Seçim sürecinde İstanbul’da CHP’nin “tavşan”ı,
stepnesi olmayı içine sindirmiş olan Murat Çepni’nin yazısında[1] söyledikleri,
ya yalan ya yanlış.
“AKP-MHP faşizminin yenildiğini” söyleyen yazar,
AKP’yi “politik İslamcı” olarak tanımlıyor, bu anlamda, özünde kendisinin bir
CHP’li olduğunu ifşa ediyor. AKP, kendisini de konumlandırdığı yer itibarıyla
Serbest Fırka’dan DP-AP ve ANAP’a uzanan sağ siyaset dizgesine mensup. “Politik
İslamcı” yalanı, bu cenahtaki laikleri CHP için ve CHP adına ürkütmek ve
örgütlemek istemekle alakalı, bomboş bir ifade. Ayrıca, bu ifadenin 28 Şubatçı
generaller adına İslam düşmanlığı yapmak için kullanıldığını görmek gerekiyor.
AKP ise İslam’ın fikir ve eylem düzeyinde sahneden çekilmesinden en az CHP ve
ESP kadar memnun olan, yer yer İslamî oluşun yükünden, sorumluluğundan kaçıp
kervana koşanların dâhil olduğu bir parti. Bir devlet projesi. Seferberlik
kurulunun tetkiki. İçteki emperyalizmin yürüdüğü yol.
Murat Çepni, son seçimde “oyların CHP’ye, bu parti AKP’nin yarattığı yıkımın çözümü olduğu için yönelmediğini” söylüyor ve şu tespitini ekliyor: “Halkımız, bu gerçeği CHP ile kader ortaklığı yapan reformist soldan çok daha iyi biliyor.” Oysa kendisi ve partisi de CHP’yle kader ortaklığı yaptı, kendi çizgisi de reformist.
Murat Çepni, o mazbatayı
kendisine teslim edenler adına konuşuyor. Yanılıyor, yanıltıyor. Ayrıca, CHP
denilen yapıya yönelen yok, daha önce oy verenler gene verdiler. AKP kitlesi ya
YRP tercihinde bulundu ya da sandığa gitmedi. Sabit bir halk var da o oturduğu
yerden bir gün başını sola diğer gün sağa çevirmiyor.
Çepni, hâlen daha çözüm süreci bağlamında düşünüyor,
konuşuyor. Kendisini siyaseten ve ideolojik olarak vareden, varettiğini
düşündüğü “Çözüm Süreci” denilen geminin dümenine kimin geçeceğini tartışıyor.
O geminin İmralı limanına yanaşıp yanaşmayacağından başka bir siyaseti yok. Ne
gemideki kürekçilere ne de umudunu ona bağlayanlara saygısı var.
AKP’yi devletten ve sermayeden soyutla, devletin ve
sermayenin ardındaki güçlerden yardım bekle, soyutladığın AKP’ye mensup birkaç
kişinin iş yerine molotof at, bu devrimcilik olmamalı! Çözüm süreci bağlamında
yürütülen pazarlığın ezilen-sömürülen Kürde bir hayrı olmadığı görülmeli. Kürd,
ezilene-sömürülene dair ve ait bir imge olarak örgütlenebiliyorsa var, yoksa
yok.
Çepni’yi asıl ilgilendirmesi gereken, “DEM Parti’nin
Batı’daki oylarında yaşanan büyük düşüş”tür. “Ciddi ve titiz bir siyasi
değerlendirmeye ihtiyaç duyan” bu durum, Çepni’nin asli sorumluluğudur. O
düşüşün kitlenin CHP’ye yönlendirilmiş olmasıyla illaki bir alakası vardır.
Seçimden günler önce parti bürolarından kitleye akan telefon mesajları,
yönlendirmenin kanıtıdır. Neticede, “Kent Uzlaşısı” dâhilinde, seçimi boykot
edecek Kürt kitlesi sandığa getirilmiş, CHP’ye vermeyecek olanların oyu
toplanmış, geri kalan oylar CHP sandığına doldurulmuştur. Bu siyasetçilerin
Kürd’ü çoban gibi gütmeyi sevdikleri, bu işi seve seve yaptıkları açıktır.
AKP’yle kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlık ve
ikinci çözüm süreci arayışı, Çepni’nin değinmek istemeyeceği konulardır. Örtük
olarak “şu MHP’yi bırak, gel beraber anayasa yapalım” diyen açıklamalar DEM’e
aittir. “Barışı Erdoğan getirebilir” diyen kişi, DEM’in Mardin belediye
başkanıdır. “İmamoğlu getirecek” diyen kişilerse İmamoğlu’nun ikinci Erdoğan
olarak, helvadan yapılan put misali, imal edildiğini görmelidirler. Dilek
İmamoğlu’nun zafer işareti Emine Erdoğan’ı göstermeye mecburdur.
“AKP-MHP kaybetti” diyen Çepni, kendi partisinin de
kaybettiğini örtük olarak dile getiriyor. AKP’nin DEM’i Kürdistan’a hapsetme
planından söz ediyor. Geçmişte bağ kurulan kitleler, TİP ve CHP müdahaleleriyle
kesilip atılıyor. Çünkü bu kitlelerin sorumluluğunu en çok da DEM şefleri
yüklenmek istemiyorlar.
Devrimci siyaset, tevhid ve tefrik anlayışıyla
ilerliyor. Gerekli birlik zemini oluşturulmadığı, gerekli ayrımlar yapılmadığı,
kılıçlar sallanmadığı için CHP AKP’lileşiyor, DEM CHP’lileşiyor. Kitlesel
geçişlerin ihtiyaç duyduğu kanal, bu sayede kuruluyor.
İster düzen, ister müesses nizam, isterse kadîm devlet
deyin, çözüm sürecini emreden güç, bir Kürt partisine ihtiyaç duyuyor. O
partinin bileşenleri, bu ihtiyacın sebeplerine kul olduklarını her momentte
görüyorlar. Tabanlarını bu gerçeğe karşı körleştirmek için uğraşıyorlar. “Ben
devlet kuruyorum, Kürtleri o devlete yerleştiriyorum” diyen irade, o devletin
ne için, kimlerle ve kimler için kurulduğunu iyi biliyor olmalı.
Bugün
destek verdikleri İmamoğlu’nun başdanışmanı, “Rojava Türkiye’ye dâhil
edilebilir” diye yazılar yazan, Suriye halkına yönelik kapsamlı operasyona
destek veren, bir dönemin ikinci Nagehan Alçı’sı Aslı Aydıntaşbaş. Bu kişi
nasıl oluyorsa “NATO koridorları”na kulak kesilebiliyor.[2] Oradaki konuşmaları
işitebiliyor. Bu NATO koridorlarında bir ara Rand Paul isminde bir senatörün
sözü çınlamış olmalı: “Kürdlere ülkesini verin”.[3] Ama bu Paul aslında "Kürdlere
ülkelerine verirmiş gibi yapalım, bizim için ölene dek dövüşsünler" diyordu. Bu
yazıyı yayınladığımızda, en çok da Kürd kardeşlerimiz, sevinçle paylaştılar. Bu
senatörün çocuğu kandırırcasına, "oyuncağı verirmiş gibi yapalım da bizim için
varolmayı sürdürsün" dediğini bir türlü anlamak istemediler. AKP ve İmamoğlu’nun da
aynı oyunun parçası olduğunu idrak edene dek epey vakit geçecek.
Tabii
Kürd dostlarımızı, yoldaşlarımızı bu Rand Paul’un sicili de ilgilendirmiyordu.
Bir başka yazıda kendisiyle ilgili şunlar söyleniyordu:
“John McCain, Lindsay
Graham ve Rand Paul gibi isimler bu mektubun imzacıları arasında bulunuyor ve
bu kişiler, Senato’daki multimilyonerler kulübünde en berbat ırkçılar,
cinsiyetçiler ve işçi düşmanları olarak biliniyorlar. Söz konusu kişiler,
ayrıca petrol ve doğal gaz endüstrisinden en büyük bağışları alıyorlar.”[4]
Irkçı,
cinsiyetçi, işçi düşmanı, petrol ağalarının beslemesi olan bu tür kişilerden
medet umulması, asıl sorun.
Bugün
steril, arınık, temiz ve hafif Erdoğan olarak takdim edilen İmamoğlu’nun Büyük
Reset dünyasında bir sıfırlamayı temsil ettiğini görmek gerekiyor. Bu tür
burjuva siyasetçilerinin ezilene-sömürülene bir hayrı olamaz. Bunları söylemek,
en çok da Çepni’nin işi! Mazbatayla düşüneceğine, ezilenin-sömürülenin
kendisine tevdi ettiği işi yapmalı.
Eren Balkır
13
Nisan 2024
Dipnotlar:
[1] Murat Çepni, “AKP Kaybetti Kim Kazandı?”, 3 Nisan 2024, Etha.
[2]
Aslı Aydıntaşbaş, “Mehmetçik Suriye’de”, 30 Nisan 2015, Sol. Neredeyse bu koridorlar, biz fukaranın
ulaşamayacağı, giremeyeceği yerlerde olmalı. Ama nasılsa geçmişte TİP’li bir
genç akademisyen de NATO koridorlarında dolaştığından bahsediyor, NATO adına
gençlere dersler veriyordu. “Sarı Sol”, 16 Haziran 2021, İştiraki.
[3]
Jeremy Diamond, “Kürdlere Ülkesini Verin”, 11 Mart 2015, İştiraki.
[4]
Bill Dores, “Likud-Cumhuriyetçi İttifakının Arkasında Ne Var?”, 18 Mart 2015, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder