Birçok Mısırlı, Silâhlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nin
Mübarek rejiminin politik retoriğine benzer bir dil tutturmasını dikkatle
izliyor. SKYK’nin iddiasına göre, o “halk” güçleri arasında “tarafsızlığı”
sağlıyor ama görünüşe göre, her cephede de başarılı olamıyor.
Esasında gerçekleştirdikleri isyanı hakiki bir devrime
dönüştürmek niyetinde olan Mısırlılar, SKYK’nin mevcudiyetine silâhlı
kuvvetlerin kimliğine ilişkin tanımın inceltilmiş bir biçimi ile yaklaşıyorlar.
Eğer Mübarek karşıtı ayaklanmanın o ünlü şiarı, ordunun rejimi karşısında ve
halkın safında ise, mevcut şiar, SKYK ile orduyu akıllı bir hamle ile
ayrıştırıyor ve böylelikle devrimcilerle askerleri halkın safında olmaya
çağırıyor, bu noktada SKYK, Mübarek’siz gerçekleştirilen bir dizi reform
aracılığıyla Mübarek rejimini sürdürmenin yollarını arayan bir politik hasım
olarak temsil ediliyor.
Ordu ve Devrim
Ordu ile devrimciler arasındaki ayrışma, Mübarek’in
devrilmesinden de önce, gösterilerin kim oldukları bilinmeyen, muhtemelen
Mübarek’in elindeki güvenlik güçleri ile asker üniforması giymiş kişilerce
alevlendirildiği günlerde gerçekleşti. Sonradan subayların da onayladığı
biçimiyle, çok sayıda gösterici tutuklandı, kadınların “bekâret” testine tabi
tutulduğu bu tutuklamalarda ağır işkenceler yapıldı. Dahası Mısırlı
göstericilerin ana talebi, tutukluların askerî mahkemeler yerine sivil
mahkemelerde yargılanması ve asker eliyle gerçekleştirilen işkencelerin acilen
son bulmasıydı.
Bunların yanı sıra (hepsi değilse de) birçok Mısırlı
devrimci, uluslararası insan hakları üzerine çalışma yürüten gruplarca da
onaylanan, ordunun karıştığı bu tip suistimallere ilişkin raporları inkâr etmek
konusunda ısrarcı oldu. Bunların amacı, orduyla, özellikle yozlaşmış
diktatöryel rejim ile halk arasında “tarafsız” kalıp sürece müdahale etmeyen ve
orduda otuz yıldır çalışan, üst kademe ile dayanışma içinde olmaktı. Aslında
ordu liderliğinin Mübarek’in devrilmesinden beri kullandığı retorik, ordunun “muhafaza
edilen” ve hâlâ devrimi “muhafaza eden” taraflardan birisi olduğu tespiti
üzerine kuruluydu.
On dokuz üyeli SKYK’nin başkanı, Mübarek’in eski
savunma bakanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, yanına Mısır Ordusu
Genelkurmay Başkanı General Sami Anan’ı alarak, geçen Ocak ayında, Mübarek
karşıtı on sekiz günlük ayaklanmanın sürdüğü günlerde, Washington’a gitti ve
burada ABD’li subaylarla görüştü (Anan, ikinci ayaklanmanın başladığı şu
günlerde ABD’de bulunuyor, muhtemelen ileriki günlerde Tantavi de ona
katılacak.). Tantavi’nin ısrarla belirttiği üzere SKYK, demokratik seçimlere
kadar, tüm politik, hukukî ve anayasal hazırlıklar tamamlanana dek sürecek
geçiş sürecinde iktidarda kalacak ve bu süre zarfında ilgili hazırlıklar,
SKYK’nin gerçekleştireceği düzenlemelerle uyumlu sivil bir kabine tarafından
yapılacak.
Mübarek döneminden kalma ilk kabinenin devrimciler
eliyle dağıtıldığı günlerde ordu iktidarın devrilmesinden yana oldu ve halkın
yanında olan “yozlaşmamış” bir başbakan olarak İsam Şeref’i koltuğa oturttu.
Ancak Şeref, son dört aylık pratiği ile devrimciler nezdindeki güvenirliğini
yitirdi, zira o gerçek bir rejim değişikliğini işaret eden geçişsel değişimlere
imkân verecek müdahalelere alan açmayan SKYK’nin dayatmalarını hiç mi hiç
sorgulamadı.
Şeref, bu nedenle hükümetteki bakanlarını eskiden
Mübarek rejimine verdikleri hizmetlere göre atadı. Geçen ay belirlediği ikinci
kabinedeki bir dizi bakan da aynı şekilde tayin edilmişti. Ancak 8 Temmuz’dan
beri Tahrir’de oturma eylemi yapan devrimcilerin basıncı ile bu bakanların bir
kısmı Mübarek’in kapatılan Ulusal Demokratik Parti’sine hiç üye olmamış
kişilerden seçildi. Öte yandan tayin ettiği içişleri bakanı ise devrimcilere
utanmadan saldırmaya devam etti.
SKYK’yi Rüşvetle Satın Almak
Bu esnada ABD ve Suudi Arabistan, yanlarına muavinleri
Birleşik Arap Emirlikleri’ni alarak, Mübarek’in yargılanmasına ilişkin SKYK
üzerindeki baskıları kaldırdı ve yozlaşmış rejimin emir erlerinin yargılama
sürecini karartmaya çalıştı. Suudiler, Mısırlı devrimcilerin karşı çıktıkları
IMF’in önerdiği aynı miktarda bir parayı reddetme teşebbüsüne yardımcı olmak
için SKYK’ye dört milyar dolar yardımda bulundu.
IMF’e, Dünya Bankası’na ve ABD Uluslararası Kalkınma
Ajansı’na hiçbir zaman “hayır” dememiş olan Mübarek idaresi yoksulları otuz beş
yıl boyunca mahvetti. Bugün ise Mısır, ABD hükümetinin izin verdiği görece daha
geniş bir alanda hareket ediyor. ABD ülkeyi Arap Dünyası’ndaki devrimci
kitlelerin ön cephesi olarak görüyor.
Amerikan emperyalizmi ellilerde ve altmışlarda Tayvan
ve Güney Kore’ye kimi imtiyazlar bahşederek onları emperyal sermaye ile
rekabetindeki ulusal kapitalist düzenlerinin gelişmesine izin vermiş bir güç.
Üçüncü dünyadan her daim esirgenmiş olan bu imtiyazlar, söz konusu ülkelerin
komünist komşularından görece daha müreffeh bir modele sahip olabilmeleri için
verilmiş. Bu ise onların uluslararası komünizmin safına geçmemeleri için
yapılmış.
Üçüncü dünya ülkelerinin emperyal sermayenin ülke
ekonomilerine nüfuzuna engel olabilmek adına ortaya koydukları gayretler CIA
destekli askerî darbelerle sonuçlanmış. Kimi örneklerde ABD’nin doğrudan
müdahalelerine tanık oluyoruz.
Benzer bir mantık Mısır’da da işliyor. Mısır’daki
ayaklanmanın isyan hâlindeki komşu Arap ülkeleri için bir işaret fişeği hâline
gelebilecek bir dönüştürücü devrim olma ihtimali Amerikalıları korkutuyor ve bu
korku ile ABD Mısır’a özel kimi izinler veriyor. Birleşik Arap Emirlikleri
kaynaklı paranın IMF parasının yerini alması bu stratejik imtiyazın bir boyutu.
Mübarek Yöntemleri Şeklen Değişti Özde Her Şey Aynı
Bu para, daha fazla fon aktarımına ilişkin vaatler ve
SKYK’nin devrimcilerin taleplerini engelleyip değişime direnmesi noktasında
ABD’den aldığı destek, SKYK üyelerini yüreklendiriyor. Bu cesaretle SKYK,
politik, ekonomik ve hukukî taleplerin ezilmesi adına, Mübarek’e benzer bir
biçimde, muhalefetin gayrımeşru kılınmasına dönük benzer bir politik retorik
devreye sokuyor.
Bir yandan Mısırlı gazeteciler ve muhalif isimler
“yıkıcı” ve “yabancı” unsurlar olarak lanse edilirken, bir yandan da Tahrir
Meydanı’nı işgal eden devrimciler, Mübarek’e karşı gerçekleştirilmiş
ayaklanmaya önderlik eden devrimcilere “benzemedikleri” iddiası üzerinden,
ayrıştırılıp gayrımeşru ilân ediliyorlar. Bu devrimciler, Mübarek’in devrilmesi
öncesi Tahrir’e saldıran çeteleri ifade eden “baltacılar” olarak
nitelendiriliyorlar. Böylesi bir retorik, 28 Ocak sonrasında toplanan
göstericileri 25 Ocak’taki gösterilerde yer alan unsurlardan ayrıştırıp onları
“ajan” olarak nitelendiren Mübarek’in retoriğine çok benziyor.
Birkaç hafta önce Abasiye mahallesinde yürüyüş
yapanlara saldırıp yüzlerce insanı yaralayan çeteler SKYK üyelerince adı sanı
bilinmeyen “halk komiteleri” olarak nitelendirildiler. Mareşal Tantavi ise bu
çeteleri Mısır “halk”ı olarak tanımladı ve bunların SKYK’nin müdahalesine gerek
kalmadan göstericilerin savunma bakanlığına ulaşmasına mani olduklarını
söyledi. Oysa askerler mahallede yürüyüş kolunu dikenli tellerle kesip bir
yandan da çetelerin saldırısını seyretmişlerdi.
Tantavi’nin iddiası gerçeklere aykırı. TV’de Ahir
Kelâm isimli bir sohbet programı yapan gazeteci Yusri Fuda’nın gözlemleri
de bu yönde. Fuda, Abasiye çetelerinin esasta başka mahalleden, Ayn Şems’ten
geldiklerini, çete liderinin de Mübarek’in Cumhuriyet Muhafızları’nın bir üyesi
olduğunu, bu ismin Mübarek ve SKYK yanlısı gösterilerde boy gösterdiğini, hatta
eski diktatörü öven bir şarkı yazdığını söylüyor.
Arap Karşıtı Mısırlılık Şovenizmine Geri Dönüş
Bu gerçeklerin ötesinde, SKYK’nin gayrımeşrulaştırma
gayreti en çok, zayıf bir halka olarak kabul ettiği, ayaklanmayı desteklemiş
bir Mısırlı-Filistinli şairi hedef gösterdiği noktada yoğunlaşıyor. Böylelikle
SKYK, devrimcilerin “yabancı” olduklarına dair iddiasına destek bulduğunu
sanıyor, bu iddia ile devrimcileri gayrımeşrulaştıracağını düşünüyor. Ama bir
yandan da SKYK, Sedat-Mübarek döneminde Mısır’ın çevre ülkeler tarafından
tecrit edildiğini söylüyor. Oysa ayaklanma, ülkenin Arap dünyası ile yeniden entegrasyonu
noktasında önemli adımlar atmış görünüyor.
Geçenlerde ünlü Mısırlı romancı ve edebiyat profesörü
Radva Aşur’un oğlu, doğma büyüme Kahire’li olan Tamim Barguti, TV’de katıldığı
bir sohbet programında, General Hasan Ruvayni tarafından hedef gösterildi.
Merkezî Askerî Saha Komutanı ve SKYK üyesi olan Ruvayni, Barguti’nin “yabancı
aksanı ile konuştuğunu ve devrimi desteklediğini, yabancı bir isme sahip
olduğunu hiç de Mısırlılara benzemediğini” söyledi. Oysa babası ünlü Filistinli
şair ve yazar Murid Barguti olan Tamim, Mısır aksanını anadili olarak konuşuyor.
Sohbet programını yöneten gazeteci şairin kimliği
konusunda bilgi verdiğinde Ruvayni, Mübarek dönemine özgü bir üslupla, Sedatçı
ve Mübarekçi anti-Arap Mısırlılık şovenizmine uygun olarak, şairin Filistinli
kimliğine saldırıyor. Ruvayni ise “Filistinliler hususunda ulusal mutabakatı
taahhüt eden tarafın Mısır” olduğunu ve “Mısır’daki 86 milyonluk nüfusun henüz
tümüyle bitkin” düşmediğini, onun “büyük bir ülke” olduğunu söylüyor. Ruvayni
ise yarı Filistinli bir Mısır vatandaşının Mısır’ın iç meselelerine burnunu
sokmasına kızıyor. Ama o aynı öfkeyi, ülke ile ilgili alınan ABD menşeli
kararlar için göstermiyor. ABD’nin Mısır’a müdahalesi ve bu ülke üzerindeki
nüfuzu öfkenin hedefi olmuyor.
Filistin ve Arap karşıtı bu zehirli dil hukukî
kovuşturmaya uğramıyor. Sedat döneminden kalma şovenizm ve tecrit siyaseti
Mısırlılar arasında Arap ve Filistin düşmanlığını körüklüyor. Ulusal güvenlik
adına Mısır’ın birlik ve beraberliği için bir tehdidin olduğunu söyleyen bu
şahıs konsey üyelerince hiçbir şekilde eleştirilmiyor.
Düşmanı Geri Püskürtmek
Bu olay ardından üç yüz ünlü Mısırlı aydın Barguti’yi
destekleyen ve Ruvayni’yi kınayan bir bildiri kaleme aldı. Ayaklanma yanlısı
gazeteci Yusif Fuda da gazetedeki köşesinde Ruvayni’ye saldırarak, onun
Filistin karşıtı tiradını ülkede devrimci değişimler talep eden tüm politik
güçlere doğru genişlettiğini söyledi. Mübarek’i deviren gösterilerin önde gelen
örgütlerinden biri olan 6 Nisan Hareketi, Ruvayni tarafından yabancılar
tarafından finanse edilen bir güç olmakla suçlandı. Ruvayni, ayrıca bu örgütün
üyelerinin Sırbistan’da eğitildiklerini, Kifaya (“Yeter!”) isimli
demokrasi yanlısı hareketin de dış mihrak ürünü bir hareket olduğunu iddia
etti.
Geçen ay SKYK tarafından yayımlanan Askerî Tebliğ
dergisinin 69. sayısında 6 Nisan Hareketi’nin stratejisinin “ordu ile halk
arasına nifak sokmak” olduğu söylendi. SKYK’nin devrimcileri gayrımeşrulaştırma
operasyonunun başındaki isim olarak öne çıkan Ruvayni’ye karşı Kifaya’nın
liderlerinden Corc İshak bu türden onur kırıcı iddiaların ispatı için
kendisinden delil istedi ve bu delilin savcılığa teslim edilip kendisinin
yargılanmasını talep etti. 6 Nisan Hareketi liderleri ise Ruvayni’yi mahkemeye
vermeye hazırlanıyorlar. Ancak askerler onun sivil mahkemede
yargılanamayacağını, kendisinin sadece askerî hukuka tabi olduğunu söylüyorlar.
Esasında Kifaya ve 6 Nisan onur kırıcı bu saldırı hususunda tüm SKYK’ye
dava açmak niyetindeler.
Önde gelen muhalif aydınlardan Profesör Hasan Nafah
gazetedeki köşesinde SKYK’nin aldığı yabancı fonların ve fon kaynaklarının
listesini yayınlayarak onun devrimci harekete yönelik suçlamalarından
vazgeçmesini istedi. Yazısında çetelerle, SKYK’nin sonradan icat ettiği bir
ifade ile, “halk komiteleri” ya da bizatihi “halk”la savunma bakanlığına
yürüyen devrimciler arasında tarafsız kaldığı iddiasının yalan olduğunu, söz
konusu tarafsızlığın karşı devrime hizmettiğini söyledi.
Ruvayni, SKYK ve tüm Mısır ordusunun, en büyük
anti-demokratik güç olan ABD’nin eline baktığı artık bilinen bir gerçek.
Böylesi bir destek, ordunun “tarafsız” kalışını izah ediyor. Mısır’daki karşı
devrimci iki odak olarak Suudilerle ABD öne çıkıyor.
Mısır’da günlük yayınlanan gazete El-Masriyü’l-Yevm’deki
köşesinde ünlü Mısırlı romancı Âlâ Asvani SKYK’ye saldırarak onun Mübarek’i
deviren ayaklanmanın tek bir talebini bile yerine getirmediğini söylüyor ve
SKYK’nin “devrimin safında” olup olmadığını sorguluyor.
ABD ve SKYK
Tüm bunlar olup biterken, bir diğer SKYK üyesi ve
savunma bakanı yardımcısı Muhammed Assar, ABD’li ortakları ile “iki ülke
arasındaki ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi” amacıyla, son on yıldır
düzenli olarak yapılan ve her yıl iki kez gerçekleştirilen bir toplantı için
Washington’a gidiyor. Bu esnada AFRICOM (ABD Afrika Komutanlığı) komutanı
General Carter F. Ham Kahire’yi ziyaret ediyor ve SKYK üyeleri ile görüşüyor.
Bu görüşmelerde Afrika’daki, özellikle Libya’daki güvenlik meseleleri ve
ABD-Mısır arası “eğitim işbirliği” konuşuluyor.
AFRICOM, ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı dokuz Birleşik
Savaş Komutanlığı’ndan biri. İlk altı komutanlık sadece bölge odaklı. AFRICOM
bunlardan biri. Mısır bu komutanlığın odaklandığı saha dışında. Doğrudan ABD
Merkez Komutanlığı’na bağlı olan AFRICOM, “Afrika’nın güvenliği” ile ilgili
olarak Mısır’a danışıyor.
AFRICOM 2007’de, küçük Bush tarafından, başkanlığın
doğrudan talimatı ile kuruldu. 2008’de tam anlamıyla operasyonel kılındı ve o
günden beri Güney Afrika’nın muhalefetine rağmen Afrika kıtasında üslenmeye
çalışıyor. Almanya’nın Suttgart kentinde olan karargâh binası söylentilere göre
Obama tarafından, ülkedeki isyancıların iktidarı almaları ardından, Libya’ya
taşınacak.
ABD’nin Mısır’ı bölgesel düzeyde sınırlandırma ve
içerme gayretleri devam ederken, Amerika bir yandan da ülke içinde de
faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Yakın dönemde Mısır’a atanan ABD büyükelçisi
Ann Patterson’un itiraf ettiği üzere, ABD ülkenin politik hayatına katılımı
için bir dizi sivil toplum kuruluşuna 105 milyon dolar verdi. Oysa Mısırlılar
bu türden bir desteğe karşı çıkıyorlar. Bu muhalefet SKYK mensubu General
Assar’ın “Mısır sokaklarındaki kafa karışıklığı”nın böylesi desteklerle
oluştuğunu iddia etmesine neden oluyor. Esasında ortada yaşanan bir kafa
karışıklığından sözetmek mümkün görünmüyor. Aksine Mübarek rejimi süresince ve
onun yıkılması sonrası, ülkede ABD’nin oynadığı rol ile ilgili net bir fikir
oluşmuş durumda. ABD parasını alanlar, SKYK tarafından hainler ya da dış
güçlerin ajanları olarak etiketlendiriliyorlar.
Parayı Takip Et
SKYK’ye karşı aydınlardan ve devrimcilerden yükselen
sesin iyice güçlenmesi ile birlikte SKYK’nin en önemli müttefiki aşırı
zenginler oluyor. Bunların bir kısmı laik bir kısmı İslamcı. Her iki kesim de
Mısırlılara en düşük asgarî ücretin (aylık 1200 Mısır Lirası, 200 Dolar civarı)
verilmesi noktasında ortaklaşıyorlar. Bu kervana Müslüman Kardeşler ve çeşitli
Selefî gruplar da katılıyor. 26 Temmuz’da İhvan’ın ve Selefîlerin de olduğu bir
dizi güç arasında anlaşma yapılıp Tahrir’in “birliği” için gösterilerde beş
talebin dillendirilmesi kararlaştırılmasına karşın, söz konusu kesim Tahrir’de,
29 Temmuz’da düzenlenen oturma eylemine saldırıyorlar ve orduyu destekliyorlar.
Ayaklanmaya sonradan, tereddüt ederek, duhul eden
İhvan, görece daha kapsamlı bir role sahip olmaya çalışıyor. Bugün ABD yönetimi
(8 Temmuz’daki oturma eylemine katılmayı reddeden) İhvan’ı açıktan muhatap
alıyor. İhvan, SKYK ve burjuvazi ile ilişkilerinde yabancılık çekiyormuş gibi
görünse de paranın kaynağını geriye doğru takip ettiğimizde, Suudi Arabistan ve
ABD üzerinden arada bir dostluğun mevcut olduğu görülüyor. ABD Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton, yeni muhafazakâr Cumhuriyetçilerin İslamcılar Mısır’da
iktidara geldiği ABD yardımlarının kesilmesi önerisini Obama eliyle veto
ettirmekle tehdit ettiğinde, kendi ülkesindeki dış siyaset stratejisi ile
çatışacağını görmüyor.
Gelecekteki bir ayaklanmaya, kısmen korkuya ve kısmen
de üstlerinin bulaştığı çürüme süreci tarafından lekelenmemiş, onlar gibi eski
rejime tabi olmayan orta kademe milliyetçi subaylar eliyle gerçekleştirilecek
bir darbeye ilişkin tüm söylentiler, devrimci anlamda açılacak yeni bir sayfaya
işaret ediyor. Seçimlerin Kasım’a ertelenmesi ile durum iyice gergin bir hâl
alıyor ve İslamcılarla diğer devrimci güçler, devrimci güçlerle ordu arasında
ya da ordu içinde kimi çatışmaların oluşma ihtimalini artırıyor. Tüm bu olup
bitenlerde Amerikalıların ve Suudilerin oynadığı rol, resmî retoriğe rağmen,
aşikâr hâle geliyor. Mısır ve Mısırlıların geleceği ise belirsizliğini hâlâ
muhafaza ediyor.
Joseph Massad
28 Temmuz 2011
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder