyet yanlısı kaynaklar onu daima ortodoks bir bolşevik olarak
takdim etseler de bu, pek uygun bir etiket değildir.
Haydar Han, 1880’de İran Azerbaycan’ında dünyaya
gelir. Zengin bir ailenin evladı olan Haydar çok küçük yaşta Kafkaslara göç
eder. Gence ve Tiflis’te mühendislik okur ve burada Makharadze, Orjonikidze ve
hattâ Stalin gibi ünlü devrimcilerle dostluklar kurar. 1898’de RSDİP’e
katılır.[33] Haydar esas olarak bomba yapmak ve kullanmak gibi uzmanlıkları
olan Gürcü devrim okulunun bir mezunudur.
Tiflis Politeknik’ten mezuniyeti ardından mühendis
olarak çalışmak üzere Meşhed’e gider ve burada küçük bir güç istasyonu kurar.
Meşhed’de sosyal demokrat bir hücre oluşturmak için kolları sıvar, ancak
başarısız olur. Hatıratında halkın başındaki ham liderlerden ve onların
sosyalizm fikirlerini kavrayamadıklarından söz eder. [34] Bu gelişme üzerine
İran toplumunun öznel koşulları Haydar için önem arz etmeye başlar.
1904’te Haydar Tahran’a gider ve burada devrimci
faaliyet için görece daha olgun bir ortam bulur. Kendi ifadesine göre ilk
sosyal demokrat örgütler burada kurulmuş hâldedir. Ana faaliyeti 1905 sonunda
alevlenmiş Anayasa Devrimi’ni destekleme yönündedir. Genel kanaate göre bu
dönemde Haydar terörist faaliyetlere iştirak etmiştir. Tarihçiler, onun 1907’de
başbakan Atabek’e yönelik suikastta parmağı olduğu düşüncesindedirler. Bu olay
üzerine tutuklanır, ancak bir süre sonra serbest bırakılır.
Dahası söylenenlere göre 1908’de Haydar, darbe yapıp
anayasacıları ezen Muhammed Ali Şah’a yönelik suikastı da tertiplemiştir.
İlgili dönemde Haydar Bakû’ye gider ve burada şahın ordusuna karşı bir tutum
sergilemekte olan Tebrizlilerin desteği ile örgütsel çalışma yürütür. Kısa
zaman sonra Tebriz’e giderek burada bomba yapımı ve kullanımında öne çıkan bir
isim olur.
1909’da Tahran’ın fethinde rol alan ve Muhammed Ali
Şah’ı defeden devrimcilere eşlik eder. Anayasa Devrimi’nin ikinci dönemi
başladığında Haydar Demokrat Parti’nin oluşumunda fiilî olarak çalışır. O perde
gerisindedir ve partinin örgüt adamı olarak çalışmaktadır. Ancak Haydar bu
süreçte sayısız düşman edinir. 1911’in başında Behbahani isimli sağcı bir din
adamına yönelik suikastın ardından sürgüne gönderilir. Haydar da bu sürgünde
Kafkaslar ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gider.[35]
Birinci Dünya Savaşı başladığında İran siyasetindeki
en radikal sima olarak Haydar Han diğer devrimcilerden farklı bir tavır içine
girmez. Berlin’e gider ve Rusya ile Britanya karşıtı Merkezî Kuvvetler’le
işbirliği kurar. 1915’in sonunda radikal milliyetçiler (“Göçmenler”) Tahran’ı
tahliye ettiğinde destekçilerine şu bildiriyi gönderir:
“Tahran’daki
merkezî hükümet İngiliz-Rus tehditlerinden kurtuldu, sözkonusu güçlerin İran’a
dost olan elçilikleri Tahran’ı terk etti ama düşman olanlar orada kaldılar,
gerçek vatanseverler de Tahran’dan kaçtılar, İran hükümetinin kendi payına bir
hareket içine girmesi ülkenin bağımsızlığını muhafaza etmesi için artık tek bir
ümit bile yok. […]
İranlı
vatanseverler komitesi, gecikmeksizin, millî güçleri Tahran’a saldırmak üzere
devrimci bayrak altında harekete geçirmenin, kuzey ve güney eyaletlerinin
düşman işgaline karşı ayaklanıp ülkeyi kurtarmalarının gerekli olduğu hükmüne
varıyor. Alman temsilcilerle birleşerek hareket etmek zorunluymuş gibi
görünüyor. Genç Şah’ın kendisine ihanet eden çevresinden kurtarılması
gerekiyor.”[36]
1915’in sonunda İran’ın önemli bir bölümü Britanya,
Rus ve Osmanlı ordularının işgali altındadır. Aralarında radikal Demokrat
Partililerin de olduğu İranlı milliyetçiler eski ve hâkim emperyalistlerin
İran’ından kurtulmak için Merkezî Kuvvetler’in safını tutarlar. İran, cephede
giderek ilerlemekte olan Rus ordusunun tehdidi altındayken radikaller Tahran’ı
tahliye ederler ve 1917’nin başlarından beri Ruslara karşı mücadele ettikleri
batıya doğru harekete geçerler. Haydar on bin kişilik güçlü bir İran ordusu kurmak
için Almanlardan para ve silâh desteği talep eder. Almanlar Haydar’ın talebini
karşıla(ya)mazlar, zira Haydar’ın en önemli talebi, kuracağı gücün tam
anlamıyla bağımsız olmasıdır. Bu Almanların pek hoşuna gitmez.[37]
Kısa süre sonra Haydar Berlin’den ayrılıp Rusya’ya
geçer. Bildiğimiz kadarıyla 1918’de Stalin yönetimindeki Milliyetler
Komiserliği’nde çalışır. Görevi, milletlerarası propagandadır. Kasım’da
Müslüman Komünist Örgütleri Merkezî Bürosu’nun örgütlenme çalışmalarına
katılır.[38]
Birinci Dünya Savaşı süresince Demokrat Parti büyük
güç kaybeder. Liderlerinin önemli bölümü İstanbul ve Berlin’e sürgün edilir.
Bolşevik devriminin ardından parti politik sahnede yeniden yer almak ister
ancak tüm göçmenlerin İran’a henüz dönmediği koşullarda bir politik örgütün
alelacele kurulmasının uygun olup olmadığına ilişkin tartışmalar parti içinde
ayrışmaya yol açar. Yeniden örgütlenmek isteyenler “Teşkilîler”, karşı çıkanlar
ise “Zedd-i Teşkilîler” ismi altında ayrışırlar. Teşkilîler tartışmayı kazanırlar
ve Britanya yanlısı siyasetçiler olarak siyaset sahnesine girerler.[39]
Demokrat Parti’nin sol kanatı 1919’da yeniden
örgütlenir. Demokrat Parti lideri Süleyman Mirza İskenderî Tahran’da sol kanat
mensuplarını Zedd-i Teşkilî adı altında toplarken, diğer bir lider Hasan
Takizade de Berlin’de Encümen-i İnkilabîye Dünya (“Dünya Devrimci
Derneği”) ismi altında gizli bir örgüt kurar. Bu dernek Jön-Türkleri ve radikal
Almanları içinde barındırır. İngiliz kaynaklı bir rapora göre örgütün üssü
Bern’dedir, Cenova, Lozan, İstanbul, Kafkaslar ve Bakû’de de kolları mevcuttur.
Rivayete göre derneğin üyeleri arasında Haydar Han gibi önemli simalar da
vardır.[40] 1920 Şubat’ında The Times, Takizade’nin ve yoldaşlarının
“kızıl” planlar yapmakta olan Alman ajanları ile işbirliği kurduklarını iddia
eder. Genel kanaate göre derneğin İranlı üyeleri Rus devrim okuluna mensup
demokratlardır.[41]
1919’da Haydar Han’ı İran Devrimci Partisi’nin
temsilcisi olarak buluruz. Görünüşe göre 1917’den itibaren Haydar Han Adalet’e
alternatif bir parti kurma gayreti içindedir. 1919’da da Adalet Partisi
temsilciliğinin bulunduğu Petrograd’da Haydar, Berlin’deki Takizade ve sol
demokratlarla temasta olan İran Devrimci Partisi’ni temsil ettiği
iddiasındadır.[42] 1919’da çeşitli mitinglere katılmak ve Rusya’da ikamet eden
İranlılar için yardım faaliyetleri düzenlemek dışında pek bir şey yapmaz. Bir
yandan da Sovyet edebiyatını Farsçaya çevirmekle uğraşır.[43] Ancak kısa bir
süre sonra, 1920 senesinin başında “Kızıl Doğu” isimli propaganda treni ile
Türkistan’a gelir. Beraberinde Leon Trotsky’nin bir emri vardır.[44] “Kızıl
Doğu”nun politik komiseri Lenin’in özel görevlisi Georgii İvanoviç
Safarov’dur.[45] Türkistan’da, aralarında İranlıların da olduğu çok sayıda
Müslüman’ın mücadele kazanılması günün en öncelikli ödevidir ve bu ödevi de
Haydar üstlenir.[46]
Bu esnada Bakû’de Adalet Partililer kendilerini yutmak
için çalışan yereldeki RKP(B) ile mücadele ettiği dönemde Türkistan Sovyeti ve
İran komünist siyaseti arasındaki temas noktası olarak benzer bir sorunu
yaşamaktadır. Kısacası sorun, Türkistan’daki önde gelen bolşeviklerin
Avrupamerkezciliği ile ilgilidir. Bolşevikler Doğu devrimine karşı
ilgisizdirler ve bölgedeki siyasete hükmetmektedirler. Bölgedeki siyaset
zamanla yereldeki bolşevikleri geri addeden Rusların hâkimiyetine geçer.
Safarov, sözkonusu durumu şu şekilde izah eder:
“Türkistan’daki
Rus devriminin sömürgeci bir nitelik arz etmesi kaçınılmaz bir durumdu.
Türkistan işçi sınıfı sayıca azdı ve ne bir lidere ne programa ne partiye ne de
devrimci bir geleneğe sahipti. Bu nedenle o, sömürgeciliğe has sömürüye karşı
belli bir tepki ortaya koyamadı. Çar sömürgeciliği idaresi altındaki
Türkistan’da sanayi proletaryası olma imtiyazı Ruslara aitti. Dolayısıyla
proletarya diktatörlüğü, kendine has biçimde sömürgeci bir özellik
kazandı.”[47]
Türkistan’da demokratlar 1917’den itibaren
bolşeviklerden ve Adalet Partililerden bağımsız olarak örgütlenirler. Genel
anlamda İran’daki muadillerine göre daha radikal olan bir sosyal demokrasi
türünü benimser. Partinin her iki hizbi de İran’da toprak reformu talep eder.
Bir taraf toprak ağalarına tazminat ödenmesine itiraz eder, diğer taraf ise
tazminatın ödenmesi gerektiğini düşünür.[48]
Bir yandan Haydar, demokratları toparlayıp onları
Sovyet iktidarına bağlı olacak İran Devrimci Partisi bayrağı altında toplamak
için uğraşırken, bir yandan da onların 1921’de daha açık hâle gelecek olan
millî ve demokratik devrim programının ideolojik açıdan benimsemelerini
sağlamaya çalışır. Bu sebeple, İranlı demokratlara millî bir eğilim içindeki
kimi bildiriler yazar.[49]
Haydar’ın fikirlerini ifşa eden bir belge, 1920’in
başlarında Zhizn’ Natsional’nostei (Milliyetlerin Hayatı) dergisinde
yayımlanır. Himmet Partisi lideri Efendiyev imzalı bu makale, Rus bolşevik
liderlerinin avrupamerkezciliğine karşı bir dizi itiraz geliştirmektedir.
Özünde yazarın derdi, bolşeviklerin İran’ı etkisi altına almaya başlayan
devrimci dalgalara daha fazla dikkat göstermesi gerektiğini anlatmaktır.
Niteliksel açıdan İran devrimi millî ve demokrattır, dolayısıyla dünya
devriminin bütünleyici bir parçasıdır. Bolşevikler Doğu’daki devrimi inkâr
etmeyi göze alamazlar. Bu argüman, dünya devrimi ile ilgili tartışmaya dönük
bir katkı iken daha genel bağlamda sadece yereldeki devrimcilerin konumunu
kabul etme değil, ayrıca Doğu’daki devrimin millî ve demokratik niteliğinin
kabullenilmesine dönük bir taleptir. Sözkonusu makalenin sonunda Efendiyev, tüm
fikirlerinin İranlı devrimci Haydar Han tarafından paylaşıldığını söyler.[50]
Türkistan’daki Adalet Partisi örgütleri ilgili dönemde
taze bir güç edinirler. Azerbaycan’da olduğu gibi Türkistan’da da tüm radikal
örgütler birleşip Türkistan Komünist Partisi’ni meydana getirirler. Ocak
1920’de RKP(B) ile dostane bir biçimde yaşadığı çelişkiden kurtulan Adalet
Partisi aynı hedef doğrultusunda Türkistan’a kendi adamlarını gönderir. Bu
isimler arasında en bilineni, Rus bolşevik Avetis Mikailyan Moskova’ya
vardıktan sonra Kafkaslar’daki ve Türkistan’daki Adalet Partisi örgütleri ile
birlikte çalışmakla görevlendirilir.[51]
Mikailyan’ın zihniyeti, içerideki bir yabancının,
misal Londra, Berlin ve Paris caddelerinde gezen bir kişinin zihniyeti gibidir.
Mikailyan’ın babası Sultan (soyadı Sultanoviç’tir.) bir Müslüman’dır; bir
Hristiyan ismi olan Avetis Mikailyan’ın nereden geldiği bilinmemektedir.
Muhtemelen annesi Ermeni’dir.[52] Temelde sözkonusu dönemde Mikailyan’ın İran
için önerisi, Lenin’in Moskova ve Petrograd için sunduğu öneri ile aynıdır.
Gayesi bolşevik devrimi kopya etmektir, ikiyüzlü radikalizmi dışarlıklı oluşunun
bir parçasıdır. Türkistan’a Mikailyan ismi ile gelir ve Sovinterprop’a
(Uluslararası Propaganda Sovyeti) katılır; ismini önce Sultanzade, ardından da
Avetis Sultanoviç Sultanzade olarak değiştirir. Şovenist bir Rus grubunun kendi
devrimi için mücadele ettiği Türkistan’da Mikailyan, İran devrimi için en
mükemmel modeli bulur. (Bundan sonra Mikailyan Sultanzade olarak anılacak.)
Sultanzade Rus devriminin bir öğrencisidir. O
sözkonusu devrimi İran’da tekrarlamaya çalışır ve bu noktada eski Adalet
Partililer ve Haydar Han’la çelişkiye düşer. Haydar’a karşı mücadelesinde
Sultanzade, bolşeviklerin avrupamerkezci yaklaşımlarının desteğini görür.
Sonradan açığa çıktığı üzere Sultanzade’nin aklında dünya devrimi Kızıl
Ordu’nun yeni bölgeler işgal etmesiyle genişleyen Rus iç savaşında
somutlaşmıştır. Onda devrim, askerî niteliğe sahip proleter bir devrimdir ve
Türkistan’da da devrim bu şekilde olmalıdır. 1920 öncesinde Sultanzade’nin İran
komünist hareketine ilişkin meselelere karıştığına dair hiçbir işaret yoktur.
Kuzeyden gelerek Türkistan’da yaklaşan İran devrimi için mükemmel bir model
bulur. O Stalin’den önce stalinisttir.
Gerçekte İran ayaklanması bu anlamda Rus iç savaşının
başka bir aşaması olmalı, yani Kızıl Ordu Bakû ve Türkistan’da yerleşik olan
İran proletaryasının diktatörlüğünü kurması için müdahale etmelidir.
Dolayısıyla Sultanzade, o güne dek İran yerelliğindeki hareketler, özellikle
ülkenin kuzeyindeki cengelî hareketi için gerekli koşulu sağlamış olan bölgesel
ayrılıkçılık unsurunu İran komünist siyaseti ile tanıştırır. İran Komünist
Partisi (Bolşevik)’in, bolşeviklerin programını kopya etme gerçeğine rağmen Sultanzade,
ilk kez İran toplumuna federalizmi tek bir kuşku duymaksızın önerir.
Diğer yandan Haydar başarılı bir diplomat olarak hem
İran Devrimci Partisi hem de Adalet Partisi lehine konuşur.[53] Kısa bir süre
sonra her iki taraf zıtlaşır, kimi dolaplar çevrilir ve aradaki farklılıklar
çözülmeden bırakılır. Nisan 1920’de Türkistan’da İranlı komünistler konferansı
toplanır. Bu dönemde Sultanzade ilk savaşı kazanır. Konferans, yaklaşan İran
devrimine hem proleter hem de askerî bir nitelik bahşeden bir dizi kararı
benimser. Konferans, İran Kızıl Ordu’sunun kurulmasını da kararlaştırır.[54]
Aynı dönemde Türkistan’daki yetkililer de
bölgelerindeki Demokrat Parti’nin mevcudiyetine hoşgörü gösterme kararı
alırlar. Parti içinde hizipleşmeyi körükleyip bir tarafın Adalet Partisi ile
birleşmesini sağlarlar. Dahası bir türlü toplanamayan birinci Komintern
kongresinde sol demokratlara temsil edilme sözü verilir.[55] Adalet Partisi
kendisini resmen tasfiye eder ve bölgedeki komünist partilerle birleşir.
Gerçekte ise partinin bölgedeki örgütleri 1920 sonuna dek faaliyetlerini
sürdürürler.[56]
Bu süreçte Haydar Han, Bakû Kurultayı’nda yeniden
ortaya çıkıp İKP(B)’nin liderliğini ele geçireceği Eylül 1920’ye dek İran
komünist siyasetinin dışında tutulur. Öncesinde Haydar Han’ın aynı yılın
Haziran ayında Gilan’da toplanan birinci parti kongresine katılması bile mümkün
olamamıştır. [57]
Cengelî Hareketi ve İran Gilan Sovyet Cumhuriyeti
“Çalıp çırpan bir baron o.”
[A. Mikailyan’ın Küçük Han ile ilgili
değerlendirmesi]
“Küçük Han seçkin bir kişiliktir.”
[M. Pavloviç]
Cengelî hareketi, İran’daki Britiş ve Rus
emperyalizminin hâkimiyetine karşı bir dizi politik gücün ayaklandığı 1915
sonunda, millî isyanların yaygınlaştığı bir dönemde, Gilan’da doğar. Mirza
Küçük Han liderliğindeki hareket Rus hattının gerisinde faaliyetlerine başlar,
bu dönemde milliyetçiler Tahran’ı tahliye etmiş, İtilaf Devletleri ordularına
karşı savaşmak için Almanlarla Osmanlıların yardımı ile bir ordu kurulmuştur.
Bilinen isimleri ile “Göçmenler”, 1917 başına dek Rus ordusu ile batı İran’da
ve Mezopotamya’da savaşırlar. Hareketleri tam anlamıyla milliyetçi bir niteliğe
sahiptir.
Ancak cengelî hareketi Rus ve Britanya ordularının tüm
tahripkâr saldırılarından kurtulmayı başarır. Göçmenler’in aksine bu hareket
esas olarak İran bölgesindeki askerî işgalle ilgileniyor olsa da, Gilan’da
kapsamlı bir toprak reformu gerçekleştirir. Anti-emperyalist bir cephe olarak
cengelî hareketi Kafkas bolşeviklerinden Rus karşıtı ahund’lara (din
âlimlerine) kadar uzanan politik güçler arasında oluşmuş bir bileşimin
ürünüdür.
Bolşevik devriminin ardından, 1918’in başında
cengelîler cumhuriyetçiliğe meylederler; Tahran’ı ele geçirme çabaları
başarısız olur. İran toplumu derinlemesine parçalanmıştır ve ülkenin geri
kalanı bu tarz bir eyleme hazır değildir. Güney İran Britanya işgali
altındadır, kuzey bölgesi ise kısa süre sonra Rusların eline geçer. Kuzeybatı
İran ise Osmanlıların elindedir. Cengelîlerin tarım politikalarını etkileyen
önemli bir unsur da İran’ın parçalanmışlığıdır. Sözkonusu dönemde cengelîler,
Tahran’ı ele geçirmedikçe toprak reformunun imkânsız olduğu sonucuna ulaşırlar.
Bu tespit, Gilan cumhuriyetinin hayatta kaldığı süre boyunca sol İranlı
komünistler arasında hoşnutsuzluk tohumlarının ekilmesine neden olur.
Cengelîler, aynı ânda hem emperyalizme karşı savaşmayı hem de sınıf mücadelesi
vermeyi başaramazlar.[58]
Kısa süre sonra Britanya ordusu, ilgili sahneye giriş
yapar. 1918’de, cengelîlerin destekçileri olan Almanlar ve Osmanlılar I. Dünya
Savaşı’nda yenilirler ve cengelî hareketi sağ kanada, İngilizlere ve Kazaklara
teslimiyet ile sonuçlanacak olan bir iç çatışma dönemine girer. Çöküş süreci
1919’da başlar. Bu dönem süresince cengelîler hem Gilan’da hem de Bakû’de
bolşeviklerle iyi ilişkiler kurarlar. 1919’da Adalet Partisi’nin taze bir güce
kavuştuğu 1919’da cengelîler de Gilan’daki faaliyetlerini yoğunlaştırırlar.
Aynı dönemde hayatta kalan cengelî liderleri eyalette radikal sosyalist
örgütler kurarlar. 1919’un sonunda Kızıl Ordu’nun İran bölgesine ulaşması
kaçınılmaz bir sonuç olarak gerçekleşir.[59]
28 Nisan 1920’de Bakû’yü ele geçirmiş olan bolşevikler
18 Mayıs’ta Gilan’a girerler ve Gilan’ın ana limanı Enzeli ile Reşt’ten
İngilizleri kovarlar. Kısa süre sonra, 5 Haziran’da cengelîlerle bolşevikler
arasında görüşmeler başlar; görüşmeler sonunda cengelîler bölgede Sovyet
cumhuriyeti ilân ederler. İlgili güçler arasındaki ittifak koşulları ilk başta
her yönüyle kabul edilir. Cengelîler bir yandan bolşeviklerle bir yandan da
Sultanzade liderliğindeki Adalet Partisi ile görüşmektedir. Her şeyden önce bolşevik
devrimi sonrası Sovyetler’in siyaseti İran’ın egemenliğine saygı üzerine
kuruludur. Lenin, batı emperyalizmini zayıflatıp dünya devriminin gelişimini
kolaylaştıracak İran burjuva milliyetçiliği ile uzlaşma arzusundadır.[60]
Adalet Partililerin gösterdikleri ilgiye bağlı olarak
onlar da İran Anayasa Devrimi’nden 1920’ye dek uzanan süre zarfında İran’ın
egemenliğine saygı gösterirler. Kafkaslılar, cengelîler dâhil tüm İranlı
devrimci güçlere destek verirler. Ancak Adalet Partisi’nin liderliği artık o
eski sosyal demokratların elinde değildir. Sultanzade gibi İran meselelerine
karşı ilgisiz olan bir dizi yeni isim başa geçmiştir. Cengelîlerle bolşevikler
arasındaki görüşmelerde cengelîler, komünist tedbirlerin Gilan’da alelacele uygulanamayacağı
tespitini yaparak bu yönde bir karar alırlar.[61] Ancak eğilim olarak İKP(B),
Sovyet siyasetini ve Transkafkasyalı sosyal demokrasi geleneğini karşısına
alırlar.
İlk başlarda komünistler cengelîleri desteklerler ve
Küçük Han’ı İranlıların “hürriyet müdafisi” olarak selâmlarlar.[62] Ancak
Haziran 1920’de İKP(B)’nin Enzeli’de toplanan birinci kongresinde hâkim güç,
beklenildiği üzere, Türkistanlı İranlılar ve Kafkasya’daki sol kanat
mensuplarıdır.[63] Haydar Han ile İran Devrimci Partisi toplantıdan dışlanır ve
Türkistan delegelerinin başı olan Sultanzade kongreye hükmeder. Aslolarak o ve
Azerî sağ kolu Mehmed Quli Alihanov hitap eder delegelere. Kongre, Sultanzade
liderliğindeki sol kanat Adalet Partililerin aşırı radikal bildirileri ile
süreci bir biçimde dizginlemeye çalışan Sovyet temsilcileri Victor İvanoviç
Naneyşvili ile Baturbey Lokmanoğlu Obuk (Abukov) arasında bir rekabete sahne
olur.
Sunduğu raporda Sultanzade, İran’da devrimci durumun
mevcut olmadığını söyler. Ancak gene de İran’daki Britanya idaresine ve şah
hükümetine karşı devrimcilerin yürüttükleri mücadeleye toprak ağalarına karşı
bir kampanyanın da eşlik etmesini önerir. Büyük ihtimalle Sultanzade, komünist
reformların sömürülen köylülüğe devrimci bir güç katacağına ve Bakû’deki İran
proletaryasının da devrime önderlik edeceğine inanmaktadır.[64]
Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi temsilcisi
Naneyşvili karşıt bir argüman geliştirir. Ona göre millî devrimi desteklemek
komünistlerin öncelikli görevidir. Komünist bir devrim için zaman uygun
değildir. Görüşünü desteklemek amacıyla Naneyşvili, 1905’te gerçekleşen ve
Lenin’in demokratik halk devrimi değil, toplumsal bir devrim olduğunu söylediği
birinci Rus Devrimi’ne atıfta bulunur. İran köylüsü yeterince gelişkin değildir
ve devrime önderlik edebilecek yegâne örgütlü güç ise İran burjuvazisidir. İran
sanayi proletaryasından mahrumdur, bolşeviklerin mücadelelerini tecrübe etmiş
Kafkasya ve Türkistan’daki İranlı işçiler ise sayıca çok azdır ve devrime
önderlik edebilecek yeterli düzeyde bir sosyo-politik örgütlülüğe sahip
değildir.[65] Sultanzade’ye göre daha fazla muhalif olan diğer bir isim ise
toprak ağaları ile işbirliğine gitmeyi arzulamakta olan Abukov’dur. Bu amaçla
Abukov, cengelîlerin radikalizmine karşı komünistleri ikaz eder:
“Özel
bir dikkate mazhar olabilecek yegâne şey, İran bölgesindeki Küçük Han ve sovyet
iktidarının oluşmasıdır. Ancak eğer bugün burjuvazi Britanya’ya karşı
ayaklanmıyorsa ve Küçük Han’ı desteklemiyorsa bunun nedeni, büyük bir hata ile
İran’da bir sovyet iktidarının tesis edilmiş olmasıdır.”[66]
Dolayısıyla, ironik biçimde bolşevik devrimin acil
endişeleri, hem kongre kararlarına uluslararası bir nitelik kazandırır hem de
Rus bolşeviklerinin desteği ile Doğu’daki komünist hareketin üzerinde hâkimiyet
kurmuş olan Avrupamerkezci komünistlerin, yani sol komünistlerin ellerini
zayıflatır. Rus imparatorluğunda millet meselesine dönük yaklaşımları ile
bolşeviklerin İran gibi yarı-sömürge ülkelere dönük yaklaşımları farklıdır.
Kongre komünistlerin Britanya emperyalizmine ve onların kontrolündeki şah hükümetine
karşı mücadele etmeleri kararını alır. Diğer kararlar arasında Sovyet Rusya
safında dünya kapitalizmine karşı mücadele etmek”, bu dava uğruna tüm unsurları
desteklemek, köylülerle işçiler arasında ajitasyon faaliyeti yürütüp onları
eyleme geçirmek ve sınıf mücadelesi ile “iktidarın ve toprağın” ele
geçirileceği güne dek komünist örgütler inşa etmektir.[67] Kongre sonunda
Sultanzade, Ağazade, Cevadzade (Peşevari), Alihanov gibi sol komünistler merkez
komiteye seçilirler.[68]
Ancak sol kanat uslanmaz. Sultanzade daha ileri gider
ve İKP için RKP(B)’nin programını benimser.[69] 19 Temmuz 1920’de Komintern’in
ikinci kongresine iştirak eder ve burada, İran’da komünist devrim ile ilgili
argümanlarını tekrarlar. Lenin, Gilan Cumhuriyeti’nin ilân edildiği gün Millet
ve Sömürge Meseleleri Üzerine Ön Tezler başlıklı çalışmasını takdim eder.
Lenin, sömürge dünyasındaki burjuva demokratik devrimlerin desteklenmesi
önerisinde bulunur. Ancak Hindistanlı komünist M. N. Roy’un itirazı sonucu
kongre, millî kurtuluş hareketleri arasında ayrım yapma kararı alır. Lenin,
“burjuva demokratik” tabirini “millî devrimci” ile değiştirmeyi önerir. Bu
sayede Lenin, koyunları keçilerden ayırmaya çalışır. Sadece “sömürülen
köylülüğü ve kitleleri devrimci bir ruh içinde eğitme ve örgütleme işini
engellemeyen” kurtuluş hareketlerinin desteklenmesini önerir.[70] Ancak Lenin
ekler: “Şüphesiz ki her türden devrimci hareket yalnızca millî bir devrim
olabilir, zira geri kalmış ülkelerdeki halk kitlelerinin ezici çoğunluğu
burjuva kapitalist ilişkileri temsil eder.” Lenin’in bu tespiti göz ardı
edilir. Ancak tartışmaların nihaî sonucunda kongre kararı sol komünistlerin
yaklaşımına uygun olarak biçimlenir.
Tartışmalara katılan Sultanzade, öne sürdüğü tezinde
İKP(B) programında sunduğu argümanı tekrarlar. İddiasına göre ticaret
kapitalizmi 1870’lerden itibaren Doğu’da gelişme imkânı bulmuştur. Hâkim
sınıflar arasında yoğun bir çatışma ortamı oluşmuştur. Büyük toprak ağaları
sömürgecilerin safında iken şehir burjuvazisi ülke içine yönelik müdahalelere
muhalif olagelmiştir. Bu, her ne kadar millî karaktere sahip olsa da,
burjuvazinin zayıflığına borçlu olarak, kaçınılmaz biçimde sosyalist aşamaya
geçecek bir devrim için büyük bir imkân sunmaktadır.[71]
Elde ettiği başarılar karşısında çılgına dönen
Sultanzade, argümanını kongrenin 28 Temmuz’daki beşinci oturumunda da
tekrarlar. Bu sefer belli bir hüsnükuruntu ile eklediği kimi değişiklikleri
gerçekleştirme cesaretini bulur kendisinde. Sözlerine “feodal ya da
yarı-feodal” ülkelerde sovyetler kurma önerisi ile başlar. Bu konuşmasında
sözkonusu ülkelerin 1870’lerden beri ticaret sermayesinin hükmü altında
olduklarını söyler. Aynı zamanda sömürgecilik ona göre millî sanayinin
gelişimini ciddî anlamda kösteklemiştir. Sultanzade, hâkim sınıflarla ilgili bu
sözleri sarf ederken, toprak ağalarından bahis açmaktan alabildiğine kaçınır.
Üstü kapalı olarak İran’daki hâkim sınıfların tüccarlarla burjuvazi olduğunu ve
bunların emperyalizme karşıt yönde hareket ettiklerini iddia eder. Devamında
Sultanzade, mevcut olduğu iddiasındaki devrimci durumun millî aşamadan
sosyalist aşamaya geçmekte olan bir devrime imkân hazırladığı ile ilgili
tespitini tekrarlar.[72]
Sultanzade’nin arzusu, İran’da komünist devrimin hemen
gerçekleşmesi yönündedir. Bakû Kurultayı’ndan beri o, komünist devrimin
proleter mi yoksa proletarya liderliğindeki bir köylü devrimi mi olacağına
ilişkin çerçeve arasında salınıp durmuştur. Fikriyatında ne bir özgünlüğe ne de
bağımsızlığa yer vardır. Bu noktada resmî Sovyet tarihçisi Pokrovski’nin
yaklaşımı ile bir karşılaştırma yapmak mümkündür. Pokrovski, Rusya’nın 1870’ler
öncesi uzun süre ticaret sermayesinin hâkimiyeti altında olduğu iddiasındadır.[73]
Görüldüğü üzere bolşeviklerin hâlihazırda kendi devrimlerini tarihsel düzlemde
gerekçelendirme noktasında sorun yaşadıkları yerde Sultanzade, bu devrimi
İran’da tekrarlamak niyetindedir.
1920 yılı boyunca Komintern’deki argümanlarını
desteklemek adına Sultanzade, Stalin idaresindeki Sovyet Milliyetler
Komiserliği yayın organı Milletlerin Hayatı dergisinde bir dizi makale
yayımlar. Bu makalelerde o tüm öteki politik partilerin meşruiyetine itiraz
eder ve beklenebileceği üzere üye sayısı on bini bulduğu iddia edilen komünist
partiyi yegâne meşru ve halkçı politik parti olarak selâmlar. Sultanzade’nin
karşı çıktığı diğer bir çevre de sosyal demokratlardır. O, 1920 başında Tahran
hükümetine karşı isyan etmiş olan Muhammed Kiyabani liderliğinde Azerî
komünistlere zulmetmiş ve öldürmüş olan Tebrizli demokratlara karşı oldukça
hoşgörülü bir tutum sergiler. Tebriz olayını ilk kez Haziran’da toplanan
birinci İKP(B) kongresinde duymuştur. Görünüşe göre onun asıl derdi, Tebrizli
demokratlar yerine komünistlerle işbirliğine gitmiş olan cengelîlerledir.[74]
Lenin’in ricasıyla Sultanzade, sonrasında Rus yoldaşı
Mihail Pavloviç (Veltman) ile birlikte Ağustos 1920’de başka bir tez üretir. Bu
sefer kimi çelişkiler ihtiva eden yaklaşımını ve fikrini değiştirir. Hareketin
esas görevleri, İran’dan İngilizlerin kovulması ve şah hükümetinin devrilmesi
olarak belirlenir. Aynı zamanda İKP(B) toprak ağalarının elindeki toprak
mülkiyetinin tasfiyesi ve köylülere toprakların dağıtılması yönünde
çalışmalıdır. Komünist parti bu üç hedef doğrultusunda çalışan “tüm devrimci
unsurları” destekler.
Pavloviç ve Sultanzade’ye göre İran’da “komünist
tarımın hızla gerçekleşmesi” imkânsızdır, ancak onlar gene de sovyetleştirilmiş
bir İran önerisinden vazgeçmezler. Ana talepleri, partinin devrimin liderliğini
ele geçirmesi ve işçilerle köylüleri devlet aygıtını üstlenmeleri için
hazırlaması noktasında İKP(B)’nin (silâh, para ve insan gücü bakımından)
destekleyecek yegâne unsurun Sovyetler olması yönündedir. Bir kez daha bu iki
isim, Kızıl Ordu’nun yardımıyla İran’da askerî bir devrimin gerçekleşmesi önerisinde
bulunurlar.[75]
Komintern’in ikinci kongresi Lenin’in siyaseti dışında
bir karar almış olmasına karşın, kongrede duydukları Sultanzade’ye kâfi
gelmiştir. Lenin’den “sadece devrimci millî hareketler”in destekleneceğini
duymuştur. Ayrıca Roy’un tezi de devrimci hareketin liderliğinin acilen ele
geçirilmesine imkân vermektedir. Tartışmanın sonucu üzerine Sultanzade, üç gün
sonra, 31 Temmuz’da, kimi Bakûlü bolşeviklerin onayı ile komünist bir darbenin
gerçekleştiği Gilan’a yönelik pratik çıkarımlarını aktarır.[76] Sultanzade’nin
cengelî hareketi (hattâ İKP(B)) tarihine dönük cehaleti, onun darbeyi meşru
görmesi için gerekli ideolojik zemini sunar.
4 Ağustos’ta Tiflis’te yayımlanan Slovo gazetesi,
Gilan’daki yeni komünist hükümetin resmî bildirisine yer verir. Bildiride şu
değerlendirme yer alır: “Küçük Han’ın geçici hükümeti, İran devrimci hareketine
başarıyla önderlik edemediğini ve emekçi kitlelerin ihtiyaçlarını
karşılayamadığını göstermiştir.”[77] sonrasında İKP(B) üyeleri ve sol kanat
cengelîlerin lideri İhsanullah Han, “İran Geçici Devrimci İran Komitesi”ni
kurarlar.[78]
Ormana çekilen cengelîler boş durmazlar. Küçük Han,
Sovyet dışişleri komiseri Çiçerin’le buluşmak üzere Moskova’ya bir heyet
gönderir. Devrimci kadrolara, darbenin liderlerine, Gürcü bolşevik Budu
Mdivani’ye, Haydar Han’a ve hattâ Lenin’e bir dizi açık mektup yazar. Bu
çabaları 1921’ye dek hiçbir sonuç vermez.
Kısa süre sonra Geçici Devrimci Komite Gilan’da savaş
komünizmine dayalı bir rejim tesis eder. Toprak reformunu gerçekleştirmeye
çalışır, ancak başarısız olur. Toprak ağalarına karşı yürütülen askerî mücadele
bozgunla sonuçlanır. Gilan cephesi bütünüyle çöker. Sovyet tarihçilerinin
iddiasına göre, yeni rejim halka, özellikle köylülüğe yabancıdır.[79] Esasında
sol her konuda başarısızdır. Bakû Kurultayı sonrası, partinin eski merkez
komitesi dağıtıldığında üyelerinden Avenir Hanukayev bu hususu RKP(B) merkez
komitesi ile Komintern Yürütme Komitesi’ne rapor eder:
“İran’da
hangi siyasetin yürütüleceğinin bir türlü anlaşılamaması, eski merkez
komitesinin yaptığı çalışmaların karakteristik bir özelliğidir. Müslümanların
dinî hisleri hor görülmüştür (bir mollanın evine genelev açılmış, Allah’ın
varlığı mitinglerde inkâr edilmiştir vs.). Eski toprak ağalarından toprak almış
olan yeni sahipler aracılığıyla köylülerin sırtındaki vergi yükü iki katına
çıkmıştır. Bu borcu ödemek için köylü, çoğunlukla elinde kalan son ineği de
satmak zorunda kalmış, şah hükümetinin yönetimi altında yaşanandan farklı bir
gelişme olmamıştır. İKP merkez komitesi İran’daki devrimin, Rusya’da uygulamaya
konulan ilkelerden tümüyle farklı ilkelere dayanması gerektiği anlayışından
uzak durmuştur. İran’da devrim, İngilizleri ülkeden kovma ihtiyacıyla değil,
yarı-feodal bir ülkede sosyalist bir nizam tesis etme türünden yanılsamalarla
birlikte ilerlemiştir.
Bu
süreçte köylülük bizden ürkmüş, çiftlik işçileri bizi hiç anlamamış ve
nüfuzumuzdan çıkmıştır. Esas olarak küçük tüccarları ve köylüleri etkileyen
‘burjuvazinin mallarına el konulması’ olarak nitelediğimiz tedbir, Doğu’da
küçük ve hattâ orta burjuvazinin etkisizleştirilmesi amaçlı Doğu siyasetimize
muhalif bir seyir izlemiş, eski toprak ağalarından köylülerden vergi toplama
(hattâ bu vergilerin dayatılması) noktasında ilkesiz biçimde istifade edilmesi,
nihayetinde kitlelerin gözünde bizim değerimizi düşürmüştür.”[80]
Birinci Doğu Halkları Kurultayı (Büyük Şölen)
“O bir gezinti, bir gösteri ve bir
şölendi. Asyalı proleterlerin toplantısı olarak o akıl almazdı.”
[H. G. Wells, Russia in the Shadows
(Gölgeler Altındaki Rusya), 1920]
1-8 Eylül 1920’de Bakû’de toplanan Birinci Doğu
Halkları Kurultayı, ciddî ve önemli bir politik toplantıdan ziyade bir dizi
halkın iştirak ettiği bir geçit töreni olarak dikkatleri üzerine çeker. Dönemi
için bolşeviklere sempati duyanlar, Alfred Rosmer gibi profesyonel devrimciler
ve H. G. Wells gibi dost gezginler bu tarz ciddî meseleleri kavrama noktasında
sahip oldukları Avrupamerkezci yaklaşımlarını terk edemezler.[81] Britanya
İmparatorluğu’nun muhafızları gibi bolşeviklerin devrimci önerilerini tehdit
olarak görenler ise kurultayın önemsizliğine ilişkin çeşitli hikâyeler
yazarlar.[82]
Ancak bu tarihsel olay, bolşevik devrimi tarihindeki
kimi önemli noktalara işaret eder. Gerçekte o, Gilan Cumhuriyeti’ne dönük
dolaylı hiçbir ifade taşımaz. Stephen White’ın tespitine göre, Bakû Kurultayı,
Komintern’in ikinci kongresinde alınan kararların yeniden onaylanması ile
ilgilidir.[83] Bir şekilde kurultay, aynı meselelerin ikinci kez
tartışılmasından ibarettir, ancak bu sefer, özellikle Doğulu katılımcılar
bağlamında, kurultay bileşimi diğerine nazaran farklıdır. Doğu devrimi ile
ilgili tartışmalara katılmış olup Komintern’in ikinci kongresi dışında tutulmuş
olan Doğulu devrimciler sahne alarak millet ve sömürge meseleleriyle ilgili o
büyük tartışmayı tekrarlarlar. Muhtemelen Doğu devrimcileri arasındaki en
önemli grup, 1920’nin başından beri Doğu’nun meseleleri ile uğraşmakta olan
Haydar Han liderliğindeki İranlıları da içeren Türkistanlılar grubudur. Bu
grup, Rus proleter güçleri ile ilişkilere dönük şikâyetleri iletmek için
kurultaya katılır. Zhizn’ Natsional’nostei, Türkistan’daki Rus işçi sınıfının
hâkimiyeti ve sınıf mücadelesiyle ilgili katı formüle dönük itirazlarına dayalı
görüşlerini tam anlamıyla henüz iletmemiştir. Ama gene de sözkonusu grup
kurultaya katılıp Doğu’nun devrimci potansiyelinin dünya devrimi için
vazgeçilmez olduğu tespitlerini ısrarla vurgular.[84]
Gizlilikten kurtulup dünya sahnesine yeniden çıkan
Haydar Han ve destekçileri şikâyetlerini kurultaya iletirler. Sovyet iktidarına
bağlanma ve İran’da millî devrimi teşvik etme olarak özetlenebilecek çifte
görev doğrultusunda Haydar Han, millet ve sömürge meseleleriyle ilgili leninist
görüşler üzerinde durur. Bu sebeple Haydar Han’ın Bakû’deki mevcudiyeti, göz
ardı edilip parçalanmış olan leninizmin yeniden otorite tesis edişi olarak
görülebilir.
Kurultayda (birkaç Persli ile birlikte) sayıları 192
olan İranlılar Türklerden sonra en büyük ikinci grupturlar.[85] Haydar zamanla
gösteriyi ele geçirir ve tartışma sürecinde hâkim bir konuma gelir. Haydar Han
kurultayda iki özel mesele hakkında sözler sarf eder. İlk meseleyle ilgili
olarak İran devriminden ve Sovyet desteğine dönük talepten söz eden Haydar Han,
İranlıların devrimlerini kendi başlarına başarmaları gerektiği önerisinde
bulunur. Ancak garip olan şu ki o, aynı zamanda komünist bir devrimi savunmaktadır.
Haydar Han’ın aklında İran’ın egemenliğine saygı duyulduğu ölçüde devrimin
doğasının komünist kalacağı vardır. Dünya halklarının sınıflara göre bölündüğü
tespiti ardından Batı emperyalizmini şiddetle eleştirir. Devamında dünyadaki
devrimci durumla ilgili tespitlerini sıralar ve son olarak kuzey İran’daki
Sovyet rejiminin Tahran’da planladığı yürüyüşten bahseder.[86]
Kurultayın beşinci gününde Haydar Han platforma tekrar
çıkar ve milliyetçi bir konuşma yapar:
“Eğer
İranlılar İngilizler tarafından yalnız bırakılacak olurlarsa, evlerini düzene
sokup kendileri için yeterli üretim yaparak sanat ve edebiyat gibi alanlarda
kendilerini yetiştirecek yeterli ölçüde boş zaman bulurlar. Böylelikle onlar,
komünist dünya için bir kale ve Rusya ile Doğu arasındaki birlik için gerekli
bağ olabilirler.”[87]
Konuşmaları ile Haydar Han, sadece İranlı
milliyetçilerin değil, Gilan’daki rejimin politikaları karşısında hayal
kırıklığına uğramış hatırı sayılır miktardaki İranlı komünistin de desteğini
almaya çalışır. Görünüşe göre o sözkonusu desteği alır. Ancak bu destek kimi
dertlerden ve çatışmalardan da mahrum değildir. Kurultay devam ederken sahne
gerisinde iki komünist hizip yazınsal düzeyde boğaz boğaza gelir. Haydar Han’ın
İran Devrimci Partisi ile Adalet Partisi arasında cereyan eden çatışma parti
sınırlarını aşar ve önemli sayıdaki Adalet Partiliyi Haydar Han’ın yanına
çeker. Kurultayda kimi Adalet Partililer Haydar Han’ı desteklemeye başlarlar ve
bu süreçte “fanatik solcu inançlar”ı ile bilinen Ağayev Kardeşler’in gazabından
kurtulmayı başaramazlar.[88]
Nihayetinde çatışma Haydar’ın lehine sonuçlanır. Bakû
Kurultayı ile ilgili bir İngiliz raporuna göre Bakû’de İran Merkez Komitesi”
kurulur.[89] Muhtemelen bu, Haziran 1920’de birinci parti kongresinde
oluşturulmuş olan İKP Merkez Komitesi’nin alternatifidir.
Komünist isyancılar grubunun sayısı 121’dir. İranlı
delegelerden oluşan bu hayli güçlü grup 4 Eylül’de bir araya gelip parti merkez
komitesi aleyhinde bir karar çıkartır. Haydar Han’ın konuşmaları sonrası (eski
Tebrizli sosyal demokrat) Arşavir Çilingiryan ve diğerlerinin teşkil ettiği
isyancılar grubu eski merkez komitesine karşı bir dizi suçlamada bulunur; bu
suçlamalarda Gilan’da köylülere yabancılaşıldığından, çok sayıda işçinin
partiden kovulduğundan ve cengelîlerden kopulması sürecinde yaşanan hoşnutsuzluklardan
bahsedilir. Toplantıda, merkez komitenin dağıtılmasına ve incelemede bulunması
için bir komisyonun kurulmasına, yeni bir kongrenin toplanması için toplantı
katılımcıları arasından geçici bir ekibin çıkartılmasına ve seçilecek olan
merkez komitenin tam yetkiyle donatılıp İKP(B) kongresini toplamasına karar
verilir.[90]
İranlı komünistlerin isyanı, esasında daha kapsamlı
bir hoşnutsuzluğun yansımasıdır. Aynı dönemde aralarında Muhammed Ahundov
(Ahundzade) gibi Adalet Partililerin bulunduğu yirmi bir kişilik bir grup Bakû
Kurultayı’na Sovyetler’in Doğu’daki yaklaşımlarına eleştirel yaklaşan bir karar
sunarlar. Bir yandan delegeler, yereldeki devrimcileri iktidardan uzak
tuttukları için Rusları eleştirirlerken, bir yandan da Doğu devriminin esas
olarak burjuva demokratik ve anti-emperyalist karakterde olması gerektiği iddiasında
bulunurlar.[91]
Yeni merkez komitenin oluşumu sonrası yeni gelenler
diğer milliyetlere mensup delegelerin desteği ile Moskova’ya temsilci
gönderirler. Amaçları Lenin ile buluşmak ve ileriki aşamada yürütülecek politik
eylemlerle ilgili talimatlar almaktır. Ahundzade’nin iddiasına göre hastalığına
rağmen Lenin kendilerini huzuruna kabul etmiş ve (kendisi Adalet Partili
olmasına karşın) Haydar Han hizbinin ortaya attığı argümanları yinelemiştir.
Lenin, hayal kırıklığına uğramış olan komünistlerin hislerini paylaşmıştır. Ahundzade’nin
söylediğine göre kendisi Bakû’ye Lenin ile birlikte Stalin’den önce varır, bu,
Komintern’in onayını alan bir ziyarettir. Gayretleri sonucunda merkez komitenin
üçte ikisi görevlerini bırakır ve yerlerini yeni bir merkez komite oluşturmak
için bir araya gelmiş olan Haydar taraftarları alır.[92] Kurultayın diğer bir
katılımcısına göre parti, merkez komitenin yeniden seçilmesi gerektiği kararına
varmıştır. Sonuç olarak 11 Eylül’de Haydar Han partinin genel sekreteri olarak
seçilir.[93]
Hem Haydar Han hem de Sultanzade kurultay sonunda o
ünlü Eylem ve Propaganda Konseyi’nde görev alırlar. Konsey üyelerinin seçilmesi
ile, tek başına kalan bir isim İran devriminin konumunu şu şekilde ifade eder:
“İran sözkonusu olunca her şey kuraldışı işliyor!”[94] Elbette bu isim, İranlı
komünistler arasındaki iç mücadeleye de işaret eder.
Ancak Haydar ve Sultanzade farklı kaderlere sahiptir.
Sultanzade Orta, Asya gezisine çıkan “Kızıl Doğu” isimli propaganda treninde
Haydar’ın yerini alır, Haydar ise Bakû Kurultayı başkanlık heyetine seçilir.
Elbette İKP(B) ve İran Devrimci Partisi’nin dışında duran cengelî delegeleri de
kurultaya katılırlar. Sovyet tarihçisi G. Z. Sorkin’e göre, kurultayda dokuz
İranlı devrimci hazır bulunur.[95] Kaynaklara göre sözkonusu devrimciler,
kurultayın örgütleyicisi ve Haydar’ı destekleyen bir isim olan “Sergo” Orjonikidze’ye
başvururlar, ancak bir kez daha bu tip faaliyetler İKP(B)’nin muhalifi değil,
rakibi olarak değerlendirilir. Cengelîler, kendi devrimlerine Sovyetler’in
yardım etmesini ve Komintern’in bu devrimi tanımasını talep ederler.[96] Bu
süreçte cengelî delegeleri oldukça faaldirler. 28 Ekim 1920’de Tiflis’te
yayımlanan Slovo gazetesinin bildirdiğine göre, Bakû’de Küçük Han’ın,
biri Lenin’e, diğeri Azerbaycan Devrimci Komitesi’ne yazılmış olan iki mektubu
mevcuttur. Bu mektuplarda Küçük Han komünistleri imanları zayıf, hain ve İran
işçi sınıfı karşısında suçlu ilân eder.[97]
Özel görevle Moskova’ya gönderilmiş olan cengelî
heyeti, aynı zamanda kurultay başkanlık heyetine de bir mektup gönderirler.
Gilan’dan gelen İKP(B) delegelerinin İran devriminin gerçek temsilcileri
olmadıklarını bir kez daha söylerler. Kurultaya devrimin sorunlarını izah
edemezler ve bu sebeple kimi yanlış anlamalara yol açarlar. Cengelîler,
devamında, devrim sorunlarıyla uğraşacak birleşik bir komisyonun kurulmasını
önerirler. Bu bağlamda, İran Doğu devriminin genel bütünlüğünde istisnaî bir
yer işgal ettiğinden onunla ilgili tartışma da özel bir dikkatle ele
alınmalıdır. Öneriye göre bu komisyon, kurultaydaki bazı delegelerden meydana
gelmeli ve elde ettiği sonuçlar başkanlık heyetine sunulmalıdır.[98]
17 Eylül 1920’de Eylem ve Propaganda Konseyi başkanlık
heyeti bir bildiri yayımlar:
“İran’daki
konumumuz dâhilinde, ‘Sosyalist Cumhuriyet’ ilân etmekle etkisiz bir siyaset
yürütmüş olanlarla bugüne dek uzlaşma içinde olduk. […] Görünüşte “komünist”
olan kimi tedbirlerin ilkel bir düzeyde tatbiki, açıktan bir dizi yağma ile
sonuçlanmış, bu tedbirler İran halkı ile kimi çatışmaların oluşmasını
koşullamış ve İngilizlerin konumu ile şah hükümetinin siyasetini
güçlendirmiştir.”[99]
Sonuçta tüm bu gelişmeleri Bakû’den gelen uzlaşmacı
bir dizi girişim izler. 21 Ekim’de Slovo gazetesinin tespitine göre,
Bakû’deki bolşevik çevrelerin genel fikri “İran’daki Sovyet siyasetinin ortaya
koyduğu hataların yeniden düzeltilmesi gerektiği”ne dönüktür. Derginin diğer
bir değerlendirmesine göre, Küçük Han’ı komünistlerle yeniden bir araya
getirmek için ona bir delege gönderilir: “Bolşevikler Küçük Han’sız bir hiç
olduklarını çok iyi bilmektedirler.” Sözkonusu yazıya göre bu uzlaştırma gayretinin
arkasındaki itici güç Eylem ve Propaganda Konseyi’dir. Dergi ayrıca şu bilgiyi
aktarır: “Küçük Han, Sovyet temsilcilerinin ve İran Komünist Partisi merkez
komitesinin görevlerini tüm samimiyetleri ile yerine getirecekleri güvencesi
vermedikçe görüşme yapmayı reddediyor.”[100] Küçük Han, talep ettiği
güvenceleri almak zorundadır. O yüzünü bir kez daha komünistlere dönmüştür.
Kurultay Sonu
“Komünizmin politik açıdan eğitimsiz liderlerinin
yardımdan mahrum oluşları, uzun vadede üyelerin eksikliklerinin marksist yönden
tam anlamıyla eğitilmiş Rus yoldaşlarca giderilmesine muhtaçtır.”
[Sultanzade ve diğer isimlerle ilgili
olarak Avenir Hanukayev]
Bakû Kurultayı süresince ve sonrasında Sultanzade
ciddî bir politik mücadele yürütmüştür. 3 Eylül’de Bakû’de çıkan Kommunist
dergisinde bir makale yayımlar ve eski görüşlerini yineler.[101] Ancak kısa
zamanda uslanır. İki merkez komitesinin 25-26 Ekim 1920 tarihinde toplanan
bileşik oturumunda, Eylem ve Propaganda Konseyi temsilcilerinin huzurunda,
Sultanzade, İran’da komünizme doğru hızlı bir geçişin imkânsız olduğunu söyler.
Fikrini iyice izah etme ihtiyacı duyduğu noktada şu tespiti yapar: “Şiarımız,
köylü devrimi ve toprağın köylü mülkiyetinde olmasıdır. Bu, tüm devrim
aşamalarına doğru tedricî geçişi ifade eder.” Ancak bu yaklaşım, ne Haydar
Han’ı ne de Sovyetler’i tatmin eder.[102]
Eski merkez komite, fonları Sovyetler tarafından
kesilmesine karşın, boyun eğmez ve kendisini dağıtmaz.[103] Politik iktidar
mücadelesine devam etmesine rağmen Sultanzade, yavaştan ideolojik düzlemde
yumuşamaya başlar. Gerçekte o stalinist ve oportünist kampa yönelik, birbiriyle
uyumsuz iki kampanya yürütür. Giderek Lenin’in siyasetine yakınlaşır, ancak bu
konuda adımları çok yavaştır. İlkin politik cephede uzlaşmaz bir solcu olarak
görünür, Haydar Han ile cengelî hareketine karşı çıkar. 15 Ekim’de Bakû’de çıkan Kommunist dergisinde
“İran’daki Olaylar” başlıklı bir makale yayımlar ve orada “Sovyet Rusya ile
İngiliz provokatif propagandasının birlikteliğinin imkânsız oluşu nedeniyle
Küçük Han’ın “burjuva sınıfından tecrit edilmesi” gerektiğini, dolayısıyla onun
sahneyi terk etmesinin zorunlu olduğunu söyler. Makalesinin sonuna doğru
Sultanzade açıktan şu değerlendirmeyi yapar: “Dünya ölçeğinde sınıf
mücadelesinin sert yaşandığı bu dönemde, ekonomik gelişme düzeyine
bakılmaksızın söylenebilir ki İran asla bir istisna olarak görülemez.”[104]
Eski merkez komite aynı gün bir araya gelerek Eylem ve Propaganda Konseyi’nin
kendisi ile ilgili olarak aldığı azil kararının yasadışı ve şaibeli olduğunu
söyleyen bir belge kaleme alır.[105] Beş gün sonra ise sözkonusu belge
onaylanır ve İKP(B)’nin talimatı ile o güne dek kendisine destek vermiş olan
Kafkas Bürosu’ndan (Kavburo) maddî yardım talebinde bulunulur. Aynı zamanda
alınan karar uyarınca, Sultanzade’nin görevine iade edilmesi için Moskova’ya
ricada bulunulacak, bu olumlu bir sonuç verecek olursa ilgili konuda
Komintern’e başvurulacaktır. Kararın altında, aralarında Alihanov, Cevadzade,
Behram Ağayev ve tabiî ki Sultanzade’nin imzaları vardır.[106] Ertesi gün eski
merkez komite Sultanzade’nin raporuna dayanan başka bir karar alır; bu kararda
şu tespite yer verilir: “Komünist ajitasyon sebebiyle toprak ağalarının giderek
karşı çıktıkları Küçük Han’a bolşeviklerle ittifak giderek daha fazla yük
olmaya başlamıştır.” Ayrıca “Küçük Han bu sınıflar (burjuvazi ve toprak ağalığı)
arasındaki tüm etkilerini yitirmiştir.” Ancak gene de karar şu tespitle
sonuçlanır:
“İran
gerçekliğinde komünist ilkelerin saf anlamda, alelacele somutlandığı ve küçük
burjuva unsurların İran’daki politik hayatında uzun süre önemli roller
oynayacakları koşullarda partimiz taktiklerini burjuva demokrasisinin tüm
aşamalarından geçme esasına göre belirlemeli, geri kalmış bir ülkede komünizme
ancak bu yolla varılacağına inanmalıdır.”[107]
Böylelikle Sultanzade küçük burjuvazinin gücüne
başvurur. Sonrasında bu yaklaşım, 24 Aralık 1920’de Zhizn’ Natsional’nostei sayfalarına
da yansır. Dergide Sultanzade, İran devrimi ile ilgili “tartışma”ya katkı olsun
diye yeni bir tez öne sürer. Yazısında, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki
toplumsal devrimlerin millî demokratik devrimleri takip etmesi gerektiği
tespitinin yanlış olduğunu bir kez daha söyler. Zira burjuvazi bu ülkelerde
uyduruk bir bağımsızlıkla yetinecektir. Ancak Sultanzade’nin çıkardığı sonuç,
Gilan devrimi deneyimine dönük hayal kırıklığını ve teslimiyetini
yansıtmaktadır. Sultanzade, proletaryanın kolektif bir evrensel bilinçten
mahrum, köylülüğün ise cahil olduğu koşullarda toplumsal devrimin küçük
burjuvaziye dayanması gerektiği sonucuna ulaşır. Toplumsal devrim sürecinde,
burjuvazinin millî demokratik devrim davasını sürdürememesi karşısında proleter
bir liderliğe sahip olan komünistler, sonuçta proletarya ile
bütünleşmelidirler.[108]
Ayrıca Sultanzade bir asgarî program hazırlar.
Sözkonusu program, 12 Kasım 1920’de Bakû’deki Kommunist, 14 Ocak 1921’de
ise Moskova’da çıkan Pravda sayfalarında yer bulur. “Komünist Parti
merkez komitesine bir rica” olarak kaleme alınmış olan bu belgede yazarın temel
iddiası şudur: “İran gibi geri kalmış ülkelerde komünistler aşırı gelişkin
kapitalist Avrupa’daki ülkelerde ortaya konulacak taleplere benzer talepler
ortaya atamazlar. Burada (İran’da) zemin toplumsal düzenin inşası için
hazırlanmalıdır.”[109] Ancak bu kadarı da kâfi gelmez ona. 1921’de Sultanzade
diğer isimlerle birlikte Komintern üçüncü kongresi için Doğu meselesi üzerine
ön tezler hazırlar. Bu sefer o, Lenin’in siyasetini idrak etmeye çalışır fakat
oldukça komik bir üslupla: “Hâkim devletin bağımlı devletle ilişkisi tam da
fabrika sahibi ile işçileri arasındaki ilişkiye benzer.” Böylelikle Sultanzade
ideolojik açıdan sağcılığın zirvesine ulaşır.[110] Sultanzade liderliğindeki
sol komünistler, iktidar mücadelelerine gene de devam ederler. Komintern’in
üçüncü kongresinde Pişevari (Cevadzade) program dışı bir konuşma yapar ve
Haydar Han liderliğindeki İKP(B)’yi toprak ağalarının partisi olmakla
suçlar.[111] Aynı kongrede Sultanzade ve diğer isimler Komintern’in Doğu
Komisyonu Yürütme Komitesi’ne cengelî hareketi ile ilgili nihaî kararlarını
içeren bir rapor sunar. En sonunda millî kurtuluş hareketlerini tanımalarına
karşın Küçük Han onlara göre ne “burjuva ne de küçük burjuva bir unsur”dur.
Küçük Han bir tür lorddur:
“Bir
yıllık deneyimin ardından bizim sadece Küçük Han değil, ne olursa olsun tüm
hanlara yönelik destekle ilgili fikrimiz tümüyle olumsuzdur. İran’da bunlardan
çok vardır: Horasan’da Salar Hudan, Mazanderan’da Seyfullah Han, Karadağ’da
Arşat Han, Kürdistan’da Semitko ve son olarak Gilan’da Küçük Han. Bunlar sadece
İran’ın kuzey eyaletleri, güneyde sayıları daha fazla. Hepsi silâhlı ve
hırsızlıkla geçinen yüzlerce atlı adamları var bunların.”[112]
Diğer yandan Haydar Han’ın kaderi tümüyle farklı bir
seyir izler. Moskova için İran Tahran hükümeti demektir ve Bakû Kurultayı’ndan
hemen sonra anlaşma imzalanması için diplomatik görüşmeler başlar. Bu sayede
Bakû Kurultayı, Sovyet siyasetinde devrimci bir öğretiden reel-politiğe doğru
bir kaymanın yaşanmasına sebep olur. Ancak Haydar Han Tahran’la uzlaşmaz. 25
Ocak 1921’de bir grup Kafkaslı bolşevikle toplantı düzenler. Bu toplantıda şaha
karşı mücadelenin sürmesi kararı alınır. Haydar Han’ın mücadeleyi sürdürebilmesi
için Türkistan’dan gelecek insan gücüne ve desteğe ihtiyacı vardır. Pavloviç’in
Şubat’ta yazdığına göre “Doğu halkları Eylem ve Propaganda Konseyi üyesi ve
konseyin örgütlenme bölümü sorumlusu Haydar Han liderliğindeki bir grup İranlı
devrimci, şaha karşı silâhlı mücadelenin verili durum dâhilinde zarurî olduğuna
karar verir.”[113] Haydar Han’ın Kafkaslı destekçileri arasında eski Himmet
Partisi lideri, yeni dönemin Azerbaycan Devrimci Komitesi başkanı Neriman
Nerimanov ve elbette Anayasa Devrimi günlerinden beri İran devrimi için
çalışmış ve 1915’ten beri cengelîler arasında ajitasyon faaliyeti yürütmüş olan
Gürcü Orjonikidze bulunmaktadır.[114] Bu ve diğer isimler, Bakû ile Tiflis’te
Moskova’ya karşı gelirler ve sonuna dek İran devrimini desteklerler. 1921
sonunda Lenin hepsini kendince azarlar.[115]
Haydar Han, yeni merkez komitede etrafına burjuva
milliyetçilerinden ve eski spekülatörlerden oluşan bir çeteyi toplamakla
suçlanır. Pavloviç’e göre, eylemlerinin hesabını vermesi için Haydar Han’ın
Moskova’ya çağrılmasının nedeni budur. Ancak Moskova’nın muhtemelen ilgilendiği
husus, Haydar Han’ın İran devrimi ile bağlantılı radikal faaliyetleridir. O,
İKP(B) ile cengelîleri uzlaştırmaya çalışmış, onlarla İran Gilan Sovyet
Cumhuriyeti’nin sonuna dek süren devrimci bir ittifak kurmuştur. Ayrıca Haydar
Han, Şubat 1921’de darbe yapan Rıza Han idaresindeki Tahran hükümetine karşı
mücadele etmiştir. O bir kez daha Moskova’ya karşı çıkmıştır.
Teşekkür
Brian Pearce ve Ralph Young bu makalenin ilk
versiyonunu okuyup zenginleştirdiler. John Riddell beni Rus arşivleri konusunda
yönlendirdi. Alexei Gusev ve Alexei Zverev Rusya’daki araştırmalarda bana
yardım ettiler. Simon Pirani Moskova’da benim için araştırma yaptı. Müteveffa
Moisei Persits, bana 1990 tarihli makalesinin düzeltilmiş kopyasını gönderdi.
Vladimir Leonidoviç Genis kitabının bir kopyasını okuma şansını verdi. Bayan
Bettina Eberhardt, Bayan Dr. Martina Trümper ve Bayan Feri Hamani’nin destekleri
olmaksızın bu çalışma tamamlanamazdı. Hepsine borçluyum.
Peyman Daylemi
[Kaynak: Reformers and Revolutionaries in
Modern Iran: New Perspectives of the Iranian Left, Yayına Hazırlayan:
Stephanie Cronin, RoutledgeCurzon, 2004, s. 85-117.]
Dipnotlar:
[1] Bu konuda Hınçak ve Taşnak partilerinden çıkmış bir avuç, kafası karışık
aydın grubu istisna teşkil eder. Bu aydınlar Tebriz’de birkaç proleter hücresi
oluştururlar ve bir de fabrika grevi örgütlerler. Bu grubun dokuzu İranlıdır.
Bkz.: S. L. Ağayev ve V. N. Plastum, “Spornye voprosy sotsial-demokraticheskogo
dvizhenia v Irane v 1905-1911 gg.”, N. A. Nuznetsova (ed.) Iran, istoriia i
sovremennost’ içinde (Moskova: 1983), s. 15-24.
[2] Bkz.: A. Seyf, “Despotism and the peasantry in
Iran in the nineteenth century: an overview”, IRAN Sayı: XXXI (1993): s.
137-47; “Nineteenth century agricultural development in Iran: a note”, Middle
Eastern Studies Sayı: 28(3) (Temmuz 1992): s. 577-87; Eqtesad-e Iran dar
Qarn-e Nouzdahom (Tahran: 1994).
[3] Hacı Zeynelabidin Maragehi, Siahatnameh-ye
Ebrahim Beyk, ed. M. A. Sepanlu (Tahran: 1985), s. 18-26.
[4] Cafer Pişevari, Tarihçeyi Hizbi Adalet (Tahran:
1980), s. 28.
[5] Bkz.: N. K. Belova, “Ob otkhodnichestve iz
severo-zapadnogo Irana v konte XIXnachale XX veka”, Voprosy Istorii,
Sayı: 10 (Ekim 1956): 112-20.
[6] N. K. Belova, “Le ‘Parti Social-Democrate’
d’Iran”, G. Haupt ve M. Roberieux (ed.) La Deuxième Internationale et
l’Orient içinde (Paris: 1967), s. 117. Bu güney Rusya’daki İranlı işçilere
radikal bir rol veren bir tür savunma örneğidir.
[7] Z. Z. Abdulayev, “Bourgeoisie and working class,
1900s”, Charles Issawi (ed.) The Economic History of Iran, 1800-1914 içinde
(Şikago, IL: University of Chicago Press, 1971), s. 51.
[8] Pişevari, Tarihçe, s. 14-15.
[9] Ronald G. Suny, The Baku Commune, 1917-1918:
Class and Nationality in the Russian Revolution (Princeton, NJ: Princeton
University Press, 1972), s. 13-14.
[10] Eva Broido, Memoirs of a Revolutionary (Londra:
Oxford University Press, 1967), s. 71.
[11] Himmet’in İran’a dönük ilgisi için bkz.: A. M.
Agahi, Rasprostranenie idei Marksizma-Leninizma v Irane (Bakû: 1961), s.
24-6.
[12] Bkz.: T. Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan,
1905-1920: The Shaping of National Identity in a Muslim Community (Cambridge,
MA: Cambridge University Press, 1985), s. 51-6. Himmet meselesi ile daha özgül
bir çalışma için bkz: T. Sviyetoçovski, “The Himmat Party: socialism and the
national question in Russian Azerbaijan, 1904-1920”, Cahiers du Monde russe
et soviétique XIX (1978): s. 119-42.
[13] Sviyetoçovski, “The Himmat Party”, s. 124.
[14] Bayrak-i Adalet, Sayı: 3 (14 Temmuz 1917),
s. 6-7.
[15] Bayrak-i Adalet, Sayı: 1 (10 Haziran
1917), s. 1.
[16] Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan, s.
118-19 ve s. 224-7.
[17] Suny, The Baku Commune, s. 259-325; F.
Kazemzadeh, The Struggle for Transcaucasia (1917–1921) (New York:
Philosophical Library, 1951), s. 136-9. Britanya’nın Bakû ile ilgili amacı için
bkz.: A. H. Arslanyan, “Dunsterville’s adventure: a reappraisal”, International
Journal of Middle East Studies, Sayı: 12 (1980): 199-216 ve Brian Pearce,
“Dunsterforce and the defence of Baku, Aug.-Sept. 1918”, Revolutionary
Russia, Sayı: 10 (1) (1997): s. 55-71; ayrıca bkz.: Richard Pipes, The
Formation of the Soviet Union: Communism and Nationalism, 1917–1923 (Cambridge,
MA: Harvard University Press, 1954), s. 199-204.
[18] V. N. Plastun, “Uchastie Iranskikh
trudyashchikhsia v grazhdanskoi voine v Rossi”, Narody Azii i Afriki,
Sayı: 2 (1972): s. 57.
[19] Pipes, The Formation of the Soviet Union,
s. 218.
[20] Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan, s. 166.
[21] Dzh. B. Guliyev, Bor’ba Kommunisticheskoi
Partii za osyshchestvlenie Leninskoi natsional’noi politiki v Azerbaidzhane (Bakû:
1970), s. 412.
[22] Bkz.: Stephen Blank, “Bolshevik organisational
development in early Soviet Transcaucasia: autonomy versus centralisation,
1918-1924”, R. G. Suny (ed.) Transcaucasia: Nationalism and Social Change içinde
(Ann Arbor, MI: University of Michigan Press, 1983), s. 315.
[23] Sviyetoçovski, “The Himmat Party”, s. 128.
[24] Blank, “Bolshevik organisational development”, s.
316.
[25] Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan, s. 169.
[26] Ya. Ratgautzer, Bor’ba Sovetskogo
Azerbaidzhana (Bakû: 1928), s. 61.
[27] Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan, s. 170.
[28] Blank, “Bolshevik organisational development”, s.
326.
[29] Guliyev, Bor’ba Kommunisticheskoi Partii,
s. 430.
[30] Sviyetoçovski, Russian Azerbaijan, s. 171.
[31] Bkz.: M.S. İskenderov, Dzh. B. Guliyev ve
A.Keziyev, Istoriia Kommunistcheskoi Partii Azerbaidzhana (Bakû: 1958),
s. 343-50.
[32] Z. A. Guseyinov (ed.), Bor’ba za pobedy
sovetskoi vlasti v Azerbaidzhane, 1918-1920: dokumenty i materialy (Bakû:
1967), s. 411-12.
[33] M. A. Tari-verdy ve A. I. Mageramov (Şam),
“Khaidar-Khan Amu-ugly”, Narody Azii i Afriki, Sayı: 5 (1971): s. 85-6;
Ali Emirkızı, “Haidar Amu-ughly”, Donya, Sayı: XI (4) (1971): s. 89-90;
Rıza Rusta, “Zendegi ve Fa’aliyeti Yeki az Derakşantarin Merdani İnqilabiye
İran”, Donya, Sayı: III (4) (1962): s. 60-1.
[34] Haydar’ın hatıratı şu eserde mevcuttur: A.
İqbal-Aştiyani, “Haydar Han Emioğlu”, Yadegar, Sayı: III (5) (Aralık
1946-Ocak 1947): s. 68.
[35] E. Ra’in, Haydar Han Emioğlu (Tahran:
1976), s. 23-199; R. Rızazade-Malik, Çekideyi İnqilab, Haydar Han Emioğlu (Tahran:
1973), s. 3-213; R. Re’isnia, Haydar Emioğlu dar Gozar az Tufanha (Tahran:
1980), s. 8-198.
[36] Bildiri Haydar’ın Hacı İsmail Emirkızı’na yazdığı
telgrafta yer almaktadır. (Berlin’den Kirmanşah’a), 25 Kasım 1915, A34170, Politisches
Archiv des Auswärtigen Amts, Bonn (bundan sonra AA).
[37] Bkz.: 25 Mart 1916 tarihli A7910 kodlu belge, AA.
[38] Tari-verdi ve Mageramov, “Haydar Han”, s. 88.
[39] Demokrat Parti’deki ayrışma bugüne dek karanlıkta
kalmıştır. En açık izahat şu çalışmada bulunabilir: George Ducrocq, “La
politique du governement des soviet en Perse”, Revue du Monde Musulman,
LII (Aralık 1922). Ayrıca bkz.: Malikül Şuara Bahar, Tarik-i Muktesar-i
Ahzab-i Siyasî, Cilt: I. İnqiraz-i Kaçariye (Tahran: 1944).
[40] Bkz.: askerî istihbarat müdürünün genelgesi, 28
Haziran 1919, FO248/1261, Kamusal Arşiv Bürosu, Londra (bundan sonra KAB).
[41] “Red World Plot, Moslem Hordes to be Roused”, The
Times, Sayı: 3, Şubat 1920.
[42] Emirkızı, “Haydar Emmioğlu”, s. 93.
[43] R.G. Hayrettinov, “Iranskie internatsionalisty v
Sovetskoi Rossii (1918-1920)”, Narody Azii i Afrki, Sayı: 6 (1977): s.
12-20.
[44] Vladimir Genis, Krasnaia Persiia: Bol’sheviki
v Giliane, 1920-1921 – dokumental’-naia Khronika (Moskova: 2000), s. 122.
[45] Ali Şamida, Azadlıq Qahramanı, Haydar Emmioğlu
(Bakû: 1972), s. 72; Şerif Oğlu, “Poezd Krasnogo Vostoka”, Zhizn’
Natsional’nostei, Sayı: 4 (61), 1 Şubat 1920.
[46] Bkz.: A. M. Matveyev, “‘Velikii Oktiabr” i
uchastie vikhodtsev iz stran Vostoka v kommunisticheskom dvizhenii v Srednei
Azii”, Narody Azii i Afriki, Sayı: 2 (1969): 64-71.
[47] Akt.: H. Carrère d’Encausse ve S. Schram, Marxism
and Asia (Londra: Allen Lane, 1969), s. 32.
[48] Bkz.: V. N. Plastun, “Iranskie revoliutsionnye
organizatsii v Turkestane (1920 g.)”, Narody Azii i Afriki, Sayı: 5
(1979): s. 28.
[49] Haydar’ın diğer bir bildirisini başka bir yerde
aktarmıştım: Pejman Daylemi, “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary
Movement, 1915-1920”, Cahiers du Monde russe et soviétique, Sayı:
XXXI(1) (Ocak-Mart 1990): s. 53.
[50] S. M. Efendiyev, “Revoliutsionnye perspektivy v
Persii”, Zhizn’ Natsional’nostei, Sayı: 2 (59), 11 Ocak 1920.
[51] Moisei Persits, A Shamefaced Intervention: The
Soviet Intervention in Iran, 1920-1921 (Moskova: 1999), s. 18.
[52] V. Genis, Krasnaia Persiia, s.
121-2.
[53] Bkz.: V. G. Razina, “Iranskie revoliutsionnery v
Turkestane v period grazhdanskoi voiny”, Materialy po Vostoku içinde
(Taşkent: 1966), s. 63-4.
[54] Plastun, “Iranskie revoliutsionnye”, s. 22-4.
[55] A.g.e., s. 28-9.
[56] A.g.e., s. 26.
[57] Rousta, “Zendegi”, s. 69.
[58] Bkz.: Nationalism and Communism in Iran: The
Case of Gilan, 1915-1921 isimli doktora tezim (Manchester: University of
Manchester, 1994), s. 24-167.
[59] Cengelîlerin bolşeviklerle ilişkileri için bkz.:
Pejman Daylemi, “The Bolshevik revolution and the genesis of communism in Iran,
1917-1920”, Central Asian Survey, Sayı: 11 (3) (1992): s. 51-82.
[60] Pejman Daylemi, “Bravin in Tehran and the origins
of Soviet policy in Iran”, Revolutionary Russia, Sayı: 12 (2) (Aralık
1999): s. 63-82.
[61] S. L. Ağayev ve V. N. Plastun, “Iz istorii
razrabotki programmy i taktiki Iranskoi Kommunisticheskoi Partii v 1920-1921
gg.”, Narody Azii i Afriki, Sayı: 3 (1976): s. 32.
[62] Beyraq-e Edalat, Sayı:23, Mayıs 1920.
[63] Bkz.: Taki Şahin (İbrahimov), Peydayesh-e
Hezb-e Kommonist-e Iran (Tahran: 1981), s. 192.
[64] “Pervyi S”ezd Persidskikh Kommunistov Partii
‘Adalet’”, Kommunisticheskii Internatsional, Sayı: 13 (Eylül 1920): st.
2891.
[65] A.g.e.; ayrıca bkz.: Ağayev ve Plastun,
“Iz istorii razrabotki”, s. 32.
[66] “Pervyi S”ezd”, st. 2892.
[67] A.g.e., st. 2891-2.
[68] Şahin, Peydaş-i Hizb, s. 193-5.
[69] Ağayev ve Plastun, “Iz istorii razrabotki”, s.
32-4.
[70] Bkz.: Fernando Claudin, The Communist Movement
from Comintern to Cominform (Harmondsworth: Penguin, 1975), s. 261-5.
[71] John Riddell (ed.), The Communist
International in Lenin’s Time: Proceedings and Documents of the Second
Congress, 1920 (New York: Pathfinder, 1991), Cilt: II, s. 856-8.
[72] A.g.e., Cilt: I, s. 237-9.
[73] Bkz.: George M. Enteen, The Soviet
Scholar-Bureaucrat M.N. Pokrovsky and the Society of Marxist Historians (Pensilvanya:
Pensilvanya Devlet Üniversitesi Yayınları, 1978); John Barber, Soviet
Historians in Crisis, 1928-1932 (Londra: Macmillan, 1981).
[74] Sultanzade, “Revoliutsionnoe dvizhenie v Persii”,
Zhizn’ Natsional’nostei (I. Kısım) Sayı: 28 (85), 16 Eylül 1920; (II.
Kısım) Sayı: 29 (86), 24 Eylül 1920; ve (III. Kısım) Sayı: 30 (87), 1 Ekim
1920.
[75] F.P.-5402, 0.1, d.117, l.1-2, Gosudarstvennyi
arkhiv Rossiskoi Federatsii, Moskova (bundan sonra GARF).
[76] Sultanzade, Persiia (Moskova: 1924), s.
87.
[77] Slovo, 4 Ağustos 1920.
[78] A.g.e., 10 Ağustos 1920.
[79] Irandust (Vladimir Osetrov), “Voprosy Gilanskoi
revoliutsii”, Istorik Marksist, Sayı: 5 (1927): s. 139-41.
[80] F. R.-5402, 0.1, d.519, l.1-3 ob., GARF.
[81] Bkz.: Alfred Rosmer, Moscou sous Lénine (Paris:
1970), s. 143-53; H. G. Wells, Russia in the Shadows (Londra: 1920), s.
79-82, akt.: Stephen White, “Communism and the East: the Baku Congress, 1920”, Slavic
Review (Eylül 1974): s. 492. Türkçesi: İştiraki.
[82] İki örnek için bkz.: “Information concerning the
Baku conference”, L/ps/18/C/203, Hindistan Bürosu Kütüphanesi ve Arşivi, Londra
(bundan sonra HBK) ve “Bolshevik propaganda activities in Baku”, 4 Şubat 1921,
FO248/1282, PRO.
[83] White, “Communism and the East”, s. 493.
[84] Carrère d’Encausse ve Schram, Marxism and Asia,
s. 32-3.
[85] Edith Ybert-Chabrier, “Les délégués au Premier
Congrès des Peuples d’Orient, Bakou (1er–8 Septembre 1920)”, Cahiers du
Monde russe et soviétique, Sayı: XXVI (1) (Ocak-Mart 1985): s. 23-4.
[86] N. S. Fatemi, Diplomatic History of Iran,
1917-1923 (New York: Russel F. Moore, 1952), s. 169-71.
[87] A.g.e., s. 171-2.
[88] N. Fethi, Azadiye Gomnam (Tahran: 1954),
s. 94. Ağayev biraderlerle ilgili bir tarif için bkz.: Anastas Mikoyan, Dorogoi
bor’bi (Moskova, 1971), s. 333.
[89] Bahsi geçen Hindistan Bürosu raporu için bkz.:
“Information concerning the Baku conference”, s. 13.
[90] F.R.-5402, 0.1, d.32,, l.1-2, GARF.
[91] Bkz.: John Riddell (ed.), To See the Dawn –
Baku, 1920: First Congress of the Peoples of the East (New York:
Pathfinder, 1993), s. 292-302.
[92] S. B. Ahundzade, “Hatıratı Refiq Sirus Behram
(Mirza Muhammed Akundzade)”, Donya, Sayı: IV (1-2) (1973): s. 76.
[93] Emirkızı, “Haydar Emmioğlu”, s. 95.
[94] Brian Pearce (çev.), Congress of the Peoples
of the East: Baku, September 1920 (Londra: New Park, 1977), s. 151-2.
[95] G. Z. Sorkin, Pervyi S”ezd Narodov Vostoka
(Moskova: 1961), s. 21.
[96] Mir Ahmed Madani’nin Hatıratı, Mir Hamid
Madani’yle ilgili olarak (yayımlanmamış).
[97] Slovo, (Tiflis) Sayı: 245 (28 Ekim 1920),
Almanca çevirisi: IV Ps 1399/20, KW: 144, AA.
[98] İbrahim Fakhrayi, Serdar-i Cengel (Tahran:
1982), s. 289-90.
[99] S. L. Ağayev ve V. N. Plastun, “The communist and
national liberation movement in Iran in the 1920s”, R. A. Uliyanovski (ed.) The
Comintern and the East: A Critique of the Critique içinde (Moskova: 1978),
s. 289.
[100] Slovo, (Tiflis) Sayı: 239 (21 Ekim 1920),
Almanca çevirisi: IV Ps 1323/20, KW: 141, AA.
[101] Bkz.: Edith Ybert-Chabrier, Le premier
congrès des peuples de l’orient (Bakou, 1–8 Septembre 1920) (Paris: EHESS,
1984), s. 122.
[102] M. A. Persits, “O programmnikh ustanovkakh
pervykh kommunistov Irana, yun’1920-sentiabr’1921 g.”, Bor’ba za sotsial’nyi
progress na Vostaka içinde (Moskova: 1990), s. 92-3.
[103] F. P. -5402, 0.1, d.160, l.1–9 ob., GARF.
[104] Kommunist (Bakû), 15 Ekim 1920.
[105] F.P.-5402, 0.1, d.508, l.1–1 ob., GARF.
[106] F.P.-5402, 0.1, d.508, l.2–2 ob., GARF.
[107] F.R.-5402, 0.1, d.508, l.3–9, GARF.
[108] Sultanzade, “Razvitie Kommunisticheskogo
dvizheniia i taktika imperialisticheskoi burzhuazii na Vostoke”, Zhizn’
Natsional’nostei, 24 Aralık 1920, s. 2.
[109] Pravda, 14 Ocak 1921.
[110] Bkz.: Narody Dal’nego Vostoka, Sayı: 3
(1921).
[111] Pişevari’nin konuşmasına şuradan ulaşmak
mümkündür: Biulletin’ tret’ego kongressa Kommunisticheskogo Internatsionala,
Sayı: 7, Moskova, 3 Temmuz 1921, s. 140, 145.
[112] F.R.-5402, 0.1, d.524, l.1–2, GARF.
[113] Bkz.: F.P.-5402, 0.1, d.180, l.9–8 ob., GARF.
[114] A.g.e.
[115] Daylemi, Nationalism and Communism in Iran,
s. 498-508.
0 Yorum:
Yorum Gönder